Siz Rize’yi bilirmisiniz?
Hani…. Yeşilin maviye mavinin yeşile hasret olmadığı Rize’yi…
Hani var ya …. Bulutların ülkesi Kaçkarların eteklerindeki Rize’yi…
Evet…. Evet…
Çay diyarı Rize’yi…
Bilmezmisiniz? Tabi ki bilirsiniz.
Karadenizin dalgalarıyla, kimi zaman hırçın kıyılarını dövdüğü, kimi zamanda sevdiği, okşadığı Yeşil Şirin Rize’yi…
İşte O Rize yeşile maviye hasret olmadığı gibi suya da hasret değildir….
Rize’de yeşilin sadece kırk tonunu değil kırkbir tonunu görebilirsiniz…
Her rengin tonları var, insanı alır bir yerlere götürürür de getirir de…
Siz sanıyormusunuz ki sadece yeşilin, renklerin kırkbir tonu var…
Suyun kırk tonunu bilirmisiniz? Suyun rengini bilirmisiniz?
Suyu bilir misiniz? Siz hiç su içtiniz mi, suyu seyrettiniz mi, suya aşık oldunuz mu? Eğer Rize’nin yeşillikleri arasında kaybolmadıysanız, kaybolduğunuz o güzellikler içinde akan dereleri, ırmakları, pınarları görmediyseniz…
Nereden bilebilirsiniz? Nasıl bilebilirsiniz ki?
Ben Rize’deyim…. Rize’lieyim… Ne yeşile hasretim ne maviye ne de suya …..
Ben yeşilim ben maviyim…. Ben suyun kırk tonunuda bilirim suyun tadınıda…..
Bilirim bilirim diyordum da…
Bilmediğimide öğrendim, bildiğimi sandığımıda öğrendim…
Çayeli…
Hani türkülerde “Çayelinden öteye gidelim yali yali, sirtindaki sepetun ben olayim hamali” diye duya geldiğiniz, her yeri ayrı bir güzel Çayeli…
Çayeli sahiline, maviye sırtımızı dönüyor, yeşilllikler içine gömülürcesine, Çayelinin içlerine doğru hareket ediyoruz.Duymuşsunuzdur…
Doğu Karadeniz’de çok sayıda yayla ve mesire yerleri vardır, ve Rize’de bir çok mesire yeri olarak da kullanılan şelale vardır. Biz bunlardan birine Ağaran Şelalesine doğru gidiyoruz. Çayelin’den içeriye yeşillikler arasında 12 km içeriye doğru…
Bir çok Rizeli bu şelaleye yıllarca gitti geldi…
İçlerinden belki de bir çoğu suyun kırkirinci tonunu da gördü….
Ağaran…. ismini yüksek, dik ve yalçın bir kayadan köpürerek köğük köpük akmasından almış olsa gerek. Sade köpük köpük değil akan sanki..
Bazı zamanlar su öyle gürdürki… Ağaran’ın üzerimde bir yandan bir yana, bir çiğ tabakası tatlı bir rüzgarla salına salına eserde, bu esintiye şimşir dalları da bir ahenk içinde cevap verir. Yağmur durur mu bu güzelliğe gökkuşağından bir taç giydirir…
Ağaran Şelalesine, bir göle kucağına açar. Gölde taştan taşa atlayarak 50 metre gittiğinizde şelalenin tam altına eriştiğinizde… Eriştiğinizde …. O anı o anı anlatmakta aciz kalıyorum.
Ağaran Şelalesinin tüm güzellikleri bugüne kadar bilinendi, ama bir bilinmeyen vardı. Bir bilinmeyen vardı ki …
Şelalenin hep eteklerinde dolanmayalım, bu güzelliğin birde kaynağını görelim dedik, biraz değil apeyi zorlukla şelalenin başına çıktık, hayranlıkla dolandık dolandık…
…. ve
…Şelalenin ağzı vardı, şelale nefes alıyor şelale nefes veriyordu….
…. ve
Hayır…. Hayır… yazmayacağım …. yazmayacağım…. bu mucizeye gelin siz şahit olun…. bu harikaya birileri sahip çıksın…
Olamaz ….. olamaz….
Ağaran Şelalesi, bizden demesi….
Hani…. Yeşilin maviye mavinin yeşile hasret olmadığı Rize’yi…
Hani var ya …. Bulutların ülkesi Kaçkarların eteklerindeki Rize’yi…
Evet…. Evet…
Çay diyarı Rize’yi…
Bilmezmisiniz? Tabi ki bilirsiniz.
Karadenizin dalgalarıyla, kimi zaman hırçın kıyılarını dövdüğü, kimi zamanda sevdiği, okşadığı Yeşil Şirin Rize’yi…
İşte O Rize yeşile maviye hasret olmadığı gibi suya da hasret değildir….
Rize’de yeşilin sadece kırk tonunu değil kırkbir tonunu görebilirsiniz…
Her rengin tonları var, insanı alır bir yerlere götürürür de getirir de…
Siz sanıyormusunuz ki sadece yeşilin, renklerin kırkbir tonu var…
Suyun kırk tonunu bilirmisiniz? Suyun rengini bilirmisiniz?
Suyu bilir misiniz? Siz hiç su içtiniz mi, suyu seyrettiniz mi, suya aşık oldunuz mu? Eğer Rize’nin yeşillikleri arasında kaybolmadıysanız, kaybolduğunuz o güzellikler içinde akan dereleri, ırmakları, pınarları görmediyseniz…
Nereden bilebilirsiniz? Nasıl bilebilirsiniz ki?
Ben Rize’deyim…. Rize’lieyim… Ne yeşile hasretim ne maviye ne de suya …..
Ben yeşilim ben maviyim…. Ben suyun kırk tonunuda bilirim suyun tadınıda…..
Bilirim bilirim diyordum da…
Bilmediğimide öğrendim, bildiğimi sandığımıda öğrendim…
Çayeli…
Hani türkülerde “Çayelinden öteye gidelim yali yali, sirtindaki sepetun ben olayim hamali” diye duya geldiğiniz, her yeri ayrı bir güzel Çayeli…
Çayeli sahiline, maviye sırtımızı dönüyor, yeşilllikler içine gömülürcesine, Çayelinin içlerine doğru hareket ediyoruz.Duymuşsunuzdur…
Doğu Karadeniz’de çok sayıda yayla ve mesire yerleri vardır, ve Rize’de bir çok mesire yeri olarak da kullanılan şelale vardır. Biz bunlardan birine Ağaran Şelalesine doğru gidiyoruz. Çayelin’den içeriye yeşillikler arasında 12 km içeriye doğru…
Bir çok Rizeli bu şelaleye yıllarca gitti geldi…
İçlerinden belki de bir çoğu suyun kırkirinci tonunu da gördü….
Ağaran…. ismini yüksek, dik ve yalçın bir kayadan köpürerek köğük köpük akmasından almış olsa gerek. Sade köpük köpük değil akan sanki..
Bazı zamanlar su öyle gürdürki… Ağaran’ın üzerimde bir yandan bir yana, bir çiğ tabakası tatlı bir rüzgarla salına salına eserde, bu esintiye şimşir dalları da bir ahenk içinde cevap verir. Yağmur durur mu bu güzelliğe gökkuşağından bir taç giydirir…
Ağaran Şelalesine, bir göle kucağına açar. Gölde taştan taşa atlayarak 50 metre gittiğinizde şelalenin tam altına eriştiğinizde… Eriştiğinizde …. O anı o anı anlatmakta aciz kalıyorum.
Ağaran Şelalesinin tüm güzellikleri bugüne kadar bilinendi, ama bir bilinmeyen vardı. Bir bilinmeyen vardı ki …
Şelalenin hep eteklerinde dolanmayalım, bu güzelliğin birde kaynağını görelim dedik, biraz değil apeyi zorlukla şelalenin başına çıktık, hayranlıkla dolandık dolandık…
…. ve
…Şelalenin ağzı vardı, şelale nefes alıyor şelale nefes veriyordu….
…. ve
Hayır…. Hayır… yazmayacağım …. yazmayacağım…. bu mucizeye gelin siz şahit olun…. bu harikaya birileri sahip çıksın…
Olamaz ….. olamaz….
Ağaran Şelalesi, bizden demesi….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder