Salar Köyü Kayamezarı, Boyabat Kastamonu karayolunun on beşinci kilometresinde Salar Köyü sınırları içinde yer alır. Kaya mezarına ulaşmak için karayolundan ayrılarak köy yoluna girilmesi ve bir müddet ilerlenmesi gerekir. Köyün doğusunda ve yüksekçe bir kalker kayanın üzerinde yer alan Mezar Gökırmak ovasına hakim bir tepededir.
Köye adını veren “Salar” kelimesinin “saray” kelimesinden geldiğini ve daha sonra “salar” şekline dönüştüğü anlatılsa da köyün adı bir Türk topluluğu olan “Salar” topluluğundan gelme ihtimali bu rivayetten daha güçlüdür. Osmanlı arşivlerinde Sivas, Çorum, Aksaray, Adana, İstanbul, Amasya, Çanakkale, Bursa, Maraş, Niğde, Burdur, Malatya, Kocaeli, Karaman, Kırşehir, Kayseri, Rakka / Suriye ve Nevşehir illerinde “Salar”, “Salarlı” ve “Salur” adını taşıyan Türk topluluklarının bulunduğu bildirilmektedir. Bugün Türkiye’de bu adları taşıyan yaklaşık 18 yerleşim yeri mevcuttur. Bunu destekleyen başka önemli şey gene bu köye bağlı bir yerleşim yeri olan “Çal” mahallesinin de ismi gene bir Türk topluluğunun adı olmasıdır. ve kendilerinin mahalleye salar köyünden ayrılarak yerleştiklerini söylemeleridir.
Mezar çevresinde bulunan kaya işlemeleri, çevre köylerce “şeytan basamakları” adı verilen insan yapımı bir basamaklı tünelin bulunması bu alanın sadece mezar için kullanılmadığını ve çok eski bir yerleşim yeri olduğunu göstermektedir.
Kaya Mezarının Kimerlere, Romalılara atfedilse de en güçlü görüş MÖ. 7. Yüzyılda Paflagonyalılar tarafından yapıldığıdır. Çünkü işçilik bakımından urağan’daki Terelek kaya mezarına benzemektedir.
Kaya mezarının bulunduğu alana ulaşan bir yol yoktur ve tarlaların içinden geçilerek, yamaç yukarı yaya yolundan kısa bir yürüyüşle ulaşılır. Mezar oldukça büyüktür. Ama ne yazık ki, verilmesi gereken değere karşılık ilgisizlik, define arayıcılarının tahribatı ve kaya yapısının yıpranmaya müsait olması dolayısıyla çok hasar görmüştür. Bugün kaya mezarının sorumluluğu köy muhtarlarında bulunmaktadır ve onlardan izin olmak suretiyle çıkılabilmektedir.
Kaya mezarı kalker kaya bloğu oyularak yapılmıştır. Kaya mezarının dış kısmı dikdörtgen şeklindedir ve yaklaşık olarak boyu 10 metre, yüksekliği 5 metredir. Cephede üç sütun bulunur ve Boyabat Çevresi ve tarihi kitabında bu sütunlardan dolayı “Direkli Kaya Mezarı” da denildiği yazılmaktadır. Sütunlar kare bir ayak üzerinde oturmaktadır ve sütunlar alttan yukarı doğru daralan silindirik bir yapıya sahiptir. Ayrıca sütunların alt ve üst kısımlarında iki kuşak bulunur. Sütunlar tavana gene kare bir yapı ile bağlanır. Mezarın sol kısmında ve solda yer alan üçüncü sütunda kırılmalar meydana gelerek hasar meydana gelmiştir.
Her üç sütunun üstünde kabartma bulunmaktadır. Ahmet GÖKÇEOĞLU bu kabartmalar hakkında şu bilgiyi vermektedir: “Sütun başlıkları üzerindeki hayvan heykelleri diz çökmüş durumdadırlar. Bunlar boynuz ve kulakları bakımından boğa hissi veriyorsa da, burun ve yüzlerine bakınca böyle olduklarından şüphe edilmektedir. Bilhassa burunda açılan oluk belkide hiddet ve heybet ifadesi olarak yapılmıştır. Enli ve uzun kulakları yandan yukarı kaldırılmıştır. Bakana göre sağdaki havanın boynuzu kalmış, diğerleri bilinmeyecek hale gelmiştir. Gözleri tabi durmalarını muhafaza etmektedir. Arkadan bakınca kuyruklarının baş tabanını altından bacakları arasına sokulduğu görülmektedir.
Mezarın üst kısmında üçgen bir alan yer alır ve üçgenin tepe noktasında bir kartal kabartması bulunuyordu ama bu parça bugün bulunduğu alandan kopmuş, yere düşmüştür. Yerde bulunan bu kaya parçasının üstünde kanatlarını açmış bir kartal ve aslan başı kabartması açıkça görülebilmektedir. Üçgenin sağ alt köşesinde nöbet bekleyen bir aslan ve köşeler arasında ise koşan bir aslan kabartması bulunmaktadır.”
Ahmet GÖKOĞLU, kartal kabartması için şunları söyler : Alınlığın tepesinde iken ‘koparak yere düşen kartal kabart masının gövde yüksekliği 45 cm, boyunun uzunluğu 7 cm, kanatlarının eni 40 cm, uzunluğu da 135 cm’dir. Her kanadında sekizer tane kalem vardır. Tam alınlığın tepesine konulan bu kartalın kanatları, alınlık çatısına doğru çıkmakta olan aslanların üstüne gerilmiştir. Bu konu aynen Taşköprü’nün kale kapı kaya mezarında da bulunmaktadır.Mezarın üst kısmında üçgen bir alan yer alır ve üçgenin tepe noktasında bir kartal kabartması bulunuyordu ama bu parça bugün bulunduğu alandan kopmuş, yere düşmüştür. Yerde bulunan bu kaya parçasının üstünde kanatlarını açmış bir kartal ve aslan başı kabartması açıkça görülebilmektedir. Üçgenin sağ alt köşesinde nöbet bekleyen bir aslan ve köşeler arasında ise koşan bir aslan kabartması bulunmaktadır.”
Üçgen alanın içinde ise bir aslanla insanını mücadelesi yer almaktadır. Alınlığın tam ortasında bir mücadele sahnesi vardır. Burada bir kahraman bir aslan ile mücadele etmektedir. Bakana göre sağda bulunan aslan belini yukarı kamburlaştırmış, sol ayağını ’karşısındaki kahramanın sol bacağı üzerine dayamış ve ağzıyla da kahramanın bacağını sımsıkı ısırmıştır. Kahraman ise diz üstü çökerek kollarını aslanın boynundan dolamış olduğu halde bütün kuvvetiyle onunla mücadele etmektedir. Doğuda kahramanlar tarafından hayvanlara darbe indirme sahnesi çoktur. Helen sanatında (Herakles) in bilhassa (M. Ö. 6) ncı yüz yılda bu şekil tasvirleri vardır. Böyle olmakla beraber mücadele motifini Yunan sanatı tanımamaktadır. Bundan dolayı bu konunun kaynağı da batı değil, doğudur. Aynı mücadele sahnesini Terelek Kayamezarında da görmüş bulunuyoruz.
Buradaki kabartmaların manaları şudur: Aslanlar Frikya’ da olduğu gibi mezar bekçisi olarak konulmuştur. Yani ölüye dışarıdan gelecek her hangi bir fenalığın define hizmet etmeleri düşünülmüştür. Kartal ruh kuşu olarak alınmıştır. Doğuda kartallar bu manada alınırdı. Bu hayvan Küçük Asya’da Helenler zamanında deniz perisi veya kızı olan “Sirene”nin üsluplaştırılmasıyla karıştırılmıştır. Mücadele sahnesi dini bir anlam ifade eder. Bu konu da Ön Asya’da çok yaygındır.
Sütunların arkasında sütunlar boyunca bir koridor mevcuttur ve koridorun tavanı da yine oyulmak suretiyle işlenmiştir. Köşelerde ve sütunlar üzerinde bulunan sıva ve boya kalıntılarından mezarın dış yüzü ve koridorun sıvanmış ve boyanmış olduğunu anlıyoruz.
Mezar odası salonun ortasında bulunan dikdörtgen bir kapıdan girilir ve oda koridorun yüksekliğine göre oldukça basıktır. Tavanı hafif kubbemsi bir yapıya sahiptir ve ortada birleşen bir desenle işlenmiştir. Yan duvarlarda işleme yoktur ve oda kare bir plana sahiptir. Birisi odanın solunda diğeri arkada olmak üzere iki ölü sediri vardır ama arkada bulunan sedye tahrip edilmiştir.
Mezar odası kapısının kapatma oyukları hala mevcuttur ve kapının sol üst kısmında mezara bakan bir ışıklık penceresi mevcuttur.
Mezarın dışında bulunan alanlarda kayalara oyulmuş basamaklar ve çeşitli kaya şekilleri mevcuttur. Ayrıca mezarı bulunduğu kaya bloğunun üstünden girilen ve biraz aşağı doğru ilerledikten sonra çıkılan basamaklı bir kaya tüneli mevcuttur. Kaya bloğunun bir kısmının ayrılması ile tünelin bir kısmı açığa çıkmıştır. Hala özelliğini koruyan bu yere çevre köylerde bulunanlar “Şeytan basmakları” adını vermekteler.
Ayrıca Kaya mezarının bulunduğu kaya bloğunun önünde ovaya doğru çıkıntı yapan son bir tepe bulunmaktadır ve üstünde yöre insanlarınca “dilek ağacı” olarak adlandırılan bir ağaç bu tepenin en üst noktasında yer almaktadır. Ağacın bulunduğu yerden ovayı seyretmek insana büyük bir zevk vermektedir. Ama ne yazık ki define arayıcıları tarafından ağacın birkaç kökü kesilerek ağacın alt kısmında define aramak suretiyle ağaca zarar vermişlerdir.Bu kaya bloğunun önünde bir de bir süre gittikten sonra önü kireç sarkıtları tarafından kapanan bir mağara mevcuttur ve dilden dile dolaşan bir hikayeye göre bu mağaranın ucu Boyabat kalesine çıkmaktadır. Önü kapandığı için bu söylentiler bir efsaneden ileri gitmemektedir.
Kaya mezarı ve çevresi hala tam olarak bilinmemektedir ve Boyabat ilçesi insanlarınca bile tam olarak tanınmamaktadır. Bu bölgelerin tanınması ilçemizin tarihi geçmişi açısından önemlidir ve insanlık tarihini ancak buraları bilerek ve koruyarak elde edebiliriz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder