Sayfalar

12 Şubat 2010 Cuma

Erbakan'dan Erdoğan'a çağrı

Erbakan'dan Erdoğan'a çağrı
Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmetin Erbakan, 7 yılda değişerek dış güçlerin hizmetine girdiğini iddia ettiği Başbakan Erdoğan'a "Milli Görüş" çizgisine dön çağrasında bulundu.


ajans5.com





Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, güncel konuarı değerlendirdi. Ajans5.com sitesinin sorularını cevaplayan Erbakan, Erdoğan'a Milli Görüşe dön davetinde bulundu.

Türkiye’nin iç ve dış güçlerin etkisinde uçuruma sürüklendiğinin de altını çizen Erbakan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında da bir değerlendirme yaptı.

Erbakan’ın günleri nasıl geçiyor


40 yıllık bir siyasi hayatınız ve ömür boyunca da yöneticilik girişimcilik ve ilim adamlığı ve siyasi çalışmalarınız ve devlet yöneticiliği ile çok büyük birikim ve tecrübelerle halen ülkemizde ve dünyada birçok konularda değerlendirmeler yapıyorsunuz, tavsiyelerde bulunuyorsunuz, insanları yönlendirmeye, hizmet etmeye devam ediyorsunuz. Bütün ülke ve dünya da bunu takip etmeye devam ediyor. Yaptığınız çalışmaları hem okuyucularımız ve dünya kamuoyu mutlaka merak ediyordur. Şuanda çalışmalarınız, hizmetleriniz ve günleriniz nasıl geçiyor. Bu konuda bilgi alabilir miyiz efendim.

Önce bir defa tabi ajans5 olarak lütfedip, zahmetlere katlandınız, teşrif ettiniz ve önemli memleket meseleleri hakkında söyleyeceğimiz fikirleri milletimize duyurmak için hizmet veriyorsunuz. Bütün bu faaliyetlerinizden dolayı teşekkürlerimi arz ediyorum. Sorduğunuz sualin cevabı olarak arz edeceğim husus şudur: Biz Elhamdülillah Müslüman’ız. Allah bizi dinimizden inancımızdan ayırmasın. Müslüman demek iyi insan demektir. İnsanların hayırlısı başkasına faydası dokunandır. İyi insan olmak için başkasına faydanız dokunacak. En büyük fayda, bütün insanların saadeti için yeryüzünde bir adil düzenin kurulması ve bir saadet dünyasının kurulmasıdır. Bu yolda yapılan çalışmalar en büyük ibadettir. Ve insanlığa yapılan en hayırlı hizmetlerdir. Her bir Müslüman olarak bu hususta hepimiz mükellefiz, elimizden gelen gayretle çalışmak mecburiyetindeyiz. Bundan dolayıdır ki bu çalışmaları yaparken hep daima şunu düşünüyorum. Başbakanken ben bir yandan masanın üzerinde günlük görevleri yapmak, heyetleri kabul etmek gibi faaliyetleri sürdürdüğüm bir çalışma masam vardı, bir de arkada hazırlık yapmaya mahsus bir çalışma odası. Hep heyetler gelip gittikçe onlar çok vakit alıyor. Daima düşünmüşümdür ki, ben keşke iki kişi olsaydım da birisi bu heyetlerle meşgul olsaydı, birisi de içerde asıl temel meseleleri düşünüp tanzim etseydi.

Şimdi bu düşüncemizin ışığı altında Allah’a şükürler olsun temel meseleleri düşünüp tanzime temel bakımından Cenab-ı Allah lütfedip daha büyük fırsat vermiştir. Bundan dolayı Rabbimize şükrederiz. Ve şuanda yaptığımız çalışmaların da bütün insanlığın saadetine vesile olmasını dileriz. Dolayısı ile şu andaki çalışmalarımız, daha önceki çalışmalarımızdan herhangi bir şekilde daha önemsiz değil. Daha önemli ve daha yoğundur. O itibarla bu hususta zaten bir Müslüman olarak cihat etmeye elimizden gelen gayretle bütün insanların saadeti için çalışmaya mecburuz. Bu görevimizi yapmak için bu gayreti gösteriyoruz. Cenab-ı Allah hepimize kendi yolunda canla başla çalışmayı nasip buyursun.

Ergenekon Operasyonu

Çok teşekkür ederiz. Efendim son zamanlarda Türkiye’nin gündemini epeydir işgal eden konularımız var. Sanki bir klasörde hazırlanmış dosyalardan, çıkan senaryoların uygulanması devam ediliyormuş gibi, Balyoz, Kafes gibi gelişmelerle gündemimiz işgal ediliyor ve bu konuda herkes farklı şeyler söylüyor. Zatıalinizin de bu konudaki fikirleri merak ediliyor. Bu konuda bir değerlendirme yapabilir misiniz?

Öncelikle bir defa Türkiye’nin çok önemli temel meseleleri var. Halkımız gittikçe fakirleşiyor. Sanayi yok olma noktasına gelmiş. Tarım perişan, hayvancılık zaten yok olmuş. İnsanlarımız geçim derdi peşinde, kredi kartını nasıl ödeyecek bununla uğraşıyor. İşsizlik korkunç boyutlara ulaşmış. Devlet taşıyamayacağı kadar ağır yüklerin altına girmiş. Ve her günde zam, vergi, borç ile gittikçe bir felakete doğru sürükleniyoruz. Asıl bu meselelerimizi gündeme getirip, bunları nasıl çözeceğimizi konuşmamız gerekirken, gündem işaret ettiğiniz gibi, ne olduğu belirsiz bir takım konularla dolduruluyor. Bunlarla bu ele alınan konuların önemsizliğini ifade etmek istemiyorum. Bunlar elbette çok önemli konular. Fakat gündemi bunlarla doldurup, asıl konuların hepsini bir kenara bırakmak yanlış bir iş. Dolayısı ile bu konularla ölçüsü miktarınca ilgilenilmeli, fakat asıl gündem memleketin temel meseleleri olmalı. Bu çeşitli isimler altında ortaya konmuş olan senaryolar hakkında kesin bir bilgimiz yok. Bunlar adalete intikal etmiş olan konular. Herhangi bir şekilde de bir sonuca bağlanmış değil. Bu itibarla bu konuların mahiyeti hakkında bir şey söylememiz mümkün değil. Yalnız söyleyeceğimiz şey odur ki, Türkiye hür bir ülke olmalı.

Demokratur değil Demokrasi istiyoruz

Halkın arzusu yerine getirilmeli ve Demokratur değil demokrasi uygulanmalı. Alman Baş Piskoposunun yazmış olduğu kitapta, son kitapta, en çok satan kitap olarak yazmış olduğu kitapta, uzun uzun demokrasi nedir, demokratur nedir, anlatmıştır. Diktatör, diktatur. Latince. Diktatörlüğün var olduğu her yerde diktatur rejimi hâkimdir manasında diktatur kelimesi kullanılıyor. Demokrasi demek halkın kendi kendini idare etmesi demektir. Demokratur ise halkın idareye alet edilmesi demektir. Halkı aldatıp, çeşitli medya oyunlarıyla, çeşitli tertiplerle, halka siz seçiyorsunuz, kendiniz getirdiniz dedirttirmek suretiyle istediğini yapma. Bu kültür emperyalizminin geliştirdiği bir metoddur. Bütün ülkelerde uyguladığı metoddur. Türkiye gibi dünyanın en önemli ülkesinde de bu metodu canla başla uygulamaktadırlar. Bu itibarladır ki biz Demokraturu değil, halkın alet edilmesini değil, gerçekten halkın istediğinin hükümran olmasını istiyoruz. Halkımız tarihini istiyor. İnancını istiyor. Tarihteki şerefli yerini almak istiyor. Hâlbuki bugünkü yöneticiler tamamen halkın bu isteklerini bırakmış, biz sizi zorla AB’ye sokacağız, İslam medeniyetini bırakıp, Hıristiyan medeniyetini benimseteceğiz. Zorla. Siz bir adil düzen istediğiniz halde, faizci, kapitalist nizamı yürüteceğiz. Vergiyle, zamla sizden alacağız, emperyalistlere vereceğiz, metodunu uygulamaktadırlar. Şimdi dolayısıyla söylemek istediğim şey şudur. Türkiye’de adil bir düzen kurulmalı. Halkın arzusu yerine getirilmeli. Ve herhangi bir şekilde bir takım müdahalelerle Türkiye geri götürülmemeli, hayırlı faaliyetler aksatılmamalı. Ve dış güçlere alet olunmamalı. Bu konuda söyleyeceğim genel manada sözler bunlardır.

Erbakan’dan açılım yorumu

Hocam teşekkür ediyoruz. Yine son zamanlarda sizin de malumunuz Türkiye’de bir açılım furyası başladı. Adına Ermeni açılımı denildi, kürt açılımı denildi, demokratik açılım denildi, şimdi Roman açılımı gündemde. Hükümetin başlattığı bu açılımlar, Türkiye’de tespit edilen bir takım ihtiyaçlardan dolayı mı gündeme geldi, yoksa altında yatan başka bir sebep mi var?

Hiç şüphesiz ki bunlar tamamen dışarının empoze ettiği olaylardır. Yani dış güçler Türkiye’yi bölmek, parçalamak için, bu hususta bir şey yapmadınız deyip, hükümeti sıkıştırıp bunlara alet ediyor. Türkiye’yi bölüp parçalamaya ait emperyalizmin planlarının uygulaması olarak ortaya çıkmaktadır. Bu hususta hemen ifade edeyim ki. Türkiye’nin aslında herhangi bir ırkçılık, kürtçülük diye bir meselesi yoktur. Çünkü biz Müslüman’ız. Ve Müslümanlıkta ırkçılık olmaz. 72.5 milyon birbirimizin kardeşiyiz. Bütün müminler birbirinin kardeşidir. Irk ayrımı dinimizde yasaklanmıştır. Dinimizin temel esaslarına göre ne Arab’ın Acem’e, ne de Acem’in Arab’a üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece itikaddadır. Allah’tan korkudadır. Biz insanları ayrı ayrı kabileler halinde yarattık ki, aralarında farklılık olsun, yardımlaşsınlar, dostlukları kuvvetlensin diye buyurulmuştur. Yoksa birbirlerine karşı böbürlensin diye değil. Onun için bizim inancımızda ırkçılık yoktur. Dolayısı ile bir Tük Kürt ayrımı söz konusu değildir. Hepsi Müslüman’dır ve birbirinin kardeşidir.

Güneydoğu’daki memurların eğitilmesi lazım

Ancak Türkiye’deki mesele şudur. Bizim doğu ve Güneydoğu, bir takım yanlış tatbikatlar yapılmak suretiyle geri bıraktırılmıştır, bak kalmıştır demiyorum, geri bıraktırılmıştır. Ve aynı zamanda da yine birtakım yanlış politikalar yüzünden, birtakım halkımıza zulmedilmiştir. Bunların sonucu olarak iki meselemiz var. Bölgeler arası dengesizlik, bunların giderilmesi lazım. Öbürü de muamele bakımından halka davranış bakımından, insani, medeni, sevgi dolu bir davranışın ikame edilmesi lazım. Onun için Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da vazife alan memurlarımızın eğitilmesi lazım. İçlerinde hatalı düşünenler bulunuyor ve oradaki halkımıza lüzumsuz yere birçok zahmetler çektiriliyor. Bunları biz vaktiyle televizyonlarda konuştuk. 1980 yılında parti liderleri doğrudan doğruya televizyona çıkıp memleket meselelerini konuşuyorlardı. Bu konuşmalar esnasında bendeniz, Lice’de halkın buz üzerine yatırıldığını ve bunun bir zulüm olduğunu söyledim, Mardin’de bir köyün hiç yoktan boşu boşuna boşaltıldığını ifade ettim. Demirel Başbakan. Telefon açtı Lice Kaymakamı’na; Hayır Efendim böyle bir şey yoktur dedi. Mardin Valisi’ne açtı; Hayır efendim biz o köyü herhangi bir şekilde bir ırk ayrımcılığı yüzünden değil, çığ tehlikesi yüzünden boşalttık dedi. Öbür haftaki televizyon toplantısında bendeniz halkın yere yatırılmış fotoğraflarını gösterdim. Ve Demirel’e sordum hani halk yere yatırılmamıştı? Bu ne? Sen boşaltılmış olan köyde çığ tehlikesi var onun için boşalttık diyorsun. Hâlbuki bu köye en yakın dağ 30 KM mesafede. Çığ 30 KM yuvarlanıp gelecek de köye zarar mı verecek? Yanlış bilgiler alıyorsunuz. Gerçekleri görmeniz lazım. Burada bir takım hatalı davranışlar yüzünden, bazı devlet yetkilileri zulüm yapıyor. Bunu önlemeniz lazım, demişimdir.

Efendim afedersiniz Bingöl’de bir konuşmanız olmuştu bu konu ile alakalı

Evet, aynı istikamette, aynı gerçekleri söyledik. Bugün de yine aynı gerçekler variddir. Dolayısı ile biz bin yıl kardeş olarak yaşadık. Böyle bir sebep yoktu. Şimdi de olması için bir sebep yoktur. Bu dış güçlerin oyunudur. Bu oyunlara alet olmamak lazımdır.

Hakka ve Gerçeğe teslim olmak zorundayız

Efendim sizin o gün ceza almanıza sebep olan cümleler, bugün hükümet tarafından devlet politikasına dönüştü ve o cümleler dağlardan bile siliniyor bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunu şöyle değerlendiriyorum. Biz kırk yıldır milletimize hizmet yolundayız. Herkes diyor ki kırk yıldır ne dediyseniz hepsi ortaya çıktı. Binlerce misalden bir tanesinden bahsediyorsunuz. Onun için çok doğal bir olaydır. Eninde sonunda dönüp mutlaka hakka ve gerçeğe teslim olmaktan başka çare yoktur.

Efendim bu süre içerisinde ortaya koyduğunuz bir Adil Düzen projeniz vardı. Daha sonra bunu belediyelerde uyguladınız. Daha sonra 54. Hükümette uyguladınız. Bıraktığınız yerden bugüne gelindiğinde nasıl bir gelişme oldu? Bu konuda eleştiri ve tespitleriniz nelerdir?

Evet. Demin söylediğim gibi biz kırk yıldır milletimize gerçekleri tanıtmaya, duyurmaya çalıyoruz. Diyoruz ki bugünkü dünya 300 seneden beri ırkçı emperyalizmin kendisi için kurduğu bir sömürü, bir zulüm dünyasıdır. Bu dünya kan ve gözyaşından başka bir şey getirmez. Bu dünyanın değişmesi lazımdır. Yeni bir dünyanın kurulması lazımdır. Bu yeni bir dünyanın düzeni ne olacak? Şimdi, komünizm 70 sene zulmetti. İflas etti gitti. Komünizmin iflası, kapitalizmin adam olması manasına gelmez. Komünizm ve kapitalizm ikiz kardeştirler. İkisi de ezen ve ezilen düzenidir. Komünizmde ezen devlettir, kapitalizmde ezen bir avuç ırkçıdır. Nasıl komünizm yıkıldıysa bu kapitalizm de yıkılmaya mecburdur. Çünkü bu sömürü düzeni büyük farklılıklar meydana getiriyor. Bu farklılıklar kıyamet alametidir. Bir yerde ezilenler isyan edecek ve bütün bu hususta kimsenin huzuru kalmayacak. Biz adil düzen çalışmalarını batılı profesörlerle beraber yaptık on yıl boyunca.

Orwin Lazlo BM Yeni Dünya Düzeni Komisyon Başkanı, NOBEL ödülü sahibidir. Bizim çalışmalarımızda bizimle beraber uzun bir müddet çalışmıştır. Bu çalışmalar esnasında Adil Düzeni denildiği zaman; ‘Hayatım boyunca ne idealler düşündüysem, bunların hepsini bir sistem içinde gördüm. Bugün yeni doğdum. Ve gerçekten insanlığın saadeti ancak böyle bir sistemle mümkündür. Herkese hakkını veren insanları ezmeyen, köle yapmayan bir sistem.’ Dedi.

Vatikan Adil Düzen’i istiyor

Şimdi Vatikan İslam rabıtasına müracaat etmiştir. Diyor ki, biz eskiden faizin karşısındaydık. Komünizm yıkıldı, şimdi faizli nizamı tatbik ediyoruz. Bizim tebaamız bize soruyor, diyor ki eskiden söyledikleriniz mi doğru, yoksa şimdi söyledikleriniz mi doğru? Biz bunlara cevap vermekte aciz kalıyoruz. Çünkü komünizm gibi kapitalizm de insanlara saadet getirmez. Eskiden beri söylediklerimiz doğrudur.

Ancak bunların yerine nasıl bir düzen kurmak lazım? Bizim inancımıza dair kitaplarda bunlar hakkında temel esas bulamıyoruz. Hâlbuki Müslümanlık bunların temel esaslarını bulmuş. Bize yardımcı olun, yeni adil düzeni beraberce tanzim edelim. Bu bir zaruriyettir, biz bu zaruretlere kırk seneden beri işaret ediyoruz. Yeni bir dünyanın kurulması lazım. . Ve bu dünyanın kapitalist düzen üzerine değil, adil düzen üzerine kurulması lazım. Herkese hakkını veren bir dünya olması lazımdır. Kırk seneden beri söylediklerimiz bugün kendisini daha açık bir şekilde ortaya koyuyor. Çünkü komünizm iflas etmiştir. Kapitalizm de krizler mırizler ve dünyadaki dengesizlikler yüzünden mutlaka ortadan kalkmak mecburiyetindedir. Biz bunları söyledik.

Adil Düzen’in kokusu dahi insanları bahtiyar etti

Elimizdeki imkânlarla belediyelerde ve hükümette de bu uygulamaları ortaya koyduk. Bizim koyduğumuz Adil Düzen’in kokusudur, kendisi değil. Mevcut şartlar altında kendisini koymamız mümkün değil, bari kokusunu koyalım dedik. O kokusu dahi insanları bahtiyar etmek için kâfi geldi. 100 alan memura 6 ayda 256 verdik. 100 alan BAĞKUR emeklisine 1000 verdik. Şimdi ben bugün Türkiye’nin neresine gitsem bir yaşlı kadın geliyor. Erbakan gelmiş diyorlar nerde bu? Duyuyorum. Gösteriyorlar geliyor. Sen misin Erbakan diyor. Evet diyorum. İki elini birden havaya kaldırıyor. Birini değil ikisini birden. ‘Hay Allah senden razı olsun. Senin zamanında bir BAĞKUR emeklisi olarak 80 lira zam aldım. Bugün onunla ekmek yiyiyorum. Çünkü ondan sonra hep yüzde 2-3 zamlarla hiçbir şey elimize geçmedi. Aç kaldık diyor. Ondan dolayı o gün yapmış olduğumuz hizmetler hala 12 senedir, sadece teşekkür etmekle kalmıyor, bugünkü insanların geçimi bakımından da bir nevi temel teşkil ediyor.

Ancak ne var ki dış güçler, Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen güçler, çeşitli entrikalarla bu büyük hamleyi engellemişlerdir. Ve bu engellemenin arkasından da, bu planlar, bu programlar, büyük hamleler maalesef sahipsiz kalmıştır. Bizim arkamızdan Türkiye’nin dış borcu 125 milyar dolardan, 500 milyar dolara çıktı. Bizim arkamızdan memur zam diye bir şey görmedi, hepsi grev yapıyor. Açlık içerisinde kıvranıyor. İnsanlar şimdi kredi kartlarını ödemekle boğuşuyor. Türkiye’nin üçte biri fakirdi, üçte ikisi fakir hale geldi. Hayvancılık yok oldu, sanayi yok oldu, tarım yok oldu. Maalesef Türkiye sahipsizdir ve gerçekler acıdır, Türkiye böylece bir felakete doğru sürüklenmektedir. Bir an evvel yeniden Milli Görüş’ü iş başına getirip, Adil Düzen’i kurup, Türkiye’yi lider ülke yapmaktan Türkiye’nin de insanlığın da başka kurtuluş çaresi yoktur.

Erdoğan nasıl ve neden değişti?

Hocam belki 54. Hükümete dair birçok konuşulacak şey var. Dediğiniz gibi Adil Düzenin kokusunu duyduk, kendisi hayata geçseydi ne olacaktı? Bunu tahmin etmek bile çok güç. Vaktimizin sınırlı olmasından dolayı ben okuyucularımızın merak ettiği bir başka konuya geçmek istiyorum. Sayın Başbakan daha önce Milli görüş şemsiyesi altındayken, ‘Ben baktım ki liderime kimler karşı, ABD, İsrail, Siyonizm, o halde ben Liderimin peşinden giderim’ diyordu. Şimdi ise başımın tacı diyebiliyor. Kısa bir sürede Başbakan bu hale nasıl geldi?

Dış güçlerin etkisiyle, yolunu şaşırmakla, hidayet kararmasıyla. Milli Görüş gömleğini çıkarırsa insan bu hale gelir. Hidayeti kararır, hayırla şerri ayıramaz, hayır diye şerre hizmet eder ve böylece de faydalı iş yapacağına zararlı hale dönüşmüş olur. Dolayısı ile maalesef bizim zamanımızdaki düşünceler üzerinde yürüyerek Milli Görüş’ün hayırlı hizmetlerini devam ettireceğine, gömleği çıkardı. Tamamen onun tersine hareket etmek suretiyle, Türkiye’yi büyük bir felaket içine sürüklemiştir.

Ve bu gidiş böyle gidemez. Temenni ederiz, dua ederiz ki döner; bizim talebimizdir, evladımızdır, biz kendisine kızgın değiliz, şefkatle ikaz etmeye çalışıyoruz ki bu yoldan bir yere varamazsın.” Milli Görüş’e dön ve bizim başlattığımız hamleleri devam ettirmeye çalış ve nasihat dinle, söz dinle. Böyle dış güçlerin emirlerine tabi olarak Türkiye’yi tahrif etme.” Sözlerini sevgimizden söylüyoruz. Şefkatimizden söylüyoruz. Yanlış bir yoldadır. Dua ediyoruz. Tekrar hidayete kavuşsun, doğru yolu görsün ve faydalı hizmetler yapsın.

Efendim son dönemde, 2002’den bu yana Sayın Başbakan’la bir araya geldiniz mi? Bu konularla alakalı?

Yok, bu konuları görüşmek üzere gelmedik ama çeşitli vesilelerle birçok defa bir araya gelmişizdir.
Erbakan'dan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu yorumu

Başarılı gördüğünüz bir çalışması ve icraatı var mı hükümetin? Dışişleri Bakanı ile ilgili de yorumunuzu merak ediyoruz?

Efendim hiç şüphesizdir ki insanların elbette birçok faaliyeti yaparken, hepsi başarısızdır demek mümkün değildir. Gerçek de olmaz. Dışişleri Bakanı iyi niyetli, sevdiğimiz bir evladımız. Ancak yaptıkları yeterli değil. Yaptıkları yine dış güçlerin planları mucibince atılmış olan adımlardan ibaret. Fakat kendisi iyi niyetlidir. Herhangi bir fırsat bulunup anlatılanları dinleyecek olursa o takdirde çok daha şuurlu, çok daha faydalı hizmetler yapabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder