14 Ocak 2025 Salı

Lâdikli Asker

Lâdikli Ahmed Ağa'nın torunu Ahmet Elma anlatıyor:

Dedemi hem sağlığında hem de vefatından sonra ziyaret eden sevenlerinden birisi, yine bir gün dedemin kabrini ziyaret ettikten sonra, kabristanın kapısının önünde Lâdikli birisi ile karşılaşır. 
O adama nereli olduğunu soru öğrendikten sonra:
-Madem sen Lâdikli'sin, öyleyse senin Ahmed Ağa ile ilgili bir hatıran vardır, anlat da dinleyelim, der.

Lâdikli anlatmaya başlar:
"Ben askerliğimi İstanbul Alemdar Kışlası'nda yaptım.
Ahmet Ağa ile alakalı benim güzel bir hatıram var:
Bu askerlik esnasında iken bir gün dağa eğitime gitmiştik. 
Eğitim dönüşü birkaç arkadaşımla birlikte birliğimize dönüyorduk. 
Yolda bir adamla karşılaştık:
-Ey asker kardeşlerim! 
Sizin karnınız açtır, size yemek ikram edeyim, dedi. 

Biz de; "Sağol amca, yolumuzdan kalmayalım" dediysek de zorla bizi hemen oracıktaki evine götürdü. 
Tabi biz de gerçekten çok acıkmıştık. 
Mutad olarak ekmek, sofraya erken den gelmişti. 
Neredeyse gelen bu ekmekleri yiyip bitirecektik. 
Fakat ayıp olur diye sabrettik. 
Adam hanımına hazırlattığı birkaç kap yemeği getirdi ve bize ikram etti. 
Güzelce karnımızı doyurduktan sonra teşekkür edip giderken bana:
-Sen Konya'nın Ladik Kasabası'ndan mısın? dedi. Ben de şaşırarak:
-Evet, oralıyım, dedim.
-Benim şu mektubumu al. 
Sen yakında izine gideceksin. 
Ahmet Ağa'ya ver, selâmımı söyle, benim için de sakalından bir öp, dedi. 

Ben de ona:
-Benim izin sıram daha çok geç, beş altı ay geçer, dedim. 

O ise:
-Hele sen al bakalım, Allah ne gösterir, dedi. 

Oradan ayrılıp birliğimize geldik. 
Daha fazla zaman geçmemişti ki, birliğin hoparlöründen;
"Şu şu askerler hemen idareye gelsinler, izne gönderilecekler" diye anons yapıldı. 
Hemen gidip izin kağıdımı aldım. 
Memlekete izine gitmek üzere nizamiyenin dışına çıkınca bir cemse durdu:
-Haydi, seni de götürelim, dediler. 

Haydarpaşa tren istasyonuna kadar getirip bıraktılar.
Trenle Ladik'e, köyümüze geldim. 
Ben sevincimden mektubu falan unuttum. 
Bir hafta geçtikten sonra cebimdeki, getirdiğim mektubu hatırladım. 
Doğruca Ahmet Ağa'ya gittim. 
Emanet olan mektubu verdim, selamı da söyledim.
"Aleykümselâm" dedikten sonra; "Başka bir emanet daha vardı" dedi. Ben de:
-Ha... Şimdi hatırladım, dedim ve sakalından öptüm. 
Ayrılırken bana Ahmet Ağa:
-İstanbul'a giderken yanıma gel, ben de ona mektup göndereceğim, sakın unutma, dedi. 

Gitmeden önce yanına vardım, göndereceği mektubu ve selâmını aldım. 
İznim tükendiği için hemen İstanbul'a döndüm. 
Tren istasyonunda yine birliğimize ait bir araba denk geldi. 
Ona binip ve birliğime teslim oldum.
İlk pazar tatilinde, mektubu sahibine vermek için o adamın evine doğru gidiyordum. 
Adam uzaktan beni gördü, yanıma koşarak geldi. 
Mektubu alelacele elimden alarak yüzüne gözüne sürdü. 
Allah'a şükrederek hemen açıp yanımda okudu.
"Ne yazmış?" diye sordum. O da:
-Ben, bazı bilemediğim ve yapmak istediğim meseleleri mektubumda sormuştum. 
O da cevaplarını vermiş. 
Getiren götüren sağ olsun, dedi."

  • Lâdikli Âşık Ahmed Hüdâî, Ahmet Elma, 2011, 5.Baskı, S.110, 111.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder