Sayfalar

3 Ekim 2023 Salı

"“Oy gurban olayım sağa! Biz gardaşuk!


Oflu‘nun biri Osmanlı zamanı askere alınmış.
Tesadüfe bakın ki; kur’ası Yemen’e çıkmış.
O zamanlar Yemen’e altı ayda gidilir, altı ayda gelinirmiş. 
Tabiî gelinebilirse…

Çünkü Yemen ahâlîsi ekseriyetle Şia'nın Zeydiyye koluna mensûb olduğundan onlar “Hilâfet”i tanımaz “İmâmet”e inanırlar. 
Bundan dolayı Osmanlı’yı pek çok uğraştırmışlar ve çete muharebeleriyle sayısız Anadolu evladını hâinâne bir sûrette şehit etmişlerdir..
Osmanlıların Yemen’e bir ihtiyacı yoktu. 
Yemen, Osmanlı toprağı olsa da, olmasa da bir şey değişmezdi. 
Ancak Mekke ve Medine’nin emniyeti bakımından Kızıldeniz’in girişindeki bu ülkede asker bulundurmak ihtiyacı vardı.
Bu stratejik (sevku’l-ceyşî) zarûret sebebiyle oraya gönderilen Osmanlı askerlerinin pek çoğu vatanlarına dönememiş, bundan dolayı yanık türkülerimizden biri olan “Yemen Türküsü” Anadolu’da harc-ı âlem bir hâle gelmişti.

“Hûş” Yemen’de merkez Sana’nın yüzelli kilometre kuzeybatısında bir şehirdir. 
Yemenliler buraya kelimeyi cemi’lendirerek (çoğul yaparak) “Hûşân” derler. 
Hâlâ burada yüksek bir dağın tepesinden Türklerden kalma bir kale ve geniş bir “Türk Şehitliği” vardır.

Bizim Oflu, on yıl burada askerlik yaptıktan sonra terhîs edilmek üzere İstanbul’a geri gelmiş. 
Selimiye kışlasında son günlerini geçiriyor ve terhîs tezkeresini bekliyormuş. 
Bu esnâda kışlanın yemekhânesinde çalıştırılıyormuş. 
Uzun bir sırığa takılan karavanayı iki asker omuzlarında götürüyorlarmış. 
Bir gün bizim Oflu’ya eş olarak acemi erlerden biri düşmüş. 
Karavanayı omuzlayıp götürürlerken bu acemi eri gözü ısıran, on seneden beri de vatanından çok uzakta olan Oflu’nun kafası karışmış. 
Sırığın diğer ucunu omuzuna atmış yürümekte olan acemiye demiş ki:
–Ula habu karavanayı koy yere bakayum. 
Sağa bir şey soracağum. 
Yüzüne bakayrum, sanki seni bir yerden tanıyrum. 
Bir yandan da düşüniyrum, on seneden beri ben Yemen’deyim. 
Sen daha çocuksun. 
Ula adın nedur?

Acemi er:
– Mehmed, demiş ve ilâve etmiş: 
– Seninki?
– Ahmed, demiş ve bundan sonra aralarındaki konuşma şu minval üzere devam etmiş:
– Ula nerelisun?
– Trabzonliyum. Ya sen?
– Ben da.
– Ula Trabzon’un neresindensun?
– Ofliyum. Ya sen?
– Ben da.
– Ula, Of’in hangi köyündensun?
– Çufaruksa!”dan,Ya sen?
− Ben da.
– Ula evunuz köyün neresündedur?
– Köyün yukarsunda, mezarluğun yanidur.
– Ula babanin adu nedur?
– Recep.
Oflu heyecanla ilâve etmiş:
− La ananun adi nedur? 
Acemi er:
− Hava! deyince Oflu, elinde tuttuğu karavana omuzluğunu fırlatarak karşısındaki gence sarılmış ve:
− Oy gurban olayım sağa! 
Biz gardaşuk. 
Sen benim Yemen’e giderken köyde bıraktuğum küçük gardaşum Mehmed imişsin, demiş ve ağlamaya başlamış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder