31 Ocak 2022 Pazartesi

Koy silahını da otur gayri, konuşalım...

"Ladikli Ahmed Ağa" Kitabının Kapağı

Ladikli Ahmed Ağa'nın aşıkları arasında bir Ekrem Babacan Paşa* vardı.
Bu Ekrem Babacan Paşa Albayken, bir Yarbay varmış komşusu veya aynı alayda. 
Ailecek görüşürlermiş bunlar. 
İyi görüşürlermiş hem de. 
Ahbabmışlar...
Yarbay Askerlik Şubesi Başkanlığı yapmış vaktiyle bizim Kadınhanı'da. 

İşte o zamanlar Ahmed Ağa'yı tanımış Yarbay. 
Çok da gider gelirmiş Lâdik'e. 
Ahmed Ağa onu, o Ahmed Ağa'yı çok severmiş. 
Ahmed Ağa'nın pek çok hallerine şâhit olmuş tabii o zaman ve daha sonra derken... 
Yıllar sonra Ekrem Babacan'la komşu ve ahbab olunca, Ahmed Ağa'yı anlatmış onlara amma, Ekrem Babacan hiç oralı olmamış.
Kendisi anlattı bunu bize, Ekrem Babacan Paşa. 
Öldü şimdi, Allah rahmet eylesin. 
Şöyle bir yirmi sene filân evveldi.
Şöyle anlatmıştı rahmetli:
Ben o zamanlar, yerden alıyor, gökte yiyordum. 
Böyle şeylerle alâkam yoktu, inanmıyordum.
Fakat bu Yarbay arkadaş da boyuna anlatıp durunca, bir gün bizim Hanım ısrar etti: 
Yahu Ekrem, git şu mübâreği bir ziyâret et! dedi tutturdu.
Bir böyle, iki böyle.
Bir gün atladım cibe: 
Sür oğlum, dedim şoförüme, Ladik'e gidiyoruz! 
Gittik, vardık Lâdik'e... 
Şöyle bir ikindi veya ikindi üstü filândı. 
Ahmed Ağa evde yoktu: 
Nerde, nere gitti? diye sorduk.
Bilmiyoruz, dediler, söylemedi gideceği yeri! 
Peki ne zaman gelir? diye sordum.
Onu da bilmeyiz, dediler, ne zaman geleceği belli olmaz! 
Bizi Ahmed Ağa'nın odasına aldılar. 
Önümüze yemek koydular, çay ikrâm ettiler, ağırladılar bizi...
Akşam oldu, Ahmed Ağa yok. 
Yatsı geçti yine yok.
Ama ben kararlıyım beklemeye.
Neyse, bize yatak açacak oldular: 
Yo! dedim, siz yatakları şöyle bir kenara koyuverin, gerekirse biz açarız. 
Siz gidin yatın, rahatınıza bakın! dedim.
Herkesin işi var gücü var, bizim başımızı bekleyip duracak değiller ya!
Ahmed Ağa'nın odasının hizmetine bakan kişiyi gönderdikten sonra, şoföre: 
Oğlum sen git cibe uzan yat! dedim.
Şoför gitti. 
Ben biraz daha oturduktan sonra, odanın kapısını arkasından küsükledim uzandım şöyle sırtımı yatağa dayayarak. 
Tabancam da belimde...
Bir müddet sonra, canım şöyle geçti geçmedi, arkasından küsüklü kapı kendiliğinden açılıverdi ve içeri biri girdi. 
Hemen silâhımı çektim ben tabi: 
Olduğun yerde dur! dedim. 
Kimsin sen?
O zamanlar elektrik filan yok Ladik'de. 
Gaz lambasıyla aydınlatılıyordu evler. 
Odada gaz lâmbası vardı ve lâmbayı burmuştum (kısmıştım) tabi.
Ben silahı çekerek: 
Olduğun yerde dur! 
Kimsin sen? diye sorunca, burulu lâmbanın loş aydınlığında gülümseyen bir sîma ile karşılaştım: 
-Beklediğin adam benim işte, taa İstanbul'dan beni görmeye gelmişsin, söyle bakalım derdin nedir Babacan Albay?
Kendisiyle ilk defa karşılaştığım Ahmed Ağa böyle söyleyince ben ikinci defa şoke oldum. 
Çarpılmışa döndüm! 
Arkasından küsüklü olan kapıyı açtığı zaman çarpılmıştım önce bir zaten. 
Derken bu çarpılmalar birbirini takib etmeye başladı hızla. 
Sanki tokatlanıyor gibiydim.
Kalktım, lâmbayı açtım: 
Nereden geliyorsunuz bu saatte? dedim. 
Vakit gece yarısı filândı heralde...
Amerika'dan geliyorum! dedi.
Allah Allaaaah, sübhanallah!.. 
Ben iyice şaşırmıştım: 
-Amerika'dan mı? dedim.
-Evet, dedi Ahmed Ağa, hiç akıl erdiremedin değil mi? 
-Evet! dedim, akıl alacak şey değil bu!
Bunun üzerine Ahmed Ağa: 
-Orada söylemişlerdi zaten bizimkiler... 
Senin bir bekleyenin var odada. 
Onun böyle şeylere aklı biraz zor varır, demişlerdi. 
Hoş geldin, safa geldin Babacan Albay! 
Koy silahını da otur gayri, oturalım, dedi oturduk.
İşte o anda tutuldum ben Ahmed Ağa'ya artık!.. 

Ekrem Babacan Paşa, 1977 seçimlerinde, İstanbul'da Milli Selâmet Partisinden aday oldu.

Kaynak: Lâdikli Ahmed Ağa, Mustafa ÖZDAMAR Sh.:161,162,163



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder