Sayfalar

13 Şubat 2010 Cumartesi

Annelik en büyük nimettir!

Durmadan namaz kılmak, ara vermeden oruç tutmak gibidir…


Annelik, insan olmayı izleyen nimetlerden bir nimettir. Allah Teâlâ, en mükerrem mahlûku olarak insanı yaratırken bir anneyi vasıta yapmayı takdir etmiştir. Anne, Allah Teâlâ'nın en büyük sanatının icrasına vasıtadır. Annelik, onca eziyete ve tahammüle bakıldığında tam bir külfettir. Annelerin, bir çocuğun dünyaya gelme sürecini baştan sona kadar hatırlaması bile, ikinci bir çocuk teşebbüsü için ürkütücü olabilir. Geçmişi unutma özelliğimiz sayesinde anneler ilk doğumlarındaki badireleri unuttuklarından daha sonraki çocukların yaratılmasına vesile olmaya devam etmektedirler.

Değeri büyük olan nimetin derdi de büyüktür!



Yaşadığımız hayatın en önemli kurallarından biri şudur: Her nimet, nimetliği kadar da külfet ve sıkıntı getirir. Nimetin değeri yükseldikçe, o nimetle gelen külfet de artmaktadır. Bunu biz, imtihan zaviyesinden de uyarlayabiliriz. Bir nimetin imtihan olması, Allah Teâlâ'nın o nimetten ötürü kulunu muhasebe etmesi, ona ceza veya sevap takdir buyurması da o nimetin hacmi ve ağırlığı ile yakından alakalıdır. Kış günü abdest almakla, yaz gününde serin bir suyla abdest almanın, abdestten kazanılan sevap bakımından aynı olmayacağı gayet açıktır.

Görebilen gözler için en büyük mucize; insanın yaratılmasıdır

Bir insanın yaratılması kadar muhteşem bir olay düşünülebilir mi? Her şeyin kendisine hizmet için yaratıldığı insanın yaratılması, en büyük yaratma olayıdır. Böyle bir olayda bir numaralı role seçilmiş olmak şüphesiz o olayın muhteşemliği kadar muhteşemdir ve çekicidir. Anne olmanın adını, insanın yaratılmasına vesile olmak olarak yeniden adlandırdığımızda, durup düşünürken sarsılacağımız bir durumla karşı karşıya kalırız. Anne olmak veya bir insanın yaratılması için tek alternatif olmak!

Annenin yeri başka, babanın yeri başka

Böyle bir durum, baba olmakla bile karşılaştırılamaz. Hâlbuki baba da insanın yaratılması için zorunlu ikinci vesiledir. Babasız bir yaratılma da İsa aleyhisselamın dışında vaki değildir. Buna rağmen, babalık bile annelik kadar değildir. İnsanın yaratılmasında babalığın gücü anneliğe göre üçte bir oranındadır.

Hadis-i Şerifte Resulullah (sav), kendisine kime öncelikli bir yakınlık göstermesi gerektiğini soran şahsa verdiği cevap 'annen' olunca, ikincisinin kim olduğu sorusuna tekrar 'annen,' üçüncüsünün kimliğine de yine 'annen' cevabını vermiştir. Baba dördüncü sırada zikredilmiştir. Bunun açık yorumu şudur: Üç baba bir anne hacmini doldurmaktadır. Burada babalığın değerinin yok sayılması söz konusu değildir elbette.

Nihayetinde baba da iki elden biridir. Ancak sağ elin sol ele göre pratikliği daha yoğun olduğu gibi anne de babaya göre, insanın yaratılmasında sağ eldir. Babanın ellerden bir el olmasının tartışılmaz bir hakikat olduğu ise malumdur.

Ayaklarının altında cennet var!

Anneyi kendi ağzından dinlediğimizde, her türlü ikrama ve izzete müstahak olduğunu kabulleniriz. Bunun için mütefekkir olmak da gerekmez; insan olmak anneyi takdir etmek için yeter.

Ancak, yaratan Rabbimizin anneyi bize tanıtırken, onunla ilişkimizin düzeyini belirlerken bize gösterdiği nokta çarpıcı sonuçlar ihtiva etmektedir. Cennet ki, nihai hedef ve emelimizdir, annelerin ayakları altına serilmiş durumdadır. Zira anne, doğurup büyütmekle cenneti hak etmiştir. Bu hak ediş, doğurduğu çocuğu sebebiyle olduğu için çocuğuna hitaben, cennetinin annesinin ayakları altında olduğu uyarısı yapılmıştır.

Anneliğin zor bir iş olduğunu, doğuran bir kedinin üzerinde bile görüp anlamak mümkündür.





Ecri büyük bir cihad: Annelik!

Anlaşılması gereken bir hakikat daha vardır. O da şudur: Annelik zor olmasına zordur. Anne ağır bir yüke tahammül etmektedir. Ancak, anneliği bir kanun olarak koyan Allah, anneyi çektikleriyle baş başa bırakıp ihmal mi etmiştir? Anneliğin getirdiği zorlukların karşılığında, bedellerin en büyüğünü vermemiş midir Allah? 'Allah'ın rızası anne babanın rızasından geçer.' ne demektir? Anneliğin ve babalığın namaz, oruç, cihad gibi tutulmasından daha muhteşem bir ikram olabilir mi?

Annelik, ara vermeden oruç tutmak gibidir!

Annelik, her ne kadar bir şehevi arzunun tatmini ile başlayan insanî bir tavrın sonucu olarak ortaya çıkıyorsa da Allah'ın anneliğe takdiri buna rağmen muhteşemdir. Yıllarca süren annelik, yıllarca ara verilmeden devam eden bir namaz anı gibidir. Annelik, ara vermeden oruç tutmak gibidir. Annelik cihattır. Annelik Kur'an okumaktır.

Çünkü mücahitleri, kurraları, hacıları, mallarını Allah için infak eden zenginleri doğuran ve yetiştiren annelerdir. Bir şehit şehadetiyle Rabbi'ne kavuşurken, onu doğuran yok sayılarak şehit olmaz. Kur'an'la ruhları coşturan bir hafız, annesi yok sayılarak var kabul edilemez. İnsan nerelere gelirse gelsin, nereden geldiği önemlidir. Anne ilk noktadır. Son nokta neresi olursa olsun, o hep ilk noktadır.

Annelik, evlilikten önce başlar!

Annelik ve anneliğin meşakkatini hamilelikten itibaren başlatmak doğru değildir.

Bir kadının anne olmak için geçirdiği sürece, o kadının çocuğunun babası olacak kişiyi ararken geçirdiği süreci de ilave etmek gerekir. Çocuk uğruna, yabancı bir insanın meçhul bir geleceğine tahammül etmeye karşı nikâh masasında söylediği sözü 'kabul ettim.' bu açıdan ele alınabilecek bir süreçtir.

Daha sonra ortaya çıkan hamilelik, hamileliği izleyen doğum, doğum sonrası çileler zincirin halkalarından bir halkadır. Anneliğin meşakkati, doğurup büyütmekle de bitmeyecek kadar uzun ve yerleşiktir. O kadar ki, doğurduğu çocuğu, artık kendisiyle ilgilenmesinden rahatsız olduğunu söyleyip, onu düşünmemesini istediği zamanlarda dahi anne, belki de kırk yaşındaki çocuğunu kırk günlük, himayeye muhtaç biri olarak görmeye devam eder. Annelik budur.

[Not: Bu yazı, Nurettin Yıldız'ın 'Annelik sabır işidir' başlıklı ders metninden kısaltılarak hazırlanmıştır.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder