İran’a açtığı seferde Sivas’a doğru yol almakta iken, yaşlı bir çoban koşarak:
Yavuz Sultan Selim Han’ın huzuruna geldi ve:
– Ovamıza hoş geldin Sultanım!
Görüyorum ki yorgunsun, açsın.
Bu fakire misafir olursan gönül alırsın, dedi.
Yavuz Sultan Selim Han:
– Ben tek başıma değilim Çoban Baba.
Ardımda koca bir ordu var, diye buyurunca, çoban tevekkülle boynunu büktü ve:
- Allah ü Teâlâ Kerimdir.
Hele sen bir mola ver.
Misafir kısmetiyle gelir, dedi.
Sultan Selim Han:
“Bunda bir hikmet olsa gerektir” diyerek ordusuna mola emri verdi.
Çadırlar kuruldu.
Çoban sürüden dört koyun seçerek yüzüp temizledi ve kazana koydu.
Sonra Sultan Selim Han’a:
-Sultanım, askerler eti yerken , kemikleri kırmasınlar, diyerek tenbihde bulundu.
Kazanlarda etler pişirildi ve gaziler davet edilerek kemiklerin kırılmaması bir daha tenbihlendi.
Nöbet nöbet sofralara oturuldu.
Bütün ordu doyuncaya kadar yemelerine rağmen, bu dört koyunun etlerini bitiremediler.
Sonra çoban, kemikleri bir araya getirerek dua etti.
Askerler “Âmin” dediler.
Koyunlar Allahü Tela’nın izniyle dirildiler ve sürüye tekrar katıldılar.
Sadece koyunlardan biri topallıyordu.
Olanlara herkes çok şaşırmıştı.
Yavuz Sultan Selim Han, çobana:
– Bu niçin topallıyor? diye sorunca çoban:
– Bir kemiği noksan olduğu için, dedi.
Bunun üzerine, Sultan Selim Han, sakladığı aşık kemiğini çıkardı ve:
-Baba! Sizi denemek istemiştim.
Kamil bir Veli olduğunuz anlaşıldı.
Kusurumuz affola.
Bizi dualarınızdan eksik etme, diye rica etti.
Çoban da:
– Allahü Teala’nın yardımı senin üzerindedir.
Alemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili ve Şerefli Peygamber Efendimiz (Sallalahü Aleyhi Ve Sellem) ve Sahabeleri senin yanındadırlar.
Merak etme, zafer senin olacak, Muzaffer olarak döneceksin, dedi ..
Yavuz Sultan Selim Han’ın huzuruna geldi ve:
– Ovamıza hoş geldin Sultanım!
Görüyorum ki yorgunsun, açsın.
Bu fakire misafir olursan gönül alırsın, dedi.
Yavuz Sultan Selim Han:
– Ben tek başıma değilim Çoban Baba.
Ardımda koca bir ordu var, diye buyurunca, çoban tevekkülle boynunu büktü ve:
- Allah ü Teâlâ Kerimdir.
Hele sen bir mola ver.
Misafir kısmetiyle gelir, dedi.
Sultan Selim Han:
“Bunda bir hikmet olsa gerektir” diyerek ordusuna mola emri verdi.
Çadırlar kuruldu.
Çoban sürüden dört koyun seçerek yüzüp temizledi ve kazana koydu.
Sonra Sultan Selim Han’a:
-Sultanım, askerler eti yerken , kemikleri kırmasınlar, diyerek tenbihde bulundu.
Kazanlarda etler pişirildi ve gaziler davet edilerek kemiklerin kırılmaması bir daha tenbihlendi.
Nöbet nöbet sofralara oturuldu.
Bütün ordu doyuncaya kadar yemelerine rağmen, bu dört koyunun etlerini bitiremediler.
Sonra çoban, kemikleri bir araya getirerek dua etti.
Askerler “Âmin” dediler.
Koyunlar Allahü Tela’nın izniyle dirildiler ve sürüye tekrar katıldılar.
Sadece koyunlardan biri topallıyordu.
Olanlara herkes çok şaşırmıştı.
Yavuz Sultan Selim Han, çobana:
– Bu niçin topallıyor? diye sorunca çoban:
– Bir kemiği noksan olduğu için, dedi.
Bunun üzerine, Sultan Selim Han, sakladığı aşık kemiğini çıkardı ve:
-Baba! Sizi denemek istemiştim.
Kamil bir Veli olduğunuz anlaşıldı.
Kusurumuz affola.
Bizi dualarınızdan eksik etme, diye rica etti.
Çoban da:
– Allahü Teala’nın yardımı senin üzerindedir.
Alemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili ve Şerefli Peygamber Efendimiz (Sallalahü Aleyhi Ve Sellem) ve Sahabeleri senin yanındadırlar.
Merak etme, zafer senin olacak, Muzaffer olarak döneceksin, dedi ..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder