Bayram Hoca anlatıyor:
Hoca Efendinin âşığı iki astsubay vardı, genç.
Birinin adı Mehmet, öbürünükü de Tevfik'di galiba.
Alvarlı Mehmed Efe'nin müridleriydi onlar.
Kâzım:
Mehmed Efe kim Hocam?
Bayram Hoca:
Erzurum'un medár-ı iftiharı bir büyük insanlık ve İslâmlık abidesi.
Himmeti hazır olsun.
Asıl adı Mehmed Lutfi, Manzûmelerinde "Lutfi" mahlâsını kullanmış.
O zamanlar Erzurum'daymışlar Mehmet abiyle Tevfik abi.
Sonra 1956'da Efe Hazretleri Dâr-ı Bekâ edince, Konya'yı istemişler, tayinleri çıkmış gelmişler.
Eeee, aklı başında her insan gittiği yerde bir sofra arar, bir şenlik, bir şölen, bir manevi ziyafet merkezi... Onlar da öyle yapmışlar tabii.
İnsan Konya'ya gelir de Hacı Veyiszâde'nin varlığını hissetmez olur mu?
Derhal hissetmişler ve ziyaretine gitmişler.
Ziyâret kısa bir ziyaret.
Fazla vakitleri yoğumuş o gün için.
Az sonra mazeret beyan ederek müsâade alıp kalkıp gitmek üzere el öperken, Mehmed abinin (Mehmet Tekin) kulağına:
-Mehmed'im, evlâdım, Efe Hazretleri sizi bize emânet etti...
Gayrı bizim de evladımızsınız... demiş.
Mehmed åbi anlattı bunu bize sonradan.
Halbuki ziyârette Efe Hazretlerinden bahis filân açılmamıştı.
Ve Hoca Efendi Hazretlerini de ilk defa görüyor, dinliyorduk.
Bizim Efe Hazretlerine bağlılığımızı ve Dar-ı Bekâ edişinden sonraki yetimlik halimizi anında keşfedivermişti diyerek.
* Hacı Veyiszâde, Mustafa ÖZDAMAR, 1997, s.197, 198, 199.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder