Bir zamanlar iyi mi iyi, çalışkan mı çalışkan bir külhancı varmış.
Otuz-otuzbeş yaşlarında olan külhancı şehrin hamamında çalışırmış.
Kimsenin varına yoğuna karışmaz, kendi halinde bir adammış.
Ne var ki, sırtındaki kamburu yüzünden herkes ismi yerine "kambur" diye çağırırmış.
Bir gece hamamda kimse kalmamış.
Külhancı da bundan istifade ederek hamama girmiş ve göbek taşının üzerine uzanıp yatmış.
Gecenin geç saatlerinde, garip sesler duymaya başlamış.
Taht üzerine kurulmuş birinin bir sürü adamla hamama girdiğini, tahttaki adamın kalabalığa konuştuğunu görür gibi olmuş.
Külhancı da elini önünde hürmetle bağlayarak tahtın üzerindeki adamı dinlemeye başlamış.
Adam bazı talimatlar vermekteymiş.
Biraz sonra çalgılar çalmaya başlamış.
Hamamdakiler çeşit çeşit oyunlar oynamış ve türküler söylemişler.
Külhancı da bu oyunlara katılırmış.
Onlarla beraber oynamış ve eğlenmiş.
Hamam faslı bittiğinde, tahtta kurulan adam, el etmiş, birkaç kişi yanına gelmiş.
Onlara sormuş, "Söyleyin bakalım, biz bu külhancıya ne iyilik edelim".
Aralarından biri, "Şu belindeki kamburu çıkaralım" demiş.
Tahttaki adam memnun olmuş ve emir vermiş.
Kamburu yere yatırmış ve belindeki kamburu çıkarmışlar.
Biraz sonra da geldikleri gibi kalkıp gitmişler.
Giderlerken de kambura sıkı tembihte bulunmuş:
"Sakın sırrını kimseye söyleme!" demişler.
Sabah olup da külhancı uykudan uyanınca, bakmış ki belindeki kambur yok!
Çok sevinmiş, şöyle bir doğrulmuş ve filiz gibi bir delikanlı olduğunu görmüş.
Hamam zamanı halk hamama gelirken, külhancı da çarşıya çıkmış.
Külhancıyı gören herkes hayretler içinde sormuş:
"Külhancı, hayrola, ne oldu senin kamburuna? Ne yaptın da kayboldu?"
Külhancı da gayet sakin cevaplarla karşılamış bu soruları:
"Efendim, beni hamam iyileştirdi, gece gidip kızgın göbek taşının üzerine uzandım, herhalde, iyi terlemişim, sabahleyin kalktığımda kamburumu inmiş gördüm.
O şehirde çok zengin bir kambur daha varmış.
Zengin bunu duyunca külhancıya koşmuş.
Külhancı, zengin kambura da aynı açıklamalarda bulunmuş.
İyileşmek isteyen zengin kambur, hamama girmeye, külhancı olmaya karar vermiş ve bu kararını uygulamış.
Birkaç gün sonra zengin kambur bir gece sıcak göbek taşının üzerine uzanmış.
Gecenin geç vaktinde hamamın kapılan açılmış.
Zengin kambur büyük bir korkuya kapılmış.
Tıpkı önceki külhancının görür gibi olduğu manzarayla karşılaşmış.
Tahtın kenarından tutan zengin kamburun, içinden kötü kötü şeyler geçmeye başlamış.
Tahttaki adamın emri üzerine, zengin kamburu tutup bir köşeye bağlamışlar.
Hamam ve eğlence faslı bittiğinde tahtın üzerindeki adam, yine yanına adamlarını çağırıp sormuş: "Arkadaşlar, biz bu adama ne iyilik yapalım?".
Onlar da, "Şöyle bir iyilik yapalım, öbürünün kamburunu buna takalım" demişler.
Zenginin kamburuna bir kambur daha eklemişler.
Sonra da çekip gitmişler.
Zengin kambur sabah kalkıp doğrulduğunda, kamburunun ikileştiğini görmüş ve hemen gerçek külhancıya gitmiş:
"Yahu sen, ne yaptın, beni mahvettin demiş."
İyi kalpli külhancı onun, ikinci kamburunu görünce hiç sesini çıkarmamış.
Zengin kambura, "Ne yapalım, herkes, kalbinin barını yer" demiş.
Bunun üzerine zengin kambur, külhancıya "İşte, senin kamburunu da ben taşıyorum" demiş.
Külhancı da zengin kambura ders verircesine şu sözleri söylemiş:
"Sırrını söyleme dostuna, o da söyler dostuna. Sen sen ol kimseye sır verme."32
Otuz-otuzbeş yaşlarında olan külhancı şehrin hamamında çalışırmış.
Kimsenin varına yoğuna karışmaz, kendi halinde bir adammış.
Ne var ki, sırtındaki kamburu yüzünden herkes ismi yerine "kambur" diye çağırırmış.
Bir gece hamamda kimse kalmamış.
Külhancı da bundan istifade ederek hamama girmiş ve göbek taşının üzerine uzanıp yatmış.
Gecenin geç saatlerinde, garip sesler duymaya başlamış.
Taht üzerine kurulmuş birinin bir sürü adamla hamama girdiğini, tahttaki adamın kalabalığa konuştuğunu görür gibi olmuş.
Külhancı da elini önünde hürmetle bağlayarak tahtın üzerindeki adamı dinlemeye başlamış.
Adam bazı talimatlar vermekteymiş.
Biraz sonra çalgılar çalmaya başlamış.
Hamamdakiler çeşit çeşit oyunlar oynamış ve türküler söylemişler.
Külhancı da bu oyunlara katılırmış.
Onlarla beraber oynamış ve eğlenmiş.
Hamam faslı bittiğinde, tahtta kurulan adam, el etmiş, birkaç kişi yanına gelmiş.
Onlara sormuş, "Söyleyin bakalım, biz bu külhancıya ne iyilik edelim".
Aralarından biri, "Şu belindeki kamburu çıkaralım" demiş.
Tahttaki adam memnun olmuş ve emir vermiş.
Kamburu yere yatırmış ve belindeki kamburu çıkarmışlar.
Biraz sonra da geldikleri gibi kalkıp gitmişler.
Giderlerken de kambura sıkı tembihte bulunmuş:
"Sakın sırrını kimseye söyleme!" demişler.
Sabah olup da külhancı uykudan uyanınca, bakmış ki belindeki kambur yok!
Çok sevinmiş, şöyle bir doğrulmuş ve filiz gibi bir delikanlı olduğunu görmüş.
Hamam zamanı halk hamama gelirken, külhancı da çarşıya çıkmış.
Külhancıyı gören herkes hayretler içinde sormuş:
"Külhancı, hayrola, ne oldu senin kamburuna? Ne yaptın da kayboldu?"
Külhancı da gayet sakin cevaplarla karşılamış bu soruları:
"Efendim, beni hamam iyileştirdi, gece gidip kızgın göbek taşının üzerine uzandım, herhalde, iyi terlemişim, sabahleyin kalktığımda kamburumu inmiş gördüm.
O şehirde çok zengin bir kambur daha varmış.
Zengin bunu duyunca külhancıya koşmuş.
Külhancı, zengin kambura da aynı açıklamalarda bulunmuş.
İyileşmek isteyen zengin kambur, hamama girmeye, külhancı olmaya karar vermiş ve bu kararını uygulamış.
Birkaç gün sonra zengin kambur bir gece sıcak göbek taşının üzerine uzanmış.
Gecenin geç vaktinde hamamın kapılan açılmış.
Zengin kambur büyük bir korkuya kapılmış.
Tıpkı önceki külhancının görür gibi olduğu manzarayla karşılaşmış.
Tahtın kenarından tutan zengin kamburun, içinden kötü kötü şeyler geçmeye başlamış.
Tahttaki adamın emri üzerine, zengin kamburu tutup bir köşeye bağlamışlar.
Hamam ve eğlence faslı bittiğinde tahtın üzerindeki adam, yine yanına adamlarını çağırıp sormuş: "Arkadaşlar, biz bu adama ne iyilik yapalım?".
Onlar da, "Şöyle bir iyilik yapalım, öbürünün kamburunu buna takalım" demişler.
Zenginin kamburuna bir kambur daha eklemişler.
Sonra da çekip gitmişler.
Zengin kambur sabah kalkıp doğrulduğunda, kamburunun ikileştiğini görmüş ve hemen gerçek külhancıya gitmiş:
"Yahu sen, ne yaptın, beni mahvettin demiş."
İyi kalpli külhancı onun, ikinci kamburunu görünce hiç sesini çıkarmamış.
Zengin kambura, "Ne yapalım, herkes, kalbinin barını yer" demiş.
Bunun üzerine zengin kambur, külhancıya "İşte, senin kamburunu da ben taşıyorum" demiş.
Külhancı da zengin kambura ders verircesine şu sözleri söylemiş:
"Sırrını söyleme dostuna, o da söyler dostuna. Sen sen ol kimseye sır verme."32
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder