3 Ekim 2010 Pazar

Kabe'nin İçi - VİDEO

Hagia Triyada Kilisesi

Hagia Triyada Kilisesi














Ayvalık merkezinde Kazım Karabekir Mahallesinde düz bir arazide yapılmıştır.
Kilise Uzunlamasını dikdörtgen planlı olup, batı ve doğu yönleri diğer cephelerden çok daha geniş tutulmuştur. Üzeri düz bir çatı ile örtülmüş,  yüksekliği 17 m.dir. Alt katlar kesme taş üstleri yığma tekniğindedir. Apsis içten yarım kubbe, dıştan yarım konuk çatıdır. Üç nefli olup orta nef diğerlerinden daha geniş ve yüksektir. Yan nefler birbirlerine eşit ölçüdedir. Nefleri birbirlerinden ayıran sütunlar ahşap ve korint başlıklı olup üzerlerine alçı panolar yerleştirilmiştir.
İç mekandaki tasvirlerin üzerleri alçı ile örtülmüştür. Ana giriş naosun batısındaki iki kapıdan sağlanmaktadır. Naosun doğusunda üç basamaklı bema yer almaktadır. Doğuda kilisenin yalnızca tek bir apsisi vardır. İçten düz çatı, dıştan kırma çatılıdır. Uzun yıllar tekel deposu olarak kullanılmış ve orijinalliğinden kısmen yapılan eklerle uzaklaşmıştır.

Agios Yannis Kilisesi

Necdet Kent Kütüphanesi (Agios Yannis Kilisesi)
















Cunda Adası girişinde, sol tarafta, Aşıklar Tepesi üzerinde bulunan kilisenin yakın tarihlere kadar yalnızca dört duvarı günümüze gelebilmişti. Bulunduğu yerden adayı üç taraftan kuşatan denizi görecek konumda yapılan bu kiliseyi Koç Holding, Rahmi Koç’un çabalarıyla restore ederek kütüphaneye dönüştürmüştür.
Agios Yannis Kilisesi kesme taş ve tuğladan yapılmış, dikdörtgen planlı, üzeri tonoz örtülü küçük bir yapıdır. Apsis kimsi dışarıya çıkıntılı olup üzeri de tonoz örtülüdür. İç mekanda orijinal eserlerinden pek al kalıntı günümüze gelebilmiştir. Günümüzde ziyarete açık olan Necdet Kent Kütüphanesinde daha çok eski Büyükelçi’nin eserleri ile Ayvalık’ı içeren eserler ve , kilise eşyaları, ikonalar sergilenmektedir.

Ayazma (Faneromeni) Kilisesi

Ayazma (Faneromeni) Kilisesi















Ayvalık, Kemalpaşa Mahallesinde, Barbaros Caddesi 22. sokakta  bulunmaktadır. Günümüzde zeytinyağı fabrikası olarak kullanılan İon sütunlu Fenoremeni Kilisesi, ortadokslarca içindeki kutsal su nedeniyle ’’Ayazma’’ olarak anılmaktadır.
Ayazma Kilisesinin kuruluşuyla ilgili bir öyküsü vardır. Kilise yapılmadan önce bir kız çocuğu sürekli tekrarlanan hep aynı rüyayı görmeye başlamıştır. Meryem Ana yerden fışkıran bir sudan sürekli su içer ve yanında bulunan kıza da içirirmiş. Sürekli gördüğü bu rüyayı aile büyüklerine anlatmış, onlarda bunun bir işaret olabileceğini düşünmüşlerdir. Kızın rüyasında görülen yer kazılmış ve ortaya bir su kaynağı çıkmıştır. Bunun üzerine şehrin yöneticilerine duruma anlatmışlar ve onlar da aynı yerde bir kilise yapılmasına karar vermişlerdir. Böylece yeni yapılan kiliseye kutsal su anlamına gelen “Ayazma” veya “Feneromeni” ismi verilmiştir.
Kilisenin girişindeki bir alınlık üzerinde 1890 tarihi yazılıdır.Kilisenin yapı üslubu da XIX.yüzyılın sonlarına işaret etmektedir. Uzunlamasına dikdörtgen planlı, 17.40 X 8.60 m. ölçüsündeki kilisenin yüksekliği 12.00 m.dir. Yaklaşık 200 m2’mlik bir alan içerisinde bulunan kilise 150 m2’lik bir alanı kaplamaktadır.
Kilisenin yapımında kısmen kesme düzgün taş ile hafif kırmıza çalan renkte yöresel sarımsak taşı kullanılmıştır. Ön cephe tamamen Antik Çağın Yunan Mabetlerini anımsatmaktadır. Girişte korint başlıklı dört yuvarlak sütun ve bunların taşıdığı düz bir arşitrav ve üçgen alınlıkla sonuçlanır. Alınlığın her iki ucu ile tepesine de birer akroter yerleştirilmiştir. İç mekana alışılagelenin aksine güneybatıdan girilmektedir. Kuzeybatıdaki kapısı ise örülmüştür. Naos olarak isimlendirilen ibadet mekanının güneydoğu ve kuzeybatı cephelerinde dörder penceresi ile içerisi aydınlatılmıştır. Kilisenin üstü beşik tonozlu bir çatı ile örtülmüştür. Bu çatının üzeri de her birinin içerisine çiçek kabartmaları yerleştiren bölümlere ayrılmıştır.
Mübadele sonrası Rumların Ayvalıktan ayrılmasından sonra bir süre zeytinyağı imalathanesi olarak kullanılmış, içeride bir takım değişikler yapılmış, naosa ahşap bir kat eklenmiştir.  Kültür Bakanlığı çeşitli başvurular üzerine kiliseyi kamulaştırılarak Ayvalık Belediyesine devretmiştir.

Taksiyarhis Kilisesi

Ali Bey (Cunda) Adası Taksiyarhis Kilisesi
















İlçe merkezindedir. XIX. yüzyılda Müslümanlarla Hıristiyanların birlikte yaşadığı, Neo-klasik dönem Türk ve Rum evlerinin yer aldığı mahallede, eğimli bir tepe üzerinde yapılan kilisenin yapımını belirtecek kitabesi günümüze ulaşamamıştır. Bununla beraber kilisenin ilk yapılışının XV-XVI. yüzyıla kadar indiği sonradan 1873 yılında yenilendiği sanılmaktadır. Bu kilise Ayvalığın ikinci, Cunda Adasının da en büyük kilisesidir.
Ayvalığın en iyi korunan kiliselerinden biri olup yörenin ünlü kaba yontma ve bezemeli sarımsak taşı ile yığma tekniğinde yapılmıştır. Sarımsak taşları daha çok merdivenlerinde, pencere kemerleri ile sövelerinde kullanılmıştır. Kilisenin cephe görünümünde iki sütunun taşıdığı alınlıklı bir kapıdan girilmektedir. Bu kapının her iki yanında alttakiler örülmüş, birer pencere vardır. Girişin üzerinde ise demir şebekeli, yuvarlak kemerli üçüz pencereye yer verilmiştir. Bazilika planındaki kilise üç nefe ayrılmış, orta bölümü yüksek sekizgen kasnaklı bir kubbe örtmüştür. Bunun dışında kalan yerler tonoz örtülüdür.
İç mekanda duvarlar mermerle kaplanmış, bunun dışında kalan yüzeyler İncil’den alınma konuları kapsayan balık derisi üzerine yapılmış yağlı boya fresk ve ikonalarla bezenmiştir. Onlardan arta kalan alanlar ise çeşitli bezeme elemanlarıyla doldurulmuştur. Mübadele sonrası kilise terk edilince bu resim ve ikonaların bir kısmı Bursa Müzesinde koruma altına alınmıştır. İsa Peygamberin doğumundan ölümüne kadar geçen hayatını tasvir eden balık derisi üzerine yağlı boya ile yapılmış tablolar, ikonalar ve tavan süslemeleri130 yıllık geçmişe sahiptir.

2 Ekim 2010 Cumartesi

Oğul Paşa Türbesi

Oğul Paşa Türbesi















Bigadiç’e 15 km. uzaklıktaki İskele kasabası mezarlığında olan türbe, mimari üslup olarak Selçuklu kümbetlerine benzemektedir. Oğul Paşa Türbesi, Karesioğullarından  Oğul Paşa’ya ait olup, kendisine halk arasında "Sarı Dede" de denilmektedir.
Selçuklu kümbetleri tarzinda insa edilmis olan türbe, XIV. Yüzyil sonlarinda yapilmistir. Ogul Pasa Türbe kapisinin kenarlari mermerden olup, üç küçük pencere ile aydinlatilmaktadir. Kendisi ve ailesine ait olmak üzere dört büyük, üç çocuk mezari bulunmaktar.

Paşa Sultan Türbesi

Balıkesir Hacı İlbey İlkokulu’nun yanında, Karacaoğlan Camisi yakınındadır. 1472’de Klasik Osmanlı mimarisi üslubunda yapılmıştır. İçerisinde bulunan iki mezardan bir tanesi Paşa Sultan’a aittir.

Hayrettin Efendi (Üç Pınarlıoğlu) Türbesi

Kayabey Cami bahçesinde bulunan türbenin kime ait olduğu kesinlik kazanamamıştır. Bununla birlikte Ayaz Paşa oğlu Mahmut Bey’e ait olduğu sanılmaktadır (1570).
Kesme taştan kare plânlı türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür.

Karasibey Türbesi (Kara İsa Bey Türbesi)

Mustafa Fakih Mahallesi’ndedir. Karasibeyoğullarından Karasi Bey ile beş oğlunun mezarı bulunan türbe, Osmanlı döneminde yapılmıştır. Kitabesinde “Kara İsa Bey Türbe-i Şerifesi Tecdiden inşaası 1338” yazılıdır.
Türbenin bugünkü yapısı orijinal olmayıp yeni yapılmıştır. Ampir üslubundadır. Yay biçiminde bir plân gösterir. Cephesinde sivri kemerli yedi pencere olup, en solda da yine sivri kemerli kapısı vardır. Cephe görünümünde üst üste konulmuş bir küçük, bir büyük taş ile hareketli bir görünüm elde edilmiştir. Kemer aralarındaki madalyon çukurları pencerelerin altında da yatay panolar içerisinde rozetler görülmektedir. Türbenin üzeri hafif saçaklı kiremit çatı ile örtülüdür.

Ovaköy Türbesi

Balıkesir yakınında Ovaköy’de olan bu türbenin ne zaman ve kimin için yaptırıldığı belli değildir. Erken Osmanlı dönemine ait olduğu sanılmaktadır.
Taştan türbe, sekizgen bir plân gösterir. İçerisinde son derece sade bir lahit bulunmaktadır.

Sinan Efendi (Kız Dede) Türbesi

Edincik’te bulunan bu türbe, yazıtından öğrenildiğine göre, 1413’te Hacı Yakup oğlu Veli Bey’e aittir. XV.yüzyıl bilginlerinden Sinan Efendi tarafından yaptırılmıştır.
Kesme taştan olan türbenin sövelerinde mermer kullanılmıştır. Altıgen plânlı türbenin üzeri kubbe ile örtülü olup, içerisinde mermer bir lahit bulunmaktadır.

Barak Baba Türbesi

Türk İslam tarihinin en ünlü simalarından biri olan Barak Baba’nın Türbesi Bigadiç’e 36 km. uzaklıktaki İğciler ile Topalak köyleri arasındadır. Barak Baba Hacı Bektaş-i Veli’nin halifesi olup, Onun vasiyeti üzerine Bigadiç’e gelmiştir.
Geniş bir avlu içinde Selçuklu dönemi mimarisi özelliği taşıyan sekizgen kubbeli türbenin çevresinde yirmi kadar mezar vardır. Türbe içinde Selçuklu dönemine ait tunç ve bakırdan keşkül tasları, uçları hayvan ağzı şeklinde alem, iki adet siyah bazalt mezar taşı, taşın üzerinde sekiz köşeli keçeden yapılma "Gülşen-i Takke" ilgi çekicidir.

Çırpıllı Dede Türbesi


Kesin bilgi bulunmamaktadır. Genellikle Hıdrellez sabahı ziyaret edilip dilekte bulunulur.

Balım Sultan Türbesi

Bir fethinde Geyikli baba ile birlikte bulunduğu bilinmektedir. Türbesi, Dinkçiler Mahallesi’nde bulunmaktadır.

Altıkaraağaç Dedesi

Bigadiç’in kuzeyinde panayır yeri civarındadır. Her yıl burada lokma hayrı yapılmakta, yağmur duasına çıkılmaktadır.

Hasan Baba Türbesi

Balıkesir Hasan Baba Çarşısı içerisinde bulunan türbenin yanında bir de çeşme bulunmaktadır. Halk arasında Hasan Baba, Balıkesir’in manevi koruyucusu olarak bilinmektedir.

Fatma Sultan Türbesi

Zağnos Paşa’nın ilk eşi Fatih Sultan’ın ablası Fatma Sultan ile kızı Sitti Hatun’a ait olduğu söylenmektedir.
Günümüze sadece temelleri gelebilmiştir.

Zağnos Paşa Hamamı

Zağnos Paşa Hamamı















Zağnos Paşa Camisi’nin yakınındaki hamamın yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, Zağnos Paşa Camisi ile birlikte yapıldığı sanılmaktadır.
Klasik Osmanlı hamam mimarisinde, çifte hamam biçimindeki yapı iki bölümden oluşmaktadır. Ancak, her iki bölüm arasında plân bakımından değişiklikler vardır. Erkekler bölümünün son derece görkemli bir girişi olup, sivri kemerli buradaki portalde taş tuğla işçiliği dikkati çekmektedir. Erkekler bölümü kadınlar bölümünden daha büyüktür. Üç yandan pencerelerle aydınlatılan soyunmalık, 9.50x9.70 m. Ölçüsündedir. Üzeri trompların yardımıyla örtülmüştür.
Sıcaklık üç eyvan halinde olup, dört köşesinde halvet odaları yer alır. Soyunmalığın kuzeydoğu köşesindeki kadınlar bölümünün üzeri de pandantifli bir kubbe ile örtülüdür. Bunun da ılıklık ve sıcaklığı bulunmaktadır.

Çobanoğlu Hanı

Ayvalık Altınova, İnönü Caddesinde bulunan Çobanoğlu Hanı’nı kitabesinden öğrenildiğinden göre 1887-1888 yıllarında Osman Ağa yaptırmıştır. Giriş kapısı üzerinde, dört satırlık mermer bir yazıtı bulunmaktadır. Dr.Bozkurt Ersoy’dan öğrendiğimiz bu yazıtta:

Sezadır vasfını Osman Ağanın eylemek her dem
Ayazmand sukını ali-himemle eyledi ihya
Didim itmamına cevher feşanla tarih ey Şükri
Yapıldı mirsadında ta misafirhane çok ala
1305 (1887-1888
)”.

Tek katlı avlulu bir planı olan hanın günümüze yalnızca yuvarlak kemerli girişi ile bunun arkasındaki beşik tonozlu koridoru orijinal olarak gelebilmiştir.

Şükrü Bey Hanı

Ayvalık, Altınova Bucağında İnönü Caddesinde bulunan, Çobanoğlu Hanı’nın karşısında yer alan bu yapının da kitabesi günümüze gelememiştir. Bununla beraber Çobanoğlu Hanı kitabesinden yararlanılarak bu hanın l887-l888 yıllarında Şükrü Bey tarafından yaptırılmış olduğu sanılmaktadır.

Hanın kuzey cephesi iki katlıdır ve sonraki devirlerde önüne tek katlı dükkanlar eklenmiştir. Kaba yontma taş ve tuğladan yapılmış olan hanın ikinci katına dikdörtgen pencereler sıralanmıştır. Hanın ortasındaki giriş kapısı taş söveli taştan yuvarlak kemerlidir. Kapının üzerinde “Osmanlı Sigorta Şirketi Umumiyesi” ibaresi ile altına Fransızca “Sociele Generale Assurances Ottomane” yazılmıştır. Buradaki girişten düz ahşap tavanlı bir tavanın örttüğü bir koridor ile avluya ulaşılmaktadır. Avluda alt katı tuğla ayaklı revaklar bulunmaktadır. Hanın diğer duvarları revaksızdır. Avlunun batısında, kenarda yuvarlak kemerli ikinci giriş kapısının yerin bulunduğu mekan büyük olasılıkla ahırlara ayrılmıştır.

Avlunun ortasında bir şadırvan olduğu günümüze gelebilen izlerden anlaşılmaktadır. Hanın kuzey cephesindeki ikinci kata çıkılan merdiven açıklıkları örülmüştür.

Taşpınar Hamamı

Balıkesir Çarşısı’ndaki Taşpınar Hamamını 1401’de Subaşı Eyne Bey yaptırmıştır. Özelliğini kaybeden bu hamam mağaza olarak kullanılmaktadır.

Gavur Hamamı

Bigadiç, Işıklar yolu üzerindedir. Halk arasında "Gavur Hamamı" olarak anılan kalıntı, aslen Roma dönemine ait kayaya oyulmuş oda mezarlı Tümülüstür. İçinde, kayaya oyulmuş iki adet lahit bulunmaktadır.

Balıkesir Evleri

Ayvalık Evleri

















Balıkesir'de Anadolu geleneksel ev mimarisini yansıtan örneklerin hemen hemen hepsi kentin XV. yüzyıldan kalma çekirdek dokusunu oluşturan Aygören, Dumlupınar, Karaoğlan ve Karesi Mahallelerinde yer almaktadır. Günümüzde çok az sayıda ayakta kalabilen bu evlerin tamamı XIX yüzyıl sonu ile XX.yüzyıl başlarına tarihlendirilmiştir.
Balıkesir evleri Hipodomos planlı ve dikey kesişen sokakların üzerine sıralanmışlardır. Evlerin iç ve dış cephelerinde sadelik göze çarpmaktadır. Evlerin içinde kalem işi duvar ve tavan süslemeleri bulunmamaktadır.
Balıkesir evleri genel olarak taş temelli, ağaç merteklerle destekli ve genellikle dış üst kat cepheleri ahşapla kaplanmıştır.
Balıkesir evleri genelde arazinin kot farkından oluşan bodrum ile üzerine yapılmış bir veya iki kattan oluşmaktadır.  Binaların zemin katları mutfak ve kiler gibi servis mekanları olarak düzenlenmiştir. Üst katlar ise sofanın iki yanına yerleştirilmiş yaşam mekanları şeklinde kullanılmıştır. Evlerde sofa gerisinde bulunan yüklük veya dolap ile odalara da yüklük ve gusülhane yerleştirilerek sade fakat fonksiyonel mekanlar yaratılmıştır. Üst katlarda taşıyıcı sisteme ahşap kiriş ve hatıllar dahil edilmiştir.
Havran Hocazade Abdürrahim bey Evi


















Dış ve iç cephelerde ahşabın dayanıklılığı ve dekoratif özelliğinden faydalanılarak ahşabın sıcaklığı evlere yansıtılmıştır. Ahşap iskeletli duvarlar sayesinde yapının yükü zemine aktarılmıştır. Saçaklar iklim şartlarına uygun olarak çok geniş değildir. Tek veya çift taraflı merdivenlerle ulaşılan ana girişler iki sütunla desteklenen bir revakla geri çekilmiştir. Yukarı sürmeli giyotinli dikdörtgen, sık ve küçük pencereler ile cephe hareketlendirilmiş ve aydınlık mekanlar yaratılmıştır.
Evlerde genellikle  düz ve çıkmalı olmak üzere iki çeşit cephe tipi görülür. Çıkmalı cephede üst kat çıkmaları sade eliböğründeler (payandalar) ile desteklenmiştir. Cepheye hakim olan kat, pencere ve çıkmalar ile dışa açılan ve hayat denilen esas yaşam alanlarıdır.

Ayvalık Evleri

Ali Bey (Cunda) Adası evleri



















Ayvalık sivil mimarisini oluşturan evlerin büyük bir bölümü XIX yüzyıl sonları ile XX. yüzyılın başlarından kalmıştır. Bunların bir kısmı Rum, bir kısmı da Osmanlı mimarisine göre yapılmışlardır. Bazıları da Osmanlı-Rum karışımı bir mimari ortaya koyan evlerdir.
Ayvalık’ın kent dokusunu oluşturan evler daha çok dar ve kıvrımlı sokaklarda sıralanmışlardır. Bazıları konaklara özgün bir mimari gösterirler. Her birisi kendilerine özgün olan bu evlerin renkli taş süslemeleri, cumbaları, bezemeli kapı lentoları, dökme demir korkuluklu balkonları vardır. Kafeslerde ise ahşap işçiliğin detaylarına yer verilmiştir.
Bu evlerin en büyük özelliği ise kışın soğuğa, yazın da sıcağa korunaklı ve depreme dayanıklı oluşlarıdır.
 

Terzizade Konağı

Terzizade Saadettin Bey Konağı Cumhuriyet Caddesi’nde ve Ebubekir Camii karşısındadır.
Atatürk ’ ün Havran’a geldiği sırada misafir edildiği konak Saadettin Bey ’ in babası Hacı Ahmet Efendi tarafından yaptırılmıştır. İki katlı ahşap konağın ortadaki büyük bölümü haremlik , batısı selamlık olup , doğusunda ise yazıhaneler mevcuttur.
Çatıdının doğu kenarındaki alınlıkta bulunan çerçeveli yazı okunamamıştır. Havran’ da bulunan en güzel evlerden birisi olan Terzizade konağı ahşap işçiliği ile dikkat çekmektedir ve 39 odalıdır.

Fahri Bey Evi

Cami-i Kebir Mahallesi’nde Dumlupınar Caddesi’ndeki (Hicri 1251), çeşmenin yanında bulunan iki katlı ahşap ev Zorbalızade Farhri Bey’ e aittir. Ahşap işçiliğindeki güzelliği ile dikkat çekmektedir.

Hocazade Abdurrahim Bey Evi

Cami-i Kebir Mahallesi’nde Dumlupınar Caddesi’nde bulunan ev mimari yapısı ile dikkati çekmektedir.
Zemin kat kesme taştan, birinci ve ikinci kat ile asma kat tuğladan inşaa edilmiştir.Cümle kapısının kesme taşlarında ve demir kapısında çok güzel süslemeler bulunmaktadır.Şu anki binanın yerinde daha eskiden bir yangın sonucunda yok olan 28 odalı ahşap konak bulunmaktaydı.

Tahta Kuşlar Etnoğrafya Müzesi

Tahtakuşlar Etnoğrafya Müzesi
















Edremit’e 17 km Akçay’a 5 km Balıkesir Çanakkale E-24 karayoluna 2 km. uzaklıkta asfalt yolla bağlı, doğal güzellikler içinde kurulmuş, Türkiye’nin ilk Özel Etnoğrafya Müzesi ile 1992 yılında açılan ve Türkiye’de ilk kez bir köyde kurulan bir sanat galerisidir.
Alibey Kudar isminde bir İlkokul Öğretmeni tarafından kurulan Galeri’de Orta Asya’dan Türkiye’ye göç eden Konar-Göçer Türk boylarının ilginç ve özgün kültür varlıkları, giyim eşyaları, aletleri, halıları ve çadırları sanat galerisinde her tür sanat yapıtları yıl boyunca sergilenmektedir.

Balıkesir Arkeoloji Müzesi

Bandırma Arkeoloji Müzesi















Kyzikos antik kenti ve Daskyleion ören yeri buluntularının sergilenmesi amacıyla Bandırma Müze Yaptırma ve Yaşatma Derneği tarafından kurulan ve Kültür Bakanlığı’na devredilerek yeniden inşa edilen müzede iki teşhir salonu, bir laboratuar, kütüphane ve konferans salonu bulunmaktadır.
Bahçesi ile birlikte 4.500 m2'lik bir alana sahip olan müze binası 750 m2 olup, bodrum ve zemin kat olarak bal peteği planında yapılmış, çatısındaki fenerleriyle Osmanlı Dönemi mimarisini andırmaktadır. Bahçe en altta otopark alanı olmak üzere sekiler şeklinde düzenlenmiş ve çeşitli dönemlere ait eserler teşhir edilmiştir.
Müzede, Daskyleion’a özgü Anadolu Pers sanatının özelliklerini taşıyan antemionlu ve frig yazıtlı mezar stelleri, kazılarda çıkarılan Pers etkili pişmiş toprak kaplar ile Kyzikos antik kendinden ve civardan elde edilen mezar stelleri sergilenmektedir.

Paşabayır Mahallesi,
Ziyaret Bahçesi Mevkii Bandırma
Tel : (0266) 714 82 71

Bigadiç Müze ve Kültür Evi

Bigadiç Müze ve Kültür Evi



















1942 Bigadiç depremi sonrasında Tekel İdaresi için yapılan ve 1930-1940 yılları arasındaki mimari örnekleri arasında sayılan özellikli bir yapı, Kaymakamlık öncülüğünde, Belediye ve "Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma" Vakfı işbirliğiyle ÇEKÜL Vakfı tarafından hazırlanan Röleve ve iç mimari plânlarına uygun olarak İstanbul Röleve ve Anıtlar Müdürlüğü’nün katkılarıyla ve Belediye imkânlarıyla yeniden düzenlenerek müze ve kültür evi haline getirilmiştir.
50 yılı aşan bir süre Tekel İdaresi olarak hizmet veren bina, Bigadiç kültür ve sanat merkezi olarak düzenlenmiştir. Kaymakamlıkça oluşturulan ekibin köy köy dolaşarak derlediği koleksiyon müze uzmanlarınca seçilerek tasnif edilmiş ve teşhire hazırlanmıştır.
Müzede: "Kuvay-i Milliye Hareketi" içinde özel yeri olan Balıkesir’in Bigadiç ayağına ilişkin "Kuvay-i Milliye Bölümü"; Arkeoloji Bölümü; İlçe merkezine 18 km uzaklıkta bulunan Ancyra antik yerleşimine ait kalıntılar; Etnografya Bölümü; Son 200-300 yıllık zaman kesitinde günlük yaşama dair öğeler bulunmaktadır.
Müze teşhirinden bir görünüm
Ayrıca 96 m2 büyüklüğünde 90 kişilik toplantı, seminer gibi etkinlikler ile sergiler için kullanıma uygun çok amaçlı bir salon bulunmaktadır. Müzenin açılışı 1 Aralık 2001 tarihinde yapılmıştır.

Kuvayi Milliye Müzesi

Kuvayi Milliye Müzesi















Kuva-yi Milliye Müzesi oluncaya kadar, Eski Belediye Binası olarak kullanılan bina,1840 yılında Karesi Sancağı Defterdarı Girıdi-zade Mehmet Paşa’nın konağı olarak yaptırılmıştır.1800’lü yıllarda bir yangın sonucu yanmasıyla yerine torunu Halit Paşa şimdiki Konağı inşa ettirmiştir. Konak, Kurtuluş Savaşı esnasında önemli hizmetlerin verildiği bir mekan olmuştur.
15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’in işgali sonrasında, 16 Mayıs 1919’da Balıkesirlilerin toplanarak silahlı mücadele kararının alındığı ve Kuva-yi Milliye ateşinin parladığı bu bina uzun yıllar II. Kolordu Komutanlığı’na ve Ali Hikmet Paşa’ya da karargah olmuştur. İzmir Şimal Cepheleri Heyeti’nin çalışma merkezi olmuştur. Konağın eklentileri içinde bulunan ve 1913 yılında "Okuma Yurdu" olarak açılan ve yine 18 Mayıs 1998’de "Milli Mücadele Tarihimiz Kitaplığı" olarak hizmete giren binada 6 Şubat 1923 tarihinde ile ilk gelişlerinde Atatürk de misafir edilmiştir.

Milli Mücadele çalışmalarına karargâhlık etmiş Eski Belediye Binasının, Müze olarak açılması düşüncesiyle il Belediyesinin 27.06.1985/72 ve 21.02.1986/415 sayılı Meclis Kararlarıyla, içinde Okuma Yurdu Binası’nın da bulunduğu Eski Belediye Binası kompleksinin süresiz kullanım hakkı Kültür ve Turizm Bakanlığı, Eski Eserler Genel Müdürlüğü’ne devredilmiş ve bu konuda Balıkesir Valiliği ve Belediye Başkanlığı arasında protokol imzalanmıştır. Daha sonra 1987 yılında ilde Müze Müdürlüğü’nün teşekkül ettirilmesi ile restorasyon çalışmaları daha da hızlandırılmış ve aynı zamanda, teşhirlik eser toplama çalışmaları sürdürülerek, 6 Eylül 1996 tarihinde, ilimizin Kurtuluş gününde hizmete açılmıştır.
İki kata yayılan seksiyonlardan oluşan Kuva-yi Milliye Müzesi’nin zemin katında; Balıkesir Kuva-yi Milliyesinin kurulmasında öncülük etmiş 41 Bayrak Adam’ın aldıkları yazılı kararlar, yapılan 5 adet Kongrenin Kararları, bu Kahramanların zati eşyaları, fotoğrafları ile Atamızın Balıkesir’e gelişlerinde çekilmiş fotoğrafları sergilenmektedir. Müzenin ikinci katında ise, İlimizde ortaya çıkan Arkeolojik eserler ile yöresel etnoğrafik eserler sergilenmektedir. Türkiye için bir ilk olan ve Balıkesir Fotoğraf Müzesi’nin temelini oluşturan "Eski Fotoğraf Makineleri" bölümü de müzenin ikinci katındadır.
 

Ayşe Sıdıka Erke Etnoğrafya Müzesi

Ayşe Sıdıka Erke Etnoğrafya Müzesi















Ayşe Sıdıka Erke Etnoğrafya Müzesi, Balıkesir'in Edremit ilçesinde bulunan bir müzedir. Balıkesir Kuvay-ı Milliye Müzesi Müdürlüğü'ne bağlıdır. Edremit Belediyesi tarafından kurulmuştur.
Müzenin zemin katında Kuva-yi Milliye dönemini yansıtan bir oda bir idari oda ve hanay tabir edilen 120 m2.lik geniş salon kültürel amaçlı kullanılmak üzere düzenlenmiştir. Üst katta baş oda ve sofa bulunmaktadır. Odalarda XVII. yüzyıl ve XIX. yüzyıla ait  Edremit ev yaşamına ilişkin geleneksel el sanatları ile bezenmiş ev eşyası giysi ve günlük yaşamını yansıtan eşyalar sergilenmektedir.


Adres: Azerbaycan Bulvarı Park Arkası
Hüsnü Elçin Yıldırım Sok. No:6 Edremit
Müze Tel : (+90-266) 374 17 18

Saraylar Köyü Açık Hava Müzesi

Bizans döneminden kalan eserlerin bulunduğu müze, Marmara’ya 25 km uzaklıktadır.

Devrim Erbil Çağdaş Sanat Müzesi


Akıncılar Mahallesi Gazi Bulvarında Belediyeye ait eski Elektrik ve Su Otobüs İşletme binası restore edilerek, bir Müze binası olarak yapılandırılmıştır.
İlk, Orta ve Lise tahsilini Balıkesir'de  tamamlayarak halen Belediyenin Sanat Danışmanlığını da yürütmekte olan Devlet Sanatçısı Prof.Devrim Erbil eserlerinin bir bölümünü bağışlayarak bu girişime önderlik etmiştir.
Belediye Meclisinin kararı ile de söz konusu binanın “T.C. Balıkesir Belediyesi Devrim Erbil Çağdaş Sanat Müzesi” olarak isimlendirilmesi ve bu doğrultuda hizmet vermesi uygun görülmüştür.  Yapılan düzenlemelerin ardından “T.C. Balıkesir Belediyesi Devrim Erbil Çağdaş Sanat Müzesi” 21 Şubat 2004 tarihinde açılmıştır
Pazar ve Pazartesi günleri hariç 08.00-17.00 saatleri arası ücretsiz olarak halkın ziyaretine açık olan Müzede, Çağdaş Türk Sanatçılarına ait 95 adet tablo yer almaktadır.

Gönen Mozaik Müzesi

Gönen Termal Tesisleri yanındadır. Üstü örtülü alandaki müzede, taban mozaiği ile çevresinde derlenmiş olan Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait taş eserleri bulunmaktadır.

Açık Hava Müzesi

Müze, 1948 yılında kurulmuştur.
Kyzikos antik kentinde bulunan Helenistik ve Roma dönemleri kalıntıları olan Afrodit heykeli ve diğer heykeller, dikilitaş, yazıtlar, lahitler, mezar stelleri, kabartmalar, levhalar, mozaik parçaları, Hadrianus tapınağına ait sütun ve başlıkları sergilenmektedir.

Gönen Kaplıcaları, Balıkesir

Gönen Kaplıcaları












Gönen ilçesindeki kaplıcanın çok eski bir tarihi vardır. Kaplıca Mısırlılar, Romalılar ve Bizanslılar zamanında işletilmiştir. Yörede yapılan kazılarda ele geçen tarihi eserler, Gönen Açık Hava Müzesi’nde bulunmaktadır.
Doğa kaplıca sularına 275 metre derinlikte kaptaj yapmış, atmosfer sularından ayırmıştır. Bu nedenle kaplıca suyu dünyada çok az rastlanır bir biçimde saf, temiz ve özelliklerini yitirmeden kalmıştır. Suyun sıcaklığı 73oC olup, hem banyo hem de içilmek suretiyle yararlanılmaktadır.  Toplam mineralizasyonu 1796,9 mg/L olan florlu termomineralli su, hekim kontrolünde banyo uygulamaları ile kas-iskelet sisteminin ortopedik, nörolojik ve romotolojik hastalıklarının rehabilitasyonunda ve romotolojik hastalıkların tedavisinde kullanılabilir niteliktedir.

Gönen Dağ Ilıcası (Ekşidere Gençlik İçmesi)

Ekşidere Gençlik İçmesi















Ekşidere Gençlik İçmesi Gönen ilçesine 13 km. uzaklıktaki dağ ılıcasının 100 m. İlerisindedir.
Gençlik suyu sülfat klorürlü, sodyum kalsiyum ve oligometeliktir. Suyun içinde en fazla radyoaktif olması gençlik suyu denmesine sebep olmuştur. Ilıcada banyo yapılmakla beraber içme suyu olarak da kullanılmaktadır. Dağ ılıcası 220 yatak kapasitelidir.

Güre Kaplıcası


Edremit ilçesine bağlı Güre Beldesi sınırları içerisindedir. Kaplıca mahallinin denizden yüksekliği 3 m olup denizden uzaklığı 300 m civarındadır. Edremit’ e 12 km, Akçay’ a ise 3 km uzaklıktaki kaplıca sağlık ve dinlenme yeridir.
Kaplıcanın orijinal bölümlerinde ilkçağ Roma hamamı özelliklerini taşıdığı görülmektedir. Civardaki Astyra antik kentine ait sıcak su kaynağı olarak tanınan ve ünlü antik çağ tarihçisi Amasyalı Strabon'un da bahsettiği Güre Kaplıcası'nın bulunduğu yerde çamur banyosu da yapılmaktaydı.
Suyun sıcaklığı 64 ’C olup, romatizma, kadın hastalıkları, cilt hastalıkları, guatr, kireçlenme, sedef, böbrek taşı ve kumları ile karaciğer hastalıklarına iyi gelmektedir. Afrodit Termal Tesisleri 85 yatak kapasiteli olup kara ve hava yolu ile ulaşım sağlanmaktadır.

Bostancı - Entur Kaplıcaları


Burhaniye’nin Edremit çıkışında ve Burhaniye’ye 10 km. uzaklıkta son derece modern tesislerdir. Ortalama 51derece sıcaklıktaki yıkanma suyu Romatizma, siyatik, lumbago ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.
Burhaniye-Edremit yol ayrımında olduğundan ulaşım kolaydır.

Derman Kaplıcası


Edremit ilçesine 3,5 km uzaklıktadır.
Kaplıca suyu çeşitli kadın hastalıklarına, romatizmaya ve içilmek suretiyle böbrek taşı rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.

Pelitköy Zeytin Pınarı İçmesi


Burhaniye’ye 12 km. Pelitköy’e ise 2 km. uzaklıktadır.
Ortalama 20 derece sıcaklığındaki su, safra yolu hastalıkları ile karaciğer ve bağırsak rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.

Dutluca Köyü İçmeleri ve Damlarca Suyu


Burhaniye’ye 12 km. uzaklıkta dutluca köyündeki içme suyu ortalama 16 derece sıcaklıktadır.
İdrar yolları ve böbrek rahatsızlıklarına iyi gelmektedir. Bu köyde ayrıca damlarca yıkanma suyu da bulunmakta ve cilt hastalıkları için yararlı olmaktadır.

Karaağaç Kaplıcası


Burhaniye’ye 10 km., karaağaç beldesine ise 2 km. uzaklıktadır.
Kaplıca hamamındaki su başta uyuz olmak üzere birçok cilt hastalığına iyi gelmektedir. Konaklama olanağı olmadığından günü birlik gidilmesi söz konusudur.

Bostancı Köyü Kaplıcaları

Burhaniye’ye 10 km. uzaklıkta Balıkesir, Çanakkale ve İzmir karayolu kavşağında bulunmaktadır.
Suyu ortalama 51 derece sıcaklıktadır. Romatizma, siyatik, lumbago ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir. Ayrıca konaklama olanakları da vardır.

Düdüklü Kaynak Suyu

Kaynağı, Burhaniye’ye 28 km. uzaklıktaki Karadere Köyü güzle yaylasındadır. Yapılan analizler sonucu sertlik derecesi, lezzeti ve diğer ölçüm değerleri yönünden Türkiye’nin en nitelikli kaynak sularından biri olduğu resmen saptanmıştır.
Düdüklü suyu Burhaniye’nin çeşitli yerlerindeki çeşmeler ile ücretsiz olarak kullanıma sunulmuştur.

1 Ekim 2010 Cuma

Tahir Paşa Camii (Dursun Fakih Camii) Resimleri



Antandros, Balıkesir

Antandros Kazısından Çıkan Lahitler

















Antandros, Edremit Körfezi’nin kuzeyindeki İda dağının güney eteklerinde bulunan Kaletepe’nin batı yamaçlarında, Edremit-Altınoluk karayolunun 3.km.de yol yapım çalışmaları sürerken ortaya çıkmıştır.

Eski çağın ünlü coğrafyacısı Strabon, Antandros’a Adramyttenas Körfezi'nde bir kent olarak değinmiştir. Vergillius da bu kentin geçmişini Troia savaşlarına kadar indirmiştir.Troia savaşını en ince ayrıntısına kadar anlatan Vergilllius, Antandros’a değinirken İda dağındaki ağaçlardan yapılan kerestelerin gemi yapımında kullanıldığını, ününün antik dünyaya yayıldığını da dile getirmiştir.

Antandros’un kuruluşuyla ilgili birbirinden farklı iddialar ortaya atılmıştır. Antik tarihçilerden Akaios, Antandros’un bir Leleg kenti olduğunu belirtmiştir. Skepsisli Demetrios kentin Klikyalılarca, Heredotos, Pelarsklerca, Thukyidides de Aeoller tarafından kurulduğunu ileri sürmüşlerdir.

Adramytteion Thebai














Adramytteion Thebai’nin yeri kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber Kieper’in, Tarhan’ın arkeoloji haritalarında, Codex Kültür Atlası’nda eski Edremit’te, Havran’dan Burhaniye’ye gelen yol kavşağında olabileceği işaret edilmiştir.
Prof.Bilge Umar, Burhaniye’den kuzeye uzanan eski asfalt yolun, kasabanın kuzeyinden geçen İzmir-Çanakkale ana yolu ile birleşmeden önce dönemeç yaptığı,Tepe denilen yerde 80-90 yıl önce köylülerin tarlada küp benzeri kalıntılar bulduklarını söylemiştir. Ayrıca orada eski bir kentin varlığına değinmişse de söz konusu yerde hiçbir kalıntıya rastlanamamıştır.














Strabon coğrafya kitabında Adramyttion’luların çok güzel su yolları yaptıklarını yazar.
Adramytteion, Atramyttion, Atnamytteion biçiminde de yazılan bu antik kentin isminin anlamı kesinlik kazanamamıştır. Adramyt sözcüğünün Hellen dilinde bir anlamı yoktur. Muhtemelen Luwi-Pelasg kökenlidir. Adra sözcüğü Luwi dilinde “Erkek “ anlamına gelmektedir. Bilge Umar’a göre bu Ana Tanrıça’nın erkeği olan baş tanrının adlarından biridir. Madra ise “Ananın kocası” anlamındadır.
M.Ö. V.yüzyılda yaşamış olan Sardes’li tarihçi Xantos, Lydia Kralı Adramytes’den söz etmiştir. Kentin isminin buradan geldiği ve “Adramytes’in Kenti” olabileceği düşünülebilir. Bunun yanı sıra Xenephon, Onbinlerin Dönüşü isimli eserinde Hellen askerlerinin Pergamon’a giderlerken Troas’dan sonra Thebai ovasında, Adramytteion Thebai’den geçtiklerini belirtmiştir. İliada’da ise Troia savaşları sırasında, Thebe ovasında M.Ö. 1200’de bir Thebai kentinin olduğu vurgulanmıştır. Nitekim Agamemnon’a hediye edilen, Khryse kentinin Apollon rahibi Kryses’in kızı Khryseis bu kentte tutsak edilmiştir.














Kaikus (Bakırçay) üzerinde bir liman kenti olabileceği,M.Ö. 584’lerde Lydia Kralı Alyattes tarafından Kimmer ve Hellen saldırısına karşı kurulmuş olabileceği de düşünülmelidir. Bunun yanı sıra bugünkü Edremit yakınlarındaki bu kentin Troia savaşlarından sonra Lydia’lıların eline geçtiği, Lydia Kralı Kroisos’un kardeşi Adramys’e burasını verdiğine dair bazı izlere rastlanmıştır.Adramys, bu kenti onararak geliştirmiş, sonra da kendi ismini vermiştir.
M.Ö.88’de Mithridates Savaşı sırasında burada geçen olayları Strabon şöyle anlatır:
Assos ve Adramyttion,her ikisi de önemli kentlerdir. Fakat Mithridates savaşlarında Adramyttion talihsizliğe uğramıştır. Akademide filozof,adalet dağıtıcısı ve retorik hocası olarak geçinen general Diodoros,kralı hoşnut etmek için kent meclisinin tüm üyelerini öldürtmüş ve ayrıca kral ile birlikte Pontos’a gitmiştir. Fakat kral tahttan düşünce yaptığı kötülüklerin cezasını ödemiştir. Aynı zamanda,ona karşı birçok suçlamalarda bulunuldu; fakat kendisi,yaptığı alçaklıkları sindiremediği için,kendini benim kentimde açlıkla ölüme mahkum etti. Adramyttionlu başka birisi de ünlü hatip Ksenokles’dir”.
Yazılı kaynaklarda bu bilgilerin dışında Adramytteion Thebai ile ilgili antik tarih ve destanlarda başka bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak ,2004 yılının sonlarında Burhaniye Belediye Başkanı Fikret Akova’nın çabalarıyla Antik Liman ve Dalgakıranların ortaya çıkarılması için çalışmalar başlatılmış ve bir arkeolojik park alanı oluşturulmuştur.
















Yapılan kazılar sonucunda Paganizim ve Hıristiyanlık süreçleriyle ilgili ulaşılan veriler, adeta laboratuar haline gelmiş bu yapının içerisinden bilim dünyası için yeni bakış açıları ortaya koyacağı ihtimal dahilindedir. Bu kazılarda tarihi eserler gün ışığına çıkmarılmakktadır.

Prokonnesos (Marmara Adası)















Marmara Denizi’nin (Propontis) güneybatısında yer alan Prokonnesos, İmroz’dan (Gökçeada) sonra Marmara’nın en büyük ikinci adasıdır.
Prof.Bilge Umar’a göre Prokennesos’un ismi Hellen dilinde ceylan anlamına gelen “prox” ile ada anlamındaki “nesos” un birleşmesinden meydana gelmiştir.W.M.Ramsay’da M.Ö.2000’de Luwi dilinden gelen bu ismin Hellen dilinde değiştirildiğini ileri sürmüştür.
Prokonnesos’da Eski çağdan günümüze ulaşan kalıntılarla karşılaşılmamıştır.Tarihi kaynaklara göre M.Ö.1200’lerdeki İon göçünden sonra yerleşim başlamıştır.Antik çağlarda Miletoslular burasını deniz üssü olarak kullanmışlardır. Konumundan dolayı tarih boyunca saldırıları uğramış ve yağmalanmıştır. Bu nedenle de adanın çeşitli yerlerinde kale kalıntıları ile karşılaşılmıştır.Roma döneminde buradaki mermer ocakları işletilmiş ve önemli bir mermer yapım yeri olmuştur. Antik çağlardan günümüze kadar yararlanılan bu mermer ocaklarının %95’inin saf oluşu kalitelerinin bir işaretidir. Kalıntıları, çoğu kez 2 m.ye ulaşan mermerlerin yanı sıra Çınarlı köyündeki Bedalan Körfezi (Pîrî Reis bu limandan Petalan Limanı diye bahseder) çevresinde de kristalleri daha küçük boyutlarda olan dolamitli mermerler çıkarılmıştır.
İlk çağdan günümüze ulaşan yapı kalıntısı olmamasına karşılık, Viranköy’ün güneyindeki tepede kale kalıntısı, Kesikçiler mevkiindeki limanda da horasan duvarlarla karşılaşılmıştır. Prokennesos küçük bir kent görünümünde olmasına karşılık, Fenike donanmasınca yakılıp yıkılmıştır. M.Ö.410’da Alkibiades komutasındaki Atina donanması Kyzikos yakınlarındaki savaş öncesi burada konaklamıştır.M.Ö.408’’e Atina donanması Khalkedon ‘a (Kadıköy) kuşatmaya giderken yine burada bir süre kalmıştır.



















Prokonnesosda yüzey araştırması ve kazı çalışmalarına uzun süre başlanamamıştır. İlk kez İstanbul Arkeoloji Müzeleri adına Dr.Nuşin Asgari’nin 1971’de burada başlattığı kazılar 1978 yılına kadar sürmüştür. İlk dönem çalışmalarında Roma dönemi lahitleri ile karşılaşılmıştır. Araştırmalar ilerleyince oldukça geniş bir alana yayılmış Roma nekropolü ile karşılaşılmıştır. Burada ortaya çıkarılan lahit , mezar stelleri ve mermer parçaları düzenlenen açık hava müzesinde koruma altına alınmıştır.
Daha sonraki kazı çalışmalarında da yine çok sayıda birbirine benzer Roma lahitleri ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca lahitler içerisinde Roma altın sikkeleri ile karşılaşılmıştır. Pagan inancına göre ölünün ağzına konan para, ihtiyar kayıkçı Şaron’un onu Striks ırmağından geçirmesi içindir.

Kyzikos















Bandırma’nın 5 km. kuzeybatısında, Kapıdağ yarımadasını ana karaya bağlayan, dar ve alçak kıstağın kuzey doğusundadır.
Burası İlk Çağ’da karaya yakın bir ada konumunda idi. Arktonnesas denilen ada Hellence “Ayı Adası” anlamındadır. Kyzkos isminin Hellen dilinde anlamı olmadığı gibi kökeni de bilinmemektedir.
Kyzikos ile ilgili araştırmalara XV.yüzyılda başlanmıştır. Nitekim İtalyan tüccar ve araştırmacı Ankonalı Cyriacos, burada gördüğü, ancak günümüze çok azı gelebilmiş kalıntılardan söz etmiştir.Onu izleyen yıllarda ise diğer gezginler kentle ilgili hiçbir bilgi vermemişlerdir.XVIII-XIX.yüzyıllarda Avrupalı gezginler Kyzikos’a gelmişlerse de yalnızca Hadrianus mabedi ile ilgilenmişlerdir.C.Texier de tiyatronun ayakta kalmış kemer ayaklarının çizimlerini yapmıştır. Perrot,1862’de yayınlanan Galatia ve Bithynia seyahatnamesinde Kyzikos’un günümüze ışık tutan plânı ve bazı kalıntılarını çizmiştir.Onları Rustafsaell ve Hasluck’un çalışmaları izlemiştir.




















Arkaik dönemde (M.Ö.479 öncesi) burada Dolionez denilen bir topluluk yaşıyordu.Bununla beraber kentin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu da açıklık kazanamamıştır.

Kyzikos’un ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesinlik kazanamamakla beraber M.Ö.756’da Miletos’dan gelenlerin kenti ele geçirdiği bilinmektedir.Miletoslu göçmenlerin yönetiminde, çevrenin önemli bir balıkçılık ve ticaret merkezi olmuş, Karadeniz kentleriyle yapılan ticarette üs konumunu yüklenmiştir. Ord.Prof.Dr.Ekrem Akurgal’ın burada yaptığı kazılarda Geç Geometrik dönem keramiklerinin bulunduğu kentin M.Ö.VII.yüzyılın ilk yarısında kurulmuş olduğunu ortaya koymuştur.Ancak kent konumuna Miletoslular zamanında erişmiştir.

Perslere karşı başlatılan ayaklanmada Miletosluların yanında olmamışlardır.İsyanı bastırmak için yola çıkan Pers donanmasını, onlar gelmeden önce Daskleion kentindeki satrap Olbares ile anlaşarak onlara bağımlılığını bildirmişlerdir. Bu nedenle de Kyzikos, diğer kentler gibi yakılıp yıkılmaktan kurtulmuştur.M.Ö.498’de Atina’nın egemenliğine girdiğini Xenophon’dan öğreniyoruz. M.Ö.281 de Kunupedion savaşının ardından Seleukos Krallığının eline geçmiştir. Kyzikos’un Pergamon Krallığı ile olan ilişkileri de bu dönemde başlamıştır. Pergamon Krallığının vasiyet yoluyla Roma’ya katılmasından sonra da Bergama’ya bağlı bir Roma eyaleti konumuna girmiştir.Kısa bir süre sonra bağımsızlık hakkını elde etmiştir.Ancak M.Ö.I.yüzyılın ikinci yarısında Roma’nın doğu ülkeleri komutanı Antonius’un donanmasını hazırlaması isteğini kabul etmemiş, bunun sonucu olarak da bağımsızlığını kaybetmiştir.

İmparator Hadrianus döneminde (M.S.117-138) önemli bir kültür merkezi olmuştur.İmparator M.Ö.124’de Kyzikos’a gelmiş, kısa süre sonra da İmparatorluğun kültürünü benimseyen kentler arasına girmiştir.Bu nedenle Roma’nın ekonomik desteğini kazanmış, kentte yeni eserler yapılmaya başlanmıştır.
Doğu Roma İmparatoru Constantinus’un, Byzantionu başkent yapmasıyla birlikte Kyzikos’lu bilginler oraya göçmüşlerdir.Ne var ki,Byzantion’un deniz ticaret merkezi oluşu Kyzikos’u ekonomik yönden çöküntüye uğratmıştır.Arap akınları, 943 depremi kente zarar vermiştir. Nikaia piskoposluğunun güçlenmesinden ötürü Kyzikos’da oraya bağlanmıştır.Bunun ardından 23 Eylül 1063 depremi kenti tümüyle yıkmış, halk da Artaka’ya (Erdek) göçmüş ve bir daha da eski günlerine dönememiştir. Kyzikos’dan günümüze ulaşan kalıntıların başında Hadrianus Mabedi gelmektedir. Mabedin yapımına Hadrianus döneminde başlanmış, Marcus Aurellius döneminde (M.S.161-180) tamamlanmıştır. Kyzikos’un güneybatısındaki mabet kentin geçirdiği depremlerden etkilenmiş,taşları çeşitli yapılarda kullanılmak üzere yerlerinden sökülmüştür.Günümüze mabetten yalnızca çevresindeki terasları destekleyen bir kemer ve tonozlu temelleri gelebilmiştir.
Anconalı Cyriacus da mabedin 33 sütununu ve üst yapısının ayakta olduğunu gördüğünü belirtmiştir.Kyzikos tiyatrosu, kent surlarından bazı kalıntılar dikkati çekerse de bunların pek fazla bir önemi bulunmamaktadır.Roma döneminde içerisinde gladyatör gösterileri ile vahşi hayvan mücadelelerinin yapıldığı amfitiyatro Hamamlı ve Çeltikçi köyleri arasındaki bir dere yatağındadır.M.S.124 depremi kentteki birçok yapı gibi burasını da yıkmıştır.Kentin nekropolü Edincik yolu üzerindedir. Kyzikos kalıntıları İstanbul Arkeoloji Müzeleri ile Erdek Açık Hava Müzesindedir. İstanbul Arkeoloji Müzesi Arkaik dönem eserlerinin sergilendiği salonda bir erkek torsosu ile dans eden figürler, Erdek’te ise asma dalı ve üzüm salkımları kabartmaları ile bezenmiş sütun parçası dikkati çekmektedir.
Kyzikos’un nümizmatik alanında da ayrı bir önemi vardır.Kyzikos,Perslerin M.Ö.V-IV yüzyıllarda elektron stater basma izni verdiği birkaç kentten birisi olmuştur.
Kyzikos’ta 1988–1997 yılları arasında Atatürk Üniversitesi öğretim üyelerinden Sayın Prof.Dr. Abdullah YAYLALI tarafından kazılar yapılmıştır. 1997 yılından sonra uzun bir süre ara verilen kazı çalışmaları 2006 yılında Bakanlar Kurulu Kararıyla  yeniden başlamıştır.














2006 yılında Hadrian Tapınağında sürdürülen kazı çalışmalarına 2007 yılında da devam edilmiş, ayrıca nekropol alanında da çalışmalar yapılarak önemli sonuçlar elde edilmiştir.

Akhyraous













Akhyraous’un Balıkesir’in 15-20 km. güneyindeki, Hocakalesi denilen yerde olduğu sanılmaktadır.

Akhyraous ismi Prof.Dr. Bilge Umar’a göre Hellen dilinin çarpıtılmış bir sözcüğü olup bir anlamı yoktur. Luwi dilinden türetilerek Hellen diline uyarlandığını da düşünebiliriz.

Bigadiç ilçesinin doğusunda bulunan tepe üzerinde M.S. XI. yüzyılda Bizanslılar tarafından yapılmış Achyraos Kalesinin kalıntıları bulunmaktadır. Yunan işgali döneminde karargah olarak kullanılan kalenin dış surları çok harap bir şekilde günümüze kadar gelebilmiştir.

Haçlı Seferi sırasında Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa 1190’da buradan geçmiştir.

Daskyleion












Antik çağın önemli bir yerleşim merkezi olan Daskyleion en parlak çağını Perslerin satraplık merkezi olduğu dönemde yaşamıştır. Antik tarihlerde ismi geçen bu kentin yeri, Prof.Dr.Ekrem Akurgal’in 1954-1955 yıllarında yaptığı kazılarda kesin olarak belirlemiştir.
Daskyleion, Balıkesir’in Bandırma ilçesi, Aksakal beldesi Ergili Köyü sınırları içerisindedir. Aynı zamanda da Kuş Gölü kıyısında yer alır. Pers satrapları burada MÖ.547-333 yılları arasında yaklaşık 200 yıl hüküm sürmüşlerdir.
















Yörede yapılan araştırmalar kentin Lydia Kralı Daskylos tarafından kurulduğunu ortaya koymuştur. Ancak Recbuck bu kentin Kral Gyges tarafından kurulduğunu iddia etmektedir.
İlk kazılar Ekrem Akurgal tarafından 1954 yılında başlatılmıştır. 1960 yılından sonra 1988 yılında Tomris Bakır başkanlığında devam etmiştir. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr.Tomris Bakır’ın uzun süredir burada yapmış olduğu kazılarda Perslerin yanı sıra Frig, İon ve Bizans dönemine ait mimari parçaları ve küçük buluntuları da ortaya çıkarmıştır.

 

Hadrianoutherai


Hadrianoutherai’nin Balıkesir yakınlarında olduğu sanılırsa da yeri saptanamamıştır.
Bu isim Hellen dilinde Hadrianus’un av yeri anlamında olup M.S.II.yüzyılda yörede ayı avı yapan İmparator Hadrianus tarafından kurulmuştur.

Poimanenon (Eski Manyas)


Balıkesir, Manyas Gölü ile Susurluk arasındaki Eski Manyas (yeni adı Soğuksu) köyünün 4 km. ilerisindeki bir tepe üzerindedir.

Poimanenon, Hellen dilinde Poimanaların kenti anlamına gelir. Büyük olasılıkla da Luwi dilinden gelme bir sözcüktür. Eski çağda Manyas ve Apolyont (Uluabat) gölünün güneyinde yaşayanlara Poimaneol’ler denilmiştir.
Poimaneon'da kazı yapılmadığından, antik kaynaklarda da ismine rastlanmadığından tarihi ile ilgili bilgilerimiz yetersizdir.Bununla beraber M.S.II.yüzyılda kent sikke basmış, Bizans İmparatorluğu'nun Komnenoslar döneminde de güçlü bir kalesi olduğu bilinmektedir. Bugün Soğuksu Köyü’nün içerisinde birkaç önemsiz mimari parça dışında günümüze kentle ilgili kalıntı gelememiştir.
Yöre, Roma, Bizans, Selçuklu ve Karasi Beyliği yönetiminde kalmıştır. Haçlılar 1204 yılında bu yöreye gelmişlerdir. Manyas XIV.yüzyılda Osmanlı topraklarına katılmıştır. XIX.yüzyıl sonlarında Hüdavendigâr (Bursa) vilayetinin Karasi (Balıkesir) sancağının Bandırma kazasına bağlı bir nahiye merkezi idi. Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlılar tarafından işgal edilmiş 14 Eylül 1922'de Yunan işgalinden kurtulmuştur. Ancak bu işgal sırasında Manyas, tamamen yakılıp yıkılmıştır.

Artemea


Artemea’nın bugünü Gönen kaplıcalarının bulunduğu yerde olduğu sanılmaktadır. Artemea ismi Hellen dilinde Artemis Yurdu anlamına gelir.Roma döneminde bu isim Latince’ye uyarlanmıştır.O yıllarda var olduğu sanılan Artemis mabedinin yanında kent kurulmuştur.

Artemea’nın kurulduğu tarih kesin değildir. Ayrıca Gönen kaplıcalarının bulunduğu yerde de Eski Çağ kalıntılarına rastlanmamakla beraber yörede o yıllara ait mezar stelleri bulunmuştur. M.S.VI.yüzyılın ilk yarısında Doğu Roma İmparatorluğunun kentlerinden söz eden Hıerokles’de ismi geçmektedir.

Zeleia (Sarıköy)


Biga-Gönen yolu üzerinde,Gönen’in 12 km. kuzeybatısındaki Sarıköy yanındaki tepenin yamaçlarındadır.

Zeleia isminin kökeni anlaşılamamıştır. Homeros, İliada’da Zeleia’nın Troia Savaşına savaşçılar gönderdiğini yazmıştır. Ayrıca tarihçi Arrianos da Büyük İskender’in Granikos Savaşı (M.Ö.334) öncesinde burada konakladığını belirtmiştir. Bunun yanı sıra da Zeleia’lıların savaşta, biraz da korkudan İskender’e yardımcı olduklarını sözlerine eklemiştir. Buna rağmen Zeleia gelişmiş bir kent değildir. Ayrıca eski çağlara ait kalıntıları da günümüze gelememiştir.

Artaka (Artake)


Erdek’in önünde bulunan ve günümüzde Zeytinlik olarak bilinen ada Artake ismi ile tanınıyordu.Ayrıca karşısındaki tepe üzerindeki antik kente de bu isim verilmişti.
Artake sözcüğü M.Ö.2000’lerde yaygın bir dil olan Luwi dilinden gelirse de anlamı bilinmiyor. Artake’nin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu hakkında da bilgimiz yok.M.Ö.VIII yüzyılda Miletoslu göçmenler burasını ele geçirerek Hellenleştirmişlerdir.

Byzantion’lu Stephanos,Timosthenes isimli bir İlk Çağ tarihi yazarının Artaka’yı Kyzikos’da bir dağ ve önündeki adacığın ismi olduğunu yazdığını ileri sürmüştür. Plinius da bu adanın ismine Artacaeon olarak değinir. Bunların dışında Artake ile ilgili belirgin bir bilgimiz yoktur.

Miletos önderliğinde başlatılan Batı Anadolu ayaklanmasına katılan kentleri cezalandırmak için Perslerin gönderdiği donanma diğer kıyı kentleri gibi Artaka’yı da talan etmiş,yakıp yıkmıştır.Buradan kaçan halk da günümüzdeki Erdek’in olduğu yere kaçarak oraya yerleşmişlerdir. Ortaçağ da Artaka bir ara canlı bir kent konumuna geçmeye çalışmışsa da sonuçta her zaman yakınındaki Kyzikos’a bağımlı kalmıştır.Artaka’dan, geçirdiği yangın ve depremlerden dolayı günümüze hiçbir tarihi kalıntı ulaşamamıştır.

Aureliane


Aureliane, Balıkesir’in Havran ilçesinin bulunduğu yerde kurulmuş bir İlkçağ kentidir.Thebe kentinin kalıntıları yakınındadır.

Aureliane’nin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu konusunda kesin bir bilgimiz yoktur. Arkeolojik kazıların yapılmadığı, yalnızca kısmen yüzey araştırmaları ile yetinilen kentin ismi ilk defa Roma İmparatoru Marcus Aurelius zamanında (M.S.161-180) kullanılmıştır.Bu İmparator ile kentin ismi yakın bir benzerlikten öteye gitmez.Havran, adını buradan geçerek Ege’ye dökülen bir çaydan almıştır. Prof.B.Umar’a göre bu isim “Sal” anlamında “Wana” ile bol su olan “Abra” dan türemiş olabilir.

Aureliane, Akhaların komutanı Akhilleus tarafından, Thebe kenti ile birlikte yıkılarak ortadan kaldırılmıştır.

Koryhantis (Coryphas, Coryphantis)


Koryphantis, Balıkesir ilinin Ayvalık ile Gömeç kazaları arasında İlkçağ’da idari olarak Midilli’ye bağlı küçük bir köydü.

Bugün yeri kesin olarak bulunamıyorsa da Ayvalık 7 km. kuzeydoğusu ile Gömeç’in (Armutova) 7 km. güneybatısında olduğu sanılmaktadır.

Bilge Umar, bu kentin Korybantos isminin daha doğru olabileceğini ileri sürmüştür.Sözcük anlamında Phrygia bölgesinde Kybele anlamında olacağını da belirtir.

Strabon ve Plinius’un da değindiği bu antik kent Peutinger’in tablosunda Coryphas olarak geçmiştir.

Strabon Koryphantis’in çevresinde Herakleia, Attea, Atarneu, Perperene, Trarion gibi yerleşim alanları olduğunu belirtmiştir.

Yörede yüzey araştırmalarını sürdüren Sakarya Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi’nden Doç.Dr.Engin Beksaç; Koryphantis’in yerinin tartışmalı olmakla beraber Pardoselere ile Chistere arasında olabileceğini belirtmiştir. Ayrıca 1950’li yıllarda buradaki yol çalışmalarının da kentin son kalıntılarını ortadan kaldırdığını sözlerine eklemiştir.Buradaki kabartma levhalar, heykeller, yazıt ve mimari parçalar çıkmışsa da ne olduğu bilinmemektedir. Engin Beksaç burasının bir kentten ziyade daha çok bir Roma garnizonu olabileceğini söylemektedir. Strabon da buradan bir köy olarak söz etmektedir.

Astyra


Edremit yakınındaki Güre kaplıcalarının bulunduğu yerdeki Astyra’yı Strabon, Mysia’nın Adramyttion kenti yakınındaki bir köy olarak tanımlamıştır.

Anadolu kökenli bir isim olan Astyra’nın dışında iki yerleşim alanı daha vardır.Bunlardan biri Troas bölgesindeki Nara burnunun kuzey-doğusunda, diğeri de Dikili yakınında Nebiler köyünün olduğu yerdedir.

Astyra antik kenti, günümüzdeki yanlış yapılaşmanın bir sonucu olarak bütünüyle yok olmuştur. Onunla ilgili kalıntılara rastlamak çok zordur.Bununla beraber Artemis Astyrene adında bir kutsal alanı olduğunu kaynaklardan öğreniyoruz.

Kytonion


Mysia-Lydia sınırında yer alan Kytonion’un bugün Bergama ile Edremit arasında,Kozak çayının yukarı kesimindeki Asar denilen yerde olduğu sanılmaktadır.
Kytonion sözcüğünün Hellen dilinde, Çukur veya Çukur nesne anlamına gelen Kytos ile bağlantılı olduğu sanılmaktadır.Bununla beraber bu ismin Anadolu kökenli olduğu da ileri sürülmüştür.
Kytonion kentinin olduğu yerden Adramiton’dan Bergama’ya giden yolun geçtiği sanılmaktadır. Ancak bu kentle ilgili hiçbir bilgi veya veriye rastlanmamaktadır. Bunun yanı sıra yörede yeterli bir araştırma da yapılmadığından bu kentle ilgili bilgiler yetersiz kalmaktadır.

Adramyttion, Adramytteion (Edremit)


Adramyttion, Balıkesir Burhaniye ilçesinin 2 km. batısındaki Karataş mevkiinde, Öven Tepe’de geniş bir alana yayılmıştır. Adramttion sözcüğünün kökeni bilinmemekle beraber Hellen diline uyarlanmıştır. Doğal geçit olarak düşünülmektedir.

M.Ö.1500’lerde Mysia bölgesinin önemli kentlerinden biri olan Adramttion’un Troia savaşından önce kurulduğu sanılmaktadır.Bazı iddialara göre Graikos tarafından kurulmuş, bazılarına göre de Pelasglar burada yaşamıştır.Tarih öncesinde de kent çevresinde bazı yerleşimler olduğu yapılan kazılardan anlaşılmıştır.Örneğin Havran’ın 8 km. güneydoğusundaki İnönü ile Kocaçal tepesinde bulunan mağaralarda yerleşim izlerine rastlanmıştır.Karanlık Mağarada da Yunan ve Roma buluntuları ile karşılaşılmış, pişmiş topraktan figürinler bulunmuştur. Ayrıca mağaralarda siyah perdahlı ve kazıma tekniğinde çizgili keramikler, ok uçları, yonga aletler, çakmak taşları, kemikten yapılmış objeler ortaya çıkarılmıştır. Bu buluntular da yörenin Paleolotik çağlarda yerleşime açık olduğunun en belirgin verileridir.
Adramyttion’un kurulduğu alandaki kalıntılar yerleşimin surlarla çevrili olduğunu göstermiştir. Ayrıca Ören Tepe’nin denize bakan yamaçlarında su kemerleri bulunmaktadır.Strabon, “Euenos’a (Havran çayı) gelinir.Bu nehir Adramytteion’luların yapmış olduğu su yoluna ulaşır” diyerek su kemerlerine işaret etmiştir.Gerçekten de Ören Tepe’nin biraz ilerisinde Ayaklı denilen bir su kaynağı bulunmaktadır.Ayaklı su kaynağında bulunan bir mermer kitabede de “bu hayratı yaptıranın vatanı İda’dır. Marko oğlu Pomiyonoz” yazısı okunmaktadır.Strabon, “Astyra’nın hemen yakınında Atinalılar tarafından yapılmış bir limanı ve deniz üssü olan Adramytteio kenti vardır” diyerek konuya biraz daha açıklık getirmiştir.
Lydia Kralı Kroisos, kenti imar etmiş, ardından Atina’dan kovularak Delos adasına gidenleri buraya yerleştirmiştir. M.Ö.1200’de Troia savaşına katılan Mysia kentleri arasında Adramytteion ‘da bulunuyordu. Adramyttein’lular bu sefere Khromis ve Bilici Ennomos’un önderliğinde katılmışlardır. Ancak Troia’nın yıkılmasından sonra Lydia’nın eğemenliğini kabul etmek zorunda kalmışlardır. Lydia Kralı Alyattes (M.Ö.609-560) Medlerle yaptığı savaştan sonra Batı Anadolu kentlerinin büyük bir bölümünü hakimiyeti altına almıştır.Adramis kenti yeniden imar etmiştir. Nitekim, Strabon da kentin Lydialılarca yeniden kurulduğunu ve “Lydialı Kapısı” isminde bir de kapı yapıldığını yazmıştır. Kreusos M.Ö.546’da Perslere yenildikten sonra Adramattion’da diğer Mysia kentleriyle birlikte Perslerin yönetimine girmiştir. Ancak Perslerin Yunan şehir devletleriyle yaptığı savaşlarda Adramattion, Atinalılara yakınlık gösterince halkı öldürülmüş,kent yıkılmıştır.Sonraki yıllarda da Sardes ve Betini’den getirilenler buraya yerleştirilmiştir.
Büyük İskender’in Granikos zaferinden sonra onun eline geçmişse de ölümünden sonra Lysimachos’un, daha sonra da I.Attalos’un (M.Ö.241-197) egemenliğini kabul etmiştir.
Pergamon krallığı ile Seleukoslar arasında M.Ö.216’da yapılan anlaşma ile III.Antiokhos’a bırakılmıştır.Seleukos Kralı III.Antiokhos’un Magnesia savaşında (M.Ö.190) Roma’ya yenilmesi üzerine yapılan Apemia Barışı (M.Ö.188) ile diğer Mysia kentleri gibi Adramytteion da Pergamon krallığına bağlanmıştır.Bu dönemde kent en parlak günlerini yaşamıştır. Pergamon kralı III.Attalos’un ölümünden sonra da yapılan vasiyetname uyarınca Roma’nın topraklarına katılmıştır. M.S.395’de Roma İmparatorluğu ikiye bölününce Mysia bölgesi de Doğu Roma’nın (Bizans’ın) payına düşmüştür. Bizans döneminde Anadolu toprakları askeri bölgelere “Thema” ayrılmış, Adramytteion da “Neocastron Theması” içerisinde kalmıştır.
Bizans’ın tasvir aleyhtarı (İkonoklazm) hareketi, Bulgar kralı Tervel’in saldırıları ve Arap akınlarında çıkan karışıklıklar sırasında Adramatteion‘lu vergi memuru Thedosius zorla İmparator ilân edilir. Ancak III.Thedosius’un imparatorluğu çok kısa sürmüş, çıkan bir isyan sonunda tahttan feragat ederek keşiş olarak yaşamını kurtarmıştır.
Adramatteion, Roma dönemindeki siyasi ve bilimsel yönüne bir daha ulaşamamıştır.

Passandra


Byzantion’lu Stephanos, Edremit körfezi kıyısında, Kisthene (Gömeç) yakınındaki alana Passandra olarak değinmiştir.
Orta Çağda Pasada veya Pasanda olarak da tanımlanan Passandara'daki yerleşme tartışmalıdır.Burada antik bir kentin varlığı da bilinmemektedir.Yörede yüzey araştırması da yapılmadığından bu konuda yeterli bilgi bulunmamaktadır.

Pyrrha


Pyrrha’nın, Edremit körfezinin güneyinde olup Ege denizine uzanan burunun ucunda olduğu tahmin edilir. Burası Antik Çağda burun anlamına gelen Pyrrha ismiyle tanınmıştır. Codex Kültür Atlasına göre, Ayvalık ile Burhaniye arasındaki bugünkü Bozburun’da (Karaburun), İonia’da Eski Latmos körfezi kıyısında ve Miletos yakınlarında da aynı isimli yerleşim alanları vardır.

Pyrrha Hellen dilinde ateş kırmızısı, ateş kızılı anlamına gelir. Bu antik kentten günümüze hiçbir kalıntı gelmemiştir. Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.Dr. Engin Beksaç 1997 yılında burada yaptığı yüzey araştırmasında geç Roma ve erken Bizans dönemine tarihlenen nekropol kalıntısı ve keramik parçalarıyla karşılaşmıştır.

Pordeselene


Balıkesir’in Ayvalık ilçesinde olduğu tahmin edilen bir Aiol kentidir. Strabon, Anadolu ile Lesbos (Midilli) arasında yaklaşık yirmi küçük ada olduğunu ve bunların hepsine Hekatonnesos denildiğini söyler. Hekatos sözcüğü ile Apollon’a değinilmiştir.

Antikçağ'da ,Ayvalık'ın önündeki adalara 'Hekatonisa' ismi veriliyordu. Bu isim, bu adaların en büyüğü 'Nesos' (Moshonisi,Cunda,Alibey) aynı isimle söylenen 'Nesos' ya da 'Nasos' antik kentinin baş tanrısı olan Apollon'dan gelmetedir. 'Hekatos' Apollon'un takma adı olup, bu adalara Hekatos ya da Apollon Adaları da deniliyordu. Apollon Adaların'da Nesos'tan başka 'Chalkis','Pordoselene' ,'Kydonia' antik yerleşmeleri vardı. Ancak buradaki küçük adacıklar içerisinde ençok bilinen kent Pordoselene'dir.
Strabon bunu açıkça şöyle yazar;
Asia ile Lesbos arasında boğazda yaklaşık yirmi küçük ada vardır. Timosthenes’e göre bunlar kırk tanedir. Bunlara Hekatonnesos denir.”
Hekatonnessos ,Apollonnesos’a karşılıktır; çünkü Hekatos Apollon’dan başkası değildir .....
Apollon özel olarak,aşırı derecede kutsanan bir tanrıdır. Bu adaların yanında,içinde aynı isimde bir kent bulunan Pordoselene vardır. Bu kentin önünde daha büyük olan,aynı isimde fakat iskân edilmemiş ve içinde Apollon’a ait bir tapınak bulunan bir ada vardır.”
Prof.Bilge Umar,Pordoselene sözcüğünün Anadolu kökenli olup, Hellen dilinde çarpıtıldığını söylemektedir.
Pordoselene kendi adına sikke bastırmış bir kenttir.

Ayışığı Manastırı

Ayışığı Manastırı















Cunda Adasında Paterüça köyleri arasında kalan manastır özgün bir yapı olup moloz ve sarımsak taşından yapılmıştır. Kapısı üzerindeki bir yazıdan 1771 ve 1795 yıllarında onarıldığı yazılıdır. Buna dayanılarak manastırın ilk yapısının XVI. yüzyıldan kaldığı sanılmaktadır.


 

Kirazlı Manastırı

Kirazlı Manastırı duvar kalıntısı















Antik dönemde Didumus Dağı olarak bilinen dağın eteğinde manastır, kilise ve yapı gruplarından oluşan bir kompleks duvar tekniğine göre XIX.yüzyılda Rumların kullandığı bir dini anıt yapı mevcut temellerden ve duvar kalıntılarından bodrum üzerine 2 katlı bir yapı olduğu anlaşılmaktadır.
Bugün mevcut olan kilisenin güney duvarı ile absis duvarının bir kısmı ayakta ve yüzeyde bulunmaktadır.

Agios Georgis Meryamana Manastırı

Avşa Köyü’nün 1.5 km güneybatısında Manastır Mevkii’ndedir.

Ayos Apostolos Manastırı

Cunda Adasına giriş sağlayan köprü geçildikten sonra soldaki tepe üzerindeki bu manastırın yalnızca kaba yontma taştan dört duvarı kalmıştır. Yapım tarihi ile ilgili bilgilere kaynaklarda rastlanmamıştır.

Leka Panaya Manastırı

Cunda Adas, Dalyan Boğazıı çıkışında, Koruyan Meryem adıyla tanınmış olup zeytinlikler arasına yapılan manastır restore edilerek konut olarak kullanılmaktadır.
Restorasyon sırasında mimari özelliğini bütünüyle yitirmiştir.

Çamlı Manastırı


Cunda Adasında, denizden 190 m. yüksekliğinde kurulmuş olan bu manastır yıkılmıştır. Yapım tarihi ve mimari özellikleri ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Kaynaklarda yalnızca ismine rastlanılmıştır.
 

Hasanboğuldu

Hasanboğuldu 














Sütüven piknik alanından sonra derenin karşı tarafındaki patika yolu izleyerek 1 km. sonra ulaşılır.
Bir şelalesi ve içinde pek çok balığın bulunduğu gölcükten oluşur. Kazdağlarından kaynağını alan bu kaynak suyu Obalı bir kız ile ovalı bir delikanlının sevdasından almıştır

Hasan Boğuldu Söylencesi

Edremit pazarı, şimdi olduğu gibi yüzyıllar önce de Çarşamba günleri kurulurdu. Etraftaki köylüler ürünlerini pazara getirip satar, ihtiyaçlarını alarak köylerine dönerlerdi. Zeytinli köyünün yakışıklı delikanlısı Hasan’ın babası ölmüş, anasının ve kendisinin karnını doyurabilmek için baba mesleği bahçıvanlığı devam ettirmekte idi. Yetiştirdiği sebze ve meyveleri, Edremit pazarına götürüp satıyor, ihtiyaçlarını alıp köyüne dönüyordu. O gün pazarın kalabalığı içerisinde bir kız görmüştü, çok güzel, alımlı bir kızdı, uzun süre gözleri ile onu takip etti. Giysilerinden obalı olduğu anlaşılıyordu, sırtında heybesi bir şeyler satmaya uğraşıyordu. Kızı gözden kaybetmişti fakat hayali gözünün önünde duruyordu, evlenme çağı da gelmişti. Güzel düşlere dalıp gitmişti. Birden, kendisine seslenildiğini fark etti, kafasını kaldırdığında güzel kızı karşısında görmüştü. Eli ayağı birbirine dolaşmıştı, şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmıştı. Bu halini gören kız gülmeye başlamış, daha da güzelleşmişti. Hasan kendisinden istenilenlerin en iyilerini seçip verdi. Kıza kim olduğunu sordu. Adının Emine olduğunu ve Zeytinlinin üstündeki obalarda oturduklarını öğrendi. O da Hasanı fark etmişti. Her Çarşamba Emine peynirin ,sütün ,yoğurdun,balın en iyisini, Hasana getiriyor, Hasanda sebzenin en iyisini ona veriyordu. Pazardan, Zeytinliye kadar beraber dönüyorlar, Zeytinliden sonra Emine obaya varabilmek için üç sat daha yürüyordu.
Hasanboğuldu Şelalesi














Emine ile Hasan birbirlerini sevmişler ve evlenmeye karar vermişlerdi. Hasanın annesi evine bir can yoldaşı geleceği için sevinmişti. Fakat Emine’nin ailesi, obada hiçmi kendine uygun delikanlı bulamadığını, ovalının obada yaşayamayacağını söyleyerek karşı çıkmışlardı. Emine ısrar edince, Hasanın kırk okka ( altmış kilo ) tuzu sırtında obaya çıkarabilirse yiğitliğini göstereceğini ve herkesin onu damat olarak kabul edeceğini söylemişlerdi.
Emine, Hasana durumu anlatır. Başka yapacak bir şey olmadığını anlayan Hasan, sevdiğine kavuşmak için tuz çuvalını sırtına alır ve yola düşerler. Bahçıvanlık yaptığı için Hasan bu tür bir yüke alışkın değildi. Beyobaya vardıklarında yorulmaya başlamıştı. Şimdiki Sütüven şelalesine vardıklarında, yol dere içerisinden gidiyordu, taşların üzerinden atlayarak geçiyordu, yorulmuştu, tuz sırtını yakmaya başlamıştı, daha geldikleri kadar yol vardı. Gök büvete vardıklarında gücü tükenen Hasan, yere düşer. Emine, Hasanı yüreklendirmeye çalışarak gelecek iyi günleri anlatır, fakat Hasan kalkamaz. Emine’ye buralardan kaçmayı, başka yerlerde yaşamayı teklif eder. Emine obasına söz vermiştir. Kendisinin bile rahatlıkla taşıdığı çuvalı taşıyamayan kişiyi obaya nasıl götürebilirdi. Hasanın yalvarmalarına aldırmaz, çuvalı omzuna alarak obanın yolunu tutar. Hasan “ senin obana varamıyorum, kendi köyüme de varamam, beni bırakma” diye yalvarır. Emine, Hasanın sesi kulaklarında çınlayarak yoluna devam eder. Obaya vardığında pişman olur. Geri dönmek ister. Fakat fırtına çıkar, şiddetli yağmur yağmaya başlar. Ailesi bu havada onu ormana bırakmaz, sabah olunca gitmesini söylerler.
Emine sabahı zor eder, ilk ışıklarla, Gökbüvet’e koşar fakat Hasan yoktur. Zeytinliye annesine, Edremit’e koşar, Hasanı kimseler görmemişti. Hasanın sesi kulaklarında çınlayan Emine, mecnun gibi, dere boyunca onu arar durur. Obasına da dönmez.Günler sonra Gökbüvet’te, Hasan’ın gömleğini ve ona verdiği çevreyi bulur. "Sana kavuşmaya geliyorum Hasan’ım" diyerek kendini Gökbüvetin başındaki çınara asar. O günden sonra Gökbüvetin adı Hasanboğuldu, Gökbüvete bakan çınara da Emine Çınarı denmektedir.
 

Kazdağı Milli Parkı

Kaz (İda) Dağları















Kazdağı’nın Tarihçesi

Kazdağı tarih öncesi yıllarda da çeşitli uygarlıkları barındırmış, çeşitli tarihlerde burada kentler kurulmuş ve yıkılmıştır. Bilinen tarihi MÖ.2000 yıllarında başlar. Bu tarihlerde Thebe, Lyrnessos , Khrysa, Killa, Anderia , Antandros , Adramytteion , Astrya, Gargara kentleri kurulmuş bunlardan bir çoğu da Troia Savaşları sırasında yok edilmişlerdir.
Homeros İlyada’sında İda Dağı ( Kazdağı ) için “Bol pınarlı vahşi hayvanlar anası” diye bahsetmektedir. Kazdağı’nın her yerinden kaynaklar çıkmaktadır. 1500 m. yükseklikte yaz kış suyu olan kaynakları bulunmaktadır. Edremit, Akçay ve Altınoluk’un soğuk içme ve kullanma suyu Kazdağı’nın eriyen kar sularıdır. Kazdağları’ ndan gelen orman havası ile denizin iyotlu ve oksijen miktarı yüksek havası birleşince Altınoluk Şahinderesi Boğazı ve çevresi oksijen çadırı olarak tanımlanmaktadır. Dünyanın oksijen bolluğu yönünden ilk üç yerinden biri olduğu tespit edilmiştir.
İda Dağı (Kazdağı), dünyada mitoloji ve efsaneler Dağı olarak bilmektedir. Kazdağları’ndaki üç efsaneden biri Yunan efsanesi (İlyada) diğerleri Sarıkız ve Hasan ile Emine’ nin aşk öyküler olan iki Türk efsanesidir.Yunan Mitolojisinde Paris’in Altın Elmayı Afrodit’e vermesi sonucu, dünyada ilk güzellik yarışmasının yapıldığı yerdir. Bilindiği gibi, bu güzellik yarışması getirdiği sonuçları itibarıyla, tarihte meşhur Troia savaşlarının çıkmasına neden olmuştur.

Kazdağı Milli Parkı
Kaz dağları Milli parkı
Balıkesir ili, Edremit İlçesi sınırlarında, Edremit Körfezi’nin kuzeyinde bulunmaktadır.  Milli Park, Çanakkale’ye 123 km.,Balıkesir’e 92 km. uzaklıktadır.

Ege Bölgesi ile Marmara Bölgesini birbirinden ayıran, Antik Çağlarda "İda Dağı" olarak anılan Kaz Dağı, Biga yarımadasının en yüksek kütlesi olup kuzey-güney yönünde uzanan derin vadi ve kanyonları, flora ve fauna açısından zengin bir potansiyel arz etmektedir. Özellikle de bitki örtüsünün taşıdığı biyolojik çeşitlilik ana kaynak değerini oluşturmaktadır.
Milli Parkın üst tabakada 600-700 rakımlar arasında Kızılçam hakimdir. Üst yükseltilerinde karaçam, kayın, göknar, kestane, meşe, kızılağaç, çınar ağaçları bulunmaktadır. Alt tabakalar sistus(laden), erika, karaçalı, böğürtlen, sarmaşık bitkileri ile kekik, adaçayı, sumak gibi tıbbi bitkiler açısından da çok zengindir. Yörede ayı, karaca, yaban kedisi, su samuru, sincap,yarasa, kirpi, tavşan, porsuk, sansar, tilki, yaban domuzu, kartal, doğan, atmaca,şahin, keklik, tahtalı, çulluk gibi hayvanlarla alabalık ve sazan türü balıklar bulunmaktadır.

Sutüven

Sütuven Şelalesi

 

















Edremit’e 20 km. uzaklıkta, İzmir-Çanakkale karayolu üzerinde piknik alanıdır. Manzara seyir terasları ve oyun alanları düzenlemeleri bulunmaktadır. Alanda 8 m. yükseklikten dökülen ve yörenin adı ile anılan Sütüven Şelalesi bulunmaktadır.

Alaçam

Alaçam Ormanları
















İlçenin güneyinde 33 km. uzaklıkta Alaçam Dağları üzerinde ormanların çevrelediği bir piknik yeridir.
 

Çamlık

Ayvalık Çamlı Mevkii















Şehrin hemen kenarında şehre hakim bir tepedir. Çamlarla kaplı tepede kır gazinoları bulunmaktadır.


Şeytan Sofrası

Şeytan Sofrası'ndan Ayvalık
















Çam ormanları ile kaplı, Ayvalık Adaları’na hakim yüksek bir tepedir. Özellikle güneşin batışı izlenmeye değerdir. Bir lokantası bulunmaktadır.
 

Ali Bay Adası


Ali Bay Adası'ndan bir görünüm














Alibey Adası'nı bugünkü ismini Kurtuluş Savaşı'nda Yunanlılara karşı gelerek silahlı mücadeleye başlayan ilk birliğin kumandanı Yarbay Ali Çetinkaya'ya'dan almıştır.
Alibey Adası, Balıkesir'in Ayvalık ilçesine bağlıdır. Ayvalık koyundaki Ayvalık Adaları olarak adlandırılan irili ufaklı 22 adanın içerisinde yerleşime açık tek ada olup, Türkiye'nin Ege Denizi'nde bulunan 4. büyük adasıdır.
Doğası ve tarihi mekanlarıyla ünlü olan adada deniz ürünleriyle hizmet veren lokantalar bulunmaktadır. Alibey Adası doğal güzellikleri ve tarihi yapıları nedeniyle koruma altına alınmış ve 1976 yılında Ayvalık ve çevresindeki 17.900 hektarlık alan doğal ve tarihi sit alanı olarak kabul edilmiştir.
Alibey Adası'nda mübadele öncesinden, Rum Ortodoks cemaatinden kalma birçok kilise ve manastır bulunmaktadır.

Ören

Ören Plajı















Burhaniye’nin tarihi ve arkeolojik açıdan dikkati çeken yeri Örendir. Burada Helenistik, Roma ve Bizans devirlerine ait kalıntılara rastlanmaktadır.
İlçe merkezine 4 km. uzaklıkta olan Ören turistik tesisleri eğlence merkezleri, ince kumlu plajı ile ayrı bir çekiciliğe sahiptir. Ören'de deniz suyu Türkiye’nin en temiz sularındandır. Sıcaklığı 20-21 derecedir.
Burhaniye’ye 4 km. uzaklıktaki asfalt bir yol ile bağlı olan Ören, Çanakkale ve İzmir’e de asfalt yol ile bağlıdır. Turistik Ören bölgesi daha çok dinlenmek ve huzur içinde vakit geçirmek için insanların uğrak yeri durumundadır.

30 Eylül 2010 Perşembe

Sakın Terk-i Edebten.....

Mescid-i Nebevî, Medîne, Suudî Arabistan
Sakın terk-i edebten kûy-ı Mahbûb-i Hudâ'dır bu
Nazargâh-i ilâhîdir, Makâm-ı Mustafâ'dır bu.

Kuş Cenneti Milli Parkı

Kuş Cenneti Milli Parkı














Manyas İlçesindeki en büyük turizm potansiyeli Manyas Kuş Cenneti ve Milli Parkıdır. Avrupa konseyince A sınıfı diploma ile ödüllendirilen Milli Park, bu özelliği ile en çok ziyaretçi çeken milli parklardan biridir. Eski adı Aphmitis Limne olan Kuş Gölü kıyılarında yer alan milli park bu gölün kuzeydoğusunda yer almaktadır. Kuş Cenneti’nin "Milli Park" olarak ayrılmasının tek nedeni, barındırdığı kuş topluluklarıdır. Kuş Cenneti ülkemizdeki milli parklar içinde en küçük olanıdır.

Kuş Cennetine Bandırma-Balıkesir karayolunda Bandırma ’dan itibaren 15km. Kilometresinden güneye sapan 3 km.lik bir yolla ulaşır. Kuş gölü 1 Nisan 1938 tarihinde Prof. Dr. Curt Koswing ve eşi tarafından bulunmuştur ve buraya "Kuş Cenneti" adı verilmiştir.

M.Ö. 547-335 yıllarında Daskileon Satraplığı tarafından özel bir saha olarak ayrılan Kuş Cenneti ile ilgili o yıllarda yapılan envanter çalışmaları Ege Üniversitesi’nin kazılarında ortaya çıkmaktadır.


 
















II.Dünya Savaşı yıllarında, 1936’da Braunschwig Teknik Üniversitesinde Genetik Profesörü ve Doğa Bilimleri Müzesi yöneticisiyken ülkemize savaştan kaçarak gelen Prof.Curt Kosewig, 1937 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Kürsüsü Başkanı oldu. 1938 yılında Kuş Gölü ve eski Sığırcı Köyü çevresinde incelemelerde bulunan Prof. Kosewig ve eşi Leonorre Kosewig, bir anlamda Kuş Gölü ve Kuş Cennetini keşfederek, Cennetin milli bir park alanı haline getirilmesinin öncülüğünü üstlenmiştir. Prof. Kosewig ve eşinin, Cennetin, gerçek anlamda doğal bir Cennet olduğunu ilgili makamlara kabul ettirmesi de kolay olmadı. 1938 yılından 1959 yılına kadar şahsi gayretleriyle ve özverisiyle koruduğu Kuş Cenneti ancak 1959 yılında Milli Park olarak kabul edimiştir.

1 Nisan 1938 tarihinde göle balık tutmaya giden Prof. Kosewig’in rastlantıyla farkına vardığı Kuş Cenneti’ne, uluslararası ornitologların ilgisini çekmeyi başarırken, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji ve Hidrobiyoloji Araştırma Enstitüsünün 1952 yılında Kuş Cennetinde bir istasyon kurmasını ve bu yöreyi korumak üzere bir istasyon bekçisinin görevlendirilmesini de sağlamıştır. İstasyon bekçisinin maaşını dahi Prof. Kosewig’in uzun bir süre şahsen ödediği ve yörede avcılık yapanların doğal ortamı bozmamaları için verdiği mücadele halen yörede anlatılmaktadır.

1959 yılında Milli Park statüsüne alınan Manyas Kuş Cenneti Orman Genel Müdürlüğü’ne bağlanmış ve bundan sonra gerçekleştirilen etkili koruma ile daha da gelişmiştir. Buradaki kuş topluluklarında önemli artışlar olmuştur. Bunun sonucunda da, yapılan başvuru üzerine Avrupa Konseyi tarafından 1976 yılında "A Sınıfı" diploma ile ödüllendirilmiştir. İyi korunan doğa parçalarına verilen A Sınıfı diploması, daha sonra 1981, 1986, 1991 ve 1996 yıllarında yenilenmiştir. Manyas Kuş Cenneti Milli Parkı 1981 yılında doğal sit alanı ilan edilmiş ve koruma imar planı yapılmıştır.


 















Kuş Cenneti’nde 1975 Haziranına kadar 238 kuş türünün varlığı tespit edilmiştir. Daha sonra çeşitli zamanlarda yapılan sayımlar sonucunda bu rakam 255’e çıkmıştır. Kuş türlerinden 66 tanesi Milli Parkta düzenli olarak her yıl kuluçka topluluğuna katılmaktadır. Geri kalanlar ise, göç sırasında Kuş Cenneti’ne uğramaktadır.

Kuş Cenneti Milli Parkı, Marmara Bölgesi’nin ılıman iklimi içerisinde ve kıtalar arası göç yolları üzerinde kuşların vazgeçilmez uğrak yeridir. Kuşlar göç yerlerine gidiş ve dönüşlerinde Kuş Cenneti’ne misafir olur, dinlenir, karınlarını doyurarak yollarına devam ederler. Kuş Cenneti’nde konaklama zamanları türlerine göre 1 saatle 1 ay arasında değişmektedir. Bir yılda Kuş Cenneti’ne gelen kuş sayısının 2-3 milyon kadar olduğu tahmin edilmektedir.  Kuş Cenneti Milli Parkı’nda, tanıtım vitrinlerinin yer aldığı bir müze bulunmaktadır. Parkı her yıl ortalama 67 ayrı ülkeden 80 bin kişi ziyaret etmektedir.

Kuş cennetinde canlı organizmalar ile doğa parçası bir eko sistemin bir parçasıdır. Burada canlı ve cansız varlıklar bir uyum içindedir. Kuşkusuz bütün bu unsurları birleştiren, bütünleyen gölün ılık sularıdır. Sular kışın yükselip, yazları geri çekilir. Bu ritmik düzen yuva zamanında ağaçların altında su bulunması gerektiğini yerine getirerek kuşların yuva yapmaları sağlanmaktadır.

Kuş cenneti Milli Parkı bitki ve hayvan topluluğu açısından Kuş Gölünün en yoğun yeridir. Burada yetişen başlıca ağaçlar; söğüt ve ılgın dır. Bu ağaçlar gölün güney ve doğu kıyılarında yer alır. Saz, kamış, kafa otu ve kandıra gölün bütün kıyılarında bulunur. Çevrede sulak çayırlarda yüzlerce çeşit çiçekli otlar mevcuttur. Hayvan topluluğu açısından tatlı su ıstakozu, yeşil kurbağa, sıçrayıcı kurbağa ve ağaç kurbağası sürekli mevcuttur. Gölde sazan, yayın, turna, kefal gibi 20’den fazla türde balık yaşamaktadır.


Manyas Kuş Cenneti













Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Kuş Gölü ile Kuş Cenneti’nden;
“İlyaspınar’dan doğan Türkmenler buraya Manyas derler.O kadar derin değil suyu ab-ı hayata benzer içinde alabalık, turna balığı çeşit çeşit nefis balık avlanır. Devlete vergi ödeyen avcıları vardır.Öyle herkes zevk için balık avlayamaz. Kışın bu göl, kaz, kuğu, karabatak, yeşilbaş, martı kuşu ve diğer güzel kuşlarla dolar. Her gece kaz ve kuğu sesinden kanat şakırtısından Manyas sahası titrer. Saka kuşu ve diğer güzel kuşlarla dolar. Bu kuşların avcıları da devlete vergi verirler.Birde bu gölde bir çeşit pamuğa benzer kav biter ki su içinden çıkarıp çakmak taşı üzerine koyarak çakmak ile vursan, derhal ateş alır. Ve her şeyde kullanılır. Ama adı geçen kavın kurutup da çaksan yanmaz. Her tarafta meşhur bir kavdır. Bu Manyas gölünün kenarların da yüksek sazlar yetişir. Bu göl etrafındaki halk o sazları mevsiminde koparıp, terbiye ettikten sonra renk renk hasır seccadeler, minderler ve döşemeler dokurlar ki insan hayran olur.” diye söz etmiştir.

Manyas Kuş Cenneti Milli Parkı’nın geniş kitlelere tanıtımının yapılabilmesi ve çevre kirliliği nedeniyle karşı karşıya kaldığı tehlikelere kamuoyunun dikkatini çekebilmesi amacıyla, 1987 yılından bu yana her yıl Uluslar arası Bandırma Kuş Cenneti Kültür ve Turizm Festivali ismiyle bir festival düzenlenmektedir.