Sayfalar

25 Temmuz 2023 Salı

Bir de kalkmış da, "baba bana bir ışık göster!" diyor.

"Lâdikli Ahmed Ağa" Kitabının Kapağı

Ladikli Hacı Ahmed Ağa'nın dünürü ve oğlu Zekeriya'nın kayınbabası İshak Serdaroğlu anlatıyor:

Bu, zan idersem 1960'lar veya altmışlardan evvel filân, kara yoluyla hacca gitme müsâdesi yeni açıldığı sıralarda olmuş. 
Zekeriya davar güdüyor. 
Köye giden birisiyle haber salmış. 
Kakil Memed Ağa diye birisi var bizim köylü, ona rastlamış: -Memed Ağa, ben davarı Kiyişe suya indirecem! 
Babama söğle, oraya bi gelsin!

Zekeriya davarı Kiyişe indirmiş, Ahmed Ağa da haberi almış gelmiş oraya: 
-Ne o len? Neye çağırdın beni? 
-Yaav baba, şu kadar davarımız var. 
Bunların bir kısmını satsak da, seni bi hacca göndersek diyorum!.. demiş Zekeriya. 
-Olur oğlum, İnşaallah benim de aklımda o! demiş Ahmed Ağa da. 

İşte o gün orada Zekeriya: 
-Baba, madem sende bişiyler var, diyollar. 
Şu mal senin, yalnız biz de bunun çobanlığını yapıyoruz, bize de bir ışık göster! demiş.

Aradan on sekiz sene geçti, diyor Zekeriya: 
-Ben bu işi unuttum gittim. 
Böğle bir mevzu oldu geçti. 
Bir gün babam: 
-Oğlum ben bir yere gidecem! 
Bugün misafirlerimiz gelecek! 
Misâfirlere iyi bak! dedi, gitti. 

Odanın önüne oturdum, ööğle dört gözle misafir bekliyorum. 
Bir müddet sonra ufak tefek uyuz bir eşşeği olan, üstü başı yırtık pırtık pejmurde bir adam... 
Eşşeğinin semerinde çark sarılı bir adam geldi: 
-Selam Aleyküm!
-Aleyküm Selâm!
-Deliğanni misâfir alman mı?

Elli beş altmış yaşlarında bir adam. 
Şöğle bi baktım... 
Vallahi billahi arkadaş, bit birbirine çataklanmış, biribirinin sırtından karın canın emeğe daşındığı gibi inip çıkıp duruyor adamın üstünde başında!.. 
Her tarafı vingil vingil bit kaynıyor!.. 
O zamanlar da bit salgını var amma, böğlesi de görülmüş değil... 
Adama: 
-Alırım emmi, neye almayayım? filân dedim amma, içimde cık cık edip duruyor göğnüm, Allah biliyor!.. 
Adam: 
-Accık göğnün az oldu amma, olsa da geldik, olmasa da geldik! dedi.

Kalktım yardım ettim, çarkı eşşekten indirdik, eşşeği ahıra bağladım. 
Misafiri odaya aldım, çarkı bir yere koydum. 
Bıçak bileme çarkı, çark...

Neticede içeri girdik, odaya oturduk. 
Misafir durdukça güzelleşti, güzelleşti, güzelleşti, biti piresi kayboldu gitti. 
Sonra silâhlığından bir şeker çıkardı: 
-Babanda da vardır bu şeker amma bir de ben vereyim sana! dedi.

Aldım ağzıma attım amma valla arkadaş, zehirin ödüyümüş sanki.
Yiyemedim ve yastığın arkasına atıverdim kalanını... 
Akşam oldu, gittim bir sofra getirdim: 
-Ben yemek yemem! dedi. 

Geri götürdüm sofrayı.
Accık daha durduk, bir misâfir daha geldi. 
Yatsıya doğru filân... 
Kalktım bir yemek daha getirdim. 
O da: 
-Yemem! dedi. 
Accık durukan bi misafir daha geldi. 
Ona da sofra kurdum. 
O da: 
-Yemem! dedi.

Sonra: 
-Kalk bir abdest al! 
Namaza da accik soğuksun amma, bugün bizimle beraber bi namaz kıl! dediler. 

Hakikaten de işte telâşeden, şundan bundan hiç namaza bakabildiğim yoğudu o sıralar...
Neyse gaari kalktık bir abdest aldık, yatsıları kıldık. 
Arkasından biraz daha kıldık, kaza, nafile filân derken gecenin bi yarısı en son gelen misafir en önden: -Bana müsåde! dedi, koydu gitti.

Accık durukan (az sonra) ikinci misâfir de gitti. 
Çarkçı kaldı. 
Sabah irkenden (erkence) geldim. 
O da: 
-Ben gidecem! 
Bana bi ekmek bi salamur (peynir)!.. 
Şu hayvanın torbasına da bi seğil (biraz) yem saman koyuver! dedi.

Ben azık katmaya gittim. 
Azığı aldım, samanı doldurdum, odaya vardım... 
Ne misafir vaar ne bişiy... 
Çarkı kalmış sadece. 
Onu da ta baştan söğlediydi zaten: 
-O şimdilik burda dursun, sonra bir zaman alırız onu! diye...

Ora baktım, bura seğirttim, bulamadım adamı. 
Gâvırın Beziranası (Gâvurun Bezirhanesi, Rumlardan kalma yağ çıkarma yeri)nın oralarda dönüp dururken babam çıktı geldi önüme: 
-Ne o len? deli dana gibi ne dönüp ağan buralarda? dedi. 
-Yaav baba, bir misafir vardı, aniden kayboldu gitti! 
Ona bakınıyordum! dedim.
-Dön len, giden gitmiş gaari, hadi yörü! dedi.
 
Bi de böğle bişiy oldu işte... 
Haa! O çark yıllarca kaldı bizde. 
Sonra bir gün bir delikanlı geldi, o çarkı istedi. 
Biz o gençle bu çark senin değil, bunu bırakan şöğle şöğle yaşlı bi adamıdı filân diye tartışırken babam geldi: 
-Ver len, ver adamın çarkını götürsün! dedi.

Ben çarkı ambardan çıkarıp getirip verdikten sonra, o genç gidince babam bana şöğle mânidar mânidar: -Bir de kalkmış da, "baba bana bir ışık göster!" diyor. 
Eline gelen fırsatları booyuna kaçıпp durduğuna bakmıyor da... 
"Baba bana ışık göster!" diyor... 
Aha gine gitti ışık işte ülen!..

Babam böğle deyince arkasından şöğle bir baktım.
Bizim komşu Kopkop'un kapısının önünde gidiyor... 
Arkasından seğirttim, bir de baktım ki bizim Lâdik dağlarının tepelerini aşıp gidiyor aynı adam!

Kaynak: Lâdikli Ahmed Ağa, Mustafa ÖZDAMAR Sh.: 129, 130, 131.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder