Anavarza; Kadirli, Ceyhan ve Kozan ilçe sınırlarının kesiştiği yerde, Kozan sınırları içerisinde bulunmaktadır. Sumbas veya Kesik suyunun Ceyhan ırmağı ile birleştiği yerin 8 km. kuzeyindedir. Kadirli’nin güneybatısında olup 22 km. uzaklıktadır. Yukarı Çukurova’nın ortasında yükselen, çevreye hakim, yüksekçe bir kaya tepesinin üstünde bir kaledir. Anavarza Kalesi’nden diğer kaleler ve İskenderun körfezi görülür. Bugün halk dilinde Anavarza diye bilinen bu çok önemli şehir ve kale, tarihî kayıtlarda Anazarba, Aynızarba, Anazarbos veya Anazarbus gibi çeşitli adlarla anılmaktadır.
Kentin Roma dönemi öncesi tarihi hakkında hemen hemen hiçbir bilgi yoktur. M.Ö. 19 yılında İmparator Augustus tarafından ziyaret edilen kent "Anazarbus yanındaki Caesarea" diye anılmaya başlamıştır. Anavarza Roma İmparatorluk Döneminin ilk iki yüzyılı boyunca büyük bir varlık göstermemiş, Kilikya başkenti Tarsus’un gölgesinde kalmıştır. Tarsus günümüze kadar yaşayabilmiştir; ama bunun karşılığında tarihi anıtlarının büyük bir bölümünü kaybetmiştir. Roma imparatorlarından Septimius Severus’un, Pescennius Niger ile yaptığı iktidar savaşı sırasında, Severus’un tarafını tutan kent, onun Niger’i 194 yılında İsos’ta yenerek imparatorluğun tek hakimi olmasından sonra ödüllendirilmiş, tarihinin en parlak dönemini yaşamaya başlamıştır. M.S. 204-205 yıllarında Kilikya, İsauria ve Likaonia eyaletlerinin metropolisi olmuştur. M.S. 260 yılında diğer Kilikya kentleri gibi Anavarza da Sasani Kralı Şapur tarafından fethedilmiştir. M.S.IV.yüzyılda’da İsauria’lı Balbinos tarafından tahrip edilmiş olan Anavarza, İmparator II. Theodosius zamanında M.S. 408 yılında kurulan Cilicia secunda’nın (Bitek Kilikya) ve eyaletin başkenti olmuştur. 525 yılındaki büyük depremden zarar gören kent İmparator Iustinianus tarafından onartılarak Iustiniopolis adını almıştır. Ancak 561 yılında ikinci kez deprem geçirmiştir. VI.yüzyılda ise kent büyük bir veba salgınına uğramıştır. İslâmın yükselmesini takip eden yüzyıllarda Anazarbus, Araplar ve Bizanslılar arasında tampon bölge olarak kalmış ve sık sık bu iki taraf arasında el değiştirmiştir.
Kale ve şehrin, M.Ö.IX. yüzyılda Asurlar tarafından kurulduğu sanılmaktadır. Ancak Anavarza’nın tarihi, M.Ö. I. yüzyılda Roma’nın eline geçtikten sonra önem kazanmıştır. Ünlü doktor Dioskurudes ve şair Optianus’un bu şehirde doğmuş ve yaşamış olduğu söylenmektedir. Burası Bizans’lılar döneminde de önemli bir sınır kalesi haline gelmiştir. 704’te Emevi’lerin, 758’de Abbasi’lerin buraya hakim olduğu görülmektedir. Malazgirt Za-feri’nden sonra Türk hakimiyetine geçen Anavarza, 1097’de I.Haçlı Orduları tarafından geri alındı. Feke’deki Ermeni Baronluğu Anavarza’ya indirildi ve Kudüs yolunun emniyeti için burada Ermeni Prensliği kuruldu. 1129’da Danişmentoğulları tarafından tekrar Türklerin hakimiyetine geçti. 1133’teki depremde büyük hasara uğradı. Bunun üzerine Ermeni Prensliği Sis (Kozan) Kalesi’ne taşınmıştır.
Günümüze kadar gelen Anavarza kalıntıları, asıl kale ve alt taraftaki surlar olmak üzere iki bölümdür. Kaleyi kuşatan surların doğu cephesindeki uzunluğu 1500 metreyi bulur. Yüksekliği 8-10 metre arasında değişen bu sur duvarları her 70 metrede bir olmak üzere 20 burçla desteklenmiştir. Dört kapısı vardır. Batıdaki kapı üç kemerli bir zafer takı şeklindedir. Kaleyi baştan başa kuşatan surlar çok uzundur. Anadolu’da bu kadar uzun bir dış surla savunulan kaleler yok denecek kadar azdır. Bu bakımdan Anavarza Kalesi’nin Anadolu kaleleri arasında önemli bir yeri vardır. Duvarlar dıştan, küçük dörtgen kulelerle takviye edilmiştir. Kulelerin yüksekliği duvarların yüksekliğine eşittir.
Kalenin iç tarafına giriş, küçük kapılardan yapılır. Kalenin iç kısmında birinci bölümde askeri kışla, Ermeni prensi Toros’a ait üç nefli kilise ve bazı Ermeni krallarına ait mezarlar vardır. İkinci bölümde askeri kışla ile ilgili odalar, depo odaları ve su tankları yer almaktadır. Her iki bölümün arasında kaya platformun üzerinde inşa edilmiş üç katlı kule bulunur. Anavarza Kalesi Bizanslılar, Ermeniler ve Araplar tarafından onarım görmüştür. Anavarza’ya biri Alapınar’dan 12, diğeri Sumbas’ın gözünden 20 km. uzunluğundaki su kemerleriyle su getirilmiştir. Roma döneminden kalma su kemerleri dikkat çekicidir. Şehirde Korint biçimde altı sütunlu bir üçüncü asır zafer takı, Bizanslılardan kalma kaya kabartması vardır.
Havari (Apostol) kiliseleriyle dış surların içinde Roma döneminden kalma tiyatro, tapınak, saray ve hamam kalıntıları da bulunmaktadır. I. yüzyıl Roma kaya mezarları, fresklerle süslenmiş mezarlar, kilise ve sarnıç gibi eserler eski dönemden bugüne ulaşan kalıntılardır.
Kayalara oyulmuş mezarlarda, insan figürleri ve cenaze töreni kabartmaları görülür. İç kalede de bir çok kalıntılara rastlanır. Anavarza köyü (Dilekkaya) içinde 18 çeşit deniz hayvanını gösteren "Anavarza Mozaikleri, bulunmaktadır. Bunların 3.55 x 10.75 metre boyundaki bir havuz tabanı için hazırlandığı sanılmaktadır. Yine aynı tür mozaiklerle başka bir havuz tabanı oluşturan yunus balığına binmiş, eli kamçılı Eros ve deniz tanrıçası Thetis mozaikleri de bulunmaktadır.
Stadyumun elli metre kadar kuzeydoğusundaki kayalık yapay bir yarıkla ayrılmıştır. Roma veya ilk Bizans döneminde, Anazarbus’tan Flaviopolis (Kadirli) ve Hierapolis-Kastabala’ ya giden yola geçit vermek için açıldığı sanılan geçit 250 metre uzunluğunda, 4-15 metre genişliktedir. Yolun her iki tarafında kayalar 50 metre yüksekliğe kadar uzanır.
Kuzey-güney sütunlu cadde üç gözlü takla başlar. Anavarza’nın geçmişte karşılaştığı birçok deprem yüzünden, zafer takı ancak kısmen günümüze gelebilmiştir. Güney yüzünde siyah granitten altı adet Korinth stili sütun başı bulunan, üç kemerli bir geçittir. Kuzey yüzünde ana kemerin her iki tarafında birer heykel nişi vardır. Vahşi hayvanlı gösteriler için yapılmış olan amfiteatr tamamen taşlarla inşa edilmişti. Antik çağda, diğer binalara malzeme sağlamak amacıyla sürekli olarak yağmalanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder