15 Aralık 2024 Pazar

Dileyen Mevlânâ Celâleddin desin, dileyen Muhammed Celâleddin desin!

Yaşar Gökçek Hoca anlatıyor:

Yıl 1959.
Konya'ya gelişimizin ertesi senesi. 
Hanım hamile. 
Doğuma iki ay kala bir rüya gördüm.

Hazreti Mevlânâ Dergâhı'nın bahçesindeyiz. 
Hazreti Mevlânâ bağdaş kurmuş oturmuş. 
Ama öyle bir oturuş ki, çok güzel. 
O resimlerdeki gibi filân değil. 
Önünde de bir oğlan çocuğu var, kundakta. 
O çocuğu aldı, bana verdi: 
-Oğlum, bir erkek çocuğun olacak, müjdeler olsun! dedi.
-Sağ olun, Efendim!
İsmini ne koyayım? dedim.
-Benim adımı koyun! dedi.

Hoca Efendi Hazretlerinin beşinci değil ama, altıncı benim, demesinin sırrı burda.
Mevlânâ Hazretlerine: 
-Efendim, Mevlânâ Celâleddin mi, Muhammed Celâleddin mi koyalım? dedim.
-Siz M.Celâleddin koyun! 
Dileyen Mevlânâ Celâleddin desin, dileyen Muhammed Celâleddin desin! dedi.

Ve hakikaten öyle oldu. 
Doğumdan sonra biz, M.Celâleddin diye yazdırdık nüfusa. 
Halbuki kanunen olmazmış bu. 
Yani "M" diye rümuz kullanmak yasakmış. 
İsimde bir belirsizlik olduğu için... 
Ama oldu! 
Olduran oldurdu. 
Hiç bir engelle de karşılaşmadık biz.

Celâleddin'in doğumu oldu. 
Henüz daha ismini filân yazdırmadık. 
O sabah, namazdan sonra, Hoca Efendi beni yine elimden tutarak odasına götürdü: 
-Oğlum, git kızıma söyle, bu kadar vesvese ne oluyor? dedi.
-Başüstüne! dedim, 

Sabaha kadar başında bekledim!..
Doğumevine gittim.
Sabahleyin içeri girmedim. 
Sadece bir not yazdım gönderdim. 
Sonra öğleden sonra tekrar gittim. 
Hoca Efendi Hazretlerinin selâmını ve söylediklerini ilettim.

Hanım: 
Vallahi doğru Yaşar, dedi: 
Gece bir vesveseye kapıldım, çocuğun ismi üzerinde. 
Şiddetli bir kanama oldu. 
Hem vesvese hem aşırı kan kaybı beni epey perişan etti. 
Fakat bir ara bir gül kokusu yayıldı odama. 
O gül kokusuyla kendime geldim ve rahatladım.
İşte o anda yalnız olmadığımı, beni bir koruyanın olduğunu hissettim. 
Kanama da geçti, vesvese de...ondan sonra zaten.

Mustafa Özdamar:

-Beşinci çocuğunuz M.Celâleddin... 
Peki altıncı çocuğunuz ne oldu Hocam? 
Hani, Hoca Efendi Hazretlerinin beşinci değil ama, ondan sonraki altıncısı benim... dediği çocuk ne oldu? 
Yani gerçekten de bir altıncı çocuğunuz da oldu mu?

-Oldu efendim! 
Gerçekten de bir altıncı çocuğumuz da oldu. 
Fakat lihikmetin ölü doğdu!
Hacı Veyiszâde Hoca Efendi Hazretlerinin vefatından sonra doğmuştu.

Mustafa Özdamar:

-Hoca Efendi Hazretlerinin "altıncısı benim" deyişinin hikmeti buydu herhalde Hocam? 
Onu, daha bu dünyaya gelmeden evvel, kendisiyle birlikte öte dünyaya götürdü gitti demek ki...

Yaşar Gökçek Hoca Kimdir?

Konya İmam Hatib Okulu'nun bir anası bir de babası vardı: Şehbal Ana ve Yaşar Baba!..
Yaşar Gökçek ve Şehbal Gökçek çifti, dünyanın en uyumlu çiftlerinden biriydi.
Yaşar baba ilâç plâsiyeri, pazarlamacısı, Şehbal Ana hukukçuydu.
İkisi de İmam Hatib'e adamışlardı kendilerini. 
Evleriyle okul arasında hiç bir fark gözetmiyorlardı. 
Kendi öz evlâtları gibi seviyorlardı öğrencilerini.
Geceleri de gündüzleri de onların iyi yetiştirilmesi için geçiyordu.
İmam Hatib Okulu, onlar için bir ümit kapısıydı, ekmek kapısı değil. 
Vatanın imarı, devletin tamiri ve milletin ümranı için açılmış bir ümit kapısı...
Bu kapıyı devamlı açık tutmak ve bu kapıdan girip çıkanların seviyelerini yükseltmek için çalışıp çabalıyorlardı.
Yaşar Baba, boş bulduğu her derse giriyor, ama hiç bir dersten tek kuruş ücret almıyordu.
Bunca çalışıp çabalamaya rağmen, herhangi bir siyasi yatırım yapma niyeti de yoktu.

* Hacı Veyiszâde, Mustafa ÖZDAMAR, 1997, s.180, 218, 219, 222.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder