29 Mayıs 2011 Pazar

Bütçenizi Önceden Ayarlayın!

Alyans için bütçenizi önceden belirleyip rakamın üzerine çıkmamaya çalışın.

Kendinize Uygun Olsun!

Günlük hayatta da kullanabileceğiniz, genel tarzınızla uyumlu bir yüzük tercih etmeye çalışın.

Yüzüklerin Büyüklüğünü İyi Ayarlayın!

Yüzükleri denerken parmağınızı sıkmamasına ya da bol gelmemesine dikkat etmelisiniz.

Garanti İstemeyi Unutmayın!

Büyütme, küçültme, temizleme gibi işlemler için alyans aldığınız mağazadan garanti isteyin.

Sertifikasını Kontrol Edin!

Eğer pırlanta alıyorsanız; ödemesini yapmadan önce sertifikasını kontrol etmeyi unutmayın.

Mutlaka Pazarlık Yapın!

Beğendiğiniz alyansın fiyatı için pazarlık yapmaktan çekinmeyin. Unutmayın, evlilik sürecinde ayırdığınız bütçenin üzerinde bile harcama yapmanızı gerektiren durumlar ortaya çıkabilir.

Değişik Mağazaları Gezin!

Hayalinizdeki alyansı ilk bakışta bulmuş olsanız bile karşılaştırma yapmak için birkaç mağazayı daha gezin. Böyle fiyat ve model konusunda yeterince bilgiye sahip olabilirsiniz.

Tarih Belirleyin

Alyans seçimi için tüm gününüzü ayırabileceğiniz bir tarih belirleyin. Bu sayede çok sayıda mağaza gezebilir, hayalinizdeki alyansa ulaşabilirsiniz.

ALYANS ALIRKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR?

İster altın ister gümüş ister pırlanta, tercihinizi hangi yönde yapacak olursanız olun alyans alışverişinde işinizi kolaylaştıracak pratik bilgileri mutlaka okuyun!

1.Tarih Belirleyin
2.Değişik Mağazaları Gezin!
3.Mutlaka Pazarlık Yapın!
4.Sertifikasını Kontrol Edin!
5.Garanti İstemeyi Unutmayın!
6.Yüzüklerin Büyüklüğünü İyi Ayarlayın!
7.Kendinize Uygun Olsun!
8.Bütçenizi Önceden Ayarlayın!

28 Mayıs 2011 Cumartesi

Afyon Kronolojisi

1233 Attar Yusuf Efendi Mescidi
1233 Kale Mescidi
1264 Kaledibi Mescidi
1272 Ulu Cami
1275 Gedik Ahmed Paşa Camii
1327 Emirhisar Köyü Camii
1330 Mevlevihane Mescidi
1330 Kubbeli Mescid
1355 Arasta Mescidi
1378 Sandıklı Ulu Camii
1397 Burmalı Mescid
1397 Kabe Mescidi
1397 Tac Ahmed (Tahtalı) Mes.
1368 Kubbeli Mescid (Şuhud)
13?? Kazlıgöl Camii
13?? Bolvadin Alaca Mescidi
1433 Fakih Paşa Mescidi
1455 Abdurrahim Mescidi
1455 Umur Bey Külliyesi
1455 Yukarıpazar Mescidi
1465 İmad Dede
1465 Arap Mescidi
1478 Kasım Paşa Külliyesi
……? Çavuş Başı Camii
……? El Hac Mümin Camii
……? Keçepazarı Mescidi
1743 Tac Ahmed Mahallesi Camii
1902 Büyük Yangın

26 Mayıs 2011 Perşembe

Kır Kahvesi

Yıldız Parkı içinde yer alan bu küçük ve nezih kahve gözlemeleri ile meşhur. Patatesli, peynirli, ıspanaklı, kıymalı ve karışık olmak üzere 5 çeşitten oluşan gözlemelerin fiyatı 5 ila 7 TL arasında değişiyor.

Gözleme istemeyen misafirle için domates, salatalık, peynir çeşitleri, kavurma, salam haşlanmış yumurta, tereyağı ve baldan oluşan kahvaltı tabağı da var. Kır Kahvesi, misafirlerine kavurmalı yumurta, melemen, sahanda yumurta gibi seçenekler de sunuyor.
Kahvaltı tabağı ve yanında 2 bardak çayın fiyatı 14.50 lira.
Gün boyu hizmet veren Kır Kahvesi yeşillikler içinde

İstanbul'daki En İyi Kahvaltı Mekanları

Havaların ısınmaya başlamasıyla kapalı alanlardan sıyrılıp baharın tadını çıkarma zamanı geldi.
İşte her bütçeye hitap eden açık havada kahvaltı seçenekleri…

İSTANBUL'DAKİ EN İYİ KAHVALTI MEKANLARI


Aynur YOLCU
ayolcu@hurriyet.com.tr
Fotoğraflar: Kazım Ataer
Bu yazı http://www.hurriyet.com.tr/ sitesinden alınmıştır.

24 Mayıs 2011 Salı

Bernard, Çizgi Film - Video





·  El Sübuu

TARÇIN ÇOCUK ŞARKILARI


























23 Mayıs 2011 Pazartesi

Ali Çetinkaya

Afyonkarahisarlı Şerşifoğlu Ahmet Ağa'nın oğlu olan Ali Bey 1878 yılında Afyonkarahisar'da doğdu.İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı. Bu günlerdeki lider davranışları yüzünden arkadaşları o'na “Vezir Ali” demeye başladılar. Babasını küçük yaşta kaybetti. Anası Fatma Hamın çabası ile Bursa Askeri Lisesi'ne gönderildi. Oradan Harp Okulu'na geçti ve tam 20 yaşında iken, 1898 yılında teğmen rütbesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri safına katıldı. Yüzbaşı oluncaya kadar geçen süre içerisinde Makedonya ve Arnavutluk dağlarında çetecilere karşı Osmanlı varlığını savundu. 1907 yılında Manastır'da örgütlenen “İttihat Terakki” içinde yer aldı.Hareket Ordusu ile İstanbul'a girdi. 1919'da Trablusgarp Cephesi'ne gönderildi. Burada Mustafa Kemal'in yanında bulundu. O sırada Enver Paşa da Bingazi'de idi. Balkan ve 1. Dünya Savaşlarında cephelerde savaştı. Mondros Mütarekesinin yüz kızartan sonuçları gelmeye başladığı günlerde Ayvalık'ta 172. Alayın Kumandanlığını yapıyordu.

Ahmet Nuri GÜMÜŞ (10.09.1960 - 06.02.1964)

1886 yılında AFYON' da doğdu. Halk arasında "Murat Hocazade Hafız Ahmet Efendi" diye meşhur olmuştur. Rüştiye tahsilinden sonra Musamcızade Medresesinden mezun olup, İstanbul Darülfünun Fakültesine gitti. 1. Dünya Savaşında Bağdat cephesinde esir düştü, Hindistan'daki esir kampında ilmi çalışmalarına devam etti. Cumhuriyet devrinde bir müddet (1948 - 1950) Fransızca Öğretmenliği yaptı. Daha sonra geçici vaizlik görevlerinde bulundu. Müftü Hüseyin Fevzi BAYIK'ın emekliye ayrılmasıyla 1960 yılında Afyon Müftülüğüne atanan Ahmet Nuri GÜMÜŞ, bu görevi yürütürken 1964' de vefat etti.

Ömer Faruk Ataberk

1933 Yılında Afyonkarahisar'da doğdu. İlk ve Lise öğrenimini doğduğu ilde tamamladı. 1957 yılında da “İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümünden” mezun oldu. Akademi öğrenim yıllarında ‘Şark Süsleme Atölyesine' devam ederek hüsn-i hattı Mustafa Halim ÖZYAZICI'dan, Tezhip minyatürü Muhsin DEMİRONAT ve Rikkat KUNT'tan öğrendi., ayrıca Topkapı'da Prof. Dr. A. Süheyl ÜNVER'İN atölyesinde devam etti; Ressam Şeref AKDİK, Nezihe BİLGÜTAY ve Hüseyin Tahirzade BİHZAD'dan yararlandı. Necmettin OKYAY ve oğlu Sacit OKYAY'dan ebrü, cilt ve kat'ı sanatlarını öğrendi, vatani görevini Askeri Müze'de yaptı; kurulmasında emek verdi, Ankara'da Tabiat Tarihi Müzesi ve Manyas Kuş Cenneti müzelerinin kurulmasında hizmet verdi.

Hüseyin Fevzi BAYIK (1916-1965)


1874 yılında AFYON'da doğdu. Rüştiye'den sonra Musamcızade Ali Efendi Medresesini bitirerek icazet aldı.Cami-i Kebir medresesinde müderris oldu. Zamanının en iyi fıkıh bilginlerinden olup Arapça ve Farsça'yı hakkıyla bilmekte idi. 1912' de Müftü Yardımcısı, 1916 yılında da Afyon Müftüsü oldu. 1959' da aynı görevden emekliye ayrıldı.

İstiklal Savaşındaki etkin rolü ile Sarıklı Mücahitler safına katıldı. Miras meseleleri hakkında iki basılı eseri olan Hüseyin Fevzi BAYIK 28.12.1965 yılında vefat etti

Bayatlı Yrb. Arif Bey

Afyon çevresinde Milli Direnişin öncülerinden olan ve milli mücadelenin en buhranlı günlerinde iç isyanların bastırılmasında büyük emeği geçen Arif Bey 1875'de Harput'ta doğdu. Binbaşı Osman Bey'in oğludur. 1883'te Harp Okuluna girerek 1895'te subay çıktı. Sicil numarası 1311-C piyade 27'dir. Balkan Harbinde 32. Alayın 1. Tabur Komutanı olarak görev yaptı. 1. Dünya Savaşında 12 Alay Komutanı olarak Çanakkale'de Arıburnu'nun sol cenabında görev yaptı. Daha sonra 12. Alayla Diyarbakır ve Bitlis'te bulundu. Yarbay rütbesi ile İzmir Merkez Komutanlığına atandı. Yunanlıların İzmir'e çıkışında düşmana karşı il direnişi başlatan odur. İzmir'in işgali üzerine yalnız olarak Bursa'ya kaçtı. Yanına birkaç subay ve er alarak kıyafetini de değiştirerek Seyit Gaziye geldi. Arif Bey bu yörede bir taraftan da asker toplamaya başladı. İstanbul Hükümeti Arif Bey'in yok edilmesi için harekete geçti. Yrb. Arif Bey komutasında oluşturulan askeri güce ‘Karakeçili Milli Alayı denmektedir. ‘1. ve 2. Bozkır ayaklanmalarının bastırılmasında büyük rol oynayan Karakeçili Milli Alayı daha sonra Bolu Düzce ayaklanmalarının bastırılmasında da fevkalede yararlıklar gösterdi. Fakat Alayın kahraman komutanı Arif Bey 11-12 Mayıs 1920 gecesi Kızılcahamam'da çadırında uyurken bir mevzer kurşunu ile öldürüldü. Arif Bey'in Bayat'taki aile lakabı Hacı Mustafa oğullarıdır. 2 defa evlenmiştir.

Fehmi BAYRAŞA

1904 yılında AFYON' da doğdu. Mevlevi Dedelerinden Şeyh vekili (Aşçıbaşı) Ali Dede'nin oğludur. İlk ve orta tahsilini Afyon'da yaptı. Daha sonra İstanbul Darülfünun İlahiyat fakültesinden 1928' de mezun oldu.
1938' de Müftü Katibi namzeti olarak göreve başladı. Sırasıyla katiplik, müsevvitlik, Mahmudiye, Emirdağ ve Bilecik Müftülüklerinde bulundu. 28.05.1964'de Afyon Müftülüğüne atandı. 1966'da ise Tufanbeyli Müftülüğüne atandı.
1971' de emekliye ayrılan Fehmi BAYRAŞA aynı yıl aralık ayında vefat etti.

Mazhar Paşa

1845 yılında Afyonkarahisar'da doğmuştur.Babası Refik Binbaşı emeklisi Süleyman Efendi'dir. Süleyman Efendi, oğlunun doğumundan 5 yıl önce (1840) Harbiyede öğrenci iken Babası Bayatlı Hamza oğlu Hacı Ali ölmüş ve mirası bir yedd-i emine teslim edilmiş olması nedeni ile Mazhar Paşa soyunun Bayat bucağın'dan olduğu anlaşılmaktadır. Süleyman Efendi Karahisarda ölmüştür. Mazhar Paşa İlk ve Orta Öğrenimini Memleketimizde yaptıktan sonra Tıbbıye'ye gitmiş ve H.1285 (M.1869) ‘de Yüzbaşı olarak Tıbbıyeyi bitirmiş, H.1287 (M.1871)'de fen-cerrahi öğrenimi için Fransa'ya gönderildiğinde memleketimizde teşrih (anatomi) ilimin yetersiz olduğunu bildiği için teşrih (anatomi) profesörü Sappely ‘den ders almaya başlamış ve kısa bir sürede sınıf 2. si olarak diploma almayı başarmıştır.

Sarhoşoğlu Ömer Vehbi PAŞA

Ömer Vehpi Paşa, Afyonkarahisar Ulu Camii (Bedrik) Mahallesi'nden Sarhoşoğulları'ndan Tabak Ağa'nın oğludur. İlk ve (medrese) öğrenimini memleketinde yaptıktan sonra askerliği heves ederek Harbiye'ye girdi. Harbiye okulunu birinci derecede bitirdi. Harbiye'yi 1-10. olarak bitirenlerin Kurmay Okulu'na alınması sebebiyle Kurmay Okulunu da Birincilikle bitirerek subay oldu.
Ömer Vehpi Paşa, Sivastopal savaşlarında Kurmay olarak bulundu. Sonra 1861 yıllarında Bosna-Hersekte Karadağ ayaklanmalarında görev aldı ve Bosnada evlendi. R.1312-1314 (M.1894-1896) yıllarında Tesalya Kıtası komutanı Müşhir Ethem Paşanın Lavazım Amiri (Ordonat) olarak Yunan savaşlarına katıldı. 2 yıl sonra Yani 1898-1899 yıllarında şark vilayetlerindeki ayaklanmaya karşı Serdar olarak atandı. Burada güvenliği sağlayarak başarılar kazandı. Bunun üzerinde bir üst derece ile İstanbul da Saray-ı Hümayum muhafızlığına getirildi. Genel Kurmay Başkanı oldu. 2. Abdülhamitin güvenini kazanarak bu görevinde uzun süre çalıştı.

İbrahim Türabi

Bektaşi Melami halk şairlerinden olan İbrahim Türabi Afyon’a Tuna vilayetlerinden geldi. İyi bir eğitim almış olan Türabi burada alim, şair ve aydın kişilerle kısa zamanda kaynaştı, dostluk kurdu. Şair Vehbi, Dehşeti, Şeyh Kemal Çelebi, Alim Hafız Ali Rıza bunlardandı. Ciloğlu Deli Bekir (Harabi) de müridlerindendi. 1875’te vefat eden Türabi, kuvvetli bir üsluba ve akıcı bir dile sahipti. Aşıkane ve dervişane şiirlerden oluşan divanı ölümünden iki sene sonra Matbaa-i Amire’de basıldı. Türabi’nin hiciv alanındaki başarısına şu şiiri güzel bir örnektir.
“Selâmet köşesin tutsam bu bir şaşkın gedâ derler,
Kemâl-i rütbe kesbetsem aceb tarz-ı edâ derler,
Otursam ârifâne söylesem mir-i kelâm olsam
Kamu halkı usandırdı yalancı dâimâ derler
Eğer sâkit olup bir kimseye sohbet dimez isem
Tekebbür kendini almış derûnu pür-riyâ derler
Sim ü zer derdine düşsem diyeler ehl-i dünyâdır
Bu derviş olmamış hâlâ işi bâd-ı hevâ derler
Yakında olmasa hizmet çıkıp terk-i diyâr etsem
Kamu halkı dolandırdı kaçan deyne revâ derler
Türâbî âleme kendin beğendirmek ne mümkündür
Cehâletten berî ol kim buna âlem fenâ derler”

Kamil Miras

Büyük Kamil Miras, 1874 tarihinde Afyonkarahisar'da doğmuştur. Ahmet Efendi'nin oğlu olup, Mirasoğlu sülalesindendir. İlk ve orta öğrenimini Afyonkarahisar'da tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi'ne girmiş ve Ulum-i Aliye-i Diniyye Bölümünden mezun olmuştur. Bayezid Camiinde ders okutuyor iken, II. Meşrutiyetin ilanının müteakip yapılan şeçimlerde, Afyonkarahisar Mesubu olmuş ve Osmanlı Mebusan Meclisi'nde ilimizi temsil etmiştir.
Bir din bilgini olarak, bu alanda hizmetler yapmakta iken, 1923 yılında, Aftonkarahisar Mebusu seçilmiş ve TBMM'ne girmiştir. İkinci TBMM'nin açılışında Kur'an'dan Ayet okuyup, dua eden Kamil Miras, Ankara'nın başkent oluşu ile ilgili kanun teklifine de ilk imzayı koyanlardandır. Prof. Miras, bir dönem Mebusluk yaptıktan sonra bir daha aday olmayıp, dini ve ilmi çalışmalara yönelmiştir.
Prof. Miras, 26 Haziran 1940 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı müşavirliğine atanmış, bu görevde üç yıl bulunduktan sonra, 24 Nisan 1943 tarihinde emekliye ayrılmıştır.
Miras, 30 Nisan 1957 tarihinde İstanbul'da vefat etmiştir. Kur'an'ı Kerim'in Türkçe'ye tercüme ve tefsir edilmesi fikrini ilk kez ortaya koyan Prof. Miras'tır.Nitekim, Mebusluğu döneminde Meclise verdiği bir kanun teklifi kabul edilmiş ve oybirliğiyle alınan bu karar gereğince Elmalılı Hamdi Yazır tarafından “ Halk Dini Kur'an Dili” adıyla hazırlanan dokuz ciltlik tefsir Diyanet İşleri Başkanlığı tarafıdan yayımlanmıştır. Bunun yanısıra Buhari Tercümesi de TBMM tarafından kabul edilmiş, bu muhteşem eserin ilk üç cildi Ahmet Naim, dokuz cildi ise Kamil Miras tarafından tercüme edilerek basılmıştır.

Zihni Çercel

Şâir,yazar.1904’te Afyon’da doğdu. Afyon ve Antalya’da okudu. 1922’de öğretmen olarak göreve başladı. Babası Müderris Hilmi Efendi’dir. Dedesi şâir Ali Feyzî Efendi’dir. 42 yıl, çeşitli okullarda öğretmenlik yaptı. Yazı hayatına “Nur” Dergisinde (Afyon’da) başladı. Şiirleri ve hikayeleri yayımlandı. Ebussuut Kâni imzasıyla kadîm tarzda mizah yazıları yazdı. Başta Taşpınar olmak üzere çeşitli dergi ve gazetelerde yazdı. Bir süreTaşpınar Dergisinin idareciliğini yaptı. Akbaba’da Çengel imzası ile de şiirleri çıktı. Aruza ve heceye hakimdi. Osmanlıcaya vâkıftı. Daha ziyade mizahi eserler verdi. Kuvvetli bir heccavdır. O, kişilerden ziyâde olayları hicvetti. Cumhuriyet ve Yeni İstanbul gazetelerinde düz yazıları çıktı. “Ne Çare Yetişilmez” başlıklı şiiri Türk Edebiyatında Mizah Örnekleri Antolojisi’ne alındı.

Deli Bekir

Genellikle halkın sorunlarını dile getirdiği şiirlerinde “Harab” ve “Harabi” mahlasını kullanan şair Turabi’nin etkisinde kalmış, koşma, destan ve hicivleri ile ünlenmiştir. Bu şiirlerinin bir kısmı Afyonkarahisar Gedik Ahmet Paşa Kütüphane’sinde el yazmaları arasında yer alır. Edebiyatımızda özellikle 19. Yüzyılda adı geçen birkaç Harabi mahlaslı şairden birisi olan Afyonlu Harabi, Bektaşi halk şairi olup 1800’de Afyon’da doğdu. Bazı kaynaklarda bu tarih 1817 olarak geçmektedir. Deli Bekir, Ciloğlu ve Ciloğlu Deli Bekir diye tanınan Harabi’nin babası Ciloğlu Ali Sadık Ağa’dır. İlköğrenimini Afyon’da tamamlayan Harabi yüksek tahsil yapamaz. Bir yemenici yanında çırak ve kalfa olarak çalışır. Şiirlerinde Harab veya Harabi mahlasını kullanan şair, zamanında gördüğü haksızlıkları ve kötü kişileri mertçe hicveder. Mert, kamil, halkçı, vatanperver birisi olan Harabi, şiirlerinde kendi zevkinden ziyade halkın meselelerini dile getirir. Haksızlıklara göz yummaz, nemelazımcı değildir. Bir bakıma halkın gören gözü, duyan kulağı, söyleyen dili ve hisseden kalbi olur. Yine kendisi gibi bir Bektaşi şairi olan İbrahim Türabi’nin etkisinde kalan Harabi 1879’da vefat eder. Şiirlerinin büyük bir kısmı Afyon Gedik Ahmed Paşa Kütüphanesindeki el yazma cönklerdedir. Bu cönklerdeki deyişlerin çoğu da hicviyedir. Padişaha, vezire, mutasarrıfa, softa, hacı ve hocalara, halkı aldatan Ermeni’ye ve Rum’a yüreklice hicviyeler yazmıştır. Gördüğü ve yaşadığı bütün olumsuzlukları çekinmeden taşlayan Harabi’nin sözleri ibret verici sözler olduğundan kimse ona kızmamıştır. Harabi bir gün çarşıda gezerken kendisine sataşanlara:

Küçük Aşık

Küçük Aşık’ın menkıbevi hayatı, Halidiyye’nin Afyonkarahisar’daki tesisinden çok ötelere uzanan bir hikayeyi de barındırır. Leblebicinin oğlu Mehmed küçük yaşta ilim talebi yolunda, ana ocağı Afyon'u terk ederek İstanbul'a gelir ve bir müddet burada ilim tahsil eder. Daha sonra, ‘asrın müceddidi Mevlâna Halid Hazretlerini ziyaret etmek ve onun irfan meclisinde diz çökerek feyz almak’ hayaline kapılır. Zahiri ilimleri kafi miktarda tahsil ettikten sonra ruhundaki bu iştiyakla Mevlana Halid’in (1780-1827) cezbesine kapılan Mehmed’in Mısıra giden bir gemiye binerek yolu tutması kaçınılmazdır. Gemi Beyrut'a gelince Şam yolcuları inip kara yoluyla Şam'a geçerler.
“Gelin hey Gardaşlar Şam'a varalım
Şam'da olan makamları görelim
Cami Ümmiye'de namaz kılalım
Bir sahra yerdedir Cami Ümmiye
Bir sahra yerdedir Sultan Enbiya
Üç minaresi var birisi kısa
Kırk ayak merdiven çık basa basa
Ondan inecektir Hazreti İsa
Ne güzel makamdır Cami Ümmiye
Bir sahra yerdedir Sultan Enbiya ”

Süleyman Gönçer (1899-1980 )

Müzeci, Araştırmacı Yazar. Afyon Karahisar İline bağlı İscehisar Bucağı’nın Çukur Mahallesinde dünyaya gelmiştir. Afyon’da ilkokulu bitirdikten sonra Afyon İdadi’sine girmiş, Rüştiye bölümünü bitirdiği sırada yeni açılan Darül-muallim’e (Öğretmen okulu) 1915’te girmiş, 1919’da da bitirmiştir. Aynı yıl Bolvadin İlçesi Numune İlkokuluna atanmıştır. Ardından Bayat Bucağı, Sincanlı ve Taskırı (Polatlı) okullarında öğretmenlik yapmıştır.

İstiklal Savaşından sonra Afyon Merkez Rehberi İrfan ve Namık Kemal İlkokullarında öğretmenlik görevini sürdürmüştür. Bu arada Afyon’un tarihi, coğrafyası ve folkloru ile ilgilenerek 1928 yılında bu konudaki araştırmalarına başlamıştır. Afyon’da Eski Eserleri Sevenler Derneği başkanı olmuş, orada bir depo kurarak çevreden topladığı eserleri bir araya getirmiştir. Afyon İmaret medresesinde müze kurulması için 1931 yılında buraya atanmıştır. Taş medreseyi bir yandan müzeye elverişli hale getirirken onarımını yaptırmış, bir yandan da eser toplamıştır.

Askeri Gülaboğlu Mehmed Efendi

Niyazi Mısri’nin[1],
“Biz beş er idik çıktık bir günde yola girdik
Kırk yılda ere irdik bu sohbete irince”,
diye söz ettiği Ümmi Sinan’ın[2] yetiştirdiği beş erden biri olan Askeri’nin Divan’ındaki bir beyitten öğrenildiğine göre adı Mehmed, lakabı Gülaboğlu’dur. Şer’i mahkeme kayıtlarından Kütahya’nın bugün Altınbaş olarak bilinen Zemhe köyündeki medresede ilk tahsilini yaptığı, sonra da Kütahya’ya giderek tahsilini tamamladığı anlaşılıyor. Tasavvufa yönelerek Elmalı’da bulunan Ümmi Sinan’a intisap eder. Şeriyye sicillerinden anlaşıldığına göre onun 1655 senesinde Afyon’a gelerek Hisarardı Medresesine[3] müderris olduğu görülür. Şeyhinin yanında ne kadar kaldığı, icazet aldıktan sonra Afyon’a gelinceye kadar nerelere gittiği, ve Afyon’a nereden ve hangi sebeple geldiği hakkında yeterli bilgi yoktur. Onun,
“Taşıp derya gibi coşdu gönül bir dem karar etmez
Akıp sahralara düşdü gönül bir dem karar etmez
Gezer Şam u Buhara’yı matlubun arayı
Bulam deyu dil-arayı gönül bir dem karar etmez”, 
gibi mısralarında uzak beldeleri dolaşmış olduğu düşünülür. Afyon’a gidişinin bir davetle gerçekleştiği rivayet edilir. Delibaşı ve Katırcıoğlu ayaklanmaları dolayısıyla medreselerde hoca ve alim kalmamış olduğundan dolayı halk tarafından yapılan davet üzerine Afyon’a gelen Mehmed Efendi’ye medreseye gelir sağlayan Süğlün Köyü civarındaki Eynegazi Çiftliği tahsis edilir.
Kısa sürede şöhreti yayılmasıyla Hisarardı Medresesi talebe ile dolup taşar ve hatta talebelerin bir kısmı şehirdeki hanlarda kalarak derslere devam eder. Bu şekilde kırk yıla yakın bir süre hizmetten sonra 1693 yılında vefat ederek medresenin hemen yanındaki Çavuşlar Sultan Mezarlığına[4] defnedilir.
Onun evlenip evlenmediği, çocuklarının olup olmadığı bilinmiyor. Alim ve sufi bir şair olan Askeri’nin kaleme almış olduğu Divan’ında tamamen tasavvufi konuları işlemiştir. Eserin nüshalarının çokluğu tanınmış olduğunu gösterir.

[1]Niyazi Mısri
[2] Ümmi Sinan
[3] Hisarardı Medresesi
[4] Çavuşlar Sultan Mezarlığı

Hasan Basri

Önemli görülen ve bilhassa önceden sıkça ziyaret edilen türbelerden bir diğeri Seyyid Hasan Basrî Türbesi’dir. Seydiler Köyü’nde bulunmaktadır. Türbede bulunan on mezardan üçünün Hasan Basrî, hanımı ve oğluna ait olduğu, diğerleri hakkında bilgi sahibi olunmadığı nakledilmiştir. Seyyid Hasan Basrî, Halep’te öğrenimini yaptıktan sonra, Kırşehir’deki Hacı Bektaş dergahına uğrayarak burada da bir müddet tarikat eğitimi almıştır. arkadaşlarından Yârgeldi Sultan, Hayran Balı Sultan ve Karaca Ahmet Sultan’la Sahip oğulları ülkesi olan Afyonkarahisar’a gelerek, her biri takdir edilen köylerde birer zaviye kurmuşlardır. Seyyid Hasan Basrî de Seydiler (İnlice) köyünde zaviyesini kurmuştur. Yaptığımız incelemede, köy halkının rivayetine göre, burada Hasan Basrî’ye ait cami, türbe, hamam, aşhane, misafirhane, zikirhane, hastane ve bir de çeşmesi varmış. Kadiri tarikatına mensupmuş. Şu anda köyde cami, türbe ve çeşme bulunmaktadır. Diğerlerinin yıkılmış oldu
ğu, zaviyesinin ise 1924 yılına kadar hizmet verdiği anlaşılıyor. Halk bilgilerine göre, Hasan Basrî kuduza yakalanan hastaları tedavi etmiş, vefatından sonra da tedavi şekli günümüze kadar gelmiştir.

AFYONKARAHİSAR'DAKİ MEŞHUR KİŞİLER

Kadın Ana

Afyonkarahisar’da Kadınana ismiyle anılan üç kız kardeşe ait iki türbe bulunmaktadır. Kardeşlerden, Asiye Sultan’a ait olan türbe, Kadınana İlköğretim Okulu yanında, Ambar yolu başındadır. Kubbeli olarak yapılan türbenin kitabesi yoktur. Ancak, yapının XIII. yüzyıla veya XIV. yüzyıla ait olduğu anlaşılmaktadır. Yapıdaki gözlemlerden çeşitli tarihlerde tamir edildiği anlaşılmaktadır. Türbe üzerindeki kitabesinde, 1940 yılında tamir edildiği yazılıdır. Diğer kardeşlerden Melek Peyker ile Naime Gevher Hanım sultanların türbesi, Mevlevîhâne’nin batı tarafındadır. Bina taş duvarlı, ahşap tavanlı, çatısı kiremit örtülüdür. Türbe içerisinde beş kişiye ait sandukalı mezarlardan büyük olan Melek Peyker’e, yanındaki sanduka mezar ise Naime Gevher hanıma aittir. Arka bölümde olan üç küçük sandukalı mezarların kime ait oldukları belli değildir. Kadınanalar, Selçuklu hükümdarlarından Sultan III. Alaaddin Keykubat’ın kızlarıdır. Anadolu valisi olan Emir Çoban oğlu Demirtaş Bey 1318 yılında Konya’ya gelince Selçuk evlatlarından kim görülüp yakalandıysa katlettirmiş, ancak kaçanlar kurtulabilmiştir.

Horoz Dede

Halk arasında Horoz Dede diye anılan Necmeddin Ruzbe, Sahipata Fahreddin’in torunu Şemseddin Mehmet Beye, Karahisâr-ı Devle valiliği verilinceye kadar, bir iki yıl ilin yönetiminde bulunmuştur. Daha sonra Karahisar’dan ayrılmayan Ruzbe Bey, vefatında türbesine gömülmüştür. Horoz Dede, Afyonkarahisar kalesinin fethi için savaşan Türk yiğitlerinden efsaneleşmiş bir kahraman olduğu nakledilmektedir. Fetih sırasında komutanlar, sabah erken vakitte horozların ötmesiyle ezanın okunması, ‘Allah Allah’ nidalarıyla kaleye hücum edilmesi kararlaştırılmış. Ancak, gece boyunca meçhul bir kahraman, sabredememiş, gece yarısı vakitsiz horoz gibi ötmüş. Bunu duyan Mürdümek Sultan gür sesiyle ezan okumuş. Düşmanı gaflet uykusunda bastıran Türkler kaleyi fethetmişler. Bu kahramana da Horoz Dede demişler.

İsmail Şükrü Hoca

Afyonkarahisar'ın ünlü müderrislerinden İzzet Efendi'nin oğlu olan İsmail Şükrü 1874 yılında Afyonkarahisar'da dünyaya geldi. Türk Kurtuluş Savaşı'nın en kahraman simalardan biridir. Oluşturduğu Alay'a kumandanlık etmiş ve Dumlupınar'da Yunan harekatını dokuz ay durdurarak ordumuzun hazırlanmasına imkan sağlamıştır. Bu büyük kahramanlıklardan dolayı Alayına “ Çelikalay” adı verilmiş ve bu ad, Soyadı Kanunun'nun çıkmasından sonra O'nun soyadı olmuştur. Ayrıca kırmızı-yeşil kurdelalı İstiklal Madalyası ile taltif edilmiştir. Bilindiği üzere Kurtuluş Savaşı'nda cephede kahramanlık gösterenlere kırmızı, cephe gerisinde yararlı olanlara yeşil kurdelalı madalya veriliyordu. Hem cephede, hem de cephe gerisinde yararlı olanlara ise kırmızı-yeşil kurdelalı verilmiştir ki, böyle madalya alanların başında İsmail Şükrü Hoca gelmektedir.

Afyonkarahisar Valileri

İ.Ethem Tuncel (1923-1927)
| Fahrettin Kiper (1927-1931)
| Fevzi Daldal (1931-1932)
| Ahmet Durmuş Evrendilek (1932-1940)
| Osman Sabri Adal (1940-1941)
| Şefik Bicioğlu (1941-1946)
| Osman Nuri Tekeli (1946-1948)
| Zeynel Abidin Özmen (1948-1950))
| Yahya Ömer Eryetkin (1950-1951)
| Abdullah Zeki Köymen (1951-1953)
| Mehmet Hilmi İncesulu (1953-1954)
| A.Şefik San (1955-1955)
| Nedim Evliya (1955-1957)
| Kamuran Çuhruk (1957-1957)
| Hüseyin Meydanoğlu (1957-1960)
| Tümg.Naim Üresin (Asker vali) (1960-1960)
| Etem Recep Boysan (1960-1961)
| Burhanettin Özkul (1961-1962)
| Şevket Güres (1962-1964)
| İhsan Aras (1964-1966)
| Ahmet Balkan (1966-1968)
| Muzaffer Naci Çerezci (1968-1968)
| M.Kemal Şenol (1968-1970)
| Kemalettin Gazezoğlu (1970-1972)
| Lütfi Uraz (1972-1975)
| Cemal Orhan Mirkelam (1975-1978)
| Mehmet Saraçoğlu (1978-1979)
| İhsan Dede (1979-1981)
| Ahmet Ercan Belen (1981-1984)
| Hüsnü Tuğlu (1984-1988)
| Bekir Aksoy (1988-1990)
| Ali Sakallı (1990-1991)
| Saim Çotur (1991-1992)
| Aykut Ozan (1992-1993)
| Yahya Gür (1993-1995)
| Ahmet Özyurt (1995-1995)
| Haluk İmga (2007- )

Abdürrahim MISRİ ( Karahisari )

Ayşe Gülay Keskin’in, ‘Abdürrahim Karahisari’nin Hayatı, Eserleri ve Vahdetname Mesnevisinin Tenkitli Metni’ isimli doktora tezinden öğrendiğimize göre, Afyonkarahisar’ın köklü ve zengin bir ailesine mensup olan Abdürrahim, alim ve fazıl bir zat olan itibarlı Mevlana Alaeddin Mısri’nin oğludur. Babası bazı kaynaklara göre Mısır’da tahsil yaptığı, bazı kaynaklara göre ise, 13. Asır başlarında Mısır’dan Anadolu’ya göç eden bir Türk ailesine mensup olduğu için Mısri lakabıyla anılmaktadır. Abdürrahim de bu sebeble önemli şahsiyetlerden, alim ve ediplerden bahseden eserlerde Mısırlıoğlu Abdurrahim Çelebi, Mısri oğlu, Mısırlızade diye isimlendirilmiştir. Bunların dışında Afyonkarahisarlı oluşu sebebiyle bazı eserlerde Abdurrahim Karahisari diye anılırken, Evliya Çelebi ondan ‘Abdurrahim Sultan’ diye söz eder.

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Seydişehir'de Doktor Eczacı Kalfası’nın Kulağını Isırarak Kopardı...

17.05.2011
Konya’nın Seydişehir ilçesinde aile hekimliği yapan doktor muayhanesine gelen eczacı kalfası’nın kulağını ısırarak kopardı.
Edinilen bilgiye göre; Konya’nın Seydişehir ilçesi Gökhüyük köyünde mobil hizmet için bulunan aile hekimi Dr. A. Ö. muayhanesine gelen, 29 yaşındaki eczacı kalfası K. A. ile tartıştığı. Tartışmanın ise muayhanesin’de hastalarını tedavi eden Dr. A. Ö.' nün eczacı kalfası K. A. ya hastalarımı tedavi ediyorum, odanın dışında beklermisin demesinden kaynaklandığı öğrenildi. Tartışmanın kısa sürede kavgaya dönüştüğü, kavga sırasında K. A.’nın Dr. A. Ö.’nün burnunu kırdığı, burnu kırılan Doktor A. Ö.’nün ise K. A’nın sağ kulağını’nın yarısını ısırarak kopardığı öğrenildi.

İlk müdahalesi Seydişehir Devlet hastanesinde yapılan K. A., kopan kulağı ile birlikte 112 acil servis ekiplerince, Konya Meram Tıp Fakültesi Hastanesi acil servisine getirildi. Hemen acil serviste ilk müdahalesi yapılan K. A.’nın Ameliyata alındığı öğrenildi.

Acil serviste K. A.' ya ilk müdahalesini yapan Acil Tıp Anabilimdalı Yrd. Doç. Dr. Sedat koçak, hasta bize geldiğinde sağ kulağının üst kısmı yarısına kadar kopuk halde geldi. Acil servisimizde ilk olarak pansuman yapıldı. Kan kaybı önlenen hastamızı hemen KBB servisine sevk ettik ve kontrolünden hemen sonra ameliyata aldık dedi.

Olayın ardından jandarma ifadesi alınan doktor A. Ö.’nün savcılığa suç duyurusunda bulunduğu öğrenildi.

Olay ile ilgili soruşturma devam ediyor.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Şeyh Hamza Türbesi

Yeri, Muradım Camii yanındaki Nurettin Türbesi içerisindedir. Horasan erenlerinden olduğu ve Yunus Emre’ye hayranlığından dolayı hakkında şiirler yazdığı bir zattır. Musa Halife, Şemsettin Halife, Abdullah Halife de aynı türbede medfundur.

Tekke Odası

Yeri, Hacı Osman Çeşmesinin ilerisinde Sandıklı’ya bağlı Karacaören Köyü yolu üzerindedir. Ali El Rumi diye de anılır. Bahçesinde mezarlıklar bulunmaktadır. Halen mahalle sakinleri tarafından mescit oda olarak kullanılmaktadır. Odada bulunan yatırın kime ait olduğu bilinmemektedir.

Koçgazi Dede

İlçenin Koç Gazi köyünde medfundur. Yunus Emre, Sarı Selçuk ve Akin'de medfun olan Yusuf Dede ile çağdaştır.

Karkın Baba

Alamescid köyünde medfundur. Birde ilçemiz Karkın köyünde olduğu rivayet edilmektedir.

Kadıncık Ana

Ballık Kasabasında Ballıkbaşı Pınarı yanında medfundur.

Karaca Ahmed Dede

Çorhisar köyünde medfundur.

Ağıl Eri Baba

Menteş dağında medfundur.

Abbasi Dede

İlçemiz Ballık Kasabasında Ballık dağında medfundur.

Oktur Baba

Menteş dağında medfundur.

Yusuf Dede

Akharım Kasabasında medfundur.

Yusuf Dede

İlçemiz Sandıklıya bağlı Akin köyündedir. Yunus Emre, Sarı Selçuk ve Koçgazi Dede ile çağdaş bir Alperendir.

Menteş Baba

Menteş Kasabasında metfundur. Bedri Noyan, kendisine yurt verilmesi üzerine burada yaşadığını ve hakkında başka bilgi bulunmayan "Bektaşi azizlerinden birisi" olduğunu iddia etmektedir.

Şeyh Yahşi

Mevlevi olup ilçemiz Şeyh Yahşi köyünde medfundur.

Saltuk Baba

Saltuk köyünde metfundur.

Nureddin Sultan Türbesi

Yeri, Muradım Camii avlusundadır. Leblebicilerin piri olduğu bilinmektedir. Türbe ilk yapılıştaki halini korumuştur.

Uyuşak Dede

Yeri, Sandıklı’ya bağlı Karacaören Köyünün girişindedir.

Göksu Dede

Yeri, Sandıklı’ya bağlı Bekteş Köyü ile Dutağaç Köyünü birbirine bağlayan ve Göksu Dede Çeşmesi adı ile anılan çeşmenin yanındadır.

Mürvet Dede

Yeri, Belediye Parkının P.T.T. Müdürlüğüne doğru olan kapısı üzerindedir. Yanında üç ayrı kabirin daha olduğu ve tümünün, çeşitli istimlakler sırasında ortadan kaldırıldığı söylenmektedir.

Çorhisar Dede

Yeri, Hüdai Kaplıcaları ile Sandıklı’ya bağlı Koçhisar Köyü arasında geniş bir harman yeri içerisindedir. Burada yatanın, Şuhut İlçesine bağlı Mahmut Köyündeki türbede yatan kişi ile kardeş olduğu söylenmektedir.

Baba Kuzusu

Yeri, Kudüm’ün biraz ilerisinde üst taraftadır. Yatanın, Anadolu’nun Türkleştirilmesi için gelen binlerce veliden biridir. Bu yatırın bulunduğu yerde Kanuni Sultan Süleyman’ın otağ kurduğu ve ordunun savaşa gider iken Soğulmaz Harmanı denilen yerde konakladığı rivayet edilmektedir.

Kudüm Baba

Yeri, Sandıklı’ya su veren su deposunun üst tarafındadır. Yatanın Anadolu’nun fethi sırasında şehit düşmüş bir eren olduğu söylenmektedir.

Fermayi(Zırıncık) Dede

Yeri, Hisar Kalesinden Topeşe Camiine doğru inen yolun sağ tarafındadır. ayrıca bu yatırın yanında Sarı Baba yatırı yer almaktadır. Ağlayan (zırlayan) bebek ve çocuklar buraya getirilir.

Halvalı Dede

Yeri, Hisar Kalesinin arkasında Kızık Kasabasına giden yol üzerindedir. Yatanın kim olduğu bilinmemektedir.

Meryem Ana Yatırı

Yeri, Hoca Fakih Camiine yakın bir evin bahçesindedir. Bilinen ilk kadın yatırdır. Çok mütevazi bir kadın olduğu söylenmektedir.

Omareşe Yatırı

Yeri, Yalıncak Yatırından Topeşe Camiine doğru gidildiğinde yolun sol tarafındadır. Çevresinde, burada yatan zatın aile fertleri yatmaktadır. Yatanın bir veli olduğu söylenmektedir.

Yalıncak Yatırı

Yeri, Belediye İtfaiye Teşkilatının bulunduğu yerdedir. Burada Horasan’dan Anadolu’ya gelen büyük bir velinin yattığı söylenir. Türbe, ilk yapılış şeklini korumuştur. Önündeki cadde bu isim ile yani Yalıncak Caddesi olarak anılır.

Kubbeli Cami ve Kabuli Baba

Yeri, Kubbeli Camiinin arka sağ penceresinin olduğu yerdir. Burada yatan kişi, Sandıklı’nın fethi sırasında şehit olan Kara Halil’in ordusundan ilk islam şehidi Kabuli Baba’dır.

Kırklar Tekkesi

Yeri, Hıdırlık Tepesi denilen yerdedir. Dilek dileme, adak yeri olarak ziyaret edilir. Yatan kişi ile ilgili kesin bir bilgi temin edilememiştir.

Beyazid-i Bestami Yatırı

Yeri, Kubbeli Camiinin yakınında bulunan fırının bitişiğindedir. Burada yatan kişinin Beyazıd-ı Bestami olduğu söylenir.

Yunus Emre ve Tapduk Emre

Döneminin ünlü Türk Mutasavvıfı ve halk ozanı olan Yunus Emre'nin, bilahare Sandıklı’nın bir mahallesi haline getirilen Yunus Emre Mahallesinde (Çay Köy), iki ayrı yönden gelen daha sonra birleşerek vadi boyunca akıp Menderes nehrine ulaşan Sel Çayı ve Çanlı Dere olarak anılan iki çayın birleştiği yerde hocası Taptuk Emre ile birlikte yaşamış olduğu bilinmektedir. Halen bu çayın bir tarafında Yunus Emre’nin diğer tarafında da Taptuk Emre’nin kabirleri bulunmaktadır.
 Yunus Emre ile aynı yıllarda Horasan’dan Anadolu’ya gelen Yalıncak Sultan ile Nurettin Sultan da Sandıklı’ya yerleşmişlerdir. Bu gün halen ziyaret edilmekte olan türbeleri ilk halleriyle ayakta durmaktadır.

SANDIKLI'DAKİ TÜRBE VE YATIRLAR

15 Mayıs 2011 Pazar

Murâdîn Camii, Sandıklı

Önce Deli Yusuf Oğullarından Murat bin Murat'ın yaptırdı­ğı mescit, harap olunca Hacı Veli İbn-i Osman tarafından 1876 yılında ta­mir ettirilmiş ve giderleri için vakıf kurulmuştur. Cami avlusunda Leblebicilerin Piri olduğu kabul edilen Nureddin Sultan’ın medfun bulunduğu ve türbesinin ilk yapıldığı halini koruduğu kabul edilir. Sandıklı'da Çay Mahallesi Derebeyi Sokağı'ndaki Muradîn Camisi bitişiğindeki türbe Muradin Türbesi adıyla da anılmakta olup XVI.yüzyılda yapılmıştır. Kare biçiminde ve kubbelidir. Türbesi içerisinde, Horasan erenlerinden olduğu ve Yunus Emre’ye hayranlığından dolayı hakkında şiirler yazdığı bilinen bir zat olan Şeyh Hamza ile Musa Halife, Şemsettin Halife, Abdullah Halife de medfun bulunmaktadır.

Sandıklılı şairlerden Şeyh Hamza 1758 yılında kaleme aldığı bir manzumesinde (15. ve 19. mısralarda); "Çay köyüdür iki dere arası, Yunus Emre'dir O'nun aşinası, Gel sorarsan Tapduk Emre, O'dur hocalar hocası"
der.

Ulu Cami, Sandıklı

Sandıklı'nın en büyük camisidir. Cuma mahallesinde, Yukarı Pazar mevkiinde çarşı içinde yer alan Ulu Camii, sıradan bir mescid olarak yapılmıştır. Bir rivayete göre ilk binası kilise olup sonradan mescide çevrilmiştir. Bu mescid, daha sonra genişletilip minare ve minber konarak cami olmuştur. Onarımda iç kapının yan tarafına konmuş olan eski hitabesi önemlidir.
Dokuz satırlık Arapça kitabe şöyledir:

SANDIKLI'DAKİ CAMİLER

Spor Kuruluşları

Sandıklı ve çevresinde sportif faaliyetler çok önemlidir.

Bilinen ilk spor kulübü, Cumhuriyetin ilanından sonra açılan Kumalar Gençlik Kulübü’ dür. Bu takım, o yıllarda bölgesel yapılan amatör futbol turnuvasında şampiyon olarak ilk kupayı kazanmıştır. Daha sonra :
- Sandıklı Kültürspor Kulübü,
- Sandıklı Esnafspor Kulübü,
- Yeni Sandıklıspor Kulubü,
- Örenkaya Belediyespor
kurulmuş ve bu takımlar Afyon Mahalli Liginde şampiyonluklar kazanmıştır.

1985 yılında, Sandıklı Kültür Spor Kulübü ile Sandıklı Esnaf Spor Kulübü birleşerek Yeni Sandıklı Spor Kulübü kurulmuş ve bu takım, Türkiye 3. Ligi 5. Grubunda mücadele etmiştir.

Sağlık Kurum ve Kuruluşları

Sandıklı’da Cumhuriyetin ilanından sonra Özel İdare tarafından şimdiki Sandıklı Ticaret ve Sanayi Odasının bulunduğu yerde dört yataklı bir dispanser kurulmuş ve bu dispanser zamanın tıbbi aletleriyle donatılmıştır. Dispanser 1941 yılında yanmış, daha sonra hizmetini temin edilen binalarda sürdürmüştür.
Sağlık hizmetleri, 1950 yılında halk tarafından yaptırılan sağlık merkezinde yürütülmüş, 1960 yılında bu merkezde ameliyathane faaliyete geçirilmiştir. Bu merkez, 1963 yılında 20 yataklı Devlet Hastanesi haline getirilmiştir. 1980 yılında halkımızın da katkıları ile yaptırılan ek bina ile yatak sayısı 100 'e çıkarılmıştır. Yatak sayısı, 100 yataklı ikinci ilave binanın hizmete sokulması ile 200 olmuştur.

Basın-Yayın Kuruluşları

Sandıklı’da ilk matbaa 1915-1920 yıllarında Hakkı Hoca (AKDAĞ) kurmuştur. Bu matbaayı daha sonra kurulan matbaalar takip etmiştir. Söz konusu matbaalardan haftalık ve aylık gazeteler basılmıştır. Bu güne kadar basılıp neşrolunan gazeteler :
- Yeşil Sandıklı,
- Hüdai,
- Sazak,
- Ulupınar,
- Sandıklı Postası,
- Sandıklı Sesi,
- Bizim Sandıklı,
- Yurt Sesi,
- Çiğiltepe,
- Sandıklı Ekspres,
- Esnaf
- Sandıklı Termal
- Hareket
olup halen bunlardan;
- Belediye İşhanı Kat: 2 Sandıklı adresindeki SANDIKLI POSTASI GAZETESİ, (Tel-Faks : 0-272 512 73 00)
- Çay Mah. Zincirli Han Sokak No:8 adresindeki SANDIKLI SESİ GAZETESİ, (Tel : 0-272 512 51 44)
yayın hayatlarını sürdürmektedir.
Hilal FM (95.5) ve Gün FM (99.9) ilçemizde yayın yapan yerel radyolardır.
Cumhuriyet döneminde ilk ve orta okuLlar ile birlikte Halk Evi de yapılmıştır.

Eğitim Kurumları

Okula ve okumaya olan ilgiden dolayı, daha Sandıklı’da orta okul ve lise yokken Afyonkarahisar’da "Sandıklı Pansiyonu" yaptırılıp açılmış ve böylece okuyacak gençlere imkan sağlanmıştır.
Sandıklı’da ortaokul kurma çalışmalarına 1942 yılında başlanmıştır. Tüm finansmanı halk tarafından karşılanarak yaptırılan bu günkü ortaokul 1945-1946 eğitim ve öğretim yılında hizmete açılmıştır.
Halbuki, Sandıklı’da ortaokulun eğitim ve öğretime başladığı 1946 yılında, Sandıklı’lı olup üniversite ve yüksek okullarda eğitim ve öğretim gören öğrenci sayısı 30, harp okulu, hukuk, tıp, yüksek ticaret, siyasal bilgiler, yüksek ziraat, yüksek baytar, yüksek mühendislik, yüksek öğretmen ile dil-tarih-coğrafya fakültesini bitirenlerin sayısı ise 54 ‘ dür.
Sandıklı ilçe merkezinde halen :

SANDIKLI'DAKİ KURUM VE KURULUŞLAR

İlçede merkez belediye dahil 11 belediye ve 47 köy mevcuttur. Sandıklı Belediyesi 1869 yılında kurulmuştur. Dünyaca ünlü Hüdai Kaplıcaları Sandıklı Beleldiyesi tarafından işletilmektedir. İlçe merkezinden kaplıcaya sürekli olarak belediye tarafından otobüs seferleri düzenlenmektedir. 

 

Sandıklı'ya Ait Bazı Lakaplar

Abbaklar
Abtallar
Acamlar
Acıvalar
Adamamatlar
Akçalar
Akoğlanlar
Aktakkalar
Aladınlar
Alaklar
Alallar

Çömdüm Türküsü

Yöresi : AFYON-SANDIKLI
Derleyen : Hasip TERLEMEZ
Kayıt Kişi : Hasan ÖZLÜ

Yıllar öncesi ,ilçemiz Sandıklı çevresinde yaşamış "Fatma" adında bir köy kızı varmış. Genç yaşta anne ve babasını kaybeden Fatma, köyün ileri gelenlerinin yardımıyla büyümüş, genç kız olmuştur. Küçük yaştan beri her işe koşan Fatma; büyüyünce etrafına yük olmamak için çiftini kendi sürer, orağını kendi biçer harmanı kaldırır, dağdan yakacak odunu dahi kendisi getirirmiş.Tez zamanda ünü çevre köylere kadar yayılmıştır Fatma'nın... Herkes bu kızı kıskanır olmuş. Fatma cesur mu cesur, çalışkan mı çalışkan ve beldesinde çok da sevilen birisi haline gelivermiş. Fatma düğün ve bayramlarda çok güzel oyunlar sergiler, döne döne, çöke çöke oynadığı için bu genç kıza çevre halkı "ÇÖMDÜM FATMA" derlermiş.

Kumalar Dağında Göç Katar Katar

Türkümüzü Niyazi Yılmaz (TRT Ankara Radyoevi Sanatçısı) şöyle anlatıyor: Afyon ve Sandıklımız Türk Halk Müziği ve Halk Kültürü bakımından yurdumuzun en zengin ve en renkli köşelerinden birisidir. Zeybekleri, Türküleri, Kadın oyun havaları, kıvrak ve ağır zeybekler hatta Dinar'a Doğu'da Teke havaları gurbet havaları özelliğini taşır.

Kumalar dağı bizim çocukluğumuzun geçtiği Sandıklı, Yolkonak, Ürküt, Kızık, Karacaören, Nuh, Mahmarı, Akharım, Kınık, Daylık, Ekinhisar ve diğer köylerimizi ve Karadirek için Türkülerin ve hatıraların, efsanelerimizin konusu ve kaynağı olagelmiştir.

Ardıştandır Kuyuların Kovası

Çekmecenin anahtarı altından
Bir yar sevdim asker oldu bahtımdan
Sultan Aziz inmem diyor tahtından

Bağ oldum bostan oldum
Dillere destan oldum
Yar oldum neyin(i) gördüm
Bir şişe misten oldum.

Ardıçtandır kuyuların kovası
Suya koyvermiyor gavur anası
Nettim sana ey dilinden bulası

Bağ oldum bostan oldum
Dillere destan oldum
Yar oldum neyin(i) gördüm
Bir şişe misten oldum.

Kahveci

Sür kahveci kahvelerin demlensin
Ben gidiyo(ru)m gavur köyü dinlensin
Ben ölürsem yarenlerim eğlensin

Dumanım dağlara ağıyor benim
Sevdiğim ellere kalıyor benim

Sür kahveci kahvelerin köşk olsun
Ben gidiyo(ru)m ak bağrıma taş konsun
Saramadım saranlara aşk olsun

Dumanım dağlara ağıyor benim
Sevdiğim ellere kalıyor benim

Sandıklı Zeybeği

Düğünlerde, bayramlarda ve sayılı günlerde oynanan Sandıklı Zeybeği bir erkek zeybeğidir ve en az iki kişi tarafından kaşıkla oynanır. Zeybek oyunu, başlangıçta ağır olarak oynanır, zamanla süratlenir, ritmi hareketlenir.
Mahalli giysilerle Sandıklı ve civarında oynanan zeybek havası, genellikle Aydın, Denizli, Burdur ve Isparta, Manisa dolaylarında oynanan zeybeklerle motif, üslup, tavır, tarz ve vibrasyonlar bakımından büyük benzerlik ve aynililler, çatal değerler ve varyasyonlar gösteriz.
1955'te Osman Atilla (şair, milletvekili, folklor derleyicisi) tarafından metin olarak Süleyman Ulusoy ve İbrahim Dazkırı'dan yazılan zeybeğimiz, İzmir Radyoevi sanatçısı Nihat Kaya tarafından metne alınıp ve notaya dökülmüştür ( Hasip Terlemez'den tespit edilmiştir). Sandıklı Zeybek Havasının, Nihat Kaya tarafından metne alınmış şekli şu şekildedir:

Yeşil Olur Sandıklı'nın Biberi

Sandıklı'nın en tanınmış türküsüdür. Galip Çoşkun'dan alınan türkümüz Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir. TRT Halk müziği repertuarında 479 numara ile kayıtlı olan türkümüz defalarca TRT radyolarında Sandıklılı sanatçı Niyazi YILMAZ tarafından seslendirilmiştir.

Yaprak Dolması Türküsü

Türküyü derleyen H.Hüsrevoğlu anlatıyor: "Olay Sandıklı'da geçmiştir. Yeni gelin olan Zeliha isimli bir gelin kıza, kayınvalidesi tarafından yaprak dolmasının nasıl sarılacağım tarif edilip, gelin evde bu iş için kalıyor. Kayınvalidesi kıra işine gidiyor. Gelin yavaş yavaş dolmayı sarıyor. İkindiden sonra bir tadına bakayım diyor. Bir bir yemeğe başlamış, derken birde baksa ki dolma bitmiş. Kaynanası dolma sevinci ile eve gelmiş, akşam sofraya dolma gelecek derken boş tencere geliyor. Artık gelinin durumunu anlatmaya gerek yok. Sonunda yeni gelin Zeliha (Zehle dinliyor) türküyü yakıyor. Bu türküyü rahmetli ninem evde yaprak dolmasını sararken ağıt şeklinde söylerdi. Bicik bicik aldım."

Hikayesini okuduğunuz Yaprak Dolması Türküsünün sözleri şöyle:

Tünel Türküsü

Türküyü Kızık Kasabamızdan derleyen Hüseyin Hüsrevoğlu türkünün hikayesini şöyle anlatıyor: "1934-1935 yıllarında Afyon-Sandıklı demiryolu yapımında Kızık köyünün yakınında tünelde çalışan bütün işçiler Kızık köyümüzdendir. Bir tünel, inşaat sırasında göçtü. Bu tünelin içinde, genç bir nişanlı delikanlı bulunmakladır. Bu gencin ölümü üzerine bu türkü yakılmıştır. Çevrede bütün büyükler tarafın söylenmektedir.

Kabrimi kazıverin yarmaya düze
Önümü çevirin de sılaya yüze
Benden selam söyleyin kadersiz kıza
Düğünümü de koydular bahardan güze
*****
Noldu yarim noldu sızın mı kaldı?
Beşikle ağlayan kuzun mu kaldı?
*****
Kontrol da gelmiş yazı yazıyor
Jandarmaya gelmiş kabrim kazıyor
*****
Nisanlımdan koşup yarma geziyor
Benim sevdiklerim başımda sızıyor
Noldu yarim noldu sızın mı kaldı?
Beşikte ağlayan kuzun mu kaldı?
*****
Ne kanlıymış su yarmanın çalışı
Sen miydin amelenin delisi
Kurban olayım Konya Valisi
Kırıldı da amelinin yarısı
*****
Noldu yarim noldu sızın mı kaldı?
Beşikle ağlayan kuzun mu kaldı?
*****
Yedinci tünelin direği sarkmış
Kayalar gelirken elini tutmuş
Dalgın dalgın uykuya yatmış
*****
Noldu yarim noldu .sızın mı kaldı?
Beşikle ağlayan kuzun mu kaldı?

SANDIKLI TÜRKÜLERİ


Sandıklı, köy ve kasabalarımız türkü yönünden zengin bir ilçemizdir. Bu türkülerden çok azı TRT repertuarında yer almıştır. Derlenmeyi bekleyen ve notaya dökülecek belki de yüzün üzerinde türkümüz vardır. TRT repertuarında yer alan türkülerimiz şunlardır:
1)Rep.No:2496 Türkünün Adı: Entarini Peş Olam Kimden Alındığı: Galip Coşkun Derleyen:Mustafa Hoşsu
2)Rep.No:2878 Türkünün Adı:Karanfil Dallanır mı? Kimden Alındığı:Sabri Cevahir Derleyen:Ankara Devlet Konservatuarı
3)Rep.No:523 Türkünün Adı:Kumalar Dağında Göç Katar Katar Kimden Alındığı:Galip Coşkun Derleyen:Muzaffer Sarısözen
4)Rep.No:479 Türkünün Adı:Yeşil Olur Sandıklı'nın Biberi Kimden Alındığı:Galip Coşkun Derleyen:Muzaffer Sarısözen 

 SANDIKLI'YA AİT BAZI TÜRKÜLER

Gelin Cuması

Sandıklı'da genç çiftlerin evlenmesinden 1 veya 2 ay içinde gelin cuması dediğimiz kız evinin davetleri vardır. Cuma günü olunca gelin annesinin evine gider. Aksama kadar gelin orada kalır. Akşam işinden çıkan damadında gelmesiyle kız evinde cuma daveti yapılır. Bazen :bu davetlere damadın anne ve babası da katılırlar. Bu davetler yıllarca sürdüğü gibi 10-15 sene içinde azalarak devam etmektedir.

Sünnet Düğünü

Sandıklı'da sünnet düğünleri, evlilik düğünleri gibi renkli ve güzel olur. Bir hafta önceden hazırlıklara başlanır. Sünnet çocuğunun karyolası hazırlanır ve sünnet elbisesi alınır.Yakın akraba ve komşulara davetiye dağıtılır veya haber verilir. Sünnet düğününden bir gün önce akşam olunca kına gecesi yapılır. Kına gecesinde genç kızlar ve kadınlar geç vakitlere kadar eğlenirler. Sabahleyin sünnet çocuğu giydirilir. Öğleye doğru davetliler gelmeye başlar. Gelen davetlilere şeker, lokum, kolonya ve sigara ikramı yapılır. 10 - 11 sıralarında süslenmiş bir arabaya bindirilen sünnet çocuğu, çalgılı veya çalgısız büyük bir araba konvoyu ile şehir içinde gezdirilir. Bazı aileler çocuğuyla veya faytonla da gezdirmektedirler. Gezdirme işi bitince öğleye doğru önceden hazırlanmış sünnet odasında çocuğun sünneti yapılır. Bu esnada gelen davetlilere takım adı verilen çorba, et, pilav ve tatlıdan meydana yemek verilir. Davetliler yemeği yedikten sonra sırayla sünnet odasına girerek hediyelerini verirler. Bu sırada çağrılan hocalar tarafından mevlidi şerif okunur. Erkek davetlilerin gitmesinden sonra takım adı verilen yemek kadınlara da verilir. Kadınlarında hediyelerini vermelerinden sonra sünnet düğünü sona ermiş olur.