20 Ekim 2011 Perşembe

Altın (Yaldızlı) Kapı (Porta Auera), İstanbul

Altın Kapı, Bizans döneminde günlük kullanıma kapalı sadece İmparatorluk törenlerinde kullanılan bir kapı idi. Trakya’dan gelen Via Egnatia yolu bu kapıdan geçtikten sonra kentin Mese denilen ana caddesinde devam edip ve Ayasofya önünde son buluyordu. II. Theodosius’un kara surlarını yaptırırken bu kapıyı da surlarla bir bütün olarak 439’da inşa ettirdiği ileri sürülmektedir. Kapı adını altın yaldızla kaplı görkemli kapılarından almıştır.

İmparatorluk Kapısı olarak adlandırılan üç gözlü bir zafer takını andıran bu kapıdan İmparatorlar zafer alaylarının başında kente girerlerdi. Halkın kullanması için de bu kapının az ilerisinde bir kapı daha açılmıştı ki bu Yedikule Kapısı’dır. Osmanlı döneminde bu kapı Yedikule hisarına döndürülmüştür. Üç gözlü kapının ortasındaki büyük yuvarlak kemerin dış yüzünde Latince bir kitabe bulunuyordu. Bu kitabeyi Fransız araştırmacı Charles de Cange XVII. yüzyılda yerinde bulunduğunu ve üzerinde şu metin yazılı olduğu belirtmiştir:

“ Avea Saecla Gerit Qui Portam Constrvit Auro (Kapıyı altın olarak yaptıran altın bir devir yarattı).”

Kapının iç tarafındaki kitabede ise;

“Haec Loca Thevdosivs Decorat Post Fata Tyranni (Tiranı yok ettikten sonra Thodosius burayı süsledi).”

Bugün bu kitabelerin tutturulduğu kenetlerin oyukları duvarda görülebilmektedir. 19.40 m. yüksekliğindeki bu kapının iki yanında ileriye doğru 16.87 m.lik çıkıntı yapan kare plânlı iki kule bulunmaktadır. Bu üç gözlü tören kapısı çok muntazam işlenmiş,1.90 m.eninde, 0.37 m. yüksekliğinde ve 0.95 m. kalınlığında bloklar halinde yontulmuş Marmara mermeri ile kaplıdır. Üst kısmı mermer korkuluklu bir terasla çevrili olup, üzerlerinde Roma kartallarının bulunduğu eski gravürlerde görülmektedir. Kapının üzerinde Romalı bir kumandan giysisiyle ayakta Thodosius’un heykeli bulunmakta idi. 740 depreminde bu heykel düşmüştür.

Altın kapı Bizans İmparatorluğu’nun sonlarına doğru eski görkemini kaybetmiştir. İmparator V. İoannes Palaiologos buradan düşen taşları civardaki kiliselerin onarımında kullanmıştır. Daha sonra ise bu kapı bir kaleye dönüştürülmek istendiğinden içleri doldurulmuş ve yan dikmelerin yerleri değiştirilmiştir. Soldaki girişin dolgusunda kullanılan taş ve tuğla tekniğinin XIII-XIV. yüzyıllara ait Bizans duvar örgüsü tekniğinde olduğu görülmektedir. Kapının iki yanındaki duvar yüzeylerinde daha eski bir yapıdan çıkarılan mermer konsol ve sövelerle içlerine yerleştirilmiş antik bir devire ait tanrı ve tanrıçaları gösteren kabartmaların olduğu on iki adet mermer levha yerleştirilmiştir. Bu levhalar 1621–1628 yılları arasında İngiltere elçisi olarak İstanbul’da bulunan Sir Thomas Roe tarafından götürülmek istenerek yerlerinden sökülmüştür. Ancak çevre halkının karşı koyması sonucu götüremeyip söktüğü levhaları yerde bırakmak zorunda kalmıştır. Fakat ne yazık ki o zaman bunlar toplanamamış ve dağılarak kaybolmuşlardır. Bazı parçaların birtakım Batı müzelerinde ve özel koleksiyonlarda olduğu bilinmektedir. Günümüzde bu çerçevelerin kalıntıları görülmektedir.

1894 depreminde kulelerin üst kısımları büyük zarar görmüş, güney kulesinin yukarı kısmındaki mermer kaplama ana gövdeden ayrılmış olup, 1960’da Mimar Cahide Tamer’in restorasyonuna kadar bu şekilde kalmıştır. Bu restorasyon sırasında eksik kısımlar kısmen orijinaline uygun bir şekilde yapılıp Altın Kapı’nın içi, geçitleri ve döşemesi temizlenmiştir. Ancak bu çalışma sırasında evvelce burada var olduğu bilinen Theodosius, zafer tanrıçası Nike ve Roma kartallarından kalan hiçbir parçaya rastlanmamıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder