İstanbul ili Beşiktaş ilçesi, Bebek’te bugünkü Kemal Sadıkoğlu, Villa Berkçay, Zamir Damar ve Nuri Çapa yalılarının bulunduğu yerde XIX. yüzyıl başlarında İmamzade Esad Efendi’nin yalısı ile Sultan II. Mahmut’un Musahibi Sait Efendi’nin sahil sarayı vardı.
Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa Sultan Abdülmecit zamanında Sami Paşa ile Yusuf Kamil Paşa’yı İstanbul’a göndermişti. Paşalar önceleri Arnavutköy ile Mısırlı Hanım’ın yalısında bir süre misafir kalmışlar, sonra da kendilerine yeni bir yer aramaya başlamışlardı. Yusuf Kamil Paşa bir gün kayıkla Bebek’ten geçerken İmamzade Esat Efendi’nin yalısını görmüş ve yanındaki Haydar Efendi’ye dönerek “Şu yalı benim olsa da bir güzel yaptırsam” demiştir. Bir süre sonra da İmamzade Esat Efendi ile yanındaki Sait Efendi’nin yalılarını satın almış, her iki yalıyı birleştirmiştir. Sonra da bu iki yalıyı yıktırarak yerine Fransız Mimar Gardnier’e daha büyük bir yalı yaptırmıştır.
Yusuf Kamil Paşa’nın yaptırmış olduğu yalı ahşap olup, cephe görünümünde ortada üç, yanlarda da iki katlı idi. Alt katta sofa yerine uygulanan mekân yuvarlak kemerli, sütunların taşıdığı bölümler halinde idi. Simetrik plan düzenine göre yapılan yalının deniz tarafında iki yan sofası ile onların arkasına sıralanmış odaları vardı. Yalıdan kafesli bir köprü ile arkasındaki koruluğa geçilirdi. Korulukta yaptırdığı ek binalar teraslar üzerine oturtulmuştu.
Yusuf Kamil Paşa Yalısını zamanın pek çok tanınmış kişisi ziyaret etmiştir. Bunlardan birini Haluk Şehsuvaroğlu şöyle anlatmıştır:
“Böyle gecelerden birinde, devrin zariflerinden biri Yusuf Kamil Paşa’yı fevkalade eğlendirip, hoş vakitler geçirtmiş, Paşa da âdeti üzere kâhyasını çağırıp, efendiye 500 altın ihsan ettim, verirsiniz demiş. Nüktedan zat o geceyi hayaller içerisinde uykusuz bir halde geçirmiş, 500 altını sabaha kadar nerelere harcayacağını bilememiş. Diğer taraftan paşanın kâhyası Hüseyin Haki Efendi de bu mübalağalı ihsanı tashih ettirmiş ve ertesi sabah sabırsızlıkla kahvaltı tepsisini bekleyen nüktedan efendinin kahvaltı tepsisine bir zarf içerisinde 5 altın koymuştur. Neye uğradığını şaşıran misafir hemen kâhyaya koşmuş;
— Galiba bir yanlışlık oldu. Paşa hazretleri dün akşam bana 500 altın ihsan etmişlerdi. Bu sabah 5 altın geldi.
Hüseyin Haki Efendi;
— Bana verilen emir böyledir başka bir şey yapamam. Şimdi kendileri merdivenden aşağıya inerler. Siz vaziyeti arz ediniz demiş.
Misafir sabırsızlıkla paşanın inmesini beklemiş ve tam paşa indiği sırada onu etekleyerek derdini anlatmış.
Yusuf Kamil Paşa da;
—Aman efendim dün akşam işret esnasında bir halt etmişim. Doğrusu bu sabah aldığınız ihsandır.
Misafir bir selam daha verip:
— Aman efendim o haltı dün akşam değil şimdi işlediniz” demiş.
Yusuf Kamil Paşa yalıyı sonradan Sait Halim Paşa’nın babası Mısırlı Prens Halim Paşa’ya satmıştır. Sanatkâr ruhlu bir kişi olan Halim Paşa da yalıyı zevkine göre döşetmiş, koruda musiki âlemleri tertiplemiş, devrin tanınmış ressamlarını yalıda bir araya getirmiştir. Bu arada tepede yaptırdığı köşkü de resim atölyesi haline sokmuştur. Uçurumun üzerinde yapılmış olan bu köşkün ahşap odasından ötürü de eski Boğaziçililer buradan Bülbül Yuvası diye söz etmişlerdir.
I.Dünya Savaşı sırasında yalı Maarif Nezareti’nin emrine verilmiş ve Darül Eytam haline getirilmiştir. Bu yüzden yalı harap olmuş, 1928–1929 yıllarında yıktırılmıştır.
Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa Sultan Abdülmecit zamanında Sami Paşa ile Yusuf Kamil Paşa’yı İstanbul’a göndermişti. Paşalar önceleri Arnavutköy ile Mısırlı Hanım’ın yalısında bir süre misafir kalmışlar, sonra da kendilerine yeni bir yer aramaya başlamışlardı. Yusuf Kamil Paşa bir gün kayıkla Bebek’ten geçerken İmamzade Esat Efendi’nin yalısını görmüş ve yanındaki Haydar Efendi’ye dönerek “Şu yalı benim olsa da bir güzel yaptırsam” demiştir. Bir süre sonra da İmamzade Esat Efendi ile yanındaki Sait Efendi’nin yalılarını satın almış, her iki yalıyı birleştirmiştir. Sonra da bu iki yalıyı yıktırarak yerine Fransız Mimar Gardnier’e daha büyük bir yalı yaptırmıştır.
Yusuf Kamil Paşa’nın yaptırmış olduğu yalı ahşap olup, cephe görünümünde ortada üç, yanlarda da iki katlı idi. Alt katta sofa yerine uygulanan mekân yuvarlak kemerli, sütunların taşıdığı bölümler halinde idi. Simetrik plan düzenine göre yapılan yalının deniz tarafında iki yan sofası ile onların arkasına sıralanmış odaları vardı. Yalıdan kafesli bir köprü ile arkasındaki koruluğa geçilirdi. Korulukta yaptırdığı ek binalar teraslar üzerine oturtulmuştu.
Yusuf Kamil Paşa Yalısını zamanın pek çok tanınmış kişisi ziyaret etmiştir. Bunlardan birini Haluk Şehsuvaroğlu şöyle anlatmıştır:
“Böyle gecelerden birinde, devrin zariflerinden biri Yusuf Kamil Paşa’yı fevkalade eğlendirip, hoş vakitler geçirtmiş, Paşa da âdeti üzere kâhyasını çağırıp, efendiye 500 altın ihsan ettim, verirsiniz demiş. Nüktedan zat o geceyi hayaller içerisinde uykusuz bir halde geçirmiş, 500 altını sabaha kadar nerelere harcayacağını bilememiş. Diğer taraftan paşanın kâhyası Hüseyin Haki Efendi de bu mübalağalı ihsanı tashih ettirmiş ve ertesi sabah sabırsızlıkla kahvaltı tepsisini bekleyen nüktedan efendinin kahvaltı tepsisine bir zarf içerisinde 5 altın koymuştur. Neye uğradığını şaşıran misafir hemen kâhyaya koşmuş;
— Galiba bir yanlışlık oldu. Paşa hazretleri dün akşam bana 500 altın ihsan etmişlerdi. Bu sabah 5 altın geldi.
Hüseyin Haki Efendi;
— Bana verilen emir böyledir başka bir şey yapamam. Şimdi kendileri merdivenden aşağıya inerler. Siz vaziyeti arz ediniz demiş.
Misafir sabırsızlıkla paşanın inmesini beklemiş ve tam paşa indiği sırada onu etekleyerek derdini anlatmış.
Yusuf Kamil Paşa da;
—Aman efendim dün akşam işret esnasında bir halt etmişim. Doğrusu bu sabah aldığınız ihsandır.
Misafir bir selam daha verip:
— Aman efendim o haltı dün akşam değil şimdi işlediniz” demiş.
Yusuf Kamil Paşa yalıyı sonradan Sait Halim Paşa’nın babası Mısırlı Prens Halim Paşa’ya satmıştır. Sanatkâr ruhlu bir kişi olan Halim Paşa da yalıyı zevkine göre döşetmiş, koruda musiki âlemleri tertiplemiş, devrin tanınmış ressamlarını yalıda bir araya getirmiştir. Bu arada tepede yaptırdığı köşkü de resim atölyesi haline sokmuştur. Uçurumun üzerinde yapılmış olan bu köşkün ahşap odasından ötürü de eski Boğaziçililer buradan Bülbül Yuvası diye söz etmişlerdir.
I.Dünya Savaşı sırasında yalı Maarif Nezareti’nin emrine verilmiş ve Darül Eytam haline getirilmiştir. Bu yüzden yalı harap olmuş, 1928–1929 yıllarında yıktırılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder