Bir zamanlar eli boş Lâdikliler, çalışıp yeryüzündeki rızıklarını kazanacakları yerde, kolaycılığa kaçıp yeraltı hazinelerini bulmak için definecilik yapmaya başlarlar.
Bunlardan üç kafadar arkadaş, kendi kendilerine:
"Boşu boşuna yorulmayalım, Hacı Baba nasıl olsa yerin atındakileri de bilir.
Bize söylesin, tarif etsin; biz de zahmetsiz bulalım, bir anda zengin olalım" derler.
Ahmed Ağa'nın odasına gelirler ve selâm sabahtan sonra onlara fırsat vermeden dedem hemen söze girer ve:
-Size üç defineci arkadaşın hikâyesini anlatacağım, diyerek başlar anlatmaya:
"Vaktiyle defineci üç arkadaş, köylerinin biraz kenarında yüklüce bir hazine bulmuşlar.
O kadar yorulmuş ve acıkmışlar ki içlerinden biri:
-Üçümüz de çok yorulduk, hem de karnımız çok acıktı.
Birimiz gitsin köyden yiyecek bir şeyler getirsin, demiş ve birisini köye göndermişler.
Köyden yiyecek getiren kişinin içine bir şeytanlık düşmüş:
-Yemeklerin içine zehir katayım da ikisi de zehirlenip ölsün; altınların hepsi benim olsun! demiş.
Altınların başında, kırda kalan iki kişi de:
-Köye gideni gelince öldürelim, hazineyi niye üçe bölelim ki?
İkimiz paylaşırız, payımıza daha çok altın düşer, diye düşünmüşler.
Kendilerine yemek getiren arkadaşlarını hemen bir tuzak kurup oracıkta öldürmüşler ve:
-Şimdi önce karnımızı güzelce bir doyuralım, sonra rahat rahat paylaşırız" demişler.
Bunlar da zehirli yemeği yediklerinde aniden ölmüşler."
Dedem bu hikâyeyi anlattıktan sonra:
İşte gardaşlarım!
Sahibine hayrı olmayan altınların, onlara da hayrı dokunmamıştır.
Akıllı olun, rızkınızı helalinden kazanın, diyerek gittikleri yolun onlara da kâr getirmeyeceğini böylece dile getirmiştir.
- Lâdikli Âşık Ahmed Hüdâî, Ahmet Elma, 2011, 5.Baskı, S.82.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder