Sayfalar

16 Kasım 2024 Cumartesi

Avrupa'ya Cerrahî'yi Öğreten Müslüman Tabib: Ebû’l Kâsım Ez-Zehrâvî

Müslüman cerrahların babası Ebû'l Kâsım Ez-Zehrâvî [H.318/M.930 - H.404/M.1013]

Bir dünya düşünün ki, temizlik yapmak şöyle dursun, onu yapmaya bile günah diyor.
Doktorluğu en şerefsiz bir meslek, adeta cel­latlık sayıyor.
O kadar ki, tıp fakültelerini da­hi kapattırıyor.

Böyle bir şey olabilir mi diyeceksiniz? 
Evet, maalesef, tarih bu çirkin gerçeği yaşa­mıştır. 
Ortaçağın Avrupa’sı, bu akıl ve insanlık dışı yaşayışın içindeydi. 
Avrupalı papazlar, 1163 tarihinde “Papazlar Meclisi”nde aldıkları bir kararla, tıpla ilgili bütün okulları kapattırmışlardır. 
Onlara göre doktorluk, cellatlığa yakın şerefsiz bir meslekti. 
Doktorlar birer sihirbaz ve yalancıydı. 
Doktorluk suçtu. 
Papazlara göre banyo yapmak büyük bir günah, hatta suçtu.

Ortaçağın Avrupa’sı bu utanç verici, yüz karası hayatı yaşarken, 7. yüz­yılda İslâm Peygamberi; “Her derdin devası vardır, araştırınız, bulunuz” di­yor, maddi ve manevi temizliğin en güzel prensiplerini koyuyordu.
İslâm dünyası, Peygamberinden, dininden aldığı azim ve şevkle, her ilme olduğu gibi, tıp ilmine de dört elle sarılmış, bu alanda yeni yeni keşif ve icadlar yapmıştı.
Ortaçağ Avrupa’sında doktorluk yasaklanırken, Avrupa’nın İslâm dünya­sı aynı çağda dev adımlar atıyor, büyük doktorlar yetiştiriyordu. 
Bu doktor­lardan biri de Ebu’l-Kasım Zehravi idi.

İsmi Halef bin Abbas Ez-Zehrâvî olup, künyesi Ebû’l-Kasım’dır. 
Kurtuba yakınlarındaki Ez-Zehra’da doğduğu için Zehrâvî ismiyle meşhur oldu. 
Batı ilim aleminde Ebü’l-Kasis, Bukasis ve Al-Zahravis olarak bilinir. 
H.318/M.930 - H.404/M.1013 seneleri arasında yaşamıştır.

Zamanında ilim ve kültür seviyesi en yüksek olan Kurtuba Üniversitesi’nde öğrenim gördü. 
Özellikle tıp ilminin nazari ve tatbiki sahalarında de­rinleşerek söz sahibi oldu. 
Ez-Zehrâvî’nin yaşadığı devirlerde ilim ve teknikte çok ilkel bir seviyede bulunan Avrupa ülkeleri, Endülüs İslâm Üniversitesi’nden aldıkları temel bilgilerle aydınlanma yolunu tutmuşlardı. 
İçlerinden zeki olanlar ilim lisanı olan Arapça’yı öğrenmek suretiyle bazı mühim ilmi eserleri kendi dillerine tercüme ediyorlardı. 
Bu dönemde yetişen Ez-Zehrâvî, önce Endülüs Emevî halifelerinden Üçüncü Abdurrahman ile, sonra yerine geçen İkinci Hakem devrinde saray doktoru olarak çalıştı ve hükümdarların özel tabibi oldu.

Müslüman cerrahların babası olarak kabul edilen Ez-Zehrâvî, daha çok cer­rahi sahasında başarılı ve meşhurdur. 
Modern cerrahinin öncülüğünü yapan Ez-Zehrâvî’nin devrinde, Avrupa’da bu ihtisas, hekimler tarafından üstün gö­rülmediği için, uygulama sahası açılmamıştı. 
Avrupa’nın aksine, İslâm ale­minde; makbul, yaygın ve revaçta bir ilim olduğundan, tatbiki başarılı neticeler veriyordu. 
Cerrahiye ilk ehemmiyet veren alim, meşhur Razi idi. 
Ali bin Abbas onun yolunu takip etmiş, sonra da İbn-i Sina yetişmiştir. 
Endülüs’te de İbn-i Zühr bu sahada temayüz etti. 
Tıp ve cerrahiyi birleştirerek, tıb il­minde hamle yaptı.

Fakat cerrahinin başlı başına bir ilim haline gelmesi, Ez-Zehrâvî sayesinde olmuştur. 
Zira o, sadece nazariyelerle uğraşmadı. 
Bizzat ameliyatlar yaparak, metodlar ve aletler keşfetmeyi ve bunları maharetle kullanmayı başardı. 
Avrupa’da İslâm alimleri ve ilimlerinin ışığı sayesinde teşekkül eden rönesans hareketinde Ez-Zehrâvî’nin de büyük tesiri ve rolü oldu. 
O devirde Avrupa’da Ez-Zehrâvî’nin eserleri ve bunlar­da ortaya koyduğu tıbbi ve cerrahi usuller de temel müra­caat kaynağı idi.

J.AE. Condel, tıpta mahir olan Ebu’l-Kasım’ın, İsa Bin İshak’la beraber vezirin evinde fizik, matematik ve astronomi sohbetleri yaptıklarını, üçüncü Abdurrahman’ın özel doktoru olduklarını, gece-gündüz demeden hastaların evlerine mü­racaat ettiklerini, avlularını doldurduklarını, onları tedavi etme faziletini gösterdiklerini anlatır.

İbn-i Hazm (994-1064)’in ifadelerinden anlaşıldığına göre, o zamanın en verimli ve en ciddi şekilde tıpla uğraşan doktoruydu.
Ebu’l-Kasım’ı daha çok şöhrete kavuşturan “et-Tasrif” adındaki eseridir. 
O, bu eseriyle Ortaçağ’ın Batı tıp dünyasına hakim oldu. 
Doğulu ilim adam­larından çok Batılı ilim adamlarından takdir topladı.

Meşhur fizyolojist Haler’in ifadesiyle; “onun eserleri 14. asırdan önce yaşamış bütün cerrahlar için yegâne kaynak”tı. 
Avrupa asırlarca onun eser­lerini inceleyip, yazdıklarından faydalandı ve ona dayanarak çeşitli icad­lar yaptı. 
Ebu’l-Kasım, kendi devrinde yapılması imkânsız sayılan birçok ameliyat yaptı. 
Ameliyatlarda kullanılmak üzere çeşitli aletler keşfetti ve resimlerini çizip kitabına koydu. 
Bunu yapan ilk doktor Ebu’l-Kasım Ez-Zehrâvî’dir.

Ez-Zehrâvî, daha o devirlerde birçok günlük acil hallerde cerrahi usullerini başarı ile tatbik etmiş, burun ameliyatları yapmış, gümüş nitratı kullanmış­tır. 
Dağlama yoluyla da önceleri hiç yapılmamış birçok cerrahi tedaviyi ba­şarmıştır. 
Hayatının büyük bir kısmını doğduğu yer olan Medinet-üz-Zehrâ’da tıp ve eczacılık araştırmaları ile geçiren Ez-Zehrâvî, ayrıca din ve zama­nın diğer fen ilimlerini de tahsil etmiştir. 
O, cerrahi uygulamalarda çok has­sastı. 
Ameliyatlarda kullandığı aletleri kendisine has bir metodla mikroplar­dan temizledikten sonra kullanıyordu. 
Bu işte, bilinen ve madde’üs-safra denilen bir maddeden faydalandı. 
Günümüzde yapılan araştırmalar, bu maddenin bakterileri imha edici özelliğe sahip olduğunu ispatlamıştır.

Cerrahiyi bağımsız bir ihtisas dalı haline getiren Ebu’l-Kasım’dır. 
O, tıb­ba emsalsiz bir yükseliş kazandırmış, kendi patentini basmıştır. 
Batı’da, cerrahi onun sayesinde anatomi ile kader birliği yapmış, daha sonraki bü­yük keşifler için modern tıpta rehberlik eden nihai yolu hazırlamıştır.
Cerrahide kullanılan 200 kadar aletin resmini çizmiştir. 
Bu, o zaman için oldukça harika bir icaddı.
Çünkü Ebu’l-Kasım’ın çizdiği bu aletler, bizzat cerrahide kullandığı aletlerdir.
Böbrek taşlarının nasıl çıkarılacağını ilk defa o tesbit etti. 
Bu ameliyatı ilk defa o gerçekleştirdi. 
Yaptığı ameliyat, çağımızın en ileri gelen opera­törlerinin yaptıkları ameliyatla aynı idi.
Ayrıca, Ebul’l-Kasım öyle bir soba gerçekleştirdi ki, damıtmada yakıtını otomatik olarak tamamlıyordu.

Yaraların dağlanması, idrar torbası içindeki taşları parçalayarak çıkar­mak, canlı hayvanlara tecrübe maksadıyla ameliyatlar yapmak, kadavrayı kesip parçalamak gibi, yeni fikir ve metodlar denedi.
O, bir ailede müşahade ettiği birçok vak’alar sonunda hemofiliye dair izahlarda bulundu. 
Bu açıklamalar bu mevzuya zenginlik kazandırdı.
Ebu’l-Kasım, Percival Pott (1713-1789)’dan 7 asır önce artrit ve fıkra tüberkülozlarıyla meşgul oldu.
Yaraların kotarizasyonu ile mesanede taşların giderilmesinden başka, seksiyon ve viviseksiyontodlarla da yetinmedi. 
Yunanlıların geri bir sevi­yede bıraktıkları tıbbın kadın hastalıkları dalında yeni usûl ve aletlerle bü­yük gelişmeler kaydetti.

El veya diz vak’alarmda ayak durumu ile çapraşık durum veya ilk defa kendisinin müdahalede bulunduğu çocuğun çeşhe durumunda doğuma yar­dımcı yeni metod ve müdahaleler buldu.

Kadın hastalıkları dalında yeni usul ve aletlerle büyük gelişmeler kay­detti.
“Ceninin ters doğumuna müdaheyi” yine ilk defa o tavsiye etti. 
Bu me­tod doğumu oldukça yardımcıydı. 
Halbuki Soranus ve selefleri buna cesa­ret edememişlerdi. 
Ancak, asırlar sonra Stuttgartlı jinekolog Walcher (1856-1935) buna teşebbüs etti ve bu usül “Valcher Durumu” adıyla şöhret buldu. 
Böylece müslüman bir bilginin icadı, yine bir Avrupalı doktora mal ediliyordu.

Vaginal taş ameliyatını tıp dünyasına o kazandırdı. 
Ayrıca Ebu’l-Kasım, özel bir vaginal aynadan başka “Collum”un sûn’i şekilde genişlemesine ya­rayan, doğumda büyük bir yardımcı olan kolpeurynter aletini de icad etti.
Poliplerin çıkarılmasında çengel uyguladı. 
Hizmetçisine başarılı bir trakeotomi (boğazın delinmesi) ameliyatı yaptı.

Büyük Fransız cerahı Pare, 1552 yılında yaptığı bir ameliyatla şöhrete kavuştu. 
Bu ameliyatta Pare, büyük damarları bağlamıştı. 
Herkes bunun, dünya tıp tarihinde bu konuda yapılmış ilk ameliyat olduğunu sanıyordu. 
Oysa aynı ameliyatı Ebu’l-Kasım, Fransız cerrah Pare’den 550 yıl kadar önce gerçekleştirmişti. 
Avrupa­lılar bunu da kendilerine mal ettiler. 
Pratisyen cerrahlarına sûn’i dikişi, kürk dikişi, karın yaralarında sekiz dikişi, bir ipliğe geçirilen iki iğneli di­kişi, bu münasebetle kendi bağırsakları ile yapılan diki­şi, bağırsak ameliyatında catcut (katkötü) o öğretti.
Bütün ameliyat dikişle­rinde, bilhassa karın çukuru altındaki cerrahi müdahale­lerde, havsalayı yatakta ilk defa yüksek tutan o oldu. 
Avrupa bu usulü ondan öğ­rendi.

Trendelenberg durumunu ilk defa tavsiye eden Ebu’l-Kasım’dır. 
Ancak, 20. yüzyıl başlarında Alman cerrahı Friedrich Trendelenberg (1844-1924), bunu ortaya koyabilmiş, daha doğrusu Ebu’l-Kasım’ın icadına sa­hip çıkıp, kendine mal etmiş, 
Ebu’l-Kasım’ın ismi unuttulmuştur.

Ez-Zehrâvî’nin en çok meşgul olduğu ve çağdaşlarını da en fazla yoran hastalıklardan biri kanserdi.
Onun, bu hastalık için ortaya koyduğu tedavi usulleri günümüze kadar uy­gulanagelmiştir. 
O, akciğer iltihaplanmaları üzerinde çalışmış ve ameliyat­la göğsü yarıp dağlama yoluyla bunu tedavi etmeyi başarmıştır. 

Ameliyat­la böbrek taşlarını düşürmeyi ilk defa gerçekleştiren yine odur. 
Yaptığı ameliyat günümüz operatörlerininkiyle aynı idi. 
Göz, kulak, burun, boğaz ve diş cerrahisine önderlik etti ve ilk defa fıtık ameliyatını gerçekleştirdi.

Ebu’l-Kasım Ez-Zehrâvî, ameliyatlarda kendine has anestezi metodlarını tatbik etti ve bunun için banc otundan faydalandı. 

Mafsal iltihaplarını tet­kik ederek, tedavisi üzerinde durdu, varis, yani damar genişlemesi hastalı­ğı üzerine çalışmalarda bulundu.
Ameliyat sırasında mum ve alkol kullanarak kanamayı durdurmayı ba­şardı.

Açık kırıklarda, yaranın bakımı için alçı sargısından bir pencere kesip açma metodu da ona dayanır. 
Alçı sargısını yumuşak şeylerle doldurma da Ebu’l-Kasım’ın keşfidir.

Ebu’l-Kasım Ez-Zehrâvî, cerrahlar için anatomi bilgisinin son derece gerek­li olduğunu savunmuş, ameliyat yapılacak kısım iyi bilinmedikçe ameliya­ta girişilmemesini tavsiye etmiş, anatomi bilmeden yapılan ameliyatların çok vahim neticeler doğuracağını anlatmıştır.
Ayrıca onun, ok yaraları ve diğer bir kısım yaraların tedavisinde olduk­ça orijinal buluşları bulunmaktadır.

Ez-Zehrâvî, ayrıca birçok diş operasyonlarını tarif etmiştir. 
Bunlar arasında diş çekme, tesbit etme, kökünü besleme ve takma dişle ilgili bilgiler ver­miştir.
Ez-Zehrâvî, çürük dişlerin kırılmadan çekilebilmesi için kurşunla dolduru­lup çekilmesi fikrini ortaya atan ilk doktordur.
Alçı sargısını yumuşak şeylerle doldurma da Ebu’l-Kasım’ın keşfidir.

Diğer metallerin ağız içinde kimyasal reaksiyona gireceğini düşünerek altın tel kullandı. 
Demir, bakır ve altından yapılmış cerrahi aletlerini esaslı bir şekilde geliştirdi. 
Cerrahi ameliyatlarda dikişler için kullanılacak ipek ipliği imal etti. 
Burun içindeki fazlalık et parçalarını temizleyip almak için ilk defa senanın denilen orijinal bir alet yaptı. 
Yine ilaçları mesaneye ver­mek için madeni şırıngayı ilk defa o yapıp kullandı.

Dişler, kırık çıkıklar, bağırsak dikişleri, diz masfallarındaki kangrenler, damarların anevrizmalarının tedavisi gibi daha birçok konuda Ortaçağ’ın en büyük cerrahlarından biri sayılan Fransız cerrah Guy de Chauliac, onun fikirlerinden faydalanmıştır.
“Magna Chirurgua” adını verdiği eserinde en az iki yüz defa Ebu’l-Kasım’dan söz eder.

Ebu’l-Kasım Ez-Zehrâvî’nin Lâtince’deki ismi Albucasis idi. 
Bu, Arapça şekli kadar, Batı’da meşhurdu. 
Ez-Zehrâvî, Müslüman cerrahların en büyüklerindendi. 
Nitekim Kitab et-Tasrif veya Concessio adlı bir tıp ansiklopedisi olan kitabının otuzuncu bölümü yüzyıllar boyu cerrahlar için kılavuz kitap olmuş­tur. 
Cerrahinin İslâm tıbbında o döneme kadar verilmiş en sistematik bir de­ğerlendirmesi bu bölümde yer almaktadır; metne ayrıca Ez-Zehrâvî tarafından kullanılan aletlerin tasvirleri eşlik etmektedir.

Ebu’l-Kasım Ez-Zehrâvî’yi meşhur eden, Avrupa’da cerrahinin temeli olan Tasrif adlı eseridir. 
Eser, dokuz yüz sayfadır. 
Ese­rin asıl adı Et-Tasrif Limen Acize ani’t Te’lif tir.

Otuz bölümden meydana gelen eserin birinci ve ikinci bölümlerinde has­talıkların genel değerlendirmesi yapılarak tedavileriyle ilgili bilgiler veril­mektedir. 
Üçüncü bölümden yirmi beşinci bölüme kadar olan kısımda, ilaç­ların terkibi anlatılmaktadır. 
Yirmi altıncı bölümde hastalık, sağlık ve yiye­cek rejiminden bahsedilmektedir. 
Yirmi sekizinci bölümde ise basit ilaçlar­la yiyeceklere ayrılmıştır. 
Kitabın en önemli kısmını otuzuncu bölüm mey­dana getirmektedir. 
Burada, cerrahlıkla ilgili bilgiler anlatılmaktadır.

Te’lif in seksenden fazla yazma ve basılı kopyası vardır. 
Birçok defa Lâ­tince’ye ve İbranice’ye tercüme edildi. 
Eserin birinci ve ikinci kısımları 1519 senesinde Ausburg’da Lâtince olarak basıldı. 
Cerrahi ile ilgili cüz’ü meşhur Gerard de Cremona tarafından Lâtince’ye tercüme edilmiştir. 
Bu bölümü Fatih Sultan Mehmed Han zamanında, Amasya Hastanesi Başheki­mi Sabuncuzâde Şerefeddin tarafından bazı ufak tefek ilavelerle Cerrahiye-i İlhaniye adıyla Türkçe’ye tercüme edilmiştir.

Avrupa’da cerrahinin temelinin atılmasına sebep olan bu eser, Salerno, Montrepelleier ve diğer Avrupa tıp fakültelerinde asırlarca ders kitabı ola­rak okutulmuştur. 
Ebu’l-Kasım Ez-Zehrâvî’yi, Müslümanlardan çok, asırlarca eserlerinden istifade eden Avrupalılar tanımışlar, buluşlarını ve tedavi şe­killerini kendilerine mal etmişlerdir.
Ez-Zehrâvî’nin eseri, Cremona’lı Gerard’ın Lâtince tercümesi sayesinde Batı’da geniş ölçüde tanındı ve İtalyan ve Fransız cerrahları üzerinde hayli et­kili oldu.
Kendisine gösterilen ilgi, eserin modern döneme kadar yaşaması­nı sağladı.

Tasrif’te sünnet bahsi:

“Sünnet, diğer yaralarda olduğu gibi dokunun devamlılığını sağlamadan ibarettir. 
Fakat özellikle erkek çocuklara belirli bir amaçla yapıldığı için, en emin ve kolay yolu düşünmeliyiz. 
Eskiler, dinlerinde uygulanmaması sebebiyle sünnetten bahsetmemişlerdir. 
Bizim tecrübe ile elde ettiğimiz bazı bilgilerimiz vardır. 
Ben, hekim ve berberlerin yaygın olarak sünneti ustura ve makasla yaptıklarını, halka, iplikle bağlayarak tırnakla inzisyon yaptıkları­nı gördüm. 
Bütün bu metodları denedim ve iplik bağlanarak makasla yapı­lan sünnetten daha iyi metod bulamadım. 
Sünnet ustura ile yapıldığında, prepusyumun iki katlı olması sebebiyle deri kaydığından üstteki deri kesi­lir, alta kesilemez. 
Bu da yeniden, ağrılı ikinci bir insizyonu gerektirir.
Sünnet bir halka (faika) ile yapıldığında, genellikle ucunun halkanın de­liğine girmesi sebebiyle glans penisin kesilme tehlikesi vardır. 
Tırnakla ya­pılan sünnette, tırnak çoğu zaman deriyi sıyırır ve ameliyat boşa gider. 
Ço­cuğun derisi doğuştan sünnetli olabilir. 
Böyle bir vak’ayı ben gördüm.

Tecrübelerim, iplik ligatürü ve makas kullanılarak yapılan sünnetin üs­tünlüğünü göstermiştir. 
Makasın deriyi tam olarak kesmesi için alt ve üst ağızlarının aynı olması gerekir. 
Makası elinizle sıktığınızda, iki kesici ke­narın birbirine uygunluğu sayesinde, aynı anda aynı miktar kesilir. 
Penisin ucuna da iplikle bir ligatür yapılırsa, muhtemel hatalar önlenmiş olur.

Ameliyatta takip edilecek yol, önce, özellikle her şeyi anlayabilecek yaş­taki çocuklara, bütün yapacağımız işin, penisin ucuna iplikle bir düğüm atıp ertesi günü çözüp çıkarmak olduğuna inandırmaktadır. 
Sonra çocuğu anla-göre mümkün olduğu kadar eğlendirip cesaretlendirin. 
Ameliyat esnasında, ayakta dik olarak durmasını temin edin. 
Ameliyatta kullanılacak aletleri çocuğun görmemesi için saklayın. 
Bilâhare glans görününceye kadar prepusyumu geriye itin. 
Ortaya çıkan kirli maddeleri temiz­leyin. 
Daha sonra (glansı arkada hapsetmek amacıyla) prepusyum il­gili yerden bağlanır. 
İkinci bir iple de ilk ligatüre yakın bir yerden bağ­lanır. 
Baş ve işaret parmağınızla ikinci ligatürü çekin ve iki ligatur arasını kesin. 
Bu işlemden sonra he­men deriyi geriye itin, glans ortaya çıkarılır. 
Glansın şişmesini önlemek amacıyla biraz kanın akmasına mü­saade edin. 
Kesilen sahayı yumuşak bir bez parçasıyla silin ve üzerine su kabağı tozu (bu denediklerimin en iyisidir) veya un serpin. 
Tozun üze­rine iyi kalitede taze gül yağından imal edilmiş gül suyunda pişirilmiş yumurta sarısına batırılmış keten sarı­lır. 
Bir gün sonra çıkarılır ve yara iyi oluncaya kadar aynı uygulamaya de­vam edilir.

Sünnet için uygun makas tipi:
Makas, düz ve keskin burunlu, kıvrımsız ve ekseni düz olmalıdır. 
Sap uzunluğu bıçak ağzı uzunluğuna eşit olmalı­dır.
Sünnette sık meydana gelen bir komplikasyon, prepusyum derisinin alt tabakasının kesim sırasında, kısmen veya tamamen içe dönmesidir. 
Bu du­rumda hemen, sünnetli bölge şişmeden tırnakla dönen deri çekilir ve bir inzisyon yapılır. 
Eğer, deri kıvrımını tırnakla tutamıyorsanız, bir kanca ile tu­tup inzisyon yapılır. 
Eğer üç gün sonra hâlâ glansta şişlik ve ödem varsa, effüzyon gerçekleşinceye kadar bekleyin. 
Sonra ihtimamla deri kıvrımını kesin.

Glansa dikkat edin. 
Ucundan dikkat edin. 
Ucundan biraz kesilmesi ona zarar vermez. 
Bu durumda yaraya pudralarla ilgili çalışmada tarif ettiklerimiz içinden birini tatbik edin.
Gereğinden fazla derinin kesilmesi veya derinin büzüşmesi de zararlı olamaz. 
İyileşinceye kadar bahsettiğimiz tedaviler uygulanır.”

Tamamını vermediğimiz metinden de anlaşılacağı gibi, Ez-Zehrâvî kendi devrinde yapılagelen sünnet çeşitlerini incelemiş ve kendi deneyleri sonu­cu en ideal ameliyat şeklini ortaya koymuştur. 
Bunun yanında çocuğu ür­kütmemenin yollarını, sünnet pozisyonunu, kullanılan makasın şeklini bize teferruatlarıyla anlatmıştır

  • Bilime Yön Veren İslam Alimleri, 1996, 1.Cild, S.251/261.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder