Sayfalar

28 Nisan 2010 Çarşamba

SULTAN REŞAT’IN HASSASİYETİ

Sultan Reşad bir gün bu emanetlerin bulunduğu odayı ziyaret eder. Cihan Savaşı yıllarıdır. Perdeleri ve hırka-i saadet kisvesini hırpalanmış ve eskimiş bulur ve çok üzülür. "Daire-i Saadet'i ziyaretim sırasında ziyadesiyle üzüldüm ve mahcup oldum. Benim elbiselerim pırıl pırıl olsun da perdeler kapkara kararıp geçsin. Ben ki Peygamber Efendimiz Hazretleri'nin kölesiyim. Köle öyle olur da efendisi böyle mi olur?" diye etrafındakilere sitemde bulunan Padişah, kisveleri hemen yeniletir.
Osmanlı Zabiti
Miralay Sadık Sabri Bey, bir gün Mustafa Sabri Efendilere gelmişti.
Orada anlattı:
Miralay (Albay) Sadik Sabri Bey anlatıyor:

Beyaz Ruslardan bir doktor tanıdığım var. Komşumuzdur. Bir gün muayeneye gittim. Almanca, Fransızca konuşuyoruz, Bana sordu:
Albay, dedi; hem Almanca, hem Fransızca biliyorsunuz, nasıl öğrendiniz?
Kendisine cevap verirken, "Sultan Abdulhamid'in bir sözü vardır" dedim, Padişah der ki:
Şimdi okullar açalım. Gevezelik edecek politikacılar değil, insan yetiştirelim. Siyaset adamı, devlet adamı, ilim ve fikir adamları yetiştirecek mektepler açalım."
İşte bu şekilde yeni tahsil ve ilim müesseseleri açıldı ve oradan bizim gibi insanlar yetişti. Fevzi Çakmak Paşa benden de ileridir…

Ben bunları söyleyince, bizim Rus dostumuz, şöyle dedi: "iyisiniz, hoşsunuz albayım, fakat sizin milletinize bu hizmeti veren hanedanın çocuklan, bugün fakr u zaruret içinde perişan haldeler. Bu nasıl iş? Bizim çar ailesi, Beyaz Ruslar, hiç böyle olmadılar. Sultan Vahdedin'in borç içinde olduğunu, cenazesine el konulduğunu söylediniz. Son halife Abdulmecid Efendi, Paris'te, sıkıntı içinde imiş. Buradaki hanedan mensuplarının da perişan hallerini görüyoruz. Bu neden oldu? Sizinkiler, İstanbul’dan çıkarken Hiçbir şey alamadılar mı?"
"Doktor, dedim; bizimkilerin şahsi servetleri, ceplerinde paraları yoktu ki. Devlet hazinesine el sürmezler süremezlerdi. Bunu büyük ayıp, günah ve ihanet olarak bilirlerdi..."
Fakat bunun üzerine, Rus doktor şunu sorunca cevap veremedim, konuşamadım:
"iyi de albayım, hadi devleti ele geçirenler böyle yaptı. Peki, Türk milleti neden, hanedan mensuplarıyla hiç ilgilenmedi; onları neden bu halde bıraktı?..
Artık bu soruya cevap veremedim, Nasıl diyebilirdim ki:
Sultan Abdülhamid'i iftiralarla tahtından indirenler, ertesi gün Yıldız Sarayı’nı yağmaladılar! Bu nasıl iştir ki, kendi milleti, büyüklerini unutur, terk eder de, bir Rus, onlara acır!
(AIi Ulvi KURUCU Hatıralar 2.Cilt)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder