Sayfalar

4 Kasım 2024 Pazartesi

Dilimin cezasını Şişli Camii'nde çekiyorum...

Mısır'dan Medine-i Münevvere'ye döndüğüm yıllarda, bilhassa 1946 sonrasında, memlekette çalkantılar, siyasi ve dini uyanışlar oluyordu. 
Gelen haberler arasında, Şişli'ye bir cami yaptırıldığını da öğrenmiştik. 
Şişli'nin eski günlerini yani gayrimüslimlerin ya da din ve diyanetle ilgisi az kimselerin oturduğu yerler olduğunu biliyorum ya, kendi kendime; "Yahu Müslüman Türk'ün parası bu kadar da heder edilir mi? Allah'ın kulları, cami yapacak yer mi kalmadı? Maksat reklam mıdır, süs müdür nedir? Şişli'ye cami yapılır mı?" diye söylenmiştim.


1970'li yıllardı. 
Mustafa Runyun, Kayseri Hapishanesinden çıktıktan sonra Şişli Camii'nde İmam-Hatip olmuştu. 
Bir Cuma namazında onunla buluşacaktık. 
O da Ali Yakup Bey'le Abdurrahman Gürses Hocayı ve bazı dostları çağıracaktı... 
Namaza yarım saat kadar varken camiye gittiğimde her yer dolmuş, avlu dolmuş, cemaat caddelere taşmıştı. 
Ayakta kaldım, ne yapacağımı şaşırdım... 
Tertemiz giyerek Cuma namazına gelmiş nurlu bir genç, benim halimi görünce, elindeki kartonu önüme serdi. 
-Hocam siz buyurun, ben başka bulurum, dedi.

Oturdum. 
O esnada yağmur atıştırmaya başladı. 
Runyun Hoca'nın bizim halimizden haberi yok, hutbeyi uzattı. 
Sırılsıklam olduk. 
Namazı öyle kıldık...

Kendi kendime; "Cenâb-ı Hak sana diyor ki: 
Ey ukala kulum! 
"Şişli'ye cami yapılır mı, oralarda namaz kılan bulunur mu, o camiyi reklam için mi yapıyorsunuz" diyen, sen değil miydin? 
Bu Kur'an'ı, bu dini indiren benim, muhafazasını üzerine alan yine benim.
Bu din kıyamete kadar bâkidir, gözünle gör, anla.
İyice ıslan ki aklın başına gelsin! diyordum.

Namazdan sonra Mustafa Runyun, halimi görünce:
-Nedir bu hal yahu? Be Allah'ın kulu niye içeri girmedin? dedi.
-İçeriye değil, avluya giremedim yahu. 
Maşâallah, Tebârekellah, erkenden her yer dolmuş, diye cevap verdim.
Sonra da:
-Bu ne senin, ne kimsenin kusuru, benim dilimin cezası, dedim ve meseleyi anlattım.

O da bana, İmam-Hatip okullarının ilk kurulduğu günlerdeki sözlerimi hatırlattı:
-Senin, rahmetli amcana (Hacı Veyiszâde'ye) da böyle bir itirazın vardı.
1949'da amcan hacca geldiğinde, ona Arafat'ta itiraz etmiştin.
"Amca, istikbali meçhul olan bir okula kim gider, solcu bir iktidarın bir işaretiyle kapanmaya mahkum olan bir okula, hangi baba evladını gönderir.' demiştin. 
Amcan ise, "Öyle değil oğlum, gel de gör neler oldu; daha da neler olacak" demişti.

* Bir Peygamber Aşığı Ali Ulvi Kurucu, Selçuklu Belediyesi Yayınları, s.171, 172.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder