Sayfalar

23 Nisan 2011 Cumartesi

Abdurrahman Kamil Efendi

Abdurrahman Kâmil Efendi, 1850'de Amasya 'da doğmuştur. Babası ulemadan Mecidizade Ahmet Rifat Efendi'dir.

Abdurrahman Kâmil Efendi, ilk ve orta öğrenimi sonrasında 1871 yılında Amasya Mehmet Paşa Medresesi'ne kaydoldu. Burada kardeşi Müderris Sadık Efendi'den İlm-i Kıraat, İlm-i Feraiz, İlm-i Aruz; Müderris Hasan Efendi'den Fıkıh, Hadis, Tefsir , Usul-ü Fıkıh, Usul-ü Hadis ve Hikmet derslerini okudu. Ayrıca zamanın tanınmış hocalarından da fenle ilgili dersler alarak 1881 yılında yüksek öğrenimini tamamladı (72).

Abdurrahman Kâmil Efendi, ilk memuriyetine mezun olduğu Mehmet Paşa Medresesi'nde öğretim üyesi olarak başladı. Buradaki yirmibir yıllık müderrisliği esnasında 70'in üzerinde öğrenciye icazetname (diploma) verdi (73). Bu arada Sultan Bayezid Camii'nde vaazlar verdi. Bir çok esere haşiye ve şerh yazdı. Müftü Mehmet Efendi'nin vefatı üzerine, 1902 yılında 51 yaşında iken Amasya Müftülüğü'ne tayin edildi. Ayrıca bir çok komisyonlarda görev aldı. Hicaz Demiryolu Yardım Komisyonu'ndaki başarılı hizmetleri dolayısıyla her türlü devlet hizmetlerinde güzel işler görenlere iftihar ve imtiyazı mucip olmak üzere çıkarılan Dördüncü Rütbeden Osmani Nişanı ile ödüllendirilmiştir. Ayrıca memuriyetinin yanısıra eğitim-öğretimle olan ilgisini devam ettirdi. Bu cümleden olarak, Bursa Fakihzade Medresesi Müderrisliği payesi tevcih edilmiştir (74).

Dini ilimlerin yanı sıra, şiir ve edebiyatla da ilgilenen Abdurrahman Kâmil Efendi, 1 Eylül 1915'te yaş haddinden emekliye sevkedilmiştir. Müftü Hacı Tevfik Efendi'nin 1921 yılında vefatı üzerine yeniden Müftülüğe tayin edildi. Soyadı Kanunuyla YETKİN soyadını alan Abdurrahman Kâmil Efendi vefatına kadar (1941 yılına) Amasya Müftülüğü görevini yürüttü (75).

B. MİLLİ MÜCADELEDEKİ HİZMETLERİ

1. Mücadele Fikrinin Doğuşunda Abdurrahman Kâmil Efendi

a) Abdurrahman Kâmil Efendi'nin Mustafa Kemal Paşa ile Tanışması

Mustafa Kemal Paşa'nın Amasya'ya ilk gelişlerinde, Onu karşılayanlar arasında Abdurrahman Kâmil Efendi de bulunuyordu. O, görünüş ve bilgisiyle Paşa'nın hemen dikkatini çekmiştir. Daha önce değinildiği üzere Mustafa Kemal Paşa, Amasya'ya ilk teşriflerinde (12 Haziran 1919) Hükümet Konağı'nda bir konuşma yaparak ülkenin içinde bulunduğu durumu ve alınması gerekli önlemleri açıklamıştı. Burada hazır bulunan Abdurrahman Kâmil Efendi Paşa'nın fikirlerini hemen benimsemiştir. Bu arada Mustafa Kemal'in konuşmasında Arapça ve Farsça kelimeleri yerinde ve yanlışsız kullanması, Abdurrahman Kâmil Efendi'yi şaşırtmıştı. Hatta hayretini saklayamamış;

"Bu Paşa, başka paşa. Bu paşa bildiğimiz paşalardan değil" demiştir (76).

Görüşlerini benimsediğini anında konuşma ve davranışlarıyla belli ettiğinde, Paşa, Hoca Efendi'ye özel ilgi gösterdi. "Günün yorgunluğu ve ilerlemiş saatlerden dolayı misafirlerin dinlenmeleri gerekliydi. Hükümet Konağı'ndan Saraydüzü Kışlası'nda ikamet edilmek üzere hareket edildi. Kışlada Müftü Tevfik Efendi, Vaiz Abdurrahman Kâmil Efendi, Komiser İsmail, Komiser Muavini Osman Efendi ve 5. Kafkas Fırkası Kumandanı Cemil Cahit Beylerin de hazır bulunduğu mecliste bir müddet daha memleket meseleleri üzerinde konuştular.

Sultan Bayezid Camii Vaizi Abdurrahman Kâmil Efendi, müsaade isteyerek yarınki Cuma vakti vaaz edeceği için erken gitmesinin gerektiğini söyledi. Mustafa Kemal Paşa ayağa kalktı, daha sonra da;

"Yanınıza bir adam katayım, karanlıktır" dedi.

Hoca Kâmil Efendi;

"Gözlerinin ışığı beni götürür Paşam..." cevabını verdi. Mustafa Kemal Paşa ise biraz düşünceli, biraz da gelecek endişesini taşıdığını ifade ederek;

"Baba bu işte muvaffak olmak da var, olmamak da var. İnşaallah muvaffak olacağız. Eğer olamazsak bizi asarlar, kelle gider, ne dersin?" diye sordu. Ayakta gitmek üzere olan Hoca Kâmil Efendi;

"Oğul, sen ki genç yaşta başını vatan millet uğruna fedâ etmişsin, benim bu ihtiyar kelleyi de koy senin uğruna feda olsun" dedi.

Hiç beklemediği bu cevap karşısında hayretler içinde kalan Mustafa Kemal, memnuniyetini gizleyememiştir (77). Başka bir ifadeyle Paşa, Amasya'da Milli Mücadele kıvılcımını alevlendirecek bir Hoca'yı bulmuştu...

b) Abdurrahman Kâmil Efendi'den Vaaz etmesi Ricasında Bulunulması

13 Haziran 1919 günü Cuma idi. Mustafa Kemal Paşa, "Cuma namazında Amasyalılara vatanın içinde bulunduğu durumu açıkça anlattıracaktı. Havza'da uygulama imkânı bulamadığı (78) konuşmayı daha ilk sohbetinde kendisinde güven uyandıran Vaiz Abdurrahman Kâmil Efendi, rahatlıkla yerine getirebilirdi. Vakit geçirmeden hemen bir pusula yazdı. Kışlada bulunan Veysibeyzade Nafiz Bey'e kısa not halinde hazırladığı pusulayı verdi. Komiser Muavini Osman Bey ile Abdurrahman Kâmil Efendi'nin evine götürülmesini istedi. Saraydüzü kışlasına yakın olan Kâmil Efendi'nin evine emaneti götüren Osman Efendi, Hoca Efendi'ye söz konusu pusulayı verdi. Paşa Hazretlerinin ricasını anlatınca; yaşlı vaiz pusulayı aldı, yavaş yavaş okudu, durumu kavramıştı. Komiser Muavini Osman Efendi'ye döndü, pusulayı öptü, sonra da;

"Başım, gözüm üstüne" dedi (79).

c) Abdurrahman Kâmil Efendi'nin Vaazı

Cuma namazını Amasyalılarla birlikte kılmak ve halkın davranışlarını, tepkilerini yakından görmek için refakatindekilerle birlikte Mustafa Kemal Paşa da Sultan Bayezit Camii'nde bulunuyordu (80).

Bundan sonraki gelişmeleri Hüseyin Menç'in çalışmalarından izleyelim:

"... Mustafa Kemal bir ara Hoca Kâmil Efendi'ye;

"Baba hazırlandın mı? " diye sordu.

Tamamdır oğul, tamamdır" diyen Kâmil Efendi, besmele çekerek caminin kapısına doğru ilerledi. Etrafı saran Amasyalılar, misafirlerine yol açarken "Çanakkale Kahramanı" bu sarışın Paşaymış! cümleleriyle hayret ve merakla bakıyorlardı. Cami bir hayli kalabalıktı. Etraf köylerden dahi gelenler olmuştu.

Mustafa Kemal Paşa'yı kendisinden evvel camiye girmesi için Müftü Tevfik Efendi yol gösterdi. Bu haliyle Paşa'ya ve yüklenmiş olduğu vazifeye ne kadar önem verdiğini açıkça gösterdi. Paşa, Müftü Efendi ve yanlarında gelen "Ümit Kafilesi" nin seçme subaylarıyla birlikte caminin müezzinler kısmına çıktılar. Cuma namazından önce kürsüye çıkan Abdurrahman Kâmil Efendi, Camide bulunanlara şöyle seslendi:

"Ey Nas!

Allah Kur'an-ı Kerim'inde (La taknetu min rahmetillah...) yani (de ki, kendini tüketenler... Allah'ın esirgeyiciliğinden umut kesmeyin, çünkü Allah bütün günahları muhakeme (af) eder. Çünkü O muhakeme (af) edicidir, esirgeyicidir) buyuruyorlar". Arkasından , vatanımızın uğradığı haksız saldırı ve işgalleri kısaca anlattı. Allah'ın esirgeyiciliğinden umut kesmenin bir azgınlık, hatta bir nankörlük ve küfür olduğunu, hep birlikte çalışarak, birleşerek vatanın kurtarılacağını söyledikten sonra coşkulu bir sesle, şöyle sürdürdü konuşmasını:

"Muhterem Evlatlarım!

Türk Milletinin, Türk hâkimiyetinin artık hikmet-i mevcudiyeti kalmamıştır. Madem ki, milletimizin şerefi, haysiyeti, istiklâli tehlikeye düşmüştür, artık bu hükümetten iyilik ummak bence abestir. Şu andan itibaren Padişah olsun, isim ve ünvanı ne olursa olsun, hiçbir şahsın ve makamın hikmet-i mevcudiyeti kalmamıştır. Yegâne çare-i halâs halkımızın doğrudan doğruya, hakimiyetini eline alması ve iradesini kullanmasıdır." (81).

Abdurrahman Kâmil Efendi, güzel ve etkili konuşmasıyla halkı coşturdu. Camiyi dolduran cemaat konuşmanın etkisiyle, vatanın içinde bulunduğu şartlardan kurtulması için dualarda bulundular. Bu arada vaizi dinleyen Mustafa Kemal Paşa da rahat bir nefes almıştı (82). Zira "Paşa böyle bir töreni Havza'da da tertiplemek istemişti. Fakat vaiz korkudan kaçmıştı". Amasya'da emekli müftü Abdurrahman Kâmil Efendi aldığı ilhamla memleketin içine düştüğü durumu halka anlatmıştı. Hem de açık bir dille ve korkusuzca (83).

Üçüncü Cumhurbaşkanımız Celal Bayar'ın da belirttikleri gibi;

"Bu yapılan şeyler bugün için basit imiş gibi telâkki olunabilir. Fakat aslında çok önemlidir. Düşünmeli ki hükümetin baskısı, mukavemet aleyhtarı olan muhaliflerin ve İngiliz dostluğu ve himayesi politikasını güden Hürriyet ve İtilaf Partisi'nin propagandası yüzünden tek kişinin "Müdafaa" fikrini özel surette söylemesi dahi bir mesele iken camilerde, meydanlarda böyle aleni surette silaha sarılmaktan başka çare kalmamıştır demenin değeri büyüktü. Söyleyenler için fedakârlıktı" (84).

Vatanı ve milleti için her türlü fedakârlığı göze alan Abdurrahman Kâmil Efendi'nin vaazından sonra Amasya halkı faaliyete geçti. İlk iş olarak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu. Daha sonraki günlerde de milli hareket hızla gelişti. Kısaca Abdurrahman Kâmil Efendi'nin vaazı, daha sonra Türk Milli Mücadelesinin şeklini belirleyecek ve Anadolu halkının özünü teşkil edecektir. Bu arada, Amasya'nın Türk Milli Mücadele tarihinde başarılamayanı başaran bir belde olmasına vesile olacaktır (85).

d) İzmir'in İşgalini Tel'in Mitingi ve Abdurrahman Kâmil Efendi

Abdurrahman Kâmil Efendi'nin Sultan Bayezit Camii'ndeki konuşmasının da etkisiyle ortam milli harekât açısından daha da uygun durumdaydı. Amasyalılara verilen milli duygu ve çalışmalar kendini göstermişti. Yapılan toplantılar ve İstanbul'a çekilen telgraflarla Amasya halkı bir bütünlük arzetmekteydi. Bu arada Mustafa Kemal Paşa birkaç gün önceden, yine Abdurrahman Kâmil Efendi'den Cuma günü vaaz yapması ricasında bulunmuştu. Hoca Efendi, Paşa'nın isteğini memnuniyetle yerine getirmiş, hatta o gün camide bulunanlara, namazdan sonra bir miting tertip edileceğini duyurmuştu. Ayrıca Abdurrahman Kâmil Efendi cemaata, İzmir'in ve vatanın içinde bulunduğu yürekleri parçalayıcı durumu açıkladı (86).

Daha önceden 20 Haziran 1919 Cuma günü miting yapılacağı Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından halka duyurulduğundan, "yakındaki uzaktaki köylerden akın akın vatandaşlar gelmişlerdi. Şehir içinde de olağanüstü bir heyecan yaşandığı hemen hissedilmektedir. Kılınan namaz, kalabalık cemaatin topluca miting alanında toplanması, dualar, tekbir sesleri, cami önünde ve miting alanında kesilen kurbanlar, heyecan içinde çırpınan halk" (87).

Otuzbinden fazla kalabalığa ilk önce Mustafa Paşa hitabetti. Daha sonra Paşa'nın isteği ile Abdurrahman Kâmil Efendi kürsüye çıktı ve meydandan dalga dalga etrafa yayılan şu konuşmayı yaptı:

"Muhterem Evlatlarım!

Paşa Hazretlerinin açıkça izahatta bulundukları gibi Türk Milletinin, Türk Hakimiyetinin artık hikmet-i mevcudiyeti kalmadığı tahakkuk edince ve milletimizin mukadderatı endişeli bir duruma düşünce, artık bir devletin mevcudiyetine hürmet etmek bence doğru bir yol değildir. Madem ki milletimizin şerefi, haysiyeti ve istiklâli tehlikeye düşmüştür, artık başımızdaki bu hükümetten bir iyilik ummak bence abestir. Şu andan itibaren Padişah olsun, isim ve ünvanı ne olursa olsun hiçbir şahsın ve makamın hikmet-i mevcudiyeti kalmamıştır. Yegâne çare-i halâs halkımızın doğrudan doğruya hakimiyetini eline alması ve iradesini kullanmasıdır. Binaenaleyh işte size Hazret-i Ömer gibi bir başbuğ diye Mustafa Kemal Paşa'yı gösteriyoruz" dedi ve kendileri de Paşa'ya yönelerek;

"Muhterem Paşa Hazretleri, şu görmüş olduğunuz Türk Evlâtlarının heyet'i umumiyesi başta ben olmak şartıyla şu andan itibaren size biat etmiş bulunmaktayız, vatan ve milletimizin refah yolunu buluncaya kadar sizlerle el birliği yapacaklarına söz veriyoruz" demekle hitabesine son veriyor ve bu suretle Milli Mücadelenin ilk temel taşı burada atılıyordu" (88).

Buraya kadar sunulanları özetlersek, Milli Mücadele'nin ilk günlerinde Mustafa Kemal Paşa'nın da belirttiği üzere "Amasya halkı da bütün millet gibi vaziyeti hakikiyeyi (hakiki vaziyeti) anlamamışlardı. Fikirlerde teşevvüş (karışıklık) vardı" (89).

Böyle bir anda pekçok din adamı gibi Abdurrahman Kâmil Efendi de, cami ve meydanlarda yaptığı konuşmalarda yine Mustafa Kemal Paşa'nın ifadesiyle hakikati halka izah ettiler... Bu mürşidane vuku bulan (doğru yolu gösteren) vaaz ve nasihatlerden sonra herkes çalışmaya başladı" (90).

Abdurrahman Kâmil Efendi'nin Sultan Bayezit Camii'nde 13 Haziran 1919 Cuma günü yaptığı vaazının tesiri Amasya'nın ilçelerinde de hissedildi. Bu cümleden olarak, "16 Haziran 1919 Pazartesi günü Merzifonluların İzmir için duygularını, Türk'ün vatan parçasını kolay kolay bırakmayacağını, içinde kümeleşmiş olan İngiliz subay ve askerlerinin yüzüne doğru" haykırmışlardır (91). Bu arada Amasyalılar da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni kurarak çalışmalarına başlamışlardı.

2– Amasya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Çalışmalarında Abdurrahman Kâmil Efendi

Yukarıda belirtildiği üzere, Abdurrahman Kâmil Efendi'nin 13 Haziran 1919 Cuma günü Sultan Beyazit Camii'nde yaptığı konuşmasından sonra, Amasyalılar faaliyete geçtiler. Öte yandan Mustafa Kemal Paşa, Amasya'ya teşriflerinin ilk günü akşamı (12 Haziran) halka hitap etmişti. Daha önce de söz edilen konuşmasında;

"Memleketin her tarafında ateşli çalışmalar başladı. Türk vatanseverlerin gayretleriyle garp memleketlerimizde milli cepheler kuruldu. Cenupta Fransızlarla el birliği yapan Ermenilere karşı saldırmaya başladılar. Amasyalılar ne duruyorsunuz? Burada da mutlaka her türlü haklarımızı korumak üzere Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurmalıyız." demişti. (92).

Mustafa Kemal Paşa'nın da istek ve önderliğiyle 14 Haziran 1919'da Amasya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu. Cemiyetin 17 kurucu üyesi arasında; Abdurrahman Kâmil ismi, Müftü Hacı Tevfik Efendi'nin isminden sonra ikinci sırada yer almaktadır (93).

Amasya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin kuruluşunda ve yörede Milli Mücadele fikrinin doğuşunda öncülük eden Abdurrahman Kâmil Efendi, bu öncülüğünü cemiyetin maddi yönden desteklenmesi konusunda da gösterdi. Daha önce de söz edildiği üzere O, muhtemelen cenaze parası olarak biriktirdiği altınlarını, Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi gibi (94) Mustafa Kemal Paşa'ya vermiştir. Böylece Abdurrahman Kamil Efendi, Milli Mücadele'nin ilk yardımını yapmasıyla da dikkati çeken bir din adamıdır (95).

Öte yandan Abdurrahman Kâmil Efendi, çalışmalarında Müftü Hacı Tevfik Efendi'ye yardımcı ve destek oldu. Hacı Tevfik Efendi'nin 1921'de vefatı üzerine, hem müftülük görevini yürüttü. Hem de Milli Mücadele lehindeki çalışmalarını sürdürdü.

C. Milli Mücadele Sonrasında Mustafa Kemal-Abdurrahman Kâmil İlişkileri

Düşman yurttan atıldıktan sonra Abdurrahman Kâmil Efendi; Mustafa Kemal Paşa ile olan diyaloğunu devam ettirdi. Başka bir ifadeyle, Mustafa Kemal Paşa, Hoca Efendi'yi hiç unutmadı. Paşa, Amasya'yı her ziyaretinde (96) mutlaka Abdurrahman Kâmil Efendi ile görüşüp ona özel ilgi gösterirdi. Bu cümleden olarak, şehire ilk ziyaretleri sırasında (24 Eylül 1924), Gazi'nin ve eşi Lâtife Hanımefendi'nin onuruna Amasya Belediyesi'nde Şehir namına elli kişilik bir akşam yemeği ziyafeti verildi. Bu ziyafete Mustafa Kemal Paşa'nın emriyle Abdurrahman Kâmil Efendi de davet edildi (97).

Gazi onuruna verilen ziyafetin sonunda hazır bulunan arkadaşları, basın mensupları ve Amasya Heyetine beş yıl önceki hatıralarını yâd ederek bir konuşma yaptı. Bu nutkunda Paşa Abdurrahman Kâmil Efendi'den şöyle söz ediyordu:

"Muhterem Efendiler;

Benim için, memleket için, inkılâp için çok mühim günler geçirdiğim bir şehirde bulunuyorum. Bu şehrin muhterem ahalisi gecenin zulmetine rağmen beni uzaklardan çok parlak, pek hararetli samimi tezahüratla karşıladılar. Bu dakikada halkın kıymetli mümessilleriyle, mensuplarıyla bir sofrada bulunuyorum. Bütün bunlara ait hissiyatım, efkârım o kadar çok, o kadar heyecan halindedir ki, bunları ifade ve izah için beşeri lisanı gayri kâfi görüyorum. Biliyorsunuz ki, kalbden kalbe yol vardır. Kalblerinizde, kendi vicdanlarınızda okuyabilirsiniz. Yalnız Amasya'da geçirdiğim günlere ait iki hatırayı ihya etmeden geçemeyeceğim. Biri elyevm Müftünüz bulunan Kâmil Efendi Hazretlerine aittir.

Efendiler, bundan beş sene evvel buraya geldiğim zaman bu şehir halkı da bütün millet gibi vaziyeti hakikiyeyi anlamamışlardı. Fikirlerde teşevvüş vardı. Dimağlar âdeta durgun bir halde idi. Ben burada bir çok zevatla beraber Kâmil Efendi Hazretleriyle de görüştüm. Bir camii şerifte hakikati halka izah ettiler. Efendi Hazretleri halka dediler ki: "Milletin şerefi, haysiyeti, hürriyeti ve İstiklâli hakikaten tehlikeye düşmüştür. Bu felaketten kurtulmak, icabederse vatanın son bir ferdine kadar ölmeyi göze almak lazımdır. Padişah olsun, halife olsun, isim ve ünvanı her ne olursa olsun hiçbir şahıs ve makamın hikmeti mevcudiyeti kalmamıştır. Yegâne çarei halâs halkın doğrudan doğruya hâkimiyeti eline alması ve iradesine kullanmasıdır". İşte Efendi Hazretlerinin bu mürşidane vukubulan vaaz ve nasihatından sonra herkes çalışmaya başladı. Bu münasebetle Müftü Kâmil Efendi Hazretlerini takdirle yadediyorum. Ve genç Cumhuriyetimiz bu gibi ulema ile iftihar eder..." (98).

Daha sonraki ziyaretler esnasında da Gazi'nin Müftü Efendi'ye olan ilgisi devam edecektir. Reisicumhur Mustafa Kemal Paşa'nın dördüncü defa (18 Eylül 1928) Amasya'ya gelişlerine ait bir hatırasını Abdurrahman Kâmil Efendi'nin torunu Nafiz YETKİN şöyle anlatmaktadır:

"– Uzaktan trenin düdük sesi duyuldu. Tren yavaş yavaş geliyor, Atamız Pencereden bakarak halkı selâmlıyordu.

Tren durdu. Kapı açıldı. Atamız trenin sahanlığından bir basamak inerek ikinci basamakta durdu ve etrafına bakarak ilk sözü:

"– Müftü Efendi nerede?" oldu. Halk açıldı ve dedeme yol verdiler. Ben de dedemin koltuğuna girerek öne geçirdim. Ata son basamaktan da inerek hiç konuşmadan gülümseyerek dedeme yaklaştı, hemen gözüne çarpan köstekli saatin anahtarını okşarcasına tutarak.

"– Bu nedir, bu Cennetin Anahtarı mı yoksa? Ver de Cennete girelim..." dedi. Dedem de:

"Asıl Cennetin anahtarı sende Paşam!"

Atamız bu cevaba karşı hayret içinde gülerek

"– Cennetin Anahtarı nasıl bende olur?" diye sorunca, Dedem, Müftü Efendi hemen şu cevabı verdi:

"Nasıl olur da anahtar sende olmaz? Sen ki cahil halka okumak üzere kitap getirdin, bundan âlâ Cennetin anahtarı olur mu?" cevabı üzerine Ata gülerek Müftünün koltuğuna girdi. İstasyonda hazır bulunan otomobile binip adalet binasına gittiler (99). Bu arada "Mustafa Kemal Paşa, Halkevi'nde hazırlanan kara tahta önünde Amasyalıların yeni harflerden imtihanı münasebetiyle ... Belediye Reisinden sonra Müftü Kâmil Efendi'ye:

"Baba, sen de öğrenebildin mi?" diye sorunca Müftü Efendi:

"– İmzamı atabiliyorum" demişti (100).

Atatürk'ün Amasya'yı ziyaretlerinin beşincisi ve sonuncusu 22 Kasım 1930 tarihinde gerçekleşmiştir. Her zamanki gibi Müftü Efendi, Gazi'nin yanındadır. Böyle bir anı, Faks Film Şirketi görüntüye almış, Paşa'nın özel Fotoğrafçısı Cemal Işıksel de ayrıca fotoğraflamıştır (101).

Daha sonraki yıllarda da bu iki büyük insan arasındaki iyi ilişkiler devam etti. Öyle ki temeli vefa, saygı ve sevgiye dayalı sözkonusu iyi ilişkilerin izlerini, dilekçelerinde kullanılan kelimelerde dahi görmek mümkündür (102).

DİPNOTLAR

(72) Bkz., EK: XXIII, XXIV.

(73) Amasya Mutasarrıflığı'nca hazırlanan ve Sivas Valiliği'ne gönderilen 14 Eylül 1331 tarihli tutanakta; Abdurrahman Kâmil Efendi'nin ömrünün tamamını ilim tahsili ile geçirdiği, her sene daha da artan miktarda öğrenci yetiştirdiği belirtilmektedir. Bkz., EK: XXV.

(74) EK: XXIV.

(75) Bu bilgiler Diyanet İşleri Başkanlığı arşivindeki dosyasından elde edilmiştir.

(76) Nafiz Yetkin, "Hatıralarım", Kale Aylık Siyasi Dergi, Yıl: I, Sayı: 6, s.8.

(77) N.Yetkin'in Hatıratından naklen H.Menç, Milli Mücadele Yıllarında Amasya, s. 36-37.

(78) Mustafa Kemal Paşa, Havza'da camide bir merasim tertip etmişti. Hocanın gelmemesi yüzünden bu toplantı o kadar müessir olamamıştı (E.B. Şapolyo, a.g.e.. s. 315)

(79) H.Menç, Milli Mücadele'nin İlk Kıvılcımı, s. 7; Aynı yazarın, Milli Mücadele Yıllarında Amasya, s. 37.

(80) Celal Bayar, Ben de Yazdım, İstanbul, 1972, C.8. s. 2595.

(81) H.Menç, Milli Mücadele'nin İlk Kıvılcımı, s. 7; Aynı yazarın, Milli Mücadele Yıllarında Amasya, s. 40. Ayrıca Abdurrahman Kâmil Efendi'nin konuşması için bkz., C. Bayar, a.g.e., C.8, s. 2595.

(82) "İlk Cuma'da babam Mustafa Kemal Paşa'nın arzu buyurduğundan daha güzel, daha etkili bir konuşma ile halkı coşturdu. Bayezid Camii'nin içinde bulunan halk bağımsızlık için savaş andını gözden yaşlar süzüle süzüle içiyordu.

Camiden çıktıktan sonra caminin avlusunda, Mustafa Kemal Paşa yapılan vaazdan son derece mütehassıs olmuş olacak ki babamın elini saygı ile öpüyordu... "(Ahmet Emri Yetkin A. Kâmil Efendi'nin oğlu) ile yapılan Röportaj", Uğraşı, Yıl: 1, sayı: 7 (15.06.1969).

(83) C.Bayar, a.g.e., C.8, s. 2595; H.Menç, Milli Mücadele Yıllarında Amasya, s. 40.

(84) C.Bayar, a.g.e., C.8, s. 2595-2596.

(85) H.Menç, Milli Mücadele Yıllarında Amasya, s. 42.

(86) Bu konuda daha önce bilgi sunulmuştu.

(87) H.Menç, Milli Mücadele Yıllarında Amasya, s. 75.

(88) Osman Fevzi El Amasi'nin Amasya Meşahiri'nden naklen H.Menç, Milli Mücadele Yıllarında Amasya, s. 77. Bu mitingten Dr. Fethi Tevetoğlu da söz etmektedir. (Dr. Fethi Tevetoğlu, Atatürk'le Samsun'a Çıkanlar, Ankara, 1971, s. 192).

(89) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 1989, C.I-II, s. 208.

(90) a.g.e., s. 208-209.

(91) H.Menç, Milli Mücadele Yıllarında Amasya, s. 59.

(92) H.Menç, a.g.e., s. 43.

(93) Bkz., Çalışmamızın "Amasya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Çalışmalarında Müftü Hacı Tevfik Efendi" başlıklı kısmına.

(94) Müftü M.Rifat kendisi ile eşi Samiye Hanım için ayırdığı "cenaze parasını" bir torba içinde Ankara'ya gelişlerinin ilk günlerinde Mustafa Kemal Paşa'yı ziyaret ederek ayağının yanına bırakmıştır. (Ali Sarıkoyuncu, "ilk Diyanet İşleri Başkanı M. Rifat Efendi (Börekçi)'nin Milli Mücadele Tarihimizdeki Yeri", Türk Kültürü, Sayı: 350, s. 18).

(95) Ş.S. Aydemir, a.g.e., C.5 s. 38.

(96) Beş defa ziyaret etmiştir.

(97) "Daha evvel tanıdığı Amasya Müftüsü Abdurrahman Kâmil Efendi için de ayrı bir masa açılmasını isteyen Gazi, Müftünün içkili bir masada oturmayacağını anlamıştı... Eşi Latife Hanımefendi'ye Abdurrahman Kâmil Efendi'yi göstererek "Babam" dedi. "Babamın elini öp" diye de eşine bu kişiyi daha evvel tanıdığını ve konuşmalarından çok ilham aldığını söyledi" (Nafiz Yetkin'in hatıralarından naklen, H.Menç, Milli Mücadele Yıllarında Amasya, s. 238).

(98) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, s. 208-209.

(99) H.Menç, Milli Mücadele Yıllarında Amasya, s. 245.

(100) H.Menç, Milli Mücadele Yıllarında Amasya, s. 247.

(101) a.g.e., s. 249. Ayrıca anılan fotoğraf için bkz, EK: XXVI.

(102) Abdurrahman Kâmil Efendi'nin "Hakipayi mekârim ihtivayı Hazreti Riyasetpenahiye" hitabıyla başlayıp, "... Reisi Cumhur Hazretleri ahassi bendegânından koca Müftünün şu kadar borç ile ahirete gitti denilmesine vicdanî Âl-i riyaset penahilerinin razi olmayacağı maruzdur efendim Hazretleri" ile son bulan 13.03.1934 tarihli dilekçesi için Bkz. EK: XXVII.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder