İlçenin eski adı MELEGOBİ yada MELEGOBİA’ dır.
Derinkuyu’ nun ilk yerlileri ASUR kolenilerine kadar uzanır.
Derinkuyu’ nun ilk yerlileri ASUR kolenilerine kadar uzanır.
İz bırakanlar, (dışarıda toprak altında) Romalılar, İlçe içerisinde ise Bizanslılar’ dır.
Tarih boyunca bu toplum dışarıdan gelenlerle kaynaşmış, ad ve din değiştirerek KAPADOKYA adını almıştır.
Türkler 1071 Malazgirt savaşından sonra gelmeye başlamışlar.
Türkler 1071 Malazgirt savaşından sonra gelmeye başlamışlar.
İlçenin doğusundaki Çekme, Kızılören, Şemşili, Bölören, Topaleyüp ve Melizlik yaylalarına yerleşerek hayvancılıkla geçimlerini sağlamaya çalışmışlardır.
1830′lu yıllarda Derinkuyu’ da yeryüzünde konut olmadığı yaşlılarca söylenmektedir.
Bu günkü adı olan Derinkuyu halkın içme suyunu 60- 70 metre derinliğindeki kuyulardan temin etmesinden dolayı verilmiştir.
Kapadokyanın 36 yeraltı şehrinin en büyük yeraltı şehri olan Derinkuyu yer altı şehri 1967 yılında turizme açılmış, 8 katlıdır.
Derinkuyu bugünkü konumu ile İç Anadolu ve Akdeniz ticaretinin bir geçiş noktasını oluşturmaktadır. İlk çağlardan beri önemli bir transit yoldur. Adını, yörede su kaynağının bulunmuyor olması dolayısı İle su temin etmek amacıyla açılan kuyulardan alan ilçenin ne zaman ve kimler tarafından kurulmuş olduğu şimdilik kesinlik kazanmış değildir.
Derinkuyu bugünkü konumu ile İç Anadolu ve Akdeniz ticaretinin bir geçiş noktasını oluşturmaktadır. İlk çağlardan beri önemli bir transit yoldur. Adını, yörede su kaynağının bulunmuyor olması dolayısı İle su temin etmek amacıyla açılan kuyulardan alan ilçenin ne zaman ve kimler tarafından kurulmuş olduğu şimdilik kesinlik kazanmış değildir.
Yörenin ignimbirit tüf tabakası ile kaplı olması dolayısı ile yörede yer altı evjeri oldukça yaygındır.
Ömer DEMİR: Derinkuyu da 400 – 500 adet yer alü şehri olduğu bu şehirlere ait olarak da 600 kadar iniş-çıkış kapısı olduğunu ifade eder.
8 Yörede MÖ 2000-”1750 tarihleri arasında Asur ticaret kolonileri çağı yaşanmıştır.
Bunu takîb eden dönemlerde sırasıyla Hititler MÖ 1750-1200, Genç Hititler MÖ 1200-700, Pers -Helenistik MÖ 585-332, Roma MS 17-395 ve Bizans MS 397-1071 dönemleridir. RAMSAY ;Roma – Bizans dönemiyle ilgili olarak Capodocia ve Melegübü (Derinkuyu) hakkında şu bilgileri vermektedir.
Capadocia 371 “yılı kışında imparator Valens tarafından ikiye bölündü.
Böylece piskoposlunu Basil’in yaptığı Caesareia (Birinci Capadocia) piskoposluğunu Anthimos’un yaptığı Tyana (İkinci Capadocia) olarak ortaya çıktı. Basil bu durumdan oldukça rahatsız oldu.
Zira Anthimos’un idaresi altına giren piskoposluklar üzerinde hala hakimiyetini devam ettirmeye çabalamaktaydı.
Tabiatıyla’da Anthimos da bu duruma tepki gösteriyordu.
530 tarihinde İmparator Jostinian ikinci kapadocia yi üdye ayırdı.
Mokissos’u (Kırşehir) Capadocia tertia’nm merkezi yaptı ve buraya Justinianopolis adını verdi.
Ramsay, strâbon’un verdiği bilgilerden yola çıkarak Capadocia secund’un, Capadocia’nın doğu hududundan (caesareia’run doğusundan) başlayıp Galatya’ya kadar devam ettiğini ifade eder.
Bu arazi üzerinde ise: Laviansene (Şimdiki Malatya’nın Hekimhan-Erguvan arasında bir yer), Sargarausene (Zamantı çayı-Kayseri civarında bir yer), Saravene (Yozgat-S ankaya civarında bir yer), Chamanene ( ? . ) ve Morimene (Kızılırmak – Tuzgölü arasında bir yer) yer almaktadır.
10 Morimene, Strabon’un tarifine göre; Halys’in (Kızılırmak) güney kıyısında, Galatya hududundan Melegob’a (Derinkuyu) olan havali idi.
Sınırlan: kuzeyde Halys (Kızılırmak) kuzey batıda (Galatya), doğuda ve güney de Tyanitis (Niğde) güney ve güneybatı da Garsaoritis (Aksaray) dır. Morimene’nin kasaba ve köyleri: Nyssa, Zoropassos, Soanda, Ev phemias, Matiane. Nitalis, Vestene. Earsos. Malakopia. Venasa, Sasima, Lünardir. Ramsey Venasa’mn Melegob arası olduğunu iddia eder. Venasa’nın “Malakopia yahut suvermez havalisinde, Caesereia piskoposluğunun hududuna yakın bir noktada. Nazianzos piskoposluğunun tam yanında idi.”11 Bu iddiasına delil olarak da Strabonun. “Venasa da tanrı Zeus (Jüpiter)a yapılmış bir mabed vardı: bu mabedin baş rahibine 15000 tolan varidot getiren 3000 venüs cariyesi, büyük ve münbit bir arazisi vardı.
Rahipliği kaydı hayat olup rütbece Komana rahibinden sonra gelirdi.” ifadesinden yola çıkarak kendinin Suvermez de bulmuş olduğu bir kitabede “Semadaki büyük tanrı zeus, ben Dimitrius’a merhamet et”12 yazısının Suvermezdeki söğdele tepesi üzerinde bulunmuş olması dolayısı ile Melegob’un Venasa ovası olduğunu isbat etmiştir.
Bu kitabenin bulunduğu yerde bulunan su kuyusu ve harabeler buranın eski bir yerleşim yeri olduğunu ispatlar niteliktedir.
Yukarıdaki bilgilerden hareketle Venasa ovası günümüzde Konya kapalı havzası içinde yer alan Misli ovasının kuzeyinde, Suvermez-Nenezi-Malakopia arasında kaian kısmın ilk çağdaki adıdır. Venasa ise Söğdele tepeyi üzerindeki ve yazıhöyük civarındaki yerleşmelerdir denilebilir.
Ramsay, eserinde Sasıma (Hasanköy)’den Soandos (Nevşehir)’e uzanan büyük ova; çok vasi oldukları söylenen bir takım yer altı evleri ve kiliseleriyle doludur.
Halkınada eskiden TROGLODYTE’ler denildiğini Leo Dia conus’dan nakleder.
Sasıma ve Soandos arasında Maiakopia (Derinkuyu) bulunmaktadır.
Kısacası Derinkuyunun ilkçağdaki halkı TROGLODYTE olarak anılmıştır.
Bu kelime yöre halkına kovuklarda yaşadıkları için; kavukta yasayanlar manasında kullanılmıştır. (Helen dilinde Troslos: Kavuk)13
Yukarıdaki tesbitlerin yanı sıra Maiakopia (Derinkuyu)’nun “Savatra” yahut “Soatra” olduğu iddilandır ki Charles Texier 19 yy’da Osmanlı topraklarındaki seyahati sırasında Malakopia!ya da gelmiş. Burasının strabon’un tarif ettiği gibi Soatradaki gibi suyun 60 metre derinlikdeki kuyudan çıkarılması, suyun para ile satılması benzerlikleri nedeniyle Malakopia’nın Soatra olabileceğini iddia etmiştir. Soatra yahud Savaıra, Malakopia’ya yakın olmakla beraber, Maiakopia değildir. Ezcümle Kapadokya ve Likonya’nın genel karakteristiği suyun az olması ve yeraltından temizliğinin zaruriliğidir. Ramsay kitabında Soaıra’nm yeri ile İlgili olarak: “Laodicea Katakekavmene (Konya’nın ilçe merkezi Halıcı) den Archelais’e giden yolun üzerinde (Aksaray’ın Helenistik dönemdeki adı) Archelais Garsauira’dan çok uzakta olmayan bir nokta idi.”‘14 İfadesiyle Soatranın yerini tesbit etmiştir. Buradan hareketle’de Soatranın Aksaray yakınlarında bir yerleşim yeri olduğu, Maiakopia ile de alakası olmadığı açıktır.
Derinkuyu’ya Türklerin ne zaman yerleşmiş olduğu kesinlik kazanmamıştır. 1936 yılına kadar ilçe de meskun olan Rumların anlattıklarına göre “Türkler Derinkuyu’ya 1071 Malazgirt Savaşı ile gelmişlerdir, ilk yerleşim yerleri ise ÇAPNİ yani ÇEKMİ denilen ilçenin doğusundaki yerdir.
Yukarıdaki tesbitlerin yanı sıra Maiakopia (Derinkuyu)’nun “Savatra” yahut “Soatra” olduğu iddilandır ki Charles Texier 19 yy’da Osmanlı topraklarındaki seyahati sırasında Malakopia!ya da gelmiş. Burasının strabon’un tarif ettiği gibi Soatradaki gibi suyun 60 metre derinlikdeki kuyudan çıkarılması, suyun para ile satılması benzerlikleri nedeniyle Malakopia’nın Soatra olabileceğini iddia etmiştir. Soatra yahud Savaıra, Malakopia’ya yakın olmakla beraber, Maiakopia değildir. Ezcümle Kapadokya ve Likonya’nın genel karakteristiği suyun az olması ve yeraltından temizliğinin zaruriliğidir. Ramsay kitabında Soaıra’nm yeri ile İlgili olarak: “Laodicea Katakekavmene (Konya’nın ilçe merkezi Halıcı) den Archelais’e giden yolun üzerinde (Aksaray’ın Helenistik dönemdeki adı) Archelais Garsauira’dan çok uzakta olmayan bir nokta idi.”‘14 İfadesiyle Soatranın yerini tesbit etmiştir. Buradan hareketle’de Soatranın Aksaray yakınlarında bir yerleşim yeri olduğu, Maiakopia ile de alakası olmadığı açıktır.
Derinkuyu’ya Türklerin ne zaman yerleşmiş olduğu kesinlik kazanmamıştır. 1936 yılına kadar ilçe de meskun olan Rumların anlattıklarına göre “Türkler Derinkuyu’ya 1071 Malazgirt Savaşı ile gelmişlerdir, ilk yerleşim yerleri ise ÇAPNİ yani ÇEKMİ denilen ilçenin doğusundaki yerdir.
Rumlar, Türklerin İlk etapda Derinkuyu1 nun merkezine yerleşmesine izin vermemişlerdir.
Türkler’de Şemsili, Kızılören, BölÖren yaylalarına yerleşmişlerdir.
Bu yerlerde Rum ahalinin hayvanlarını atlatmaya, onların tarlalarında çalışmaya başlamışlardır.
Türklerden zarar gelmeyeceğini anlayan ram ahali Türklerin İlçe merkezine yerleşmesine izin vermiştir.
Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemiyle ilgili olarak da Anadolu Selçuklular’dan kalma iki kervansaray ve bir cami bulunmaktadır.
Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemiyle ilgili olarak da Anadolu Selçuklular’dan kalma iki kervansaray ve bir cami bulunmaktadır.
Kervansaraylardan Dolayhan kervansarayı XIII yy’ın ikinci yansında yapılmıştır,
Doğalada bulunan kervansarayında aynı yüzyılda yapılma ihtimali kuvvetlidir. Kervansaraylar tamamen harap durumdadırlar.
1248′deki Moğol istilası Anadolu’nun bir çok yerinde olduğu gibi bu kervansarayların sonunu getirmiş olabilir.
Caminin inşa tarihi ise 1360′dır.
Osmanlı devleti zamanında Melegübi (Derinkuyu), Niğde kazasına bağlı ve Karmelek nahiyesinden sonra nüfus ve coğrafî olarak en küçük nahiyedir.
Nahiye 1508′de 10 köy, 6 mezra, 15I8′de 11 köy 16 mezra 1582′de ise 27 köy 12 mezradan müteşekkildi.15 Nahiyede Ortadoks Rumlar ile Türkler beraber yaşamaktaydı. Yörede iskan olunan Türklerin boylan henüz tesbit edilebilmiş değildir; lakin III Ahmet zamanında Damad İbrahim Paşanın Muşkara’yı ihya etme çabalan neticesinde yöreye; Çapan, Karahacıh, halli, Eski İl, Dumanlı Kızılkoyunlu Danişmedlü, Şereflü, Musahacılu ve Boynu inceli, Karahacılı oymaklan iskan edilmiştir. Derinkuyu’da bulunan yer adlarından hareketle ilçe’de iskan olunan oymakların hangileri olabileceği konusunda fikir sahibi olabiliriz. İlçe’de Topal Eyüp olarak geçen yerin Nevşehir’in şenlendirilmesi maksadıyla Aksaray’ın Eyüp ili kazasından getirilen Boynu incelü cemaatinden ev sahibi olmayanlara ve olamayacak güçde olanlara verilmiş olma ihtimali vardır. Yanaşıra Asma, olarak «ikr edilen yere de Kırşehir’den getirilen Karacakürt’lerin yerleştirilmiş olma* ihtimali kuvvetlidir. Yörede Rum ahalinin olması Derinkuyu’nun sürekli yağma hareketlerine maruz kalmasına sebep olmuştur. Bunun en büyük delilide 1800′Iü yıllann ikinci yarısında yapılan Rum evlerinin allında yer allı şehri ile bağlantı koridorlannın bulunmasıdır, (ki bu evler Rumların son dönemde yapmış oldukları en lüks binalardır) yer altı şehirleri ilk çağlarda olduğu gibi yöre halkını. Osmanlının iradesinin kaybolduğu, yağma ve talan hareketlerinin baş gösterdiği bîr zamanda yine korumuştur.ld
1896 tarihinde Muharrir İoannis’in bildirdiğine göre ilçede 2500 nüfus meskun Jİup. bu nurusun 15007ü hristiyan rum 1000 kadarı da islamdır. Kurtuluş savaşı zamanında yörede bulunan Rumlar, Türkler aleyhinde birçok faaliyetlerde bulunmuşlardır. Suvermezde bulunan Rumlar köylerine gitmekte olan iki Türk gencini öldürmüştür. Bu gençlerden bîrin adı Mehmet birinin adı Osman’dır. Osman içinde acıklı bir ağıt yakılmıştır.
“Silahımız olmadığını büdiler. Kafamızı cingi taş İle ezdiler…”
1923 Lozan antlaşması ile yörede bulunan Rum ahali Yunanistan’a gönderilmiştir. Bu mübadele 1936 yılına kadar belirli zaman dilimleri içinde ilçede devam etti. Sadece Mihri adlı bir rum kadını ilçede kalmıştır. (Şimdi mihrinin kiler olarak evlatları halen ilçede yaşamaktadır) Derinkuyu’ya 60 hane Türk göçmeni gelmiştir. Bunların 15 hanesi1 Bulgaristan, 20 hanesi ise Yunanistan Kozana (i) köyünden gelenlerden.. müteşekkildir.17 Yanya’dan da 1 aile Derinkuyu’ya iskan edilmiştir.
İlçeye iskan olunan muhacirlerin tamamı ilçede kalmamıştır; çünkü gelmiş olduk-’arı yerlerde büyük ve sulak arazi sahipleri iken Derinkuyu’ya geldiklerinde ellerinde hiçbir imkan, geçimlerini sağlayabilecek hiçbir fırsat bulamamışlardır. Bundan dolayı Niğde- Konya gibi vilayetlere göç etmek durumunda kalmışlar. Bu göçler sonunda da . ilçede 6-7 hane muhacir kalmıştır. Göçmenlerin belirli bir zaman diliminde değil belirli aralıklarla geldiğini söyledik. 1923-1928, 1933-1936 yıllarındaki mübadelelerde yörenin Rum ahalisi tamamen Türkiye’yi terk etmemiştir. İlçenin yaşlılarının anlattığı kadarı’-”2 ilçe Rumları İstanbul’da çalışmaktaymış ve büyük ticari faaliyetlerde bulunmaktalar Lı.ş. İstanbul’un balık pazarı Derinkuyulu Rumların elindeymiş. Mübadele olduğu zamanda ilçede bulunan mm ahalinin bir kısmı İstanbul’a göçmüş.
Muhacirler ( Deniz yolu ile getirilen bir çok muhacir salgın hastalıklara yakalanmışlar ve gemideki diğer insanlara bulaşmaması için ölen hastalan da denize atmışlar). İlçeye geldikleri vakit tam bir iskan politikası takip edilememiş. Kimi muhacirler Rumlardan kalan evleri satın almak durumunda kalmış olduklarım üzülerek anlatıyorlar.
Derinkuyu 1920′de bucak iken 1930′da belediye 1960′da ise İlçe olmuştur. Derinkuyunun ilçe olmasında büyük emeği geçen Hakkı ATAMULU’dan kısaca bahsetmek yerinde olacaktır. Kendisi 07.04.1912*de Derinkuyu da doğdu. Babasını Balkan . Harplerinde kaybetmiş. Derinkuyu’yu 10 yaşında iken terk etmiş. İstanbul spor’un genç takımında oynamıştır. Bursa lisesini bitirdikten sonra Güzel Sanatlar Akademisine girdi. Akademi bitince Almanya’ya Berlin Teknik Yüksek Okuluna usta öğrenci olarak girdi. II. Dünya Savaşı başlamadan önce Türkiye’ye döndü. Hakkı ATAMULU, SODEP’den aday olarak Derinkuyu’da iki dönem belediye başkanlığı yaptı, ancak bu dönemlerde hep yalnız kaldı. Bunun üzerine II. Belediye Başkanlığında istifa etti. Kendini sanatına verdi. Sanatın halk için olduğunu savunuyordu. Türkiye’nin bir çok yerinde heykeller yaptı. 1987′de “Türkiye Sanatçı” ödülünü aldı. ve benzeri daha birçok ödül aldı.
1896 tarihinde Muharrir İoannis’in bildirdiğine göre ilçede 2500 nüfus meskun Jİup. bu nurusun 15007ü hristiyan rum 1000 kadarı da islamdır. Kurtuluş savaşı zamanında yörede bulunan Rumlar, Türkler aleyhinde birçok faaliyetlerde bulunmuşlardır. Suvermezde bulunan Rumlar köylerine gitmekte olan iki Türk gencini öldürmüştür. Bu gençlerden bîrin adı Mehmet birinin adı Osman’dır. Osman içinde acıklı bir ağıt yakılmıştır.
“Silahımız olmadığını büdiler. Kafamızı cingi taş İle ezdiler…”
1923 Lozan antlaşması ile yörede bulunan Rum ahali Yunanistan’a gönderilmiştir. Bu mübadele 1936 yılına kadar belirli zaman dilimleri içinde ilçede devam etti. Sadece Mihri adlı bir rum kadını ilçede kalmıştır. (Şimdi mihrinin kiler olarak evlatları halen ilçede yaşamaktadır) Derinkuyu’ya 60 hane Türk göçmeni gelmiştir. Bunların 15 hanesi1 Bulgaristan, 20 hanesi ise Yunanistan Kozana (i) köyünden gelenlerden.. müteşekkildir.17 Yanya’dan da 1 aile Derinkuyu’ya iskan edilmiştir.
İlçeye iskan olunan muhacirlerin tamamı ilçede kalmamıştır; çünkü gelmiş olduk-’arı yerlerde büyük ve sulak arazi sahipleri iken Derinkuyu’ya geldiklerinde ellerinde hiçbir imkan, geçimlerini sağlayabilecek hiçbir fırsat bulamamışlardır. Bundan dolayı Niğde- Konya gibi vilayetlere göç etmek durumunda kalmışlar. Bu göçler sonunda da . ilçede 6-7 hane muhacir kalmıştır. Göçmenlerin belirli bir zaman diliminde değil belirli aralıklarla geldiğini söyledik. 1923-1928, 1933-1936 yıllarındaki mübadelelerde yörenin Rum ahalisi tamamen Türkiye’yi terk etmemiştir. İlçenin yaşlılarının anlattığı kadarı’-”2 ilçe Rumları İstanbul’da çalışmaktaymış ve büyük ticari faaliyetlerde bulunmaktalar Lı.ş. İstanbul’un balık pazarı Derinkuyulu Rumların elindeymiş. Mübadele olduğu zamanda ilçede bulunan mm ahalinin bir kısmı İstanbul’a göçmüş.
Muhacirler ( Deniz yolu ile getirilen bir çok muhacir salgın hastalıklara yakalanmışlar ve gemideki diğer insanlara bulaşmaması için ölen hastalan da denize atmışlar). İlçeye geldikleri vakit tam bir iskan politikası takip edilememiş. Kimi muhacirler Rumlardan kalan evleri satın almak durumunda kalmış olduklarım üzülerek anlatıyorlar.
Derinkuyu 1920′de bucak iken 1930′da belediye 1960′da ise İlçe olmuştur. Derinkuyunun ilçe olmasında büyük emeği geçen Hakkı ATAMULU’dan kısaca bahsetmek yerinde olacaktır. Kendisi 07.04.1912*de Derinkuyu da doğdu. Babasını Balkan . Harplerinde kaybetmiş. Derinkuyu’yu 10 yaşında iken terk etmiş. İstanbul spor’un genç takımında oynamıştır. Bursa lisesini bitirdikten sonra Güzel Sanatlar Akademisine girdi. Akademi bitince Almanya’ya Berlin Teknik Yüksek Okuluna usta öğrenci olarak girdi. II. Dünya Savaşı başlamadan önce Türkiye’ye döndü. Hakkı ATAMULU, SODEP’den aday olarak Derinkuyu’da iki dönem belediye başkanlığı yaptı, ancak bu dönemlerde hep yalnız kaldı. Bunun üzerine II. Belediye Başkanlığında istifa etti. Kendini sanatına verdi. Sanatın halk için olduğunu savunuyordu. Türkiye’nin bir çok yerinde heykeller yaptı. 1987′de “Türkiye Sanatçı” ödülünü aldı. ve benzeri daha birçok ödül aldı.
1998 yılında da eserlerini Erciyes Üniversitesi Kadir Has Kütüphanesinde “Hakkı ATAMULU Sanatçı Evinde” müzeye dönüştürdü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder