Bediuzzaman Kastamonu'da bütün menfi şartlara rağmen Kur'an hizmetine aralıksız devam ediyor, bir yandan eser telif ederken, bir yandan da bu yeni eserlerin, talebelerinin eline ulaşması için çalışıyordu.
Kur'an hakikatleri günden güne yayılmaktaydı.
Bu durumu fark eden işbaşındaki siyasiler çılgına dönmüştü.
Bu hizmetin önüne geçmek için bütün imkanlarını seferber ediyorlardı.
Evin her tarafı, hatta odun yığınlarının altı didik didik arandı.
Ele geçirilen risaleler ve mektuplar alınıp götürüldü.
18 Eylül 1943'te Bediuzzaman'ın evine tekrar baskın düzenlendi, yine her taraf arandı.
İşbaşındakiler; "kuzuyu yemeye kararlı kurdun sudan bahaneler uydurması gibi" Bediüzzaman'ı hapse koyarak bütün bütün tecrit etmeyi ve onun dünya ile irtibatını kesmeyi kafalarına koymuşlardı.
20 Eylül 1943'te Kastamonu'da tevkif edilen Bediuzzaman, Çankırı yoluyla Ankara'ya sevkedildi.
Böylece Bediüzzaman'ın sekiz senelik Kastamonu hayatı da noktalanmış oldu.
Ankara'ya geldiğinde, Vali Nevzat Tandoğan Bediuzzaman'la görüşmek istedi.
Niyeti, efendilerinden aldığı talimatı yerine getirerek Bediuzzaman'a hakaret etmekti.
Tandoğan Bediuzzaman'ın sarığına el uzatıp çıkarmak isteyince Bediuzzaman ona şöyle dedi:
Bu sarık bu başla birlikte çıkar!
Sarığa ilişme!"
O anki hadisenin şahitlerinden olan Selahaddin Çelebi, olup bitenleri şu şekilde nakletmektedir:
Mübarek Ramazan ayının sonlarında oruçlu ve sıcak bir gündü.
Nevzat Bey'in kapısında idim.
Memurlar Bediüzzaman'ı getirdiler.
Beraberce içeri Vali'nin odasına girdiler.
Sonradan memurlar çıktı.
Kapı kapandı.
İçerden şiddetli sesler geliyordu.
Sonra zil çaldı, kapıcı içeri girdi.
Tekrar kapıcı çıktı.
Bu esnada Bediuzzaman hiddetle Tandoğan'a;
-Ben sizin ecdâdınızı temsil ediyorum.
Münzevi yaşıyorum.
Kıyafet kanunu münzevilere tatbik edilmez.
Ben dışarı çıkmıyorum.
Beni icbarla (zorla) siz çıkarıyorsunuz.
Başından bul! diyordu.
Bu esnada odacı elinde yirmi beş kuruşluk âdi bezden yapılmış eski bir kasketle dışardan geldi, valinin odasına girdi.
Tandoğan'ın bu dehşetli zulmü karşısında, Bediuzzaman, "Bu sarık bu başla birlikte çıkar! Başından bul!" diye haykırmış, bunun üzerine ürken Tandoğan daha fazla ileri gitmemişti.
Bu büyük âlimin bedduasını alan Tandoğan gerçekten de başından bulacaktı.
Bediüzzaman'ın sarığına ilişerek hakaret etmek istemesinden yaklaşık üç sene sonra 9 Temmuz 1946'da tabancasını şakağına dayayıp tetiği çekecek ve bu şekilde intihar edecekti.
* Çağa İz bırakan Müslüman Önderler Said Nursi, Burhan Bozgeyik, 3.Baskı, 2009, İstanbul, İlke Yayınları, s.137, 138.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder