1923 yılında meydana gelen depremde ilçe merkezi olan Sulusaray’daki bütün resmi binalarla birlikte meskenlerin tamamen hasara uğraması üzerine ilçe merkezi o zaman Tokat merkeze bağlı Çiflik köyü olarak kayıtlarda bulunan şu an Tokat-Sivas karayolu üzerindeki Çamlıbel beldesine taşındı. İlçe merkezi burada bir gelişme gösteremedi. İlçenin birçok köyü merkezin çok uzağında kaldı. Bunun üzerine 1 Haziran l944 de coğrafi durum göz önüne alınarak Artova ilçe merkezi şimdiki yeri olan Samsun-Sivas demiryolu güzergahında bulunan Kızılca nahiyesinin aşağı kısmındaki Kunduz istasyonuna taşındı ve istasyonun adı Artova olarak değiştirildi.
Hükümet Konağı, Belediye gibi devlet daireleri tren istasyonunun arkasındaki düzlük arazide yer aldı. İstasyonun biraz gerisindeki Kızılcaköy ilçenin mahallesi durumuna getirildi.
Artova’nın ilçe merkezi olmasında ikinci Cumhurbaşkanımız İsmet İNÖNÜ’ nün çavuşluğunu yaptığı Kızılcaköylü Dragoş lakabıyla anılan İbrahim Dirican’ın İsmet Paşa’dan isteğinin etkili olduğu söylenmektedir. Ancak bununla ilgili resmi bir belgeye rastlanılmamıştır. İbrahim Dirican’ın Artova’nın ilçe olmasından sonra etkili bir isim olarak ön plana çıktığı, şu an Meslek Yüksek Okulu olarak kullanılan tek katlı taş binanın Artova Ortaokulu olarak yapılma aşamasında gerek arazinin istimlak edilmesinde, gerekse köylerden kağnı arabalarıyla taş getirilmesinde öncülük ettiği yaşlı insanlar tarafından anlatılmaktadır.
Artova ilçesi Kızılca mahallesinin bulunduğu yerde milattan 500 yıl kadar önce Kapadokya Krallığı zamanında kurulmuş ve Pontus Krallığının istilasına uğramıştır. Romalıların saldırılarında ve buralarda yapılan savaşlarda yıkılıp yakılmış, Onbeşinci yüzyıl başında Timur’un orduları tarafından alt üst edilmiştir. Osmanlı imparatorluğu döneminde büyük bir köy olan Kızılcaköy daha sonra Bucak merkezi durumuna getirilmiş ve yukarıda izah edildiği gibi 1944 yılında ilçe merkezi olmuştur.
Artova tarihi eser bakımından oldukça fakirdir. Boyunpınar köyünün kalkolitik döneme ait bir arkeolojik sit alanı olduğu Raci Tezizel tarafından 1952 yılında yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Araştırmalar sonucunda bulunan Kayapınar Höyüğünün ilk üç katmanı altında bu dönem (Yazılı Tarih Öncesi Bakır Çağı) kültür ve sanatına ait kırmızı, kahverengi ve siyah astarlı seramik çanak-çömlek parçaları bulunmuştur.
Ayrıca Boyunpınar köyü özündürük mevkiinde bir tepenin içerisindeki yumuşak kayaların oyulmasıyla oluşmuş, beş odalı ve üç katlı yer altı yerleşim yeri bulunmuştur. Burası halk arasında Horun Mağarası olarak adlandırılmakta olup Kültür ve Turizm Bakanlığı restorasyon çalışması yaparak gezi ve incelemeye açmak üzere girişim başlatmış bulunmaktadır. Bu mağaraya daracık giriş ağzından eğilerek girilmekte olup içerisi karanlık olduğu için el feneri aydınlığı ile içerisi gezilebilmektedir. Odaların içerisinde havasızlık ve nahoş koku mevcut olmayıp bir hava akımı hissedilmektedir. Define arayıcıları tarafından mağara içerisinde bir çok tahrifat yapılmış bulunmaktadır. Mağaranın dışındaki alanda çok önceleri Ermeni köyü bulunduğu yaşlılar tarafından söylenmekte ancak buna ait görünürde bir belirti bulunmamaktadır.
Yukarıgüçlü köyü ile Boyunpınar köyü arası ve iki köy hududundaki Bahdulu çeşmesi etrafında eski bir köy yeri kalıntıları göze çarpmakta olup, burada daha önce ermeni köyü bulunduğu söylentileri define arayıcılarını harekete geçirmiş ve her taraf eşik deşik edilmiş durumdadır.
1635 yılında 4.Murat İran-Revan seferinden dönerken Sivas-Yıldızeli’nden geçip Tokat’a gelirken bugün Artova ilçesinin bulunduğu arazide mola verdiği ve daha sonra şu an Tokat il merkezine bağlı Tahtoba ve Uğrak köyleri arasındaki handa kaldıktan sonra Tokat’ a geldiği ve Çölkestiren sarayında bir gece misafir kaldığı Evliya Çelebi nin Seyahatnamesinde yazmaktadır.
Yine Evliya Çelebi Seyahatnamesinde “…kuzeye doğru giderek, Çamlıbel dağını, Sivas eyaleti toprağında mahsülü çok mamur ve müzeyyen kasaba misali köylerden geçtik. Arıkova kasabasına geldik, oradan yine şimale giderek Şeyh Nusrettin Tekkesi ne geldik…” diye yazmaktadır.
Atatürk’ ün 21 Kasım 1930’da Cumhurbaşkanı olarak Sivas’tan Tokat’a gelirken Artova’ya uğradığı ve halkla bir süre sohbet edip onların dertlerini dinlediği anlatılmaktadır.
Artova eski kayıtlarda “Artukova” diye geçmektedir. Artuk Bey, Büyük Selçuklu Meliki Alpaslan’ın komutanlarından Eksik Bey’in oğlu olup değerli bir komutandır. Bu komutanın asıl hüküm sürdüğü yer Halep, Mardin ve Elazığ olmasına rağmen Sivas bölgesine kadar da geldiği söylenmektedir. Danişmentname isimli eserde; Artuhi adıyla anılan Artuk Bey’in Tokat yörelerinde Artukova (Artova) da faaliyet gösterdiği ve buradan Orta Anadolu’ya geçerek Norman reisi Ursel (Russel) ve imparatorun amcası Yuannis (İoannes) komutasındaki Bizans ordusunu bozguna uğratarak batıda Marmara kıyılarına kadar geldiği ifade edilmektedir.
Tarihçi Mustafa Necati SEPETÇİOĞLU 2-6 Temmuz 1986 tarihleri arasında Tokat’ta düzenlenen “Türk Tarihinde ve Kültüründe Tokat” konulu sempozyumda sunduğu “Anadolu ve Rumeli Topraklarımızın Türkleşmesi” isimli tebliğinde “… o günlerden kalma Artukâbâd, daha sonra Artukova ve şimdiki Artova bunun yaşayan en güzel delilidir; Alpaslan’ın emirlerinden Artuk Beyi o günlerden bu güne getirir.” ifadeleri Artova tarihi ve ismi konusunda bize ışık tutmaktadır.
Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Elemanı Dr. Ali AÇIKEL’in Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi 2003/Cilt 20, Sayı: 2’de yayınlanan “Artukabad Kazası Yer Adları (1455-1600)” isimli makalesinde; Günümüzde Artukabad adı Artova şeklinde konuşulup yazılmakla birlikte Artukabad tarihi coğrafyası Tokat ilinin Artova, Sulusaray, Yeşilyurt ilçeleri ile Zile ilçesinin doğusunda kalan dar bir alanı kapsamaktadır.” şeklinde yapılan açıklama yukarıdaki bilgileri doğrulamaktadır. Aynı makalenin devamındaki bilgiler ise şu şekildedir.
Artukabad bölgesi 1071 Malazgirt Zaferinden günümüze kadar kesintisiz olarak Türk yerleşim alanı olması nedeniyle Anadolu’daki Türk kültürünün en eski ve en derin izlerini taşımaktadır. 1455-1600 yılları arasını kapsayan tapu-tahrir defteri ile 1600 senesine ait avarızhane defterleri bunu göstermektedir.
15 ve 16. yüzyılda Artukabad kazasında arşiv kayıtlarına yansıyan yerleşim yerlerinin toplam sayısı 200 civarındadır. Bu toplamın 73’ü köy, 125’i mezra, 1’i kışlak ve 1’i yaylaktır. 15 ve 16. yüzyıldaki bu yerleşim yerleri adları günümüzdekilerle karşılaştırıldığında toplam 73 köyden 56’sının mevcut olduğu, ancak bir kısmının isim değişikliklerine maruz kaldığı görülmektedir. Bu durum Artukabad’ın bu günkü coğrafyasındaki köylerin yaklaşık % 75’inin köklerinin 15. asra kadar uzandığını ortaya koymaktadır.
Artukabad kazası yer adları köken bakımından çeşitlilik göstermektedir. Kazadaki yer adlarının köken olarak dayandığı başlıca diller: Türkçe, Arapça, Farsça ve Rumca’dır. Türk adlarının % 51’lik oranla ilk sırada yer aldığı görülmektedir.
Oğuz boyuna ait Artova ilçe sınırları içerisindeki yer adları: İğdir, Karkın ve Salur’dur.
Avar Türkleri’ne ait olan yer adı; Avara, 1071-1178 yılları arası hükümran olan Danişmentliler’e ait yer adı ise Ahmetdanişment’dir. Bazı köylerin eski ve yeni adları ise şöyle sıralanmaktadır.
1455-1600 Yılları Arasındaki Artova ile köylerinin İsimleri
Eski İsmi - Bu Günkü İsmi
Ahmeddanişmend - Ahmetdanişment
Alpugurnd Akmusa - Ağmusa
Avara - Aşağı ve Yukarıgüçlü
Ayazma - Aktaş
Heris - Bayırlı
Horon - Boyunpınar
Hudadad - Çelikli
İğdir - İğdir
İsbolos - Gümüşyurt
İtak - Gürardıç
Kızılca - Artova İlçe Merkezi
Musa - Yağcımusa
Salur - Salur
Sarsı - Sağlıca
Tuzla - Tuzla
1266/1850 yılı Devlet Salnamesinde Tokat kazasının bağlı olduğu Sivas Sancağı kazalarının sayısı 1850 yılında 22’den 17’ye indirildiği ve aşağıda sıralandığı gibi Artukabad’ın bunların içerisinde bulunduğu görülmektedir:
1. Sivas 6. Karakuş 11. Hüseyinabad 16. Ortapare
2. Sivasili 7. Mecidözü 12. Karabad 17. Yüzdepare
3. Yıldızili ve Han-i Cedid 8. İnalluballu 13. Zile Aşiretleri
4. Niksar 9.Turhal 14. ARTUKABAD
5. Erbaa 10.Tokat 15. Deliklitaş
1273/1856-1857 yılı Devlet Salnamesinde ise 1856 yılında bazı kazaların birleştirilmesi, bazılarının kaldırılması ve az da olsa yeni kazaların kurulması yanında daha önceki devirlerde kaza statüsü verilmeyen Yörük ve aşiret yerleşim birimlerinden beşinin kaza olarak yapılandırılması ile bu sayının 23’e yükseltildiği belirtilmektedir. Bunlar içerisinde yine Artukabad’ın varlığı göze çarpmaktadır.
1. Sivas 9. Kazabad 17. Emlak
2. Sivasili 10. Zile 18. Gedikcik
3. Tokat 11. Yıldızili ve Han-i Cedid 19. Perakende-i Kangal
4. Turhal 12. ARTUKABAD 20. Yörükân-i Zile
5. Niksar 13. Deliklitaş, Ortapare ve Yüzdepare Aşiretleri 21. Aşiret-i Milli
6. Mecidözü 14. İlbegli 22. Kavilli ve Bariklü Aşireti
7. Erbaa 15. Sarkipara 23. Sagci ve Badlu Aşireti
8. Karakus 16. Gelmugat
1867 İdari taksimatı ile Tokat kazası eskiden olduğu gibi Sivas sancağına bağlı kalmakla birlikte nahiye ve köylerinin sayısı değişmedi. 1870 yılı Salname kayıtlarına göre Artukabad yine Tokat kazasının nahiyesi olarak görülmektedir.
Tokat kazasına bağlı Kafirni (bugün kü Almus ilçesi), Komanat (Gümenek, bugün kü Kılıçlı köyü), Turhal, Artukabad (bu günkü Artova ilçesi) ve Karabad (bugün kü Pazar ilçesi) nahiyeleri 1864 sonrası dönemde birer Müdür’ün başkanlığında nahiye meclisleri tarafından yürütüldüler.
1287/1870 yılı ile 1288/1871 yılı Sivas Vilayet Salnamesi Kayıtlarında Tokat Kazasının 1870 yılı Nüfus Durumu
Nahiye | Hane Sayısı | Müslim Erkek Nüfusu | Gayrimüslim Erkek Nüfusu | Tahmini Nüfus |
Tokat Merkez | 4378 | 5730 | 4630 | 10360x2=20720 |
Komanat | 928 | 2355 | 214 | 2569x2=5138 |
Kâfirni | 508 | 1455 | 0 | 1455x2=2910 |
Sarkipare | 58 | 161 | 0 | 161x2=322 |
ARTUKABAD | 1259 | 3250 | 561 | 3811x2=7622 |
Karabad | 1360 | 3348 | 225 | 3573x2=7146 |
Muhacir | 105 | 8786 kadın-erkek | 0 | 8786 |
TOPLAM | 596 | 25085 | 5630 | 52644 |
Kaynak: 1. Galip EKEN “Tanzimat Dönemi Osmanlı Toplumunda Nüfusun Mesleki Yapılanması. Tokat Örneği, Tarih İncelemesi Dergisi.
2. 1287/1870 yılı Sivas Vilayet Salnamesi. Sayfa: 13
Salur köyü sınırları içerisindeki Attepe mevkiinde mezar ve eski duvar kalıntılarına, Salur ile İğdir köyleri arasındaki Meydan Pınarı mevkiinde küp ve topraktan ev eşyası kalıntılarına rastlanmaktadır. Zaten bu bölgedeki Salur, İğdir ve Kunduz köylerinin adlarının 1400’lü yıllarda da aynı olduğu bölgenin çok eski bir yerleşim yeri olduğunu ortaya koymaktadır. Salur köyünde bulunan virane haldeki eski caminin kapısının doğu istikametinde bulunması buranın kiliseden camiye dönüştürülmüş olduğu söylentilerini beraberinde getirmektedir. Tüm bu eserler buradaki yerleşim yerlerinin 1071 Malazgirt Zaferinden öncede mevcut bulunduğu konusunda kesin fikir vermektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder