Lâdikli Ahmed Ağa, 1969 yılında Medine-i Münevvere'ye gelmişti.
Kendisini sabah kahvaltısına davet etmiştim.
Geldi.
Kahvaltı ettik.
Bazı Konyalılar da vardı.
Kahvaltıdan sonra, ben bir abdest tazeleyeyim, dedi ve abdest aldı:
-Harem-i Şerifte bazı Pakistanlılara sözüm var, onlarla görüşeceğim.
Bana Harem-i Şerif'i gösteriver, kendim giderim, dedi.Evden çıktık.
Eski Dârüleytam vardı, onun yanına geldik.
Harem-i Şerif göründü; aramızda elli metre var.
-İşte geldik Ahmed Ağa, dedim.
-Allah razı olsun, dedi.
Ahmed Ağa Harem-i Şerif'e doğru yürüdü, kalabalığa girdi kayboldu.
Dikkatle baktım, baktım göremedim.
"Rical-i Gayb'dan birini gördün mü?" deseler; "Gördüm" desem; yalancı olmam.
Ahmed Ağa, Türkçeden başka dil bilmez.
Pakistanlılarla nasıl görüşecek?
Demek kimlerle görüşeceğini, bizim görmemiz uygun değilmiş ki, kayboldu gitti.
- Lâdikli Âşık Ahmed Hüdâî, Ahmet Elma, 2011, 5.Baskı, S.38.
- Ali Ulvi KURUCU'nun Hatıraları 3.Cild.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder