Antandros, Edremit Körfezi’nin kuzeyindeki İda dağının güney eteklerinde bulunan Kaletepe’nin batı yamaçlarında, Edremit-Altınoluk karayolunun 3.km.de yol yapım çalışmaları sürerken ortaya çıkmıştır.
Eski çağın ünlü coğrafyacısı Strabon, Antandros’a Adramyttenas Körfezi'nde bir kent olarak değinmiştir. Vergillius da bu kentin geçmişini Troia savaşlarına kadar indirmiştir.Troia savaşını en ince ayrıntısına kadar anlatan Vergilllius, Antandros’a değinirken İda dağındaki ağaçlardan yapılan kerestelerin gemi yapımında kullanıldığını, ününün antik dünyaya yayıldığını da dile getirmiştir.
Antandros’un kuruluşuyla ilgili birbirinden farklı iddialar ortaya atılmıştır. Antik tarihçilerden Akaios, Antandros’un bir Leleg kenti olduğunu belirtmiştir. Skepsisli Demetrios kentin Klikyalılarca, Heredotos, Pelarsklerca, Thukyidides de Aeoller tarafından kurulduğunu ileri sürmüşlerdir. M.Ö.VIII.yüzyılda Kırım çevresinde yaşayan göçebe ve barbar bir kavim olan Kimmerler, Anadolu’ya geldikten sonra Antandros’u işgal etmişlerdir. M.Ö.570’li yıllarda Lydia Kralı Alyattes’in oğlu Kroisos, Kimmerlerin egemenliğine son vermiştir. Pers Kralı Dareios’un komutanlarından Otanes bu bölgeye ulaşmıştır. Bütün bu karmaşık siyasi süreç içerisinde Antandros, Attika-Delos Deniz Birliğine katılmış, Peleponnesos savaşları sırasında sürekli el değiştirmiştir. Perslerin satraplık merkezi Daskyleron’un kontrolünde uzun süre kalmış ve bu durum Büyük İskender’in Pers Kralı III.Dareios’u Granikos’da yenmesine kadar sürmüştür (M.Ö.334).
Antandros M.Ö.IV. yüzyılın ikinci yarısında adına sikke bastırmış ve özgür bir kent olarak ismini duyurmuştur. Antandros sikkelerinin ön yüzlerinde Artemis Astyere’nin başı, arkasında da bir keçi figürünün yanında “Anta” sözcüğü bulunmaktadır. M.Ö.IV yüzyılın sonlarına doğru Anadolu’nun büyük bir bölümünü ele geçiren Romalıların egemenliğine girmiştir. Orta Çağda Arap akınlarından etkilenmiş, orada yaşayanlar Şahinkule denilen, surlarla çevrili sarp kayalıklara kaçmışlardır. Arap tehlikesi atlatıldıktan sonra da bugünkü Altınoluk’un bulunduğu yerlere inmişlerdir. Bizans döneminde piskoposluk merkezi olan Antandros papazlık ismi ile tanınmıştır.
Antandros’u ilk kez 1842’de H.Kiepert fark etmiştir. Altınoluk Avcılar Köyü’nün camisinin duvarlarında devşirme olarak kullanılmış bazı kitabelere rastlanmıştır. Bunlardan Roma dönemine ait bir yazıt üzerinde Antandros ismini gören H.Kiepert yörede araştırma yaparak kentin yerini saptamıştır. Onun ardından H.Schliemann ile R.Virchow, kentin isminin yazılı olduğu çok sayıda sikke bulmuştur. Fabricius isimli araştırmacı da aynı yerde Antandros yazılı ikinci bir yazıtla karşılaşmıştır.W.Leaf 1911 de Karataş tepesinin batı yamaçlarında önceden açılmış mezarları görerek nekropol alanının yerini saptamıştır.B.F.Cook, bu ön araştırmaların ışığı altında 1959 ve 1968 de iki kez buraya gelmiş ve asıl yerleşimin tepenin batı yamaçlarında olduğunu kesinleştirmiştir.
Antandros’un bilimsel kazılarına Ege Üniversitesi Arkeoloji Bölümünden Yrd.Doç.Dr.Gürcan Polat 9 Temmuz 2001’de başlamış, çalışmalar belirli aralıklarla sürmektedir.
Kaletepe’nin yamaçlarında yapılan kazılarda Geç Roma Dönemine tarihlenen ve yamaç evler olarak nitelenen zenginlerin evleri ortaya çıkarılmıştır.Geleneksel Roma evleri plân düzenindeki.avlu etrafında sıralanmış odalardan oluşan evler burada görülmemektedir.Arazi konumundan ötürü odalar yamaca sırtını vererek denize karşı peş peşe birbiri ardına sıralanmışlardır.Odaların tabanları da 2.50 m. genişliğinde mozaiklerle, duvarları da fresklerle bezenmiştir.
Kazı çalışmaları Çanakkale-Edremit karayolunun güneyindeki alanda yoğunlaştırılınca,çoğu yol altında kalacak olan Geç Roma ve Erken Bizans mezarları ortaya çıkmıştır.Kazı alanı batıya doğru genişletildiğinde peş peşe üç ayrı mekanla karşılaşılmıştır.Gürcan Polat, bu mekânların bir kiliseye ait müştemilat yapıları olduğu düşüncesindedir.Bu arada nekropol çalışmaları Melik Sinan Sitesi konutlarının bulunduğu yerde de sürdürülmüştür. Burada da M.Ö.VII-II.yüzyıllara tarihlenen ve kesintisiz kullanılmış mezarlarla karşılaşılmıştır. M.S.VI.yüzyılda buraya yerleşen Romalılar nekropol alanını bilmeden aynı yere yerleşmişlerdir.Rastlantı sonucu karşılaştıkları mezarlara da kendi ölülerini gömmüşlerdir.
Mezarların içerisinde Attika’nın siyah renkli keramikleri, gri monoğramlı anforalar, su mermerinden alabastronlar, bronz fibulalar, bronz atlet kaşıkları, Roma ve Bizans sikkeleri bulunmuştur. Pişmiş topraktan Klozemenai tipi kapaklı bir lahdin bulunuşu da yöre için oldukça ilginçtir.Yakılan cesetlerden arta kalan kemiklerin saklandığı urna kaplarına da yine burada rastlanmıştır.
Antandros’un tiyatro,agora ve mabetlerinin yeri henüz saptanamamış olmasına karşılık akropolü çevreleyen, oldukça sağlam kalmış sur duvarları da dikkati çekmektedir. M.Ö.IV.yüzyıla tarihlenen, 2.70 m. genişliğindeki surlar akropolün tümünü çepeçevre kuşatmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder