19 Mayıs 2013 Pazar

Kerkük - Musul ve Batum'u Nasıl Kaybettik?

1957 yılında Mayıs ayında, İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi'nin Talebe Cemiyeti, Mareşal Fevzi Çakmak'ı anmak üzere İstanbul Bayezid'deki şimdi yerinde büyük iş hanları olan Mar­mara Talebe Lokali'nde toplantı tertip etmişlerdi. 
Bu gençlik toplantısının hatipleri Hamdullah Suphi Tanrıöver, Fahreddin Altay Paşa ve Yusuf Kemal Tengirşek idi.
Hatipler, Mareşal'ı hayırla yâd ettiler. Kürsüye gelen, (Lozan'dan önceki Dışişleri bakanımız) Yusuf Ke­mal Bey, konuşmasını tarihî tespitlere tahsis etti ve gençlere:

“ Gençler!
Misak-ı Milli tahakkuk etmemiştir. Haleb'in cenubundan
(güney) şark'a dogru bir hatt-ı müstakim (düz çizgi ) çiziniz. İşte! Misak-ı Millî hududumuz budur. Benden söylemesi... Hatırınızda bulunsun...” dedi.

Orta-Doğu'nun "Cadı kazanı" gibi kaynadığı, şeytanların hudutlarda oynadığı bugünlerde “Misak-ı Millî”yi yeniden hatırlamak, alçakça kastedilen vatan topraklarının haklarına sahip çıkmak, gasp edilen bu mübarek Osmanlı topraklarında buram buram "İslâmî ruh" tüterken nasıl "yad eller" haline getirildiğini düşünmek zamanıdır diyorum.

Hatay ve çevresinin 60–70 yıl önce Halep'te Türkçe çıkan "Anadolu" gazetesini okuduklarını biliyor musunuz? Halep, Musul, Kerkük… Aslâ unutamayacağımız illerimizdir. Bu illerimiz üstünde oynanan oyunlar, ta­rihî birer “skandal”dır.

Geçtiğimiz günlerde Yalova'ya gelen ve çok güzel tarihî tahlillerle süslü nefis bir konuşma yapan Kadir Mısıroğlu gönüldaşım bu mevzua da dokundu:

Haleb'in güneyinden geçmesi gereken Nibil köyü hattı, Osmanlıca yazılıştaki bir nokta ilavesiyle Kilis'in yakınındaki Tibil köyünden çekilmiştir" de­di.

Yusuf Kemal Bey'in işaret ettiği "hatt-ı müsta­kim..." Çizmemiz gereken çizgi...

Bu, ne emperyalizmdir, ne de toprak ilhakı... Babamın ve dedemin öz malı gibi helal bir miras...

Bugün Kuzey Irak’ta çizilen 36'ncı paraleli merak ettim. Açtım haritayı. Elime cetveli aldım. Hatay sınırımızın güneyinde biraz yukardan çizilmiş (Yayladağ’ı aşağıda bırakıyor) bu 36'ncı paralel resmen bizim "Misak-ı Millî sınırımız" gibi bir şey... Ve tabii Ker­kükSüleymaniye... Muazzam petrol alanları bizim...

Hangi el, ne karşılığı, nasıl ve niçin bu vatan toprağının millî hudûdu"nu kuzeye çekmiş? Sormak lazım.

Batum da Böyle Gitmiş…

Batum da böyle gitmiş. Sessiz, sinsice, gizli…

O kadar sessiz, öylesine sinsice ve o derece gizli ki: Birinci Büyük Millet Meclisimizdeki Batumlu milletvekillerinin bile haberi olmamış… Birinci TBMM'de yoklama yapılıyormuş... Batumlu milletvekilleri:

“Yoklamada unutulduk! Adımız okunmadı!”diye haykırmağa başlamışlar... Aaah gariban mebuslar... Meğerse o günlerde de haritada “küçük bir düzeltme” (!) yapılmış ve güzel Batum kapının dışına konuvermiş.

Birinci TBMM albümündeki Batum milletvekillerinin fotoğraflarının fotokopileri masamın üstünde, önümde duruyor. Fotoğraf altlarını yazayım da okuyun:

Batum mebusu Akif Bey
(Meclis'e iltihak tarihi: 3 Haziran 1336)

Batum mebusu Edib Bey
(Meclis'e iltihak tarihi: Aynı tarih)

Batum mebusu Ahmed Nuri Efendi
(Meclis'e iltihakı aynı tarih)

Batum mebusu Ahmed Fevzi Efendi
(Meclis'e iltihakı aynı tarih)

Batum mebusu Ali Rıza Efendi.
(Meclis'e iltihak tarihi: 6 Eylül 1336)

Vatan satmakta bu kadar cömert olunur mu bilmem?
Batum'u ne karşılığı vermişiz? Bendeki notlar doğ­ru ise, 20.000 piyade tüfeği, 200 mitralyöz (hafif makineli) 10 milyon ruble karşılığında...

Bir küçük notum daha var: Buhara, Semerkand Taşkent ve Hive'den 150 milyon ruble para toplayan, bugünkü “Türkmen illeri”ndeki "Müslüman kardeşlerimiz"in baba ve dedeleri, bu parayı, bize göndermişler. Nasıl haber alınmışsa, Ruslar gelen treni soydurmuşlar. 140 milyon rubleyi gasp etmişler. 10 milyonu bize göndermişler.

Batum'un 10 milyon rublesi yoksa bu para mı?

Öyle olsa da, olmasa da söyleyecek çok söz var…
Mustafa Armağan 

BİLİNMEYEN YÖNLERİYLE ATATÜRK ANA SAYFA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder