Eşrefoğlu Camii ve Türbesi, Beyşehir, Konya
Şerafettin Süleyman Halil Bey tarafından kendi adını taşıyan caminin doğu duvarına bitişik olarak yaptırılmıştır (1301). Selçuklu türbelerinin son örneklerinden biri olup görülmeye değer güzelliktedir.
Sekizgen gövde üzerine kesme taşla yapılmıştır. Dışarıdan konik bir çatı ve içten kubbe ile örtülüdür.
Türbenin içine bakıldığında zemindeki üç sanduka dikkati çeker.
Cesetlerin esas yeri ise türbenin hemen altındaki mahzendedir.
Buraya türbe kapısı önündeki merdiven ile inilen ikinci bir kapıdan girmek mümkündür.
Yusuf Akyurt'un bu bölümle ilgili tespiti şöyledir:
"Cesetler tahnit edilmiş ise de şimdi ecdadı mahnutadan eser kalmayıp iskana üzerinde yalnız dört adet kafa ve bir yığın kemik mevcuttur.
Eski Türkler cesetleri tahnit ederlerdi.
Bu mumya sanatına balsanlamak derlerdi." Şimdi biz yeniden türbenin içine dönelim ve bu noktada Ömer Tekin'in aktardığı bilgilerden faydalanalım: 'Türbenin içinde üç kabir vardır.
İkisininki sağ ve soldakilerin üzerinde o günün giyiniş tarzı olan mahruti kavuklara nazaran erkek kabri olduğu anlaşılıyor.
Halk arasında dolaşan rivayete nazaran sağdaki kavuklu kabir Süleyman Bey'e soldaki oğullarından birine ortadaki kabir Süleyman Bey'in karısı Sultan Hatun'a aittir.
Kabirlerin üzerinde yazı yoktur.Bu sandukaların eskiden çini kaplı olduğu da söylenmektedir.
Eski Türkler cesetleri tahnit ederlerdi.
Bu mumya sanatına balsanlamak derlerdi.
Şimdi biz yeniden türbenin içine dönelim ve bu noktada Ömer Tekin'in aktardığı bilgilerden faydalanalım: 'Türbenin içinde üç kabir vardır.
İkisininki sağ ve soldakilerin üzerinde o günün giyiniş tarzı olan mahruti kavuklara nazaran erkek kabri olduğu anlaşılıyor.
Halk arasında dolaşan rivayete nazaran sağdaki kavuklu kabir Süleyman Bey'e soldaki oğullarından birine ortadaki kabir Süleyman Bey'in karısı Sultan Hatun'a aittir.
Kabirlerin üzerinde yazı yoktur.
Bu sandukaların eskiden çini kaplı olduğu da söylenmektedir.
Türbenin kuzey ve güneye açılan ikişer penceresi dışında türbeye açılan bir penceresi daha vardır. Vakıflar Genel Müdürlüğü bu güzel yapıyı 1965'te restore etmiştir.
Ne var ki restorasyon sırasında yapılan konik çatının eserin orjinal halini yansıtmadığı görüşünü savunanlar da konik değil köşeli (pramit gibi) bir çatı ile örtülmeliydi demektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder