Sayfalar

9 Ekim 2023 Pazartesi

Türk 'ün dini nedir, ben anlayamadım!

Rahmetli Ali Ulvi KURUCU diyor ki, Almanya’nın Köln şehrinde Ayhan isimli bir Türk doktorla tanışmıştık. 
Türk doktor ve Alman olan eşi hacca gelmişti. 
Onların dindarlığı hoşuma gitmişti:
-Bu Alman hanımı nasıl müslüman yaptın? diye sordum. 

Doktor dedi ki:
-Ben onu değil, o beni müslüman yaptı.

Hayret ettim, anlatayım dedi ve başladı anlatmaya:
-Eşim Alman’dır. 
Kendisiyle evlenirken benim dinimi kabul etmesini istedim. 
Birbirimizi seviyorduk ve şartımı kabul etti ve evlendik. 
Aylar geçti ve kendisine sözünü hatırlattım. 
Aramızda şöyle bir konuşma geçti:
-Hanım hani bana söz vermiştin, dinime geçecektin, müslüman olacaktın!

Eşim de bana şöyle dedi:
-Olur gireyim doktor, ama ben senin dininin ne olduğunu anlayamadım ki… 
Ben haftada bir kiliseye gidiyorum, sen ne kiliseye ne havraya ne de camiye gidiyorsun! 
Türkün dini nedir? 
Ben senin dinini anlayamadım…

Eşimin bu sözü beni derinden yaraladı. 
Kalbimden vurulmuşa döndüm. 
Ömrümü gözden geçirdim.
Yahu ben ne olmuşum! 
Türkün ne dini, ne imanı kalmış!… 
Sersemliğimi anladım. 
Hemen babama mektup yazıp dini kitaplar istedim. 
Bana gönderilen kitaplardan biri de Ali Kemâl Belviranlı Bey”in “İslam Prensipleri” isimli kitabıydı. 
Orada size ait bir şiir vardı ki o şiir benim ruhumun avizesi olmuştur:

İmanla geçen her gece gündüz gibi aydın,
Bir taze bahar alemi her ânı hayatın;
Allah’a dayan, gâyene tevfikini versin,
Kur’an’a sarılmazsan eğer ye’se düşersin…

Namaz, oruç, hac, zekat, helal-haram nedir, müslüman nasıl yaşar, öğrendim. 
İçkiyi kumarı bıraktım, fenalıklardan sıyrıldım. 
Hayatım farklı bir hayat oldu. 
Dostlarım değişti. 
Bir zaman sonra hanım dedi ki:
-Ayhan, şimdiden sonra artık gel, benim dinime gir diyebilirsin… 
Senin hayatın değişti, nurlandı, huyun güzelleşti. 
Ben de senin dinine gireceğim.

İçkiden kumardan, israftan kurtulduk. 
Evimiz bereket doldu. 
Yaşlı kayınvalidem vardı, dedi ki:
-Çocuklar, nur oldunuz siz yâhu! 
Ee benim günahım ne! 
Bana da öğretin!

Ona da Kelime-i Şehadeti öğrettik. 
O günlerde hasta oldu. 
Son günleriymiş. 
Dedi ki:
-Çocuklar ben yolcuyum, perişan bir halde Allah’ın huzuruna varıyorum. 
Bana:
-Kulum nasıl geldin? derse, ben de:
-Kitabınla geldim, diyeyim. 
Kur’an-ı Kerim’i göğsüme koyun, dedi.

Kur’an-ı Kerim göğsünde iken Kelime-i Şehadet getirerek rahmetli oldu.

* Ali Ulvi Kurucu,Hatıralar,4

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder