İstanbul’un çevresinin doğal oluşumunu jeomorfolojik özelliklerini taşıyan Yarımburgaz Mağarası, XIX. yüzyılın ortalarından itibaren tanınmaktadır.
İlk defa 1960 yıllarında Ord.Prof.Dr. Şevket Aziz Kansu burada kazılar yapmış ve Paleolitik Çağa ait taş ve hayvan kemiklerinin yanı sıra, başka yerlerde pek bilinmeyen siyah renkli çanak çömlek parçaları bulmuştur.
Yarımburgaz Mağaraları oluşum bakımından olduğu kadar, arkeolojik açıdan da karmaşık bir yapıya sahiptir. Birbirlerine rampa ile bağlanmış alt ve üst mağaraların yanı sıra manastır kompleksi, kaya resimleri ve sarkıtları ile tanınmıştır. Bu bölgede 1975 yılından sonra İstanbul Üniversitesi’nden Prof.Dr. Mehmet Özdoğan kazı yapmaya başlamıştır. Bu çalışmalar sonucunda Kalkolitik döneme ait çanak çömlek parçaları, Alt Paleolitik Döneme ait taş aletler bulunmuşsa da bunların tabakalanma içerisindeki yerleri tam olarak belirlenememiştir.
1986 yılında yapılan kazılar sonucunda bu mağaranın Helenistik dönemden itibaren dini amaçlı olarak kullanıldığı tesbit edilmiştir. Mağaranın dışındaki basilika türü bir mabedin kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Mağarada çok sayıda çanak çömlek ele geçmiştir.Bu mağaradaki buluntular son derece iyi korunmuş olup, ilk insanların Avrupa’ya geçiş yolu üzerinde bulunması yönünden de önem taşımaktadır. Ayrıca İstanbul bölgesinde son birkaç yüz bin yıl içinde oluşan doğal çevre değişimlerinin burada görülmesi, Yarımburgaz Mağaralarını bölgeyi belgeleyen bir arşiv niteliğine sokmuştur.
Tarihi, Paleotik Çağa kadar uzanan bu bölgede bulunan,Yarımburgaz Mağaraları’ndan çıkan ve Tuna Suyu adı verilen kaynak suları, Bizans ve Osmanlı Döneminde şehrin su ihtiyacını karşılayan en önemli kaynak olmuşlardır.
Halkalı sularının İstanbul’un en eski su tesisleri olduğu, ancak Bizans’ın son dönemlerinde şehre su getiren tesislerin tahrip edildiği bilinmektedir.
İlk defa 1960 yıllarında Ord.Prof.Dr. Şevket Aziz Kansu burada kazılar yapmış ve Paleolitik Çağa ait taş ve hayvan kemiklerinin yanı sıra, başka yerlerde pek bilinmeyen siyah renkli çanak çömlek parçaları bulmuştur.
Yarımburgaz Mağaraları oluşum bakımından olduğu kadar, arkeolojik açıdan da karmaşık bir yapıya sahiptir. Birbirlerine rampa ile bağlanmış alt ve üst mağaraların yanı sıra manastır kompleksi, kaya resimleri ve sarkıtları ile tanınmıştır. Bu bölgede 1975 yılından sonra İstanbul Üniversitesi’nden Prof.Dr. Mehmet Özdoğan kazı yapmaya başlamıştır. Bu çalışmalar sonucunda Kalkolitik döneme ait çanak çömlek parçaları, Alt Paleolitik Döneme ait taş aletler bulunmuşsa da bunların tabakalanma içerisindeki yerleri tam olarak belirlenememiştir.
1986 yılında yapılan kazılar sonucunda bu mağaranın Helenistik dönemden itibaren dini amaçlı olarak kullanıldığı tesbit edilmiştir. Mağaranın dışındaki basilika türü bir mabedin kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Mağarada çok sayıda çanak çömlek ele geçmiştir.Bu mağaradaki buluntular son derece iyi korunmuş olup, ilk insanların Avrupa’ya geçiş yolu üzerinde bulunması yönünden de önem taşımaktadır. Ayrıca İstanbul bölgesinde son birkaç yüz bin yıl içinde oluşan doğal çevre değişimlerinin burada görülmesi, Yarımburgaz Mağaralarını bölgeyi belgeleyen bir arşiv niteliğine sokmuştur.
Tarihi, Paleotik Çağa kadar uzanan bu bölgede bulunan,Yarımburgaz Mağaraları’ndan çıkan ve Tuna Suyu adı verilen kaynak suları, Bizans ve Osmanlı Döneminde şehrin su ihtiyacını karşılayan en önemli kaynak olmuşlardır.
Halkalı sularının İstanbul’un en eski su tesisleri olduğu, ancak Bizans’ın son dönemlerinde şehre su getiren tesislerin tahrip edildiği bilinmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder