Bir gün dersten çıkmış ve altın kullanmanın erkeklere haram olmadığını çünkü Kuran'da geçemediğini öğrenmişti.
Hadislerde geçiyormuş.
Hadislerde Peygamber efendimizden(sav) iki yüz yıl sonra yazılmışmış...
Önceleri kafaya takmadığı bu bilgili nişanlı olunca fark etti.
Altın yüzük almışlardı.
Takmalı mı takmamalı mı?
Takmaya karar verdi çünkü Kuran'da böyle bir yasak yoktu.
Sonra ipeğin de erkeklere haram olmadığını öğrendi.
Çünkü Kuran'da geçmiyordu.
İpek bir kravat aldı ve onu iştahla taktı.
Kuran okuyordu.
İyi meal takip ediyordu.
Sonra Kuran'da bir gün ve gecede beş vaktin olmadığını da öğrendi.
Ayetler iki, üç ve beş vakit için müsait manalar taşıyordu.
Madem Kuran'da net bir vakit yoktu.
Öyleyse iki de üç de beş de kılabilirdi.
Bir sabah bir de akşam yeterli idi onun için.
Bu şekilde bir müddet devam etti.
Sonra namazı bozan şeyler arasında konuşmanın, yemek yemenin, su içmenin olmadığını gördü.
Kuran'da bunların namazı bozduğuna dair bir bilgi yoktu.
Bundan sonra namazda telefonu çalınca "alo ben namazdayım, sonra ararım" demeye başladı.
Bazen de namazın içinde telefon ile görüşüp sonra kaldığı yerden devam etmeye başladı.
Namazda yorulunca bir yudum su da içiyordu.
Çünkü namazı bozan bir durum değildi.
Çünkü Kuran'da geçmiyordu.
Herkes onun namazını konuşurken Kur'an'da namazın belli bir tertiple olmadığını gördü.
Yani tüm Kuran ayetlerini yanyana getirse de önce tekbir alması, kıyam yapması, rukü, secde ve oturma ile namazın bir düzeni Kuran'da yer almıyordu.
Demek ki şimdiye kadar hep taklidi olarak namaz kılmış.
Artık bundan sonra Kuran'ın dediği gibi namaz kılmalıydı.
Fakat önce rukü ile mi yoksa direk secde ile mi yoksa kıyam ile mi karar veremedi.
Değişik şekillerde kıldı.
Bazen kıyamda başladı tahiyyat ile bitirdi.
Bazen de tahiyyat ile başlayıp kıyam ile bitirdi.
Kendisi de bu halinden memnun değildi.
Ne yapıyorum diye sordu kendisine?
Tam bu sorunun cevabını ararken birden namazda neden her zaman Fatiha Sûresi sonra da kısa bir Sûre veya ayetler okuyorum diye sordu.
Rukü ve secdede hep önceden ezberlemiş olduğu duaları okuyordu.
Tahiyyatta ise aynı dualar..
Fatiha okumak, sûre okumak, bu dualar Kuran'ın emri değildi.
Karar verdi.
Her zaman farklı bir Sûre okumalıydı.
Hem niye Fatiha?
Niye Ettehiyyatu? Kuran'da geçen duaları namazın her tarafına yerleştirdi.
Böylece kendisine has bir namaz şekli ortaya çıktı.
Ama kafasında soru işaretleri de başlamıştı.
Bu nereye kadar gidecek?
Bir gün sabah kıldığı iki rekat ve yatsı kıldığı dört rekatı düşündü.
Neden biri iki diğeri dört?
Kuran'da aradı.
Ama bulamadı.
Ya yatsıyı iki kılacak ya da sabahı dört kılacaktı?
Ya da Niye iki veya dört?
Beş altı yedi olamaz mı?
Kafası iyice karışmıştı?
Namaz konusunda o kadar kafası karıştı ki ne yapacağını bilemez oldu.
Bir gün bir hocanın namaz aslında duadır.
Otururken, ayakta iken, uzanırken yapılan bir duadır sözünü işitti.
Tamam dedi.
Demek ben yıllarca kendimi bu şekillerde hep yanlış yapmışım.
Doğrusu bu olmalı diyerek namazı bu şekilde eda etmeye başladı.
Bu yeni namaz kolaydı.
Vakit yok.
İstediğin vakitte yapabilirsin.
Rekat sayısı yok.
Eğilmeye kalkmaya, oturmaya, Fatiha ya da başka bir şey okumaya gerek yok.
Günün istediğin vaktinde kalbinde Allah'ı anıyorsun ve bu Kuran'da Salat diye ifade edilen namazdı.
Bu şekilde yapmaya başladı.
Yani artık namaz kılmıyordu sadece dua ediyordu.
Tüm bu aşamaya nerden gelmişti?
Kur'an'da yok ve Hadisler Peygamber efendimizin (sav) vefatından iki yüz yıl sonra yazılmış çoğu da Emevi- Abbasi işi hadislerdir sözünden sonra olmuştu.
Simdi Kuran bize yeter diyenler kusura bakmasınlar.
Eğer namazı bizim gibi vakitli, rekatlı, tertipli, namazı bozan ve bozmayan şeyler ile eda ediyorsanız demek ki Kuran size yetmiyor.
Yok namaz kılmıyorsanız da sizi gerçekten tebrik ederim.
Fikrinizde samimisiniz.
Hadislerde geçiyormuş.
Hadislerde Peygamber efendimizden(sav) iki yüz yıl sonra yazılmışmış...
Önceleri kafaya takmadığı bu bilgili nişanlı olunca fark etti.
Altın yüzük almışlardı.
Takmalı mı takmamalı mı?
Takmaya karar verdi çünkü Kuran'da böyle bir yasak yoktu.
Sonra ipeğin de erkeklere haram olmadığını öğrendi.
Çünkü Kuran'da geçmiyordu.
İpek bir kravat aldı ve onu iştahla taktı.
Kuran okuyordu.
İyi meal takip ediyordu.
Sonra Kuran'da bir gün ve gecede beş vaktin olmadığını da öğrendi.
Ayetler iki, üç ve beş vakit için müsait manalar taşıyordu.
Madem Kuran'da net bir vakit yoktu.
Öyleyse iki de üç de beş de kılabilirdi.
Bir sabah bir de akşam yeterli idi onun için.
Bu şekilde bir müddet devam etti.
Sonra namazı bozan şeyler arasında konuşmanın, yemek yemenin, su içmenin olmadığını gördü.
Kuran'da bunların namazı bozduğuna dair bir bilgi yoktu.
Bundan sonra namazda telefonu çalınca "alo ben namazdayım, sonra ararım" demeye başladı.
Bazen de namazın içinde telefon ile görüşüp sonra kaldığı yerden devam etmeye başladı.
Namazda yorulunca bir yudum su da içiyordu.
Çünkü namazı bozan bir durum değildi.
Çünkü Kuran'da geçmiyordu.
Herkes onun namazını konuşurken Kur'an'da namazın belli bir tertiple olmadığını gördü.
Yani tüm Kuran ayetlerini yanyana getirse de önce tekbir alması, kıyam yapması, rukü, secde ve oturma ile namazın bir düzeni Kuran'da yer almıyordu.
Demek ki şimdiye kadar hep taklidi olarak namaz kılmış.
Artık bundan sonra Kuran'ın dediği gibi namaz kılmalıydı.
Fakat önce rukü ile mi yoksa direk secde ile mi yoksa kıyam ile mi karar veremedi.
Değişik şekillerde kıldı.
Bazen kıyamda başladı tahiyyat ile bitirdi.
Bazen de tahiyyat ile başlayıp kıyam ile bitirdi.
Kendisi de bu halinden memnun değildi.
Ne yapıyorum diye sordu kendisine?
Tam bu sorunun cevabını ararken birden namazda neden her zaman Fatiha Sûresi sonra da kısa bir Sûre veya ayetler okuyorum diye sordu.
Rukü ve secdede hep önceden ezberlemiş olduğu duaları okuyordu.
Tahiyyatta ise aynı dualar..
Fatiha okumak, sûre okumak, bu dualar Kuran'ın emri değildi.
Karar verdi.
Her zaman farklı bir Sûre okumalıydı.
Hem niye Fatiha?
Niye Ettehiyyatu? Kuran'da geçen duaları namazın her tarafına yerleştirdi.
Böylece kendisine has bir namaz şekli ortaya çıktı.
Ama kafasında soru işaretleri de başlamıştı.
Bu nereye kadar gidecek?
Bir gün sabah kıldığı iki rekat ve yatsı kıldığı dört rekatı düşündü.
Neden biri iki diğeri dört?
Kuran'da aradı.
Ama bulamadı.
Ya yatsıyı iki kılacak ya da sabahı dört kılacaktı?
Ya da Niye iki veya dört?
Beş altı yedi olamaz mı?
Kafası iyice karışmıştı?
Namaz konusunda o kadar kafası karıştı ki ne yapacağını bilemez oldu.
Bir gün bir hocanın namaz aslında duadır.
Otururken, ayakta iken, uzanırken yapılan bir duadır sözünü işitti.
Tamam dedi.
Demek ben yıllarca kendimi bu şekillerde hep yanlış yapmışım.
Doğrusu bu olmalı diyerek namazı bu şekilde eda etmeye başladı.
Bu yeni namaz kolaydı.
Vakit yok.
İstediğin vakitte yapabilirsin.
Rekat sayısı yok.
Eğilmeye kalkmaya, oturmaya, Fatiha ya da başka bir şey okumaya gerek yok.
Günün istediğin vaktinde kalbinde Allah'ı anıyorsun ve bu Kuran'da Salat diye ifade edilen namazdı.
Bu şekilde yapmaya başladı.
Yani artık namaz kılmıyordu sadece dua ediyordu.
Tüm bu aşamaya nerden gelmişti?
Kur'an'da yok ve Hadisler Peygamber efendimizin (sav) vefatından iki yüz yıl sonra yazılmış çoğu da Emevi- Abbasi işi hadislerdir sözünden sonra olmuştu.
Simdi Kuran bize yeter diyenler kusura bakmasınlar.
Eğer namazı bizim gibi vakitli, rekatlı, tertipli, namazı bozan ve bozmayan şeyler ile eda ediyorsanız demek ki Kuran size yetmiyor.
Yok namaz kılmıyorsanız da sizi gerçekten tebrik ederim.
Fikrinizde samimisiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder