Sayfalar

21 Mart 2022 Pazartesi

Bigadiçliyim diyen adam, Bingazili çıktı.

"Lâdikli Ahmed Ağa" Kitabının Kapağı

1950'li yıllarda, 60'lara doğru filân burdan -İstanbul'dan- bir arkadaşla Ankara'ya gittik, benim arabayla. Arkadaş, o zamanın Diyanet İşleri Reisi Hasan Hüsnü Erdem'in yiğeni.
Ankara'da işimizi bitirdik, Diyanet İşleri Reisini de ziyaret ettik, İstanbul'a dönüyoruz. 
İkindiyi de kılmamıştım, vakit de oldukça gecikmişti. 

Neyse bir cami bulduk, ben namazı kıldım, tekrar yola koyulduk.
Şöyle Ankara'yı 2-3 kilometre çıktıktan sonra yollar şose, taşlar çatır-çutur edip duruyor. 
Yol boyunda, baktım bir adam var kenarda. 
Elinde asası, sırtında paltosu bir adam. 
Havalar serindi. 
Hızla geçip giderken, durmak geldi içimden: 
"Durayım da, şu adamcağızı da alayım!" dedim, durdum, işaret ettim adama; "Gel!" diye. 
Neyse o da geldi: 
-Nereye gideceksiniz? dedim.
-Eskişehir'e doğru, dedi.
-Bin! dedim, bindi ama, sırığı -âsâsı- da o kadar uzun ki... 
Arabanın içine uzattık sırığı, hareket ettik. 
Adam arkada oturuyor. 
-Nerelisin? diye sordum. 
Arab şivesiyle konuşuyor: 
-Bigadiçliyim! dedi.
Fakat, hiç Bigadiçli'ye benzer tarafı yoktu. 
-Sen hiç Bigadiçli'ye benzemiyorsun! 
Geçen sene biz bu arkadaşla beraber Bigadiç'e gittik.
Orada hiç senin tipinde bir adam görmedik! dedim.

Aynadan şöyle bir baktım gülüyor, ben de gülüverdim, gülüştük. 
Derken bizim öndeki arkadaş o anda uyumuş kalmış. 
Ondan sonra, şurdan buradan yârenlik edip giderken baktım, virajda bir dar yol levhası geldi önümüze. 
O dar yol levhasını görünce: 
-Arabayı kenara, çimenliğe çek de ben ineyim, ineceğim! Şurada bir köyde fakir bir hasta var, onu ziyâret edeceğim! dedi.
-Peki Hacı emmi! dedim.
Arabayı kenara, çimenliğe çektim durdum: 
-O fakir hasta her kimse, sana para versem de ona götürsen.. 
Sana da versem olur mu? dedim.
Sen bilirsin! dedi.

Onun üzerine çıkardım on lira verdim ona.
- On lira büyük para o zamanlar! 
-Evet, 1950'lerde on lira baya büyük para! 
Neyse verdim, o yürüdü ben arabaya bindim, tam hareket edeceğim anda o dar yol işâreti bulunan levhanın ötesinden kamnyonu andıran bir otobüs çıktı ama, içi dışı üst üste yığılmış çuval gibi yolcu dolu ve şöför sanki sarhoş! 
Sağa sola yalpa yapa yapa öyle berbat bir geçiş yaptı ki.... 
Eğer biz yolda yola devam ediyor olsak veyahud da durduğumuz zaman arabayı o adamın dediği şekilde çimenliğe çekmesek de, yol kenarında durmuş olsaydık otobüs bizi ezip geçecekti. 
O adam, orada bizi çimenliğe çekmek suretiyle o feci kazayı önlemiş oldu. 
Gerçi zaten o zatın bizim arabaya o niyetle binip indiğini de Ahmed Ağa'dan öğrendik sonradan.
O ecel gibi geçen arabada da öyle cangıl cungul var ki, o gürültü zırıltı içinde bizim arkadaş uyandı: 
-Ne oluyor yahu, adam nereye gitti? diye sordu.
-Gitti, şuradan bir köyde bir hasta varmış, onu ziyaret edecekmiş, indi gitti!...
-Beni uyuttunuz yahu! Ne tarafa gitti o adam?
-Şu tarafa gitti! dedim.

Önümüzde bir köprü var, onu gösterdim.
Bizim arkadaş arabadan indi, adamı aramaya gitti. 
Uyandı bizim arkadaş orada. 
Bu adam sıradan bir adam değil diye düşünmeye başladı anlaşılan. 
Neyse, gitti, sağa baktı, sola baktı, görünürde kimse olmayınca geri döndü, geldi.
Neyse burayı geçelim gayrı. 
Biz yolumuza devam ettik, İstanbul'a geldik.
Aradan birkaç gün geçti, bizim Lütfi Bey'le görüştük.
-Şu istasyoncu, gar şefi Lütfi Bey?
-Evet, fakat, Lütfi Bey Haydarpaşa'ya müdür muavini olmuştu o tarihte. 
Bir Konya seferinden dönerken Ahmed Ağa'ya uğramış Lâdik'de. 
Yârenlik esnasında Lütfi Bey'in İstanbul'a geleceği sözkonusu olunca, Ahmed Ağa: 
-Hacı Musa'ya selâm söyle, birine bi on lira vermiş, zekâtına yazsın onu! demiş.
Lütfi Bey bunu söyleyince: 
-Gerisini sormadın mı? dedim.
-Sormaz olur muyum? Tabii sordum!
-Ne anlattı?
Önce anlatmak istemedi ama, ben ısrar edince anlattı: 
-Hacı Musaların bağevinde oturuyorduk arkadaşlarla, Kadınhan'da. 
Bizim Üstad, Bingazili arkadaşa: 
-Nazım, Çoban Ahmed'in adamı bu gün Diyanet İşleri Reisini ziyaret etti, yol boyunda ikindi namazını da kıldı ama, şimdi bir tehlike var önlerinde. 
Trafik kazası geçirecekler, git şunu önle gel! dedi. 
O da gitti, halletti geldi.
Bize Bigadiçliyim diyen adam, bu Bingazili Nazım Efendiymiş.

Kaynak: Lâdikli Ahmed Ağa, Mustafa ÖZDAMAR Sh.: 198, 199, 200, 201

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder