Sayfalar

30 Ocak 2011 Pazar

Osmanlı Medeniyetinde 33 Kadim Sanat

 
Tepelik 















Prof. Dr. M. Zeki Kuşoğlu, Osmanlı'daki sanat eserlerinin yapım teknikleri ve yapıma temel olan sanat felsefesini ortaya koyan yeni bir kitap yayımladı. 'Osmanlı Medeniyetinde 33 Kadim Sanat' adlı kitap, sanatların tarihî serüvenini, ustalarını ve çalışma şekillerini, bu sanatların günümüzdeki izlerini kapsıyor.
Prof. Dr. M. Zeki Kuşoğlu, "Millet olarak tarih yapıp tarih yazmadığımız gibi sanat yapıp sanat tarihi de yazmamışız." diyor ve yollara düşüyor. Bugünün antikacılarını, dünün hurdacılarını teker teker gezip Osmanlı eserlerinin izini sürüyor. Mübalağasız üç-dört müzeyi dolduracak sayıda eser görüyor; eksik, kırık ve tek olanlarını sanatımıza yeniden kazandırıp birçoğuna makalelerinde yer veriyor. Kuşoğlu, bu makaleleri ve araştırmaları geçtiğimiz günlerde 'Osmanlı Medeniyetinde 33 Kadim Sanat' adlı kitapta bir araya getirdi. Kaynak Yayınları'ndan çıkan kitap, Tanzimat'la birlikte kendimizi inkâr ediş sürecimizin geldiği boyutları, geride bıraktıklarımızın paha biçilmezliğini ortaya koyma adına önemli bir belge özelliği taşıyor. Yapım teknikleri ve yapıma temel olan Türk sanatı felsefesini ortaya koyan çalışma, 33 farklı dalda ele alınan sanatların tarihî serüvenini, ustalarının isimleri ve çalışma şekillerini, bu sanatların günümüzdeki izlerini kapsıyor.
Peki, kitapta hangi eserler var? Gümüş Mushaf mahfazaları, ibrik leğeni kapakları, kalem işi kalemkârlık, gümüş kakma, tombak, kemer ve toka, süslü ayna arkaları, yüzük, bilezik, tuğra, mühür, bâzubendler, tesbih... Eserlerin hepsi birbirinden şık. Kitapta bazı eserlerin yapımında kullanılan malzemelerin yanı sıra hikâyelerine de yer veriliyor. Kapı tokmakları ne anlam ifade ediyor, ibrikleri kim, nasıl kullanıyor, mezar taşlarına hat sanatı işleme geleneği nereden geliyor gibi sorulara cevap aranıyor. Yazar, Gölge Oyunu Karagöz'ü anlatırken kendi yaptığı figürlere de kitapta yer veriyor.
***
Tepelik: Tepelik, kadın fesleri üzerine dikilen veya doğrudan saç üzerindeki tülbent üzerine yerleştirilen gümüş ve altından yapılan baş süsü idi. Bölgelerin karakteristik özelliklerini taşırdı. Mesela Van'da sevadlı tepelikler, Mardin'de telkâri tekniğiyle yapılmış, Bitlis'te gümüş kakmalı ve ortası sivri olanlar hâkimdi. Zamanın yörük beylerinden çocuğu çok seven biri her doğumda eşine; doğan çocuk kız ise gümüş, erkek ise altın tepelik hediye edermiş.
Fincan zarfları:
Zarflar kahvenin incecik fincanını hem korumak hem de elin yanmaması için kullanılırdı. Fincan zarfları yapıldıkları malzeme türlerine göre üçe ayrılırdı. Madenlerden yapılan (gümüş, pirinç, bakır, altın), sert ve hoş kokulu ağaçlardan yapılanlar (abanoz, kuka, ödağacı) ve bağa, fildişi, boynuz gibi madenlerden yapılanlar.
Süslü ayna arkaları: Türk aynalarının büyük kısmı sedef ve gümüşten yapılmıştır. Sedef aynaların arka yüzüne çoğunlukla Selçuk kartalı, Osmanlı arması ve çiçekler işlenirdi. Bunların bir kısmı duvara asmak için zincir askılı, bazıları da elle tutulsun diye saplı olurdu. Sultan için yapılan fildişi aynalar Türk oyma işçiliğinin şaheser örneklerinden biridir. (16. yy)
Kalem işi-kalemkârlık: Kalem iş genellikle gümüş üzerine çelik kalemlerle düz zeminin oyularak, üzerine kanallar açılarak yapılan bir süsleme sanatıdır. Yumuşak madenlerin üzerine çelikten ucu sivrilmiş kalemler vasıtasıyla desen ve şekiller oyma sanatına kalemkârlık, bu sanatı yapana da kalemkâr denirdi. Bu sanatta usta çok zor yetişir, iyi bir kalem işi nadir bulunur ve güzel eser sayısı azdır.
Keşkül-i Fukara: Keşkül, dilenen dervişlerin kendilerine verilen her çeşit kuru yiyeceği koyduğu kabın adıdır. Dervişler bu çanağın uzunlamasına gelen iki ucuna halka geçirir ve bu halkalara zincir taktıktan sonra kollarına asardı. Kabuğun üzerine ise ustalarca güzel sözler süslenirdi. Toplanan azıklar tekkeye getirilir, görevli dervişlerce pişirilirdi. Dervişler Yunus Emre gibi olgunlaşmak için bu görevleri sırasıyla yapardı.

Zaman Gazetesi'nin 07.01.2011 tarihli Cuma ekinden alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder