Sayfalar
▼
27 Eylül 2010 Pazartesi
Miletos (Milet)
Milet, Aydın ili, Söke ilçesi sınırları içerisinde Söke’ye 30 km. uzaklıkta ve Akköy yakınlarındadır. Hellenistik ve Roma Çağı boyunca birçok önemli yapının inşa edildiği Mile tos, antik kenti dünyanın önde gelen kentlerinden birisi haline gelmiştir.
Milet’te ilk kazılar 1899’da Th. Wiegand tarafından başlatılmış ve 1938’e kadar devam etmiştir. İkinci Dünya Savaşından sonra tekrar başlatılan çalışmalar hâlen kazı ve onarımlarla Alman uzmanlar tarafından sürdürülmektedir.
M.Ö. 38’de şehir, Roma imparatorlarının özel ilgisiyle özerkliğini elde etti. Böylece Milet İyon şehirleri arasında metropol düzeyine ulaştı. M.S. 3. yüzyıldan başlayarak, bu parlak dönem yavaş yavaş kötüye gitmeye başladı. Şehir, limanlar alüvyonla doldukça, etrafı bataklığa döndükçe ve sıtma tehlikeli boyutlara ulaştıkça terk edilmeye başlandı. Bizans döneminde, şehrin sınırları oldukça daralmıştı ve binalar tiyatronun çevresinde toplanmıştı. Duvarlar yeniden inşa edildi ve bazı binalar restore edildi. M.S. 6. yüzyılda ilerlemek için yapılan çabalar ise uzun sürmedi.
Milet kuruluşunda bir liman kenti olmakla beraber, Büyük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlarla liman doldurulduğu için bugün denizden içeride bulunmaktadır. Kentte ızgara plân uygulanmış ve yapılar bu plânın öngördüğü biçimde konumlanmışlardır. Kentte bulunan yapılar arasında 15.000 kişilik kapasitesi olan ve son yıllarda onarılmaya başlanan Roma çağı yapısı Tiyatro, M.S. 1. yüzyılda inşa edilmiş Roma Hamamları, ana dini merkez olan Delphinion, Kuzey Agora, M.S. 1. yüzyıla ait Ionik Stoa, Capito hamamları, Gymnasium, 2. yüzyılda inşa edilen Bouleterion, 164x196 m. boyutlarındaki Güney Agora, M.S. 2. yüzyılda yapılan Faustina Hamamı önem kazanır.
Miletos, Batı Anadolu’da Malandros’un (Büyük Menderes) denize döküldüğü yerde bulunan Antik Çağın en önemli kentlerindendir. Miletos’un kuzeyinde Mykale Dağı (Samsun dağı) doğusunda Latmos dağları (Beşparmak dağları), güneyinde de bu dağların denize doğru alçalan yayvan tepeleri bulunmaktadır. Yüzyıllar öncesi Ege Denizi Beşparmak dağlarına kadar sokuluyor, Bafa gölü ile birlikte Miletos’u da içerisine alarak geniş bir körfezi oluşturuyordu. Böylece Miletos antik çağın en önemli limanlarından biri olma özelliğini kazanıyordu. Ancak Maiandros’un getirdiği alüvyonlar zamanla Latmos körfezini doldurarak Miletos’u yavaş yavaş denizden uzaklaştırmıştır.
Miletos günümüzde Aydın’ın Didim ilçesine bağlı olup Balat köyü yakınında ören yeri konumundadır.
Miletos sözcüğünün Hellen dilinde bir anlamı yoktur. Hitit tabletlerinde ismi geçen, Aizawa kentlerinden Milawada’dan dönüştüğü sanılmaktadır.”Ana Tanrıça’ya ibadete giden yolun sahibi olan kent” anlamındadır.
Miletos’un kuruluşu ile ilgili bazı mythoslar vardır. Bunlardan birine göre Delone ismi ile tanınan Akakallis, Girit kralı Minos’un kızı idi. Apollon ile beraberliğinden üç oğlu dünyaya gelmiştir. Bu çocuklardan biri olan Miletos’u annesi, babasının korkusundan ormana bırakmıştır. Bu çocuğa kurtlar süt vermiş, çobanlar da büyütmüştür. Miletos, genç bir delikanlı olduğunda dedesinin kendisini öldüreceğini anlamış ve Anadolu’ya kaçmıştır. Orada Miletos’u kurmuş. Maiandros’un (Menderes nehrinin tanrısı) kızı Kyane ile evlenmiştir. Bu evlilikten Kaunus ve Byblis isimlerinde çocukları olmuş, onlar da büyüdüklerinde kendi kentlerini kurmuşlardır. Başka bir mythosa göre Atina kralı Kadros’un oğlu Pyloslu Neleus’un önderliğinde bir grup insan M.Ö. X-XI.yüzyılda Miletos’un bulunduğu yere gelmiş, oradaki erkekleri öldürerek eşleri ile evlenmişlerdir. Böylece çoğalan insanlar Miletos kentini kurmuşlardır.
Bazı araştırmacılar, kesin bulgulara dayanmamakla birlikte Miletos’un Karia’lı barbarlar tarafından kurulduğuna değinmişlerdir. Strabon, Miletos’un kuzeyindeki Miletos isimli bir yerden gelen Giritlilerce kurulduğunu ileri sürmüştür. Homeros’un İliada’sında ise limana gelen gemilerin listesinde bu kentin ismi geçmiştir.
Athena Mabedinin çevresinde yapılan kazılar, M.Ö. 2000’in ikinci yarısına tarihlenen, Girit’te yapılmış Geç Myken keramiklerini ortaya çıkarmıştır. Bu keramikler Miletos ile Myken kolonisinin de varlığını kanıtlamaktadır. Bunun yanı sıra Prof.Carl Weickert ve Prof.Kleiner’in birlikte yürüttükleri kazılar sonunda M.Ö. 1600 yıllarına kadar inen duvar kalıntıları ile Geç Myken keramiklerini ortaya çıkarmıştır. M.Ö. 1400 yıllarında Miletos bilinmeyen bir nedenle saldırıya uğrayarak yıkılmış, bundan sonra da yerleşim alanının çevresi surlarla çevrilmiştir.
Arkaik Çağda (M.Ö.650-480) Miletos ile ilgili bilgiler oldukça sınırlıdır. M.Ö. 670’den sonra Miletos’lular Karadeniz (Pontos Eokseinos), Marmara (Popontis) ve Akdeniz ( Mare Pamphylium-Mare Lycium) ile olan ticaretlerini geliştirdikleri, bunun için de oralarda koloniler kurdukları bilinmektedir. M.Ö. 611-600 ‘de Lydia’lıların ezici baskısı altında kalmışlarsa da Miletos onların eline geçmemiştir. Miletos,Thrasbulas isimli bir tiranın yönetiminde en parlak günlerini yaşamış,kültürel ve ekonomik yönden diğer İon kentlerinin önüne geçmiştir.
Lydia Kralı Kroisos’un Pers Kralı Kyros’a yenilmesinden sonra Miletos’da diğer İon kentleri gibi Pers egemenliğini kabul etmek zorunda kalmıştır. Persler, Miletos’un kolonilerinden sağladığı gelire ortak olmak isteyince Miletos Tiranı Aristogoras isyan etmiştir. İonya kentleri başlangıçta bazı başarılar elde etmişlerse de sonunda Pers orduları karşısında yenilmişlerdir. Bunun ardından M.Ö.494’de Lade adası önündeki deniz savaşında da bir kez daha onlara boyun eğmişlerdir. Bundan sonra Persler Miletos’u yakıp yıkmış,halkını da Mezopotamya’ya sürmüştür.
M.Ö.477’de Attika-Delos deniz birliğine katılarak Spartalı’ların yanında yer alan Miletos, yine de Pers egemenliğinden kendini kurtaramamıştır. Bu durum M.Ö.IV.yüzyılın sonuna kadar sürmüş ve Miletos’da dikkati çeken bir gelişim olmamıştır. M.Ö. 334’de Büyük İskender’in komutanlarından Granikos Miletos’u diğer İon kentleriyle ele geçirdikten sonra kentte büyük bir rahatlama gözlemlenmiştir. Ekonomik gelişimin katkısıyla surlar yenilenmiş, yeniden yapılanma başlamıştır.
Miletos Hellenistik çağda (M.Ö.300-M.S.30) Seleukos ve Pergamon krallıklarının yönetiminde kalmıştır. Bu arada birkaç kez el değiştirmiş, Magnesia savaşında Seleukoslar’ın yenilmesinden sonra (M.Ö. 188) bir süre bağımsızlığını kazanmışsa da Apamea barışından sonra Pergamon krallığına bağlanmıştır.
M.Ö.133’de Roma İmparatorları Miletos’la ilgilenmiş, kentin yeniden yapılanmasında büyük payları olmuştur. Özellikle İmparator Claudius buraya İon üslûbunda Stoalar ile Capitol hamamını yaptırmıştır.
Miletos’un mimari yapılanması İmparator Taryanus ve Hadrianus’un zamanında da sürmüş ve bu dönemde Miletos’dan Didyma’ya kadar uzanan yol,anıtsal çeşme, Delpinion, Güney Agora kapısı ve Faustina hamamı yapılmıştır. Ne var ki, M.S.III.yüzyılda doğa Miletos’a acımasızca davranmaya başlamıştır. Latmos körfezinin dolması, kıyıların bataklığa dönüşmesi Miletosluları kentten göç etmeye zorunlu kılmıştır. Miletos Bizans döneminde sönükleşmiş ve oldukça küçük bir kent durumuna girmiştir. M.S.VI.yüzyılın sonunda ise önemini bütünüyle yitirmiş, 1261’den sonra Kariada kurulan Menteşe Beyliği yöredeki diğer kentlerle birlikte Miletos’u topraklarına katmıştır. Menteşe beyi Orhan Bey 1333 de adına bastırdığı sikkelerde şehrin adını Palatia olarak yazdırmıştır. 1424’de Sultan II.Murad’ın Menteşe Beyliğini ortadan kaldırmasıyla birlikte çok daha önce önemini yitiren ve harabeye dönen Miletos Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Araştırmacı ve Gezginler Miletos ile XV.yüzyılın ortalarından itibaren ilgilenmeye başlamışlardır. Buradan ilk kez 1446’da Cyrianus söz etmiş, onun ardından Evliya Çelebi Seyyahatnamesinde (1670) Miletos’a değinmiştir. Onların ardından Pickorin ile Salter (1673),Sherard (1716), R.Wood (1750), Revett (1764), Chandler (1765), Gell (1812), Hugot (1820),C.Texier (1835) ,L.Ross (1844), Newton (1857-58), O.Rayet (1872-73) ve C.Humann (1891) Miletos’a gelmişlerdir. C.Humann ayakta kalabilmiş kalıntıların plânlarını çizmiştir.1895-96’da Haussoullier. Miletos’un yanı sıra Didyma’da da araştırmalar yapmıştır. 1899’da Berlin Kraliyet Müzesinin sağladığı maddi katkı ile Th.Wiegand Miletos’u ilk kez kazmaya başlamış ve çalışmalarını I.Dünya savaşına kadar sürdürmüştür. Onun yanında
A.V.Gerkan, Krischen,H.Knakfuss, P.Wilski, G.Kawrau, A.Rehm, J.Hülsen gibi akademisyenler çalışmışlardır. Miletos çalışmalarına uzun bir aradan sonra Prof.Carl Weickaert tarafından 1955-57 yıllarında yeniden başlanmıştır. Wolfgang Müller Wiener de kazı başkanlığı yapmıştır.
Miletos’da son yıllarda yapılan kazılar, kentin üç ayrı evresi olduğunu göstermiştir. Bunlar Geç Khalkolatik, Erken Tunç ve Orta Tunç Çağlarına ait yerleşim yerleridir. Miletos yakınındaki Killiktepe’de yapılan kazılar. M.Ö. 7000-5000’e tarihlenen Neolitik Çağın bir duvarı ile çanak, çömlek, taş aletleri ortaya çıkarmıştır.
Miletos çevresindeki yüzey araştırmalarında Geç Neolitik ve Khalkolitik yerleşim yerleri saptanmıştır. Khalkolitik dönemin en erken örnekleri tiyatro Limanı yakınları ile Athena mabedi çevresindedir. Ayrıca Bouleterion’un batısında, Kaletepe’de, Heroon’un altında Khalkolitik çağın çanak çömleği ile karşılaşılmıştır. Erken Tunç Çağı ( M.Ö.3100-2000) buluntuları Athena Mabedi çevresinde ortaya çıkmıştır. Orta Tunç Çağı Miletos’da tam olarak anlaşılmamıştır. Geç Tunç Çağı’na ait tabakaları T,Wiegand 1907’de yapmış olduğu kazılarda bulmuştur. Sonraki yıllarda benzeri buluntulara Stadium tepesi, tiyatro limanı ve Athena mabedinde de rastlanmıştır.
Kuşkusuz Miletos, Batı Anadolu ile Ege adaları arasında bağlantıyı sağlayan konumdadır. Nitekim Minos ve Myken kültürlerine Miletos’un dışında Anadolu’nun başka bir yerinde rastlanmamaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder