Lâdikli Ahmed Ağa'nın torunu Ahmet Elma anlatıyor:
Bir ara dedemi yalan yanlış isnatlarla, ilgili yerlere şikayet ederler.
İfadesinin alınacağını bildirmek için yanına gelen görevlilere:
-Tamam siz gidin, ben biraz sonra gelirim, der.
Giyinir kuşanır ve daireye varır.
İfadesini alacak şahıs:
-Ladikli Ahmet Ağa dedikleri siz misiniz?
Hakkınızda şikayet var, ifadenizi alacağım, der.
-Evet, benim evladım, der dedem.
Muhatabı:
-Şimdi mesai bitti öğleden sonra devam ederiz, diyerek evine öğle yemeğine gider.
Yemek yerken bir ara dalıp gider.
Hanımı:
-Bugün sende bir şey var, dalıp gidiyorsun, dediği zaman kocası:
-Ladikli Ahmet Ağa diye bir adamı şikâyet ettiler.
Adam çok dikkatimi çekti, bundan olsa gerek...deyince dedemi bilen hanımı:
-Sakın ona eziyet etme, elini öp, duasını al... O evliya bir kişidir, der.
Daireye gelir gelmez dedeme:
-Ben senin ne olduğunu öğrendim.
Şimdi benim yıllardır içimi kemiren bir mesele var.
Onu bana aydınlatacaksın.
Ben annemin ve babamın kabirlerinin nerede olduklarını bilmiyorum.
Onların yerleri nerededir? diye sorar.
Dedem:
-Gaç hay oğlum, ben çobanın birisiyim, ben ne bileyim, der.
Adam:
-Hayır hayır, sen bilirmişsin, ben sağlam yerlerden öğrendim, deyince hemen manevi bir haberleşme olur ve adama babasının ve annesinin kabirlerinin yerlerini tarif eder.
Hatta:
-Evinizde de babanızdan kalma koka bir tesbih varmış.
Onu da bana verecekmişsiniz, der.
Adam hemen evine koşar bahsedilen tesbihi alıp getirir ve:
-Bu tesbih sizindir.
Ancak az müsaade edin, bunu ben biraz çekeyim, sonra size vereyim, der.
Daha sonra adam, dediği gibi tesbihi dedeme teslim eder.
*Lâdikli Âşık Ahmed Hüdâî, Ahmet Elma, 2011, 5.Baskı, S.105.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder