1456 yılında Fâtih, Wlad'i Eflâk prensligine tayin etmişti.
Wlad, kardesi Radul ile birlikte Osmanlı sarayında rehine olarak bulunmuştu.
Hüküm sürdüğü memlekete Fâtih'in yardımı ile sahip olmasına ve Pâdişaha karşı dost kalacağına dair yemin etmiş bulunmasına rağmen Wlad, sözünde durmayarak Osmanlılar aleyhine Macarlarla anlasma yapacaktır.
Fâtih'in, Karadeniz ve Trabzon'da bulundugu sıralarda, Eflâk'ta bazı hadiseler olmaktaydı.
Burada Türklerin "Kazıklı Voyvoda", Macarlarin "Drakula" (Şeytan), Ulahların "Çepelpuç" (Cellad) dedikleri Wlad adında zulüm delisi bir adam, halka idarenin en korkuncunu tattırmaktadır.
Bu çılgın adam, vahşi ve insanlık dışı birtakım zevklere sahipti.
O, kazıklara vurulmuş ve işkence içinde can vermekte olan Türklerin meydana getirdigi büyük halkanın ortasında, saray halkı ile birlikte yemek yemekten zevk alırdı.
Eline Türk esirleri geçince ayaklarındaki derinin yüzülmesini ve meydana çıkan kırmızı etlere tuz ekilmesini, sonra da bunları keçilere yalatmasını emrederdi.
Böylece, diri diri ayaklarının derisi yüzülen esirlerin işkencesi, daha büyük olurdu.
O, kendisine gönderilen Osmanlı elçilerinin sarıklarını başlarına çiviletmiştir.
Fâtih Sultan Mehmed, onu İstanbul'a davet eder.
Ancak Wlad, düşmanlarının çokluğundan ve memlekette bulunmadığı bir sırada tac ve tahtının Macarlara verileceğinden korktuğundan, Eflâk'ı düşmanlarına karşı muhafaza edecek bir kuvvetin gönderilmesini rica eder.
Bunun üzerine Pâdişah, Silistre Beyi Yunus Bey ile Çakırcıbaşı Hamza Bey'i Eflâk'i beklemek üzere görevlendirir.
Yunus Bey ile Çakırcıbaşı Hamza Bey, Tuna kenarına geldikleri vakit, nehrin donmuş olduğunu görürler. Bununla beraber Tuna'yı geçmek hazırlıkları yaptıkları ve dostluktan başka bir şey ümid etmedikleri, hatta itibar göreceklerini sandıkları bir sırada Wlad'ın büyük bir saldırısına uğrarlar.
Bu baskında Yunus Bey şehid, Hamza Bey de esir edilmişti.
Wlad, daha sonra Hamza Bey'i öldürerek başını Macar kralına gönderir.
Kan dökücü Wlad, aldığı esirlerin tamamını kazığa vurduktan sonra, Osmanlılara ait bazı sehir ve kasabaları tahrip etmekten de çekinmez.
Bütün bu olanları haber alan Fâtih Sultan Mehmed, hiddetinden ve üzüntüsünden yerinde duramayarak 150 bin kişilik bir ordu ve 25 büyük, 150 küçük parça deniz kuvveti (nehir donanması) hazırlayarak, Allah'ın kullarına zulm eden bu zâlimi ortadan kaldırmak için Eflâk seferine çıkar (H. 866/1462 M.).
Fâtih, Eflâk ortalarına kadar gittiği halde, Wlad'in kuvvetleri ortalarda görünmüyorlardı.
Wlad, Fâtih'in, casusları vasıtasiyle önceden haber aldığı bir gece baskını düzenleyerek Pâdişahı öldürmek ister.
Fakat bunda muvaffak olamadığı gibi, perişan bir halde canını zor kurtarıp kaçabilir.
Osmanlı akıncıları onu bulmak için bütün Eflâk’ı tararlar.
Pâdişah da ordusuyla prensliğin başkentine yürür.
Şehrin yakınında kazıklanmış 15 bin adamdan kurulu korkunç bir orman görünce nefretle "Devlet kuvvetini böyle kullanmış, tebeasına ve Allah'a karşı bu denlü cinayetler islemiş bir adam, asla itibara layık değildir" der.
Yaralı olarak kaçıp Macarlara sığınan Wlad, onlardan yardım ister.
Fakat Macar Kralı, hiç yoktan Osmanlılarla bir anlaşmazlığa düşmek istemediğinden bu yardımı yapmamış, hatta Wlad'i yakalayarak haps etmişti.
Öte taraftan Osmanlılar, Wlad'in kardeşi Radul'u oniki bin duka yıllık vergiye bağlayarak Eflâk prensliğinin başına getirdiler.
Böylece Eflâk, mümtaz bir eyâlet haline getirilerek, Osmanlılara sıkıca bağlanmış oldu.
Wlad, Radul'un ölümü üzerine zindandan kaçıp tekrar idareyi ele almak istediyse de öldürülerek kesik başı memleket memleket dolaştırılır.
Wlad, kardesi Radul ile birlikte Osmanlı sarayında rehine olarak bulunmuştu.
Hüküm sürdüğü memlekete Fâtih'in yardımı ile sahip olmasına ve Pâdişaha karşı dost kalacağına dair yemin etmiş bulunmasına rağmen Wlad, sözünde durmayarak Osmanlılar aleyhine Macarlarla anlasma yapacaktır.
Fâtih'in, Karadeniz ve Trabzon'da bulundugu sıralarda, Eflâk'ta bazı hadiseler olmaktaydı.
Burada Türklerin "Kazıklı Voyvoda", Macarlarin "Drakula" (Şeytan), Ulahların "Çepelpuç" (Cellad) dedikleri Wlad adında zulüm delisi bir adam, halka idarenin en korkuncunu tattırmaktadır.
Bu çılgın adam, vahşi ve insanlık dışı birtakım zevklere sahipti.
O, kazıklara vurulmuş ve işkence içinde can vermekte olan Türklerin meydana getirdigi büyük halkanın ortasında, saray halkı ile birlikte yemek yemekten zevk alırdı.
Eline Türk esirleri geçince ayaklarındaki derinin yüzülmesini ve meydana çıkan kırmızı etlere tuz ekilmesini, sonra da bunları keçilere yalatmasını emrederdi.
Böylece, diri diri ayaklarının derisi yüzülen esirlerin işkencesi, daha büyük olurdu.
O, kendisine gönderilen Osmanlı elçilerinin sarıklarını başlarına çiviletmiştir.
Fâtih Sultan Mehmed, onu İstanbul'a davet eder.
Ancak Wlad, düşmanlarının çokluğundan ve memlekette bulunmadığı bir sırada tac ve tahtının Macarlara verileceğinden korktuğundan, Eflâk'ı düşmanlarına karşı muhafaza edecek bir kuvvetin gönderilmesini rica eder.
Bunun üzerine Pâdişah, Silistre Beyi Yunus Bey ile Çakırcıbaşı Hamza Bey'i Eflâk'i beklemek üzere görevlendirir.
Yunus Bey ile Çakırcıbaşı Hamza Bey, Tuna kenarına geldikleri vakit, nehrin donmuş olduğunu görürler. Bununla beraber Tuna'yı geçmek hazırlıkları yaptıkları ve dostluktan başka bir şey ümid etmedikleri, hatta itibar göreceklerini sandıkları bir sırada Wlad'ın büyük bir saldırısına uğrarlar.
Bu baskında Yunus Bey şehid, Hamza Bey de esir edilmişti.
Wlad, daha sonra Hamza Bey'i öldürerek başını Macar kralına gönderir.
Kan dökücü Wlad, aldığı esirlerin tamamını kazığa vurduktan sonra, Osmanlılara ait bazı sehir ve kasabaları tahrip etmekten de çekinmez.
Bütün bu olanları haber alan Fâtih Sultan Mehmed, hiddetinden ve üzüntüsünden yerinde duramayarak 150 bin kişilik bir ordu ve 25 büyük, 150 küçük parça deniz kuvveti (nehir donanması) hazırlayarak, Allah'ın kullarına zulm eden bu zâlimi ortadan kaldırmak için Eflâk seferine çıkar (H. 866/1462 M.).
Fâtih, Eflâk ortalarına kadar gittiği halde, Wlad'in kuvvetleri ortalarda görünmüyorlardı.
Wlad, Fâtih'in, casusları vasıtasiyle önceden haber aldığı bir gece baskını düzenleyerek Pâdişahı öldürmek ister.
Fakat bunda muvaffak olamadığı gibi, perişan bir halde canını zor kurtarıp kaçabilir.
Osmanlı akıncıları onu bulmak için bütün Eflâk’ı tararlar.
Pâdişah da ordusuyla prensliğin başkentine yürür.
Şehrin yakınında kazıklanmış 15 bin adamdan kurulu korkunç bir orman görünce nefretle "Devlet kuvvetini böyle kullanmış, tebeasına ve Allah'a karşı bu denlü cinayetler islemiş bir adam, asla itibara layık değildir" der.
Yaralı olarak kaçıp Macarlara sığınan Wlad, onlardan yardım ister.
Fakat Macar Kralı, hiç yoktan Osmanlılarla bir anlaşmazlığa düşmek istemediğinden bu yardımı yapmamış, hatta Wlad'i yakalayarak haps etmişti.
Öte taraftan Osmanlılar, Wlad'in kardeşi Radul'u oniki bin duka yıllık vergiye bağlayarak Eflâk prensliğinin başına getirdiler.
Böylece Eflâk, mümtaz bir eyâlet haline getirilerek, Osmanlılara sıkıca bağlanmış oldu.
Wlad, Radul'un ölümü üzerine zindandan kaçıp tekrar idareyi ele almak istediyse de öldürülerek kesik başı memleket memleket dolaştırılır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder