Sayfalar

28 Şubat 2010 Pazar

GELMEDİKÇE BEN DE YEMEYECEĞİM

Seyyid Ata, Hoca Azizan Hazretleriyle çağdaştı... Arada bir buluşurlar ve haberleşirlermiş... Bir gün Seyyid Ata tarafından Azizan Hazretlerine karşı edep dışı bir tavır gösterilmiş... O sırada Asya içlerinden gelen çapulcu alayları şehri yağma etmişler Seyyid ata'nın bir oğlunu alıp gitmişler... Seyyid Ata, başına gelen bu felâketi, Azizan Hazretlerine karşı işlediği suç yüzünden bilmiş... Özür dilemek ve bağışlanmasını sağlamak için bir ziyafet tertiplemiş ve ona Azizan Hazretlerini davet etmiş... Azizan Hazretleri Seyyid Ata'nın muradını anlayıp ziyafette hazır bulunmuşlar... Şehrin en büyük din adamlarının ve şahsiyetlerinin hazır bulunduğu sofrada, Azizan Hazretleri, üzerlerinde muazzam bir cezbe ve tasarruf hali, ellerini yemeğe doğru götürüp şöyle demişler:

-Seyyid Ata'nın esir oğlu şu kapıdan girip sofraya oturmadıkça ve yemeğimize katılmadıkça, Ali, elini yemeğe sürmez!

Ve eli öylece kalmış...

Herkes dehşet içinde...

Şeyh ise, gözleri yemekte, kendinden geçmiş, müthiş bir heybet edasında...

Kapı açılıyor ve esir çocuk koşarak içeriye giriyor.

Dehşet son haddinde...

-Nasıl gelebildin? sualine çocuk şu cevabı veriyor:

-Hiçbir şeyin farkında değilim. Beni bir takım vahşi çapulcular esir edip sımsıkı bağladıkları halde memleketlerine götürdüler. Günlerce yol aldık. İşte birden bire kendimi aranızda ve yurdumda görüyorum.

Herkes, Azizan Hazretlerinin ayağına kapılmış, bu muazzam keramet karşısında teslim olma vaziyetinde...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder