Sayfalar
▼
29 Haziran 2010 Salı
ELAZIĞIN NÜFUS DURUMU
Yerleşim durumu itibariyle nüfus çoğunluğunun şehir ve kasabalarda yaşadığı Elazığ’ın nüfusu 2000 yılı Genel Nüfus Sayımı sonucuna göre 569.616′dır. Bu nüfusun yüzde 64 ünü oluşturan 364.274′ü şehir (Merkez ilçe ve diğer ilçe merkezleri), yüzde 36′nı oluşturan 205.342’si köylerde yaşamaktadır. Cinsiyete göre nüfus ise erkek 287.687, kadın 281.929 kişi olup, cinsiyet oranı 102.04?dür. 1990-2000 yılı Genel Nüfus Sayımı sonucuna göre sayımlar arası yıllık nüfus artış hızı İl genelinde binde 13.39?dur. Aynı dönemlere ilişkin Doğu Anadolu Bölgesinde ve Türkiye yıllık nüfus artış hızları sırasıyla binde 13.75 ve 18.28′Fdir. İl Merkezi nüfusunda binde 26.42, il ve ilçe merkezleri nüfusunda binde 28.45 artış, bucak ve köylerde ise binde -8.77 azalma olmuştur. Söz konusu sayımlar arasına göre köy bazında yıllık nüfus artış hızında Merkez ve Arıcak ilçelerinde artış, kalan diğer ilçelerde ise köy nüfuslarında azalış gözlenmektedir. 2000 yılı nüfusunda İl merkezlerinin nüfus büyüklüğüne göre sıralanışında 81 İl arasında Elazığ 21nci İl, İl nüfuslarının büyüklüğüne göre sıralanışında ise 39ncu İl’dir. .
ELAZIĞ’DA ULAŞIM
Elazığ İli, Doğu Anadolu Bölgesi’nin geçiş merkezi konumundadır. Elazığ Türkiye’nin dört bir yanına ana karayollarıyla bağlı olup, ayrıca demiryolu ve havayolu ulaşımına da sahiptir. Keban Barajı’nın yapımıyla Elazığ’ın bazı ilçeleri ve komşu illere bağlı ilçeleriyle Keban Baraj Gölü’nden feribotla yapılmaktadır. Karayolu Ulaşımı : İlin en önemli karayolu bağlantısı; Ankara – Kayseri – Malatya üzerinden gelerek, Tunceli ve Erzurum’a giden devlet yoludur. Bu karayolunun 156 km.si Elazığ İl sınırları içindedir. Yolun Elazığ – Palu kesiminin 87. km. sindeki Kovancılar yöresinden kuzeydoğuya ayrılan bir kol; Bingöl ve Muş üzerinden Van’a kadar ulaşmaktadır. İlin ikinci önemli devlet yolu Diyarbakır ve Mardin üzerinden Suriye sınırında Nusaybin ve Cizre, Irak sınırında Habur sınır kapılarına kadar ulaşır. Elazığ’da karayolu ile yolcu taşımacılığı yapan 3 otobüs firmasının yanında, Elazığ’dan transit geçiş yapan çok sayıda otobüs firmasının olması günün her saati, Elazığ’dan diğer illere ve diğer illerden Elazığ’a ulaşımı son derece kolaylaştırmaktadır. Elazığ’ın Bazı İllere Olan Uzaklıkları İL UZAKLIK (km.) İL UZAKLIK (km.) ADANA 511 İZMİR 1320 ANKARA 770 KARS 526 ANTALYA 1064 KAYSERİ 455 BİNGÖL 144 MALATYA 101 BURSA 1150 MUĞLA 1341 DİYARBAKIR 151 SAMSUN 667 EDİRNE 1448 TRABZON 507 İÇEL 580 TUNCELİ 133 İSTANBUL 1221 VAN 478 Elazığ’ın İlçelerine Olan Uzaklıkları İLÇE UZAKLIK (km.) İLÇE UZAKLIK (km.) AĞIN 86 KEBAN 48 ALACAKAYA 78 KOVANCILAR 66 ARICAK 112 MADEN 78 BASKİL 39 PALU 74 KARAKOÇAN 102 SİVRİCE 30 Havayolu Ulaşımı : Elazığ Hava AlanıKara ve demiryollarının yanında Elazığ’a hava yolu ile de ulaşmak mümkündür. Elazığ’a Türkiye’nin bütün illerinden hergün Ankara bağlantılı olarak ulaşım imkanı mevcuttur. Elazığ hava meydanın yapımına 1938 yılında başlanmış, 1940 yılında hizmete sunulmuştur. Meydanın, 1720X32 m. ebadında, 13/31 numaralı 1 adet pisti, 120X18 m. ebadında taksirut ve 200X42 m. ebadında 1 adet uçak park apronu mevcuttur. Yüzeyi asfalt kaplama olan pistin özel aydınlatma sistemi 1996 yılında yapılarak hizmete sunulmasıyla meydandan gece uçuşları da gerçekleştirilebilmektedir. Meydana bağlı Harput VOR istasyonu, yurt içi ve yurt dışına sefer yapan hava araçlarına (transit uçuşlara) hizmet veren VOR / DME cihazlarıyla meydan içerisi de NDB cihazıyla donatılmıştır. Meydanın şehirden uzaklığı 12 km olup, ulaşım otobüs ve taksi işletmeciliği ile sağlanmaktadır. Meydanda, otopark, kafeterya, VIP / CIP salonları da bulunmaktadır. Demiryolu Ulaşımı : Elazığ Tren İstasyonuElazığ İl merkezi Malatya’dan gelerek Maden ve Ergani üzerinden Diyarbakır’a giden demiryoluna 1934 yılında bağlanmıştır. Bu hat Elazığ İli’nden geçerek Tatvan’a ulaşır. 1998 yılından beri Elazığ – Ankara arasında Mavi Tren hizmete girmiştir. Gardan hergün karşılıklı olarak, Malatya – Gaziantep – Adana ve Mersin’e Fırat Ekspresi, haftanın 4 günü 4 Eylül Mavi Treni karşılıklı Ankara – Elazığ, Elazığ – Ankara, haftanın 3 günü posta yolcu treni, haftanın 2 günü Vangölü Ekspresi, haftanın 1 günü Şam Ekspresi, haftanın 1 günü Transasya Ekspresi seferleri yapılmaktadır. Malatya – Sivas – Kayseri – Ankara – Eskişehir – Bilecik – İstanbul (Haydarpaşa), Kütahya – Balıkesir – Manisa – İzmir – Konya – Afyon illerine ekspres treni ile yolcu taşımacılığı gerçekleştirilmektedir. Elazığ – Malatya arasında günlük ortalama 3 – 4 seferin yapıldığı gardan ortalama 75 – 100 adet yolcu, 450 – 500 ton yük taşımacılığı yapılmaktadır. İl sınırları içerisindeki demiryolu uzunluğu 272 km olup, İl sınırları dahilinde Kuşsarayı, Pınarlı, Baskil, Şefkat, Yolçatı, Uluova, Kürk, Gezin, Maden, Yurt, Çağlar, Konak, Murat bağı, Palu, Beyhan ve Suveren istasyonları mevcuttur. Su Yolu Taşımacılığı : Keban Baraj Gölü üzerinde Elazığ – Pertek, Elazığ – Çemişgezek, Elazığ – Ağın ve Baskil – Malatya arasında ulaşım feribotlarla sağlanmaktadır..
Elazığ'da Nehirler
Elazığ, akarsu havzası açısından İlin güney kesimi dışında bütünü ile Fırat Havzası içinde kalmaktadır. Fırat Doğu Anadolu nun en önemli akarsuyudur. Keban ilçesine kadar olan bölümü başlıca iki ana koldan oluşur. Bunlar Karasu ve Murat Nehirleridir. Elazığ ilinin sularını ise Murat ve onun kolları boşaltır. Murat nehrinin Palu İlçesi civarında Keban Baraj Gölü ne karıştığı noktaya kadar olan uzaklığı yaklaşık 500 Km.dir. 42000 km2 lik akaçlama havzasıyla, Fırat ın en önemli koludur. İlk kaynaklarını İl sınırları dışından, Van Gölünün kuzeyindeki Aladağ ın kuzey eteklerinden alır.Sürekli batı yönünde akarak Palu ilçesine ulaşır ve Keban Baraj Gölüne dökülür. Fırat nehrinin kolları olan Murat Irmağı ile Karasu, Keban İlçesinin kuzeyinde birleşir. Bu noktadan sonra oluşan Fırat Nehri, önce güneybatı yönünde akar. Keban İlçesinin Dummu yöresinden sonra Elazığ-Malatya İl sınırlarını oluşturacak şekilde geniş bir yay çizer ve Elazığ-Diyarbakır sınırına kadar gelir. Toplam uzunluğu 2800 Km. dir. Hazar Gölü nün Güneydoğusundan süzülen sular, Dicle Havzasının üç deresinden biri olan Behremaz Deresi ile birleşerek Dicle Nehrinin ilk kaynağını teşkil eder. Maden dağlarından ve Behramaz ovasının ortasından kuzeydoğu yönünde akan nehir, önce doğuya, sonra güneydoğuya yönelerek Maden İlçesini geçer ve İl sınırları dışına çıkar..
Elazığ'da Göller
Diyarbakır karayolu na paralel olan Hazar Gölü, tektonik bir göldür. Güneyinde Hazarbaba Dağı bulunan göl, Uluova dan Mastar Dağlarıyla ayrılır. Denizden 1250 mt. yükseklikteki gölün uzunluğu yaklaşık 22 Km. en geniş yeri ise 5-6 Km. dir Yüzölçümü 86 Km2. yi bulan gölün derinliği 200-250 metre arasında değişmektedir. Hazar Gölünden turistik ve ekonomik olarak yararlanılmaktadır.
Keban Baraj Gölü: Keban Baraj Gölü Türkiye nin en büyük yapay gölüdür. Doğal Göller arasında 675 km2 lik alanıyla 3. sırada yer almaktadır. Baraj Gölünün Murat vadisi boyunca uzunluğu 125 km.dir. Genişliği yer yer değişmektedir. Keban baraj gölünde elektrik üretiminin yanısıra su avcılığı yapılmakta ve balık üretimi de gerçekleştirilmektedir. Enerji açısından Türkiye nin ilk büyük yatırımlarındandır.-1965 yılında yapımına başlanılmıştır.1974 yılında ilk 4 büyük tribünü,1981 yılında da diğer 4 tribünü devreye girdi – Barajın toplam kurulu gücü 134 Megawatt olup yıllık enerji üretimi 7,5 Milyar KW/Saat dir.-Kurulduğunda Türkiye de üretilen elektriğin %20 sini tek başına karşılayan santral şu an tüketilen toplam elektriğin % 8 ini karşılamaktadır.
Cip Baraj Gölü: İlimizin 10 km. batısında bulunan Cip Barajı, Murat Nehri ile birleşen Cip Çayı üzerinde ve Cip Köyünün güneyinde yer almaktadır. Baraj ın yapımıyla oluşan göl sularıyla , 800 hektar alan sulanmaktadır.Göl çevresi ise mesire yeri olarak kullanılmaktadır.
Elazığın Yeryüzü Şekilleri
harput
Platolar: İl alanı daha çok dağlar ve platolarla kaplıdır. İl toplam alanının çoğunu platolar oluşturur. Platolara Elazığ ın kuzeyinde Harput çevresinde Murat Nehrinin kuzey kesimlerinde ve Ağın yöresinde rastlanır. Hayvancılık faaliyetinin yoğunluk kazandığı alanlar, İl in doğusunda Bingöl ile sınır oluşturan Karaboğa Dağlarında Gökdere ve Akdağ üzerindedir. Urfa yöresinde kışlayan göçerler, Mayıs sonu ve Haziran ayı başlarında Siverek ve Ergani üzerinden Palu çevresine gelirler. Bir bölümü yöredeki yaylalarda kalır, bir bölümü ise Bingöl dağlarındaki yaylalara göçerler.
Ovalar: Elazığ’da bulunan başlıca ovalar: Elazığ Ovası,Uluova,Kuzova,Behremaz Ovası,Palu (Yarımca) Ovası ‘dır.Elazığ ilinde bu ovaların dışında, Harput un kuzeyinde genellikle üzüm bağlarının yaygınlık kazandığı , meyve ve sebzeciliğin yapıldığı Mürüdü Ovası ile Harput un kuzeyinde yaz aylarında suyu kuruyan Çakıl Deresi çevresinde Zahini Ovası vardır. Bu ovalarda nohut, arpa, buğday ve burçak ekimi yapılmaktadır. Elazığ İlindeki ovalar genellikle depresyon alanlarına karşılık gelmektedir. Bu çöküntü alanlarının akarsuların taşıdığı maddelerle dolması sonucu oluşmuşlardır. Genellikle alüvyal topraklarla kaplı bu verimli ovaların, İl tarımında önemleri büyüktür.
Dağlar: Elazığ, doğusundan, batısından ve güneyinden, Güneydoğu Torosların batı uzantıları ile çevrili olup, Güneydoğu Toroslar, Malatya ili sınırları içinde doğuya doğru uzanarak Elazığ dan geçer. Van gölünün güneyine doğru kıvrımlar halinde devam ederek ülkemizin sınırlarını terk ederler. Bu dağların en yüksek noktasını İl in batısındaki Hasan Dağları (2.118 Mt) oluşturur. Hasan Dağının güneyinde Bulutlu Dağı (2.004 Mt.) , Karga Dağı (1.925 Mt.) ve Kamışlık Dağı (2.016 Mt.) yer alır. Elazığ ovasının güneyinde bulunan Meryem Dağının yüksekliği 1.490 metredir. Sıra dağlar Elazığ ovasının kuzeyinde, yeniden yükselir. Beydoğmuş yöresinde 1.724 metreye çıkarak, Keban Barajı çöküntü alanına dek sürer. Çöküntü alanından sonra doğuya doğru, önce Asker Dağını, sonra Palu İlçesinin doğusunda Gökdere Dağını oluşturur. Kuzeye doğru açılarak İl in Bingöl ile olan sınırını çizer. Burada bulunan Karaboğa dağlarının en yüksek noktaları, Elazığ İl sınırları içinde kalır. Hazar Gölünün kuzeyinde 2.140 metre yüksekliğindeki Mastar Dağı yer alır. Güneyinde ise en yüksek dağ silsileleri Hazarbaba (2.230 metre) dağını meydana getirir. Bu dağ silsilelerinden başka Elazığ ın etrafında sıralanan bazı küçük tepeler vardır. Bunlar güneyde sırası ile, Boztepe, Rıdvantepe, Yalavuz tepeleridir. Bu tepelerin uzantıları Meryem Dağına kadar uzanmaktadır. Sonra Yemişlik (Miyadun) in üstünde Karababa tepesi, Altınçevre (Etminik) sırtları ile Akçakiraz (Perçenç) gediğine buradan da karşı tarafa geçicince Beyyurdu, Karakaya, Hoş ve Kıraç Tepeleri, Hasret Dağı eteklerine yaslanır.
İklim Verileri: İlimizde karasal iklim egemen olup, kışlar soğuk ve yağışlı, yazlar ise sıcak ve kurak geçmektedir. Ancak ilimizin çevresinde oluşturulan baraj gölleri, iklimde kısmen sapmalar göstermektedir.
Bitki Örtüsü: İlimiz topraklarının % 50 si çayır ve meralar, % 28 i tarım arazisi, % 12 si orman arazisi, % 10 u su yüzeyi (Baraj ve göller) ile kaplıdır. Tarım arazisinin % 87 si sulanabilir tarım arazisidir.İlimizde 123.043 hektarlık orman alanı vardır. Bölgenin yüksek yerlerinde dışbudak, kızılağaç, ceviz, çitlenbik ve ardıç türlerine rastlanmaktadır. Dere ve nehir boylarında ise kavak ve söğüt ağaçlarına rastlanır.
Yeraltı Zenginlikleri: Yeraltı kaynakları bakımından zengin sayılabilecek olan İlimizde çıkarılan madenlerin başlıcaları; bakır, florid, bakırlı pirit, çinko, kurşun, krom, mangenez, molibden, demir ve volfram dır.
Çayda Çıra Oyunu
Bu oyun, Elazığ’ın Harput Bucağından derlenmiştir. Oyun “Mumlu Dans” namıyla dünyaca tanınmaktadır. ”Çayda Çıra” oyunu hakkında çeşitli efsaneler vardır. Ancak, bunlar dilden dile dolaşan çeşitli halk masallarına benzemekte ve diğer şehirlerimizde anlatılan efsanelerin bir varyantı ya da değişikliğe uğramış bir şekli olarak anlatılmaktadır.
Oyun, orijini itibariyle aydınlatma amacı güdülerek ortaya çıkmıştır. Araştırmamızda halk arasında söylenen çeşitli efsaneler tespit ettik. Bunlardan bir örnek: Efsaneye göre Hazar Gölü kenarında bir köyde birbirini seven iki genç, gizlice buluşmaktadırlar. Erkeğin buluşma yerine gidebilmesi için gölü yüzerek geçmesi gerekmektedir. Buluşma gece olduğundan, kız çıra (Dındik) yakarak gence yerini belli etmektedir. Genç ise, ışığa doğru yüzmekte ve böylece sevgililer buluşmaktadır.
Bu durumu sezen kızın babası, buluşmanın yapılacağı bir gün erkeğin yüzerek gölün ortalarına geldiği sıralarda çırayı söndürür ve genç sevgilinin gölde boğulmasına sebep olur. Bunu fark eden kız da kendini suya atar, o da kaybolur. Bunun üzerine bütün köylü toplanarak ellerindeki “Çıra” larla iki sevgiliyi aramaya başlarlar. Efsaneye göre, bu olay üzerine ağıtlar yakılmış, türküler söylenmiş ve çıra ile arama olayı oyunlaşarak günümüze kadar gelmiştir. (Benzer bir efsane de Van yöresindeki “AHTAMARA” efsanesidir.)
Altınova’da yapılan görkemli bir düğünde geleneksel bir biçimde çay kenarında kurulan düğün meydanında çıralar yakılmış, Somat’lar kurulmuş ve düğün bütün coşkusuyla devam etmektedir. Bu sırada ay tutulunca, evlenen gencin annesi olan Pembe HAN tabaklara çıralar, mumlar diktirip gençlerin ellerine vermiş ve önde kendisi olmak üzere yürüyerek düğün meydanına, görkemli bir biçimde girmişlerdir. Bu buluşun mükemmelliği karşısında aşka gelen “Zurnacı Başı”, ellerindeki tabaklarla ortalığı bir anda gündüze çeviren, bu kalabalığı karşılayarak, gelenlerin ayak hareketlerine uygun bir müzik çalar. Kendisine eşlik eden kırk davul kırk zurna ile ortalık inlemeye başlar, böylece “Çayda Çıra” oyununun melodisi ortaya çıkmış olur. Bu olay gelenek halini almış ve çayda çıra oyunu günümüze kadar oynanıla gelmiştir.”
Eskiden kaç-göç olmadığı için, kız-erkek karma oynanan bu oyun, günümüzde karma oynandığı gibi, ayrı ayrı da oynanır. Oyunun 200-300 yıllık bir mazisi olduğu söylenir. Oyun Elazığ’ın her tarafında bilinir ve oynanır. Hatta, son zamanlarda Elazığ dışına da taşarak Malatya ve Diyarbakır’da da çeşitli şekillerde oynanmaya başlamıştır..
Tüm oyunlarda başta oynayana kolbaşı, sonda oynayana sonbaşı ya da poçik denir. Sadece halay oyununda “Halaybaşı” ve “Halaysonu” adları kullanılır. Oyunun aracı çift tabak ve içerisindeki üçer mumdan ibarettir. Oyun yürütülürken “Heey, Teey, Tey” diye nara atılır. Elazığ’ın yörelerinde delikanlıya “Gakkoş” adı verilir. Oyun düğünlerde, dini ve milli bayramlarda oynanır.
Çayda Çıra Türküsü :
Çayda çıra yanıyor, Yanıp yanıp sönüyor, Yavaş yürü usul bas, Engeller uyanıyor. Çayda çıra yanıyor, Ay tutulmuş sanıyor, Yavaş oyna güzelim, Herkes seni tanıyor. | Çayda çıra yakarım, Yar yoluna bakarım, Bir yüz görümlüğüne, Beşibirlik takarım. Yanar çayda çıralar, Kızlar oyun sıralar. Gelin hanım gelirse, Defçi toplar paralar. | Çayda çıra yanıyor, Humar göz uyanıyor. Fitil çifte yara bir, Yürek mi dayanıyor. Çayda çıra yüz çıra, Yanıyor sıra sıra. Yarim keklik ben şahin, Giderim ardı sıra . |
elazığda Musiki – Folklor
Harput musikisinde, içli bir ibadetin çoşkunluğu hissedilir. Bir makama başlanırken, söylenen gazellerde, bir ilâhi çeşnisi vardır. Bundan sonra gelen türküler, bu ilâhi duyguyu dalgalandıran ve coşturan nağmelerdir. Bestelerin yarattığı mânevi coşkunluk, gerçekten insani, maddi alemden uzaklaşmaya zorlar. Söyleyene ve dinleyene bir uçuş hissi gelir. Bu anda, hiç bir istek ve işaret lüzum olmaksızın, içgüdünün şevkiyle, sazın kendiliğinden ayak tutması sonunda, göklere yükselen bir ezan gibi, yüksek havalara, yerli tabirle “Kayabaşı ve Hoyratlara” geçilir. Bunlar, dağdan dağa çarpan, dik ve tiz perdeden söylenen ezgilerdir. Bilhassa dinleyen, kendisinin, yerden göğe doğru kanatlanmak üzere olduğunu hisseder. Bu seslerin, uçurucu tesiriyle, saz meclisi, vecit haline gelir artık. Bu vecdin, ruhlarda yarattığı coşkunluk ve taşkınlık; duyguların, heyecanların boşanmasına yol açar. Sazların refakatinde söyleyen ve dinleyen, hep bir ağızdan, yani koro halinde, şıkıltımlara, oynak türkülere geçer. Bu türküler, yalnız ruhta değil, bedende de tepkisini gösterdiği için, bu sırada veya hemen şıkıltımları takiben, aynı makama uygun, erkek veya kadın oyunları oynanır.
Elazığ Halk Oyunlarını, oyun bölgelerinden “Halay Bölgesi” içinde ele almak gerekir. Elazığ Halk Oyunları “Halay Bölgesi” içinde hareketlilik açısından diğer il ve bölgelere göre ağır ve estetiktir. Az miktarda, çok hareketli oyunlar da vardır. Oyun tempolarını incelediğimiz zaman bu özellik hemen göze çarpmaktadır. Oyunlar “Halay Bölgesindeki diğer oyunlara nazaran müzik ve oyun figürleri açısından ayrıcalık gösterir. Öyle sanıyoruz ki, bu ayrıcalık Elazığ Halk Müziğinin, daha ziyade Türk Sanat Müziğine yatkın olmasından ve müziğin klasik sazlarla icra edilmesinden ileri gelmektedir.
Müzikteki bu ayrıcalık, oyun müziklerinin zengin bölümlere sahip olmasında, oyunlarda ise zengin figürlere sahip olmasında gözlenmektedir. Ayrıca her yörede görülmeyen, her oyun formuna (figürüne, kalıbına) karşılık bir müzik formunun bulunması da kayda değer bir durumdur.
Elazığ Halk Oyunları, genel olarak “tatlı sert” bir karaktere sahiplerdir. Erkek oyunları biraz daha sert ancak estetik, kadın ve kız oyunları ise biraz daha yumuşak ve tatlıdır. Komşu vilayetimiz olan Diyarbakır’ın halayında görülen sertlik, Elazığ halayında mevcut değildir. Ondaki sertlik ve figür azlığına karşılık, diğerinde (Elazığ Halayında) tatlı sertlik ve figür zenginliği şeklindedir.
Altmışa yakın Elazığ oyunu vardır. Ancak, bugün yaşayan oyunların adedi yirmi – yirmi beş kadardır. Bu oyunların birkaç tanesini oynanış biçimi ve özellikleriyle birlikte anlatacağız.
Avreş Oyunu
“Berber Yaşar” adıyla da tanınan bu oyunun, Elazığ dışında herhangi bir yerde oynandığına rastlanmamıştır. Oyunun kaynağı Harput’tur. Eskiden asker sevki çok olan Elazığ ve Harput’ ta, askeri hareketlerin taklidi ile ortaya çıkan bu oyun, Elazığ’ın her yerinde oynanır. Oyunun elli-altmış yıllık bir geçmişi olduğu söylenmektedir. Bugün davul ve klarnetle çalınan bu oyunun müziği eskiden zurna ile çalınır ve oynanırdı.(Bugün birçok dağ köyümüzde ve birçok Alevi köyümüzde hâlâ zurna çalınmaktadır.) Esasen Harput’a klarnet girmeden önce düğünlerin baş sazı zurna idi. Ancak Türkiye’ye girdiği anda Harput’ta da kullanımı başlayan klarnet zurnayı büyük ölçüde etkileyerek etkinliğinin azalmasına neden olmuştur.
Avreş oyununun türküsü, yoktur. Bu oyunun melodisi ile başka bir oyun oynanmadığı gibi, bu oyun başka bir melodi ile oynanmaz. Oyun müziği önce 6/8 lik usûlde ve ağır tempoda, sonra 4/4 lük usûlde ve hızlı tempoda oynanır. Makamı İbrahimiyye dir. Tek sıra dizilmek suretiyle oynanan bu oyun bazen de sağa sola dönmek suretiyle icra edilir. Oyunun öyküsü olmayıp, oyun figürünü teşkil eden hareketler, daha çok ayaklarda toplanmış, kısmen de başla yapılmaktadır. Vücudun tabiî hareketlerini ihtiva eden oyun figürleri ile, asker hareketleri taklit edilmektedir. Oyunda “ha-ha, hey-hey”diye nara atılır. Bu oyun daha ziyade asker uğurlâmalarında ve düğünlerde oynanır.
Elazığ'da Giyim Kuşam
Şehir merkezinde kadınlar modern giyimi takip ederler. Bununla birlikte orta yaşın üzerindeki kadınların manto giyip başlarına örtü taktıkları görülmektedir. Erkek Giyimi : Başa fes takılır, astane mendil büyüklüğünde “Puşu” takılır. Yaşlılar yazma bağlarlar. Paçaları dar, üst kısmı geniş, beli uçkur ile büzülen çuha şalvar giyilir. Düz beyaz veya siyah-beyaz renkte çizgili, pamuklu kumaştan, içlik veya giyme adı verilen bir iç gömlek giyilir. Bu gömlek kollu, yakasız veya hâkim yakadır. Gömleğin üzerine şalvarın kumaşından “avcı yeleği” denilen bir yelek giyilir. Bele beyaz ipek veya şa1 adı verilen “acem kuşağı” bağlanır. Ayağa poçikli çarık ve yün örme çorap giyilir. |
Kadın Giyimi : Harput kadınının en eski giysi tipidir. Bu tip giysiyi bugün dahi dağ köylerinde görmek mümkündür. Yaklaşık 150-200 sene öncesinde bu tip giysi hakimdi. Bu giysi üç parçadan meydana gelmiştir. 1)- Şalvar İpekli veya pamuklu kumaştan yapılmakta ve iç kısmı astarlanmaktaydı. Şalvarın boyu oldukça uzun olup bilek kısımlarına kaytan geçirilmekte ve diz altından bağlanmaktadır. Böylece şalvar bir etek görünümünde dökümlü olarak ayak bileklerine inmektedir. Şalvarın bel kısmı da uçkurla büzülmektedir. 2)- İçlik İpekli veya pamuklu kumaştan yapılmaktaydı. Yakası yuvarlak, önü açık, kopça ile iliklenmektedir. İçliğin yanları yırtmaçlıdır. 3)- Üçetek Sim işlemeli, kalın ipekli kumaştan veya kadifeden yapılmaktadır. Kolları uzun, bilezikli, çok az yırtmaçlıdır. Yırtmaçlı kısım kopçayla tutturulmuştur. Yakası bele kadar açık,”V” şeklindedir. Belde iki kopça ile “birit” ilikle iliklenmektedir. Belden aşağıya doğru genişleyen eteğin önü tamamen açıktır. Yanları ise kalça altından yırtmaçlıdır. Böylece etek üç parça görünümünü almaktadır. Bele “belbağı” bağlanmaktadır.(Belbağı, üç-dört cm. eninde, tığ işi veya kumaş üzerine işlenmiş kuşaktır.) Ayakkabı olarak postal, çorap olarak yazın iplik, kışın ise yün çorap giyilmektedir. Oyun giysilerinde kullanılan takılar şunlardır: Göğüs üzerine çaprazlama dizilen beşibirlik dizisi, camdan bilezik “Şeve” gümüş veya altın küpe ile yüzük kullanılır. |
Elazığ'da Mutfak Kültürü
Elazığ mutfağı oldukça zengin yemek çeşitlerine sahiptir. 150 ye yakın yemek çeşidi olan Elazığ da üç öğün yemeğin dışında kuşluk yemeği ve özellikle yatsılık denilen pestil, ceviz, orcik gibi yiyeceklerin bulunduğu sofralar açılır.
Mevsime, yörenin özelliklerine ve ürettiği ürünlere göre şekillenen yemek çeşitlerinin bir çoğu yalnızca Elazığ a hastır. Özellikle kırsal kesimde hatta şehirde bile yöreye özgü çok güzel ekmekler yapılır. Bu ekmeklerden en ünlüsü ve en lezzetlisi güz mevsiminde yapılan ve bütün bir kış hiç bozulmadan kalabilen tandır ekmeğidir.
Yemekler çoğunlukla yer sofralarında yenilir. Büyük başlamadan ve besmele çekilmeden yemeğe kaşık vurulmaz. Eskiden aile içinde bile kadın erkek ayrı ayrı sofraya otururdu. Günümüzde yabancı biri olmadıkça sofraya kadın ve erkekler birlikte otururlar.
Kış mevsimi için yapılan hazırlıkların başında taze meyve ve sebzelerin hemen hepsinin kurutulması gelir. Turşu ve salamura yapılır, şehriye ve erişte kesilir, kurut ve tarhana hazırlanır; tandır ekmeği yapılır; kavurma hazırlanır, orcik, pestil, tutunu yapılır.
Düğün ve sünnetlerde özel eğlence törenlerinde ziyafet çekilir, özel yemekler çıkartılır. Bütün bu işler komşu ve akrabaların yardımı ile topluca yapılır. Günümüzde geleneksel yemeklerimiz halen yapılmakla birlikte yeni yemek çeşitleri de Elazığ mutfağına girmiştir. Keban barajını yapılmasından sonra oluşan göl sahasında ve Hazar gölünde yetiştirilen tatlı su balıkları Elazığ mutfağına girmiş ve balık yemekleri sıkça yapılır olmuştur.
Mutfak ve Kilerler
Mutfak ve kiler iç içe olduğu gibi ayrı ayrı da olurdu. Eski Harput evleri de sofalara çıkmadan evvel yan kapılardan birisi mutfak (mutbah) diğeri de kiler kapılarıdır.
Çorbalar
Tarhana çorbası, erişte çorbası, dövme çorbası, ayranlı çorbalar, kurutlu çorba, pirinç çorbası, un çorbası, anamaşı, lobik çorbası, bulgur çorbası, mercimek çorbası, şehriye çorbası, kabaklı çorba, tutmaçlı çorba, fasulye çorbası Elazığ da en çok pişirilen çorbalardır.
Kurut:
Çökeleğin kurutulmuşudur. Yeterince ayran bir tencereye bırakılır. Zaman içerisinde ayranın üzerinde oluşan su devamlı surette alınır. Dibe çöken yağ ve yoğurt tortuları tam bir macun katılığına ulaşınca ele alınarak bir patates büyüklüğünde iyice sıkıldıktan sonra temiz bir bez veya tahta üzerine dizilerek güneşte kurumaya terk edilir. Kış mevsiminde sert zeminli bir üsküre (kase) de sıcak su içerisinde bu kurutlar ezilir ve ayran olarak kullanılır. Ayrıca bu kuruttan çorba da yapılır. Özellikle ava meraklı aileler kuruttan bol bol yaparlar. Eskiden bir çok evde kurut ezme taşı vardı ve kurut bu taşlarda ezilirdi. Bunun ağaçtan yapılmış olanına tepir adı verilirdi.
Kurutlu Çorba:
Döğme haşlanır, soğuduktan sonra kurut ayranına karıştırılarak üzerine kızartılmış tereyağı, nane ve toz biber ilave edilerek servise hazır hale getirilir.
Kelecoş:
Salçanın ve soğanın yağda kızartılmasıyla soğaraç elde edilir. Soğaraca kurut ayranı ilave edilir. Bu karışıma tandır ekmeği doğranır ve üzerine dağlanmış tereyağı dökülerek servise sunulur.
Lobik Çorbası:
Pamuk ve bostan tarlalarının civarına ekilen lobik, fasulye gibi olup küçük tanelidir. Bir tencerede önceden zifiri (soğaraç) yapılır, üzerine su ilave edilip kaynatılır. Lobik ve döğme temizce yıkanır, tencereye bırakılır, 1-2 kaynar geldikten sonra çorba servise hazır hale gelir.
Et Yemekleri
Kaburga, kavrakavurma, kızartma, tas kebabı, kaplama, güveç, tava, kuzu kızartması, ciğer kebabı, paça, işkene, taraklık, çoban kebabı, tandır kebabı vs.
Köfteler Dolma ve Sarmalar
Bulgur köftesi, içli köfte, kındık köfte, yalancı köfte, ekşili köfte, kadın budu köfte, ayar köftesi ile kebabı, ayranlı köfte, harput köfte (iri köfte), mercimek köfte, ocak köftesi, lüle kebabı, küncülü köfte, muhaşerli köfte, keklik köftesi, lahana sarması, yaprak sarması, bumbar dolması, dilim dolma, domates dolması, sapan dolması, biber dolması, kabak dolması, kofik dolması (kurutulmuş biber dolması), kibe dolması.
Harput Köfte (İri Köfte):
Dilinmiş kuru soğan, maydanoz, toz biber, tuz, yağsız kıyma, ufak bulgur biraz suyla bir leğende iyice yoğrulur. Fındıktan biraz büyük parçalara bölünerek bir kaba, başparmakla işaret parmağı arasında sıkıştırılarak tek tek tekerlek şeklinde dökülür. Ayrı bir tencerede kaynayan yağlı ve salçalı suya katılarak pişirilir.
Sebze Yemekleri ve Salatalar
İlimizde hem bizzat yetiştirilen hem de doğal ortamda derelerde ve su kenarlarında kendiliğinden yetişen sebzelerin hemen hepsiyle yemek yapılır. Yörede yetişmemekle birlikte ilimize getirilen sebzelerle de yemekler yapılır.
Doğal ortamda yetişen ışkın, pirpirim (semizotu) tahtik, yemlik kuzukulağı, dağ pancarı, kenger vb. gibi sebzeler yemeklerde ağırlıklı olarak kullanılır ve bu isimlerle anılan yemekler pişirilir.
Fasulye, kabak, domates, patlıcan, patates, biber, soğan, ıspanak gibi sebzeler, sebze yemeklerinin temel malzemesini oluşturur.
Patlıcan yemeği (karnıyarık, imambayıldı, söğürtme), taze fasulye, kabak kızartma, kabak oturtma, soğanlı yahni, nohut yahnisi, türlü, güveçbamya, musakka, badem, çaypalası, ışkınlı yumurta, pirpirim, boranı, kengerli, yemlikli; pancarlı pilav; sebze yemeklerinin başında gelir.
İlimizde salatalar da çok çeşitlidir. Özellikle doğal bitkilerden yapılan; kereviz, acice pirpirim salataları sirke ile tatlandırılarak ve zeytinyağı ilave edilerek yapılır. Çoban salata, patates salatası,
Pirpirim (Semizotu )Boranı:
Pirpirim bostanlarda, sebzeliklerde kendiliğinden yetişen bir bitkidir. Pirpirimin sebzeli yemeği yapıldığı gibi boranısı da yapılır.
Pirpirim güzelce yıkanıp bir kaba doğranır. Tekrar yıkandıktan sonra başlanır. Kevgirde süzülerek avuç içinde topaklar halinde sıkılır. Sade yağda biraz kızartıldıktan sonra üzerine önceden hazırlanan sarımsaklı yoğurt ve dağlanmış tereyağı dökülür.
Yumurtalı ile Yapılan Yemekler
Yağda yumurta, domatesli yumurta (menemen), mıhlama, pestilli-ışkınlı yumurta, gaygana, yumurta haşlaması yumurtalı yemeklerdir.
Ekmek ve Ekmekle Yapılan Yemekler
Elazığ mutfağında ekmeğin çok önemli bir yeri vardır. Elazığlılara sorulduğunda ekmeksiz pilav bile yenilmez derler. Gerek ekonomik şartlar gerekse damak zevki Elazığ mutfağında ekmeğe büyük önem verilmesine neden olmuştur.
Tandır ekmeği, saç ekmeği, fetir ekmeği (yufka), top ekmeği, nohut ekmeği il e has ekmeklerin başında gelir.
Yağlı ekmek (yufka ve saç ekmeği ile yapılır) fodula, zarafat, sırın, patila, gömme, taş ekmeği, peynirli ekmek ise ekmekle yapılan yemeklerin başında gelir.
Sırın:
Taze yufka (yuha) ekmeği rulo haline getirilip 3 cm eninde parçalar haline getirilerek bir tepsiye dizilir. Tepsiye dizilen ekmeklerin kesik tarafı tepsiye dik gelecek şekilde ve sıkıca dizilmesine dikkat edilmelidir.
Üzerine daha önce hazırlanmış bolca sarımsaklı yoğurt dökülür ve eritilmiş tereyağı eklenerek hazırlanır.
Taş Ekmeği:
Un, süt veya suyla karıştırılarak maya hale getirilir. Elde edilen sıvı haldeki hamurun içerisine yeterli miktarda yumurta kırılarak iyice çırpılır. Bu hamur ateş üzerindeki sacın üzerine yayılır. Pişen ekmeğin üzerine yağ ve şeker sürülür. Artık taş ekmeği servise hasırdır.
Tandır Ekmeği:
Kışa hazırlık olarak sonbaharda, 3-4 ay yetecek miktarda ve imece usulüyle yapılır. Tandır ekmeği yapımı geleneksel kültür hayatımızda önemli uygulamalara sahne olmuştur. Erkeklerin hamurunu yoğurduğu kadınların ise pişirdiği tandır ekmeği, eskiden adeta bir şenlik halinde yapılırdı. Köylerde tandır ekmeği halen yapılmaktadır.
Tandır ekmeği adını yapıldığı yerden alır. Ekmeğin en büyük özelliği 4-5 ay bozulmadan kalabilmesidir.
Börekler:
Su böreği, tepsi böreği, bohça böreği, el böreği, bişi böreği, talaş böreği.
Elazığ da börekler arasında en çok sevileni su böreğidir. Yapımı çok zahmetli ancak son derece zevkli ve güzel olan su böreği yörenin damak zevkini yansıtır.
Yapılışı: Önce böreğin hazırlanacağı tepsi hafif yağlanarak bir kenara bırakılır. Daha sonra açılan yufkalar dörde bölünerek hafif ateşte kaynayan suyun içine atılarak haşlanır. Haşlanan hamurlar sudan alınarak düzenli bir şekilde tepsiye yerleştirilir. Bu suretle oluşturulan her tabakanın arasına önceden hazırlanan rendelenmiş peynir ve çok ince kıyılmış maydanozdan oluşan iç serpiştirilir. Bu işlem tamamlandıktan sonra tepsi fırına verilir. Belli bir oranda kızartıldıktan sonra kareler halinde kesilen börek, servise hazır hale gelir.
Helvalar ve Tatlılar:
Elazığ da yaygın olarak yapılan helvaların başında un helvası gelir. Peynirli helva, irmik helvası, heside, tel helvası, künefe, ceviz helvası, kabak tatlısı, baklava, dolanger, dilber dudağı, kargaburnu, çullama, bişi, şeker böreği, kalbur hurması, hurma tatlısı, revani, sütlaç, muhallebi, hürriyet kadayıfı, zerde, aşure, gül tatlısı belli başlı helva ve tatlı çeşitleridir.
Künefe:
Elazığ da en çok beğenilen ve yapılan tatlıların başında kadayıf gelir. Nitekim Elazığ da kapalı çarşıda sıra sıra kadayıfçı dükkanları vardır. Kadayıftan yapılan künefe de ilimizin geleneksel tatlılarındandır.
Yapılışı: İnce telli kadayıf alınarak bir sini içerisine didilip serilir. Her tabakanın arasına bolca ufaltılmış ceviz içi serpilir. Önceden kesilmiş ve soğutulmuş bolca şeker şerbeti, yahut bal veya pekmez şerbet kadayıfın üzerine gezdirilerek dökülür. Şıranın iyice çekmesi beklenir. Sonra tekrar ceviz serpilir. Pişirilmeden yenilir.
Hoşaf, Şerbet ve Diğer İçecekler
Üzüm, vişne, erik hoşafları, bal, pekmez, koruk ve nar şerbetleri ve halen yaygın olarak yapılan hoşaf ve şerbetlerdir. Eskiden bilan ve demir hindi şerbetleri de yapılırdı.
Geleneksel Kuru Tatlılar:
İlimiz ve çevresinde çok yaygın olan pestil; dut, ceviz ve erik ile yapılır. Üzüm ile yapılana bağ bastuğu , dut ile yapılana dut bastuğu , erik ile yapılana ise eşgili bastuk adı verilir.
DENİZLİ HAKKINDA GENEL BİLGİLER
Denizli’nin Tarihçesi
Denizli şehri, ilk defa bugünkü şehrin 6 km. kuzeyinde, Eskihisar Köyü civarında kurulmuştur. Bu şehir M.O.( 261 – 245 ) yılları arasında, Suriye Kralı II. Antiyokustheos tarafından kurulmuş ve karısının adına izafeten LAODICIA denilmiştir. Türkler Denizli havalisini zaptettikten sonra, şehrin suyunun bol bulunduğu bugünkü Kaleiçi mevkiine naklettirmişlerdir.
Denizli adına, tarihi kaynaklarda başka başka isimler olarak rastlamaktayız. Selçuklu kayıtları ve Denizli mahkemesi serciye sicilleri (Ladik) ismini vermektedir. Ibni Batuta’nın seyahatnamesi (Tunguzlu) denilmektedir. Mesalikullebsar’da da (Tunguzlu) olarak kaydedilmiştir.
Timurlenk’in zafer namesini yazan, Ser afettin Zemdi (Tenguzlug) ve (Tonguzlug) gibi iki isimden bahsetmektedir. Tensiz kelimesi eski Türkçe’de Deniz demektir. Tunguzlu ise bugünkü imlasıyla Denizli demektir. Netice olarak Denizli adi, Tunguzlu ve Tunguzlu kelimelerinin zamanla ağızdan agıza, Denizli kelimesi haline gelmesinden bugünkü seklini almıştır.
Denizli adına, tarihi kaynaklarda başka başka isimler olarak rastlamaktayız. Selçuklu kayıtları ve Denizli mahkemesi serciye sicilleri (Ladik) ismini vermektedir. Ibni Batuta’nın seyahatnamesi (Tunguzlu) denilmektedir. Mesalikullebsar’da da (Tunguzlu) olarak kaydedilmiştir.
Timurlenk’in zafer namesini yazan, Ser afettin Zemdi (Tenguzlug) ve (Tonguzlug) gibi iki isimden bahsetmektedir. Tensiz kelimesi eski Türkçe’de Deniz demektir. Tunguzlu ise bugünkü imlasıyla Denizli demektir. Netice olarak Denizli adi, Tunguzlu ve Tunguzlu kelimelerinin zamanla ağızdan agıza, Denizli kelimesi haline gelmesinden bugünkü seklini almıştır.
M.O. 4000′ler | Kalkolitik donem |
M.O. 3000 – 2000 | ilk Tunç Cağı |
M.O. 2000 – 1200/1100 | Orta Tunç cağı ve Son Tunç cağları |
M.O. 1800 | Denizli’nin Arz ava Sayasal Birliği içinde yer olması |
M.O. 1200 | Deniz kavimleri göçü |
M.O. 1100′ler | Deniz kavimleri göçüyle Hitit Devleti’nin yıkılması |
M.O. 546 | Ahamenis Kralı II.Kiros’un Lidya Krallığı’nı ortadan kaldırması |
M.O. 360 | Hellespontos, Misya, Lidya ve Karya satraplarının Pers merkezi yetkesine bas kaldırışı |
M.O. 334 | Büyük İskender’in Anadolu seferi ile Denizli yöresindeki Pers etkinliğine son verilmesi |
M.O. 246 | ll.Antiokus’un karisi Laodikeia’yı ziyareti sırasında Laodikeia kentinin kurulması |
M.O. 188 | Roma, Bergama, Selevkoslar arasında barış antlaşmasının yapılması |
649 | Muaviye’nin Kıbrıs seferi |
1070 | Türklerin Denizli’de ilk kez görülmeleri |
1077 | Denizli’nin Türklerce fethi |
1097 | Kentin Bizansın eline geçmesi |
1102 | l.Kılıç Arslan’ın Denizli’ye fethi |
1119 | Denizli’nin yeniden Bizans’ın eline geçmesi |
1148 | Haçlılar’ın Denizli’den geçmeleri |
1190 | Frederik Barbaros komutasındaki bir Haçlı Ordusu’nun Denizli’den geçmesi |
1207 | Denizli’nin yeniden Türkler’in eline geçmesi |
1259 | Türkmenlerin Denizli’nin yönetimini ele geçirmeleri |
1288 | Denizli’nin Germiyanogulları egemenliğine girmesi |
1300 – 1368 | Denizli’de İnançogulları egemenliği |
1368 | Denizli’ni yeniden Germiyanogulları egemenliğine girmesi |
1391 | Denizli’nin Osmanlılar’ın eline geçmesi |
1403 | Timur’un Denizli’yi Germiyanoğulları’na geri vermesi |
1429 | Denizli’nin kesin olarak Osmanlı egemenliğine girmesi |
1874 | Denizli’de ilk Rüştiye Mektebi’nin açılması |
1876 | Denizli’de ilk Belediyenin kurulması |
1879 | İzmir-Aydın demiryolunun Sarayköy’e dek uzatılmasına ilişkin bir antlaşmanın yapılması |
1883 | Yapılan yönetim değişikliği ile Denizli’nin Sarayköy, Buldan ve Tavas kazalarının bağlandığı bir sancak haline getirilmesi |
1884 | Çal Kazası’nın Denizli sancağına bağlanması |
1888 | Acıpayam Kazası’nın, Denizli sancağına bağlanması, Sarayköy demiryolu hattının Dinar’a dek uzatılmasının kararlaştırılması |
1910 | Denizli’nin “Bağımsız Mutasarrıflık” haline getirilmesi |
22 Mart 1919 | İzmir’de toplanan Reddi İlhak Kongresi’ne Denizli’den bir kurulun katılması |
25 Nisan 1919 | İstanbul Hükümeti’nin Şehzade Abdurrahim Efendi başkanlığındaki bir öğüt kurulunun Denizli’ye göndermesi |
15 Mayıs 1919 | İzmir’in Yunanlılar’ca işgali üzerine, Denizli’de bir protesto mitingi düzenlenmesi |
16 Mayıs 1919 | Yunan işgalinin protesto edilmesi amacıyla Tavas’ta da bir miting düzenlenmesi |
17 Mayıs 1919 | İşgale karsı Çal’da bir miting düzenlenmesi |
29 Mayıs 1919 | Denizli’de Redd-i ilhak Cemiyeti’nin kurulması |
8 Haziran 1919 | Sarayköy’de bir Kuvay-i Milliye Cephesi’nin oluşturulması |
10 Haziran 1919 | Denizli Heyet-i Milliye’nin kurulması ve Sarayköy cephesinin oluşturulması |
3 Ağustos 1919 | İstanbul Hükümeti’nin Denizli’de incelemelerde bulunmak üzere Jandarma Genel Komutanı Ali Kemal Paşa’yı göndermesi |
7 Ağustos 1919 | Denizli Mutassarrıfı Faik Bey’in Dahiliye Nezareti’ne bir telgraf çekerek, Kuvay-i Milliye’nin dağıtılması buyruğunu geri çevirmesi |
18 Ağustos 1919 | Denizli delegelerinin Sivas Kongresi’ne katılmak üzere kentten ayrılması |
12 Ocak 1920 | Emin Efendi ve Faik Bey’in İstanbul’da toplanan Meclis-i Mebusan’a Denizli milletvekili olarak katılması |
21 Haziran 1920 | Çopur Musa çetesinin Çivril’i basması |
5 Temmuz 1920 | Yunanlılar’ın Buldan’a ve Çal’ın bazı köylerine girmesi |
8 Temmuz 1920 | Demirci Mehmet EFE’nin adamlarından Soketli Ali EFE’nin Denizli’de öldürülmesi |
9 Temmuz 1920 | Denizli’ye giren Demirci Mehmet EFE’nin, Soketli Ali EFE’nin ölümünden sorumlu tuttuğu 60 kişiyi öldürtmesi |
29 Temmuz 1920 | Yarbay Nazmı Bey’in 57.Tümen Komutan ive Mutasarrıf vekili olarak Denizli’ye gelmesi |
18 Ocak 1921 | Çivril’in Yunan işgaline uğraması |
1 Nisan 1921 | Çivril’in ikinci bir kez işgale uğraması |
30 Ağustos 1922 | Çivril’in Büyük Taarruzla birlikte Yunan işgalinden kurtarılması |
4 Eylül 1922 | Buldan’ın işgalden kurtarılması |
Denizli’de Tekstil Sanayi
Tekstil sanayii, yüksek istihdam hacmi ve zamanda yarattığı katma değer büyüklüğü bakımından Denizli’nin önde gelen sanayii sektörü durumundadır. 1950′li yıllarda, Denizli yöresinde ev ve atölye tipi küçük sanayii şeklinde hambez üretimi yapılmakta idi. Ancak özel girişimcilik ve modern sanayi tesislerin kurulması bağlamında, Denizli’de ortaya çıkan ilk tekstil tesisleri çırçır fabrikalarıdır. Daha sonra Denizli’de büyük tesisler olarak iplik fabrikalarının kurulması Denizli ve çevresinde çok yaygın olan, ev ve atölye tipindeki ham bez dokuyan küçük sanayiinin iplik ihtiyacını karşılaması yönünden oluşmuştur.
Teknolojik bakımdan zamanla gelişme gösteren dokuma sanayii sektöründe iptidai dokuma tezgahlarının yerine modern tezgahların almasıyla beraber, ev ve atölye tipi üretimden fabrika türü üretime geçilmiş, böylece dokuma sanayiinde tesis sayısı hızla artmıştır. Günümüzde, özellikle son yıllarda konfeksiyon ihracatının devletçe teşvik edilmesiyle birlikte, Denizli dokuma sanayii konfeksiyon üretimine de yönelmiş, bir taraftan yalnızca konfeksiyon üretimi yeni fabrikalar kurulurken bunların peşisıra iplik ve dokuma fabrikaları da yenileme yatırımlarına hız vermişlerdir.
T.Cebesoy’a göre: “Türk ekonomisinin 1980 yıllarından itibaren dışarı açılmasında ve ihracata dayalı bir politika izlemesindeki en büyük pay şüphesiz tekstil sektörüne aittir. İşgücü, hammadde kaynaklarının niteliği ve bolluğu, dışsatım pazarlarına olan yakınlık ve AB’nin ayrıcalıklı ticaret ortağı gibi nedenler tekstil ve konfeksiyon sektörünün ülke ekonomisine sağladığı katma değer bakımından lider konumuna getirmiştir.
Milli ekonomiye katkısı son derece fazla olan tekstil sektörünün giderek gelişmesi önündeki çeşitli sorun ve engellerin kaldırılmasını, birtakım çözüm önerilerinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Örneğin, dış ülkelerin siyasi nedenlerden dolayı tekstil sektörüne uyguladığı yanlış ithalat ve ihracat politikalarına karşı, Türk siyasetçileri ve iş adamları duyarlı yaklaşımlarını sürdürürken, içeride de düşük maliyetli enerji ve hammadde, verimli ve eğitimli işçi sağlanması ve vergi indirimleri, resim ve harç istisnaları gibi bazı hummalı çalışmalar sürdürülmektedir.
Denizli horozu her yerde öter
“Her horoz kendi kümesinde öter
Denizli Horozu ise her yerde öter ”
Denizli Horozu ise her yerde öter ”
Denizli’nin sembolü olan “Denizli Horozu”, renk ve vücut yapısı itibariyle ahenkli uzun ve güzel ötüşleriyle, ilimize en uzak yörelere kadar isim yapmış yerli bir ırkımızdır. Bazılarına göre Osmanlı imparatorluğu zamanında Arnavutluk’tan İstanbul’a getirilen uzun ötüşlü Berat Horozlarının Denizli’ye getirilmesi ve Denizli’deki yerli tavuklarla melezleşmesinden oluştuğu üretildiği söylenmekte ise de bu doğru değildir. Zira renk ve vücut yapısı bakımından aralarında hiç bir benzerlik yoktur. Denizli Horozu bu bölgedeki insanların eskiden beri uzun ötüşlü horozlara gösterdikleri özen sonucu kendiliğinden oluşmuş bir ırktır.
Denizli Horozunun gözleri siyah ve sürmelidir. Bacakları koyu gri veya mor, ibik balta ibik şeklinde, kulakçık kırmızı veya kırmızı üzerinde beyaz benekli genel renk, siyah kirli beyaz ortaklaşa karışım halindedir. Bazen kanat tüyleri üzerinde kahverengi renkler bulunur. Al horozlarda ise siyah-kırmızı ortaklaşa karışım halindedir. Canlı ağırlık ortalama 3-3.5 kg. civarındadır.
Denizli Horozları renklerine, vücut yapılarına ve ibik şekillerine göre 3′e ayrılır. Renklerine göre Demirkır, Pamukkır, Kınalı, Al, Siyah ve Kürklü olmak üzere 6 tipe ayrılırlar. Vücut yapılarına göre Yüksek boyun, Sülün, ve Küpeli olmak üzere 3 tipi vardır. ıbik şekillerine göre ise Geniş ıbik ve Dar ıbik olmak üzere 2 tipi vardır.
Denizli Horozunun sesi, tonuna ve netliğine göre de sınıflandırılır. Ses tonuna göre ince, davudi, kalın ses olmak üzere 3′e ayrılır. Davudi ses, ince sesle kalın ses arasında ve kalın sese yaklaşan tek bir sestir. Niteliğine göre net ses, hüzünlü ses, cırtlak ses, dalgalı ses (alaycı ses) olmak üzere 4′e ayrılır.
Denizli Horozları’nın ötüşleri bütün kabiliyetin ortaya konulmasıyla yapılır. Ötüşleri, ötüş anındaki vücut pozisyonuna göre Aslan Ötüş, Kurt Ötüşü, Yiğit Ötüşü, Pus Ötüşü olmak üzere 4′e ayrılır.
İyi bir Denizli Horozu’nda görünüş canlı bacaklar, boyun uzun ve kuvvetli göğüs, geniş ve derin kuyruk, dik başa doğru meyilli olmalıdır. Tavukta da aynı özellikler aranır. Denizli Horozları’nın birinci yılda ötüş uzunlukları 20-25 sn. olmaktadır.
Tarım İl Müdürlüğü bünyesinde oluşturulan Denizli ırkı üretim birimince yetiştirilen Denizli Horozları genel olarak 100 başlık bir sürü halinde elde tutulmaktadır. Damızlık horozlar seçildikten sonra kalanlar Mart, Nisan ayından itibaren yurdun çeşitli yerlerinden gelen taleplere göre satılmakta, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran aylarında, ilde civciv satışı yapılmaktadır.
Denizli’de Çırçır Sanayi
Çırçır sanayii, dokuma sektörünün birinci aşamasını meydana getiren temel bir sanayi koludur. Denizli’de motor gücüyle çalışan ilk büyük çırçır fabrikası 1950 yılında bir kooperatif işletmesi olarak kurulmuştur. Sonraki yıllarda (1962 ve 1968′de) özel sektör eliyle 2 çırçır fabrikası daha faaliyete geçmiştir.13970′li yıllardan itibaren Denizli’de dokuma ve iplik sanayiinin gelişmesine paralel olarak 1974 ve 1977 yıllarında da iki çırçır fabrikası kurulmuş, 1985 tarihinde bir tesis daha işletmeye açılmıştır. Bu tesislerin yıllık kapasitesi 150.000 tonun üzerindedir.
Denizli’de iplik sanayi
Balyalanmış prese pamuğun fabrikaya girişi ile başlayıp burada pamuk elyafının harmanlanması, açılıp temizlenmesi, taranması, bükülerek ipliğe dönüştürülmesi gibi safhaları içerir. Denizli’de iplik üretimi dokuma ve terbiye işlemlerinin bir arada yapıldığı entegre fabrikalarda gerçekleştirildiği gibi, ayrı tesislerde de yapılabilmektedir. Denizli’de 1940′lı yıllarda kurulan Sümerbank İplik Fabrikasından sonra, 1949 yılında Sümerbank İzmir Basma Sanayi Müessesesine bağlı, Denizli fabrikasının temeli atılmış, 1953′te iplik üretmeye başlamıştır. Fabrika 1960′tan itibaren ham bez üretimini de gerçekleştirerek entegre bir tesis haline gelmiştir. Denizli’de özel sektör tarafından işletmeye açılan ilk iplik tesisi Göveçlik İplik fabrikasıdır. Yurt dışında çalışan işçilerin katkılarıyla bir işçi şirketi olarak 1975 yılında da üretime başlamıştır. 1986-1987 ve 1991 yılında da özel sektöre ait ileri teknoloji kullanan, yüksek kapasiteli, modern iplik fabrikaları kurulmuştur. Bu tesisler, Denizli tekstil sanayiinin dokuma öncesine ait önemli bir bölümünü oluştururlar.
Denizli’de dokuma sanayi
Denizli, öteden beri ülkenin dokumacılık merkezlerinden biri olarak tarihteki yerini almıştır. Günümüzde Buldan, Babadağ, Kızılcabölük ve Denizli başta olmak üzere, küçük ve orta işletmelerden büyük sanayii kuruluşlarına kadar çok sayıda işletme faaliyet göstermektedir.Denizli ve çevresinde dokumacılık 1950′lere kadar geleneksel bir el sanatı şeklinde sürmüş, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra 1970′li yıllara kadar dokuma sanayiinde önemli bir değişim süreci yaşanmıştır. Fabrikasyon ham bez üretimine 1953 yılında kurulan Sümerbank bez fabrikası ile geçilmiş, bu tesisin açılması yörede dokuma sanayiinin canlanmasında etkili olmuştur. 1950-1970 yılları arasında sanayiinin kurulması gibi ön koşulların gerçekleştirilmesinden sonra 1970′lerden itibaren devlet teşviklerinin de katkısıyla dokuma sanayiinde belli bir sıçrama meydana gelmiştir. 1970-1980 yılları arasında ve daha sonraki yıllarda çok sayıda dokuma tesisi kurulmuştur. Ancak bu tesisler son yıllarda konfeksiyon ihracatına da yönelmişler, büyüyerek üretim kapasitelerini ve çeşitlerini artırmışlardır.
Denizli sanayiinde gelişmiş bulunan dokuma sektöründe ham pamuğun fabrikaya girişi ile başlayan ve çeşitli türevlerde nihai ürün olarak piyasaya sürülmesine kadar devam eden değişik üretim kademeleri bulunmaktadır. Denizli’de bulunan dokuma tesisleri genellikle pazarda özel bir talebi bulunan havlu ve çarşaflık ile ham bez dokuyan orta ölçekli tesislerdir. Bu tesislerin bir bölümü başka firmalara üretim yaparken, çözgü, haşıl, kasarlama gibi dokuma öncesi işlemler ayrı tesislerde de yapılabilmektedir. Bunun yanında örgütlü sektörün de entegre dokuma sanayii tesisleri de bulunmaktadır.
Denizli sanayiinde gelişmiş bulunan dokuma sektöründe ham pamuğun fabrikaya girişi ile başlayan ve çeşitli türevlerde nihai ürün olarak piyasaya sürülmesine kadar devam eden değişik üretim kademeleri bulunmaktadır. Denizli’de bulunan dokuma tesisleri genellikle pazarda özel bir talebi bulunan havlu ve çarşaflık ile ham bez dokuyan orta ölçekli tesislerdir. Bu tesislerin bir bölümü başka firmalara üretim yaparken, çözgü, haşıl, kasarlama gibi dokuma öncesi işlemler ayrı tesislerde de yapılabilmektedir. Bunun yanında örgütlü sektörün de entegre dokuma sanayii tesisleri de bulunmaktadır.
DENİZLİ’DE BOYA, APRE, BASKI ve TEKSTİL TERBİYE SANAYİ
Dokunmuş ya da örülmüş ham kumaş, gerek görünümünü ve gerekse kullanımını geliştirmek amacıyla; boya, apre, desen baskısı ve terbiye gibi işlemlerden geçirilmektedir. Bu işlem, kasarlama, merserize, boyama, apre ve baskı işlemlerinden biri ya da hepsini içerebilir.Denizli’deki kaliteli boyama işlemine olan taleple birlikte, ilk atölyeler 1960′lı yıllarda kurulmuş, ilk boya fabrikası da 1965 yılında açılmıştır. Bölgedeki tekstil sektörünün gelişmesine paralel olarak bu yöndeki yatırımlar da artmış, önemli bir kısmı tekstil fabrikalarının bünyelerinde olmak üzere, günümüzde 20′ye yakın modern sanayi kuruluşuna ulaşmıştır.
Denizli’de Tuğla ve Kiremit Sanayi
Denizli’de ilk tuğla fabrikası 1966 yılında kurulmuş, bunu 1967 yılında ikinci tuğla ve kiremit fabrikasının kurulması izlemiştir. Yörede tuğla ve kiremit talebinin artmasına bağlı olarak 3.Üncü tuğla fabrikası 1973 yılında hizmete girmiştir. Denizli’de 1988 yılında da bir diğer tuğla fabrikası faaliyete başlamıştır. Bu fabrikalar gerek Denizli çevresinde, gerekse 1985 yılından sonra turizm sektöründe ikincil konut, otel ve motel gibi turistik tesis yapımının hız kazanmasına bağlı olarak özellikle Antalya çevresindeki kıyı kuşağında inşaat malzemesi kullanım alanlarına yönelik olarak üretim yapmaktadır.
Denizli’de Deri Sanayi
Denizli’de bu sanayi dalında faaliyet gösteren kuruluşlar genelde küçük tesislerden oluşmaktadır. Ticaret odası kayıtlarına göre ilde 100′ün üzerinde tabakhane bulunmakta, Türkiye’nin kösele ihtiyacının %90′a yakın kısmı buralarda üretilmektedir. Ayakkabı sanayiinin ana hammaddesi olan kösele, bu yönü ile ele alındığında Denizli Deri sektöründe büyük bir öneme sahip olduğu görülür. Ortaçağda Ahi Kaysar’ın Debbağlık mesleğini Acıpayam’ın Yeşilyuva köyünde başlattığı ve bu tabakhanelerin Cumhuriyet dönemine kadar çalıştığı bilinmektedir. 1930′lu yıllarda debbağlık, Denizli merkezine 2 km. mesafede tabakhane sitesinde, o günün en modern teknolojileri ile faaliyet göstermeye başlamıştı. Günümüzde 129 esnafın faaliyet gösterdiği Tabakhane sitesinde, modern teknolojinin uygulama ve uyarlamasına yönelik KOSGEB’in desteklediği Deri Ortak Kullanım Ünitesi’nin kurulması fizibilite ve proje çalışmaları sonuçlandırılarak, makine donanım ve teçhizatın ihalesi gerçekleştirilmiştir. Deri Ortak Kullanım Atölyesi’nin Mayıs/1998 tarihinde faaliyete geçirilmesi için çalışmalar sürdürülmekte ve bunun sonucunda Türkiye’nin kösele ihtiyacının %65-70′ini karşılayan tabakhanelerin standart ve kaliteli üretim yapmaları gerçekleşecektir. Aynı zamanda ayakkabı ve deri konfeksiyon imalatçılarını önemli yönde etkilemesi hedeflenmektedir. Deri Ortak Kullanım Atölyesi donanım ve teçhizatı, yer seçimi kesinleşen Deri Organize Bölgesine kolayca nakledilebilecek makine ve teçhizattan oluşmaktadır.
Denizli’de metal eşy ve teçhizat sanayi
Denizli sanayiinde dokuma, giyim eşyası ve deri sanayii sektöründen sonra tesis sayısı bakımından en önemli yeri metal eşya, makine ve teçhizat sanayii almaktadır. Bu sektör, tesislerin kuruluşları açısından yeni olmakla birlikte, günümüzde çok hızlı gelişmesiyle dikkat çekmektedir. Denizli’de metal eşya, makine ve teçhizat sanayiinin ortaya çıkışı ve gelişimi gözönüne alındığında, bu sektörün özellikle 1970′li yıllardan itibaren kurulmaya başladığı ve 20-28 yıllık bir geçmişi olduğu görülür.
1968 yılında kurulan kablo fabrikasıyla oluşmaya başlayan ve 1970′li yılların başlarında mutfak eşyaları, civatalar, tarım makineleri, jant, motor döküm parçaları, metal borular, tel çekme ve çivi fabrikalarının kurulmasıyla gelişen metal sanayii, günümüzde yaklaşık 60′a yakın tesis ile temsil edilmektedir. Bu sektör, yapısı itibariyle son derece farklı alt sektörlerden oluşmakta ve çok çeşitli mamülün üretimini gerçekleştirmektedir.
Denizli’de kablo ve çivi sanayi
Metal eşya, makine ve teçhizat sanayiinin bir alt kolunu oluşturan kablo ve çivi sanayii alanında Denizli’de 10 sanayi kuruluşu bulunmaktadır. Bu kuruluşlardan 2’si çivi diğerleri ise değişik türde elektrik kablosu üreten tesislerden oluşmaktadır. Denizli’de elektrik kablosu üretimi 1968 yılında kurulan kablo fabrikası ile başlamıştır. Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşu arasında 246, sırada bulunan tesis, yılda 10.000 ton bakır işleme kapasitesine sahip olup, yüksek ve orta gerilim hatları için elektrik kabloları, gemi kabl3oları, özel kabloları ve emaye bobin telleri üretmektedir. Denizli’de 7 kablo fabrikası daha bulunmaktadır. Söz konusu fabrikalardan ikisi 1976 ve 1979 yıllarında kurulmuş, diğerleri ise 1980-1987 yılları arasında üretime başlamışlardır. Bu kablo fabrikalarında da PVC elektrik kabloları ve emaye bobin telleri üretilmektedir.
Denizli’de Mermer Sanayi
Balıkesir’den sonra Türkiye’nin ikinci büyük mermer ve traverten yatakları, Denizli ilindedir. 1979 yılında ilk tesisin kurulmasıyla faaliyete başlayan mermer sanayii, daha sonraki yıllarda da gelişmesini sürdürmüştür. 1983 yılında kurulan 2. mermer tesisinin ardından 1986′da 3 yeni fabrika daha işletmeye açılmıştır. Halen 3 adedi Organize Sanayii Bölgesi’nde olmak üzere, büyük kapasitede 10 fabrika üretim yapmaktadır. Kuruluşların mermer kesme ve şekillendirme çalışmaları yaptığı bu sanayi kolunda, yaklaşık olarak yılda 1.000.000 m 2 mermer ve traverten levha, 250.000 m 2 mermer fayans üretilmektedir. Uluslar arası düzeyde ileri teknoloji kullanan bu tesisler, yurtiçi talebin ötesinde 5 kıtaya ihracat yapmaktadırlar.
Denizli’de çimento,beton,boru sanayi
Taşa ve toprağa dayalı sanayiinde yer alan en önemli sanayilerinden biri 1987 yılında faaliyete geçmiş olan Denizli Çimento fabrikasıdır. Ayrıca beton ve beton boru sanayi kolunda Denizli’de dört işletme bulunmaktadır. 1972 yılında bir işçi şirketi olarak kurulan beton boru fabrikasında yılda, yaklaşık olarak 50.000 adet beton boru üretimi gerçekleştirilmektedir.
Denizli’de yem sanayi
Denizli ilinde yem sanayi kolunda faaliyet gösteren 2 sanayi kuruluşu bulunmaktadır. Ancak bunlardan birisi Denizli’nin Acıpayam ilçesinde bulunmakta diğer yem fabrikası, gıda sektöründe Denizli’nin en büyük kuruluşu olan Abalıoğlu Yem Fabrikası’dır. Bu kuruluş Denizli’nin olduğu kadar üretim kapasitesi açısından Balkanlar ve Ortadoğu’nun da en büyük sanayi kuruluşu kabul edilmektedir. Kuruluş Türkiye’deki en büyük 500 sanayi kuruluşu içinde 1991 yılında 378. sırada yer almıştır.
Denizli Un Sanayi
Ulaşabilen en eski kaynaklarda Denizli’de Cumhuriyet döneminin başlangıcında gıda sanayiinin diğer sektörlere göre ön sırada yer aldığı anlaşılmaktadır. Dr. Kemal Şakir 1927 yılında basılan ve Osmanlıca yazılan kitabında, Denizli’de 13 un fabrikasının bulunduğunu belir3tmektedir. Denizli’de gıda sanayii alanında ilk kurulan tesisler un fabrikalarıdır. Günümüzde varolan teknolojiyi kullanarak un üretimini gerçekleştiren fabrika sayısı 3′tür. Bunlardan birisi 1921 yılında kurulmuş olup, modern sanayi kapsamında Denizli’de kurulan ilk fabrikadır. Diğer un fabrikaları ise 1958 ve 1976 yılında kurulmuştur. Sözkonusu üç fabrika yılda yaklaşık olarak 100.000 ton üretim kapasitesiyle Denizli ve çevresinin un gereksinimini karşılamaktadır.
Denizli Süt ve Süt Ürünleri
Meşrubat sanayii bu sektörde yeralan bir kuruluş gıda sanayiinde ilk kurulan tesisler arasında bulunmaktadır. Süt ve süt ürünleri üreten bu tesis 1958 yılında üretime başlamıştır. Günümüzde küçük ölçekli 10 civarında mandıra bulunmaktadır.
DENİZLİ KURUYEMİŞ ve BAHARAT SANAYİ
Gıda sanayii sektöründe faaliyet gösteren 3 sanayi kuruluşu, baharat ve kuruyemiş üretmektedir. Bu tesislerin ilki 1963 yılında kurulmuş, diğerleri ise 1971 ve 1980 yıllarında üretime geçmişlerdir. Daha çok yakın çevrede üretilen kuruyemişi işleyen ve ambalajlayan tesislerin yıllık üretim miktarı 11.000 ton civarındadır. Baharat fabrikalarında hammadde olarak kullanılan çeşitli bitkiler Akdeniz Bölgesinden temin edilmektedir.