20 Ekim 2011 Perşembe

İSTANBUL KARA SURLARI

Bu surlar Yedikule’den başlayıp Blakhernai Sarayı’nı içine aldıktan sonra Haliç’e bağlanmaktadır. II. Theodosius’un yapımını başlattığı bu surlar fetihe kadar çeşitli ilavelerle devam etmiştir. Fetihten sonra da Fatih Sultan Mehmet tarafından da bazı ilaveler yapılmıştır.
Kara surları iç içe üç kademeli yapılmıştır. Önde bir hendek (taphros) onun arkasında dış veya ön sur (mikron teichos) ve onun arkasında genişliği 3–8 m. arasında yüksekliği de 11–13 m. yi bulan iç veya arka sur (mega teichos) vardır. Hendeklerin içinin su dolu olup olmadığı devamlı bir tartışma konusu olup, kesin bir sonuca varılamamıştır. Bu hendeklerin bir kısmı Osmanlı döneminde sebze bostanlarına dönüştürülmüştür. İç sur duvarlarının 50 ile 75 m. arasına da bir burç yerleştirilmiştir. Bu burçlar kare, dikdörtgen veya yuvarlak plânlı olup, yükseklikleri de ortalama 24 m.dir. Bu burçlar sur bedeninden 10–11 m. ileri taşar ve içleri 2–3 katlıdır, üstleri ise kubbe veya tonoz ile örtülmüştür. İç sur ile dış sur arasında 12–15 m. genişliğinde bir düzlük arazi bulunmaktadır.


Dış surların bedeninde 4 m. kadar ileri taşan 9–10 m. yükseklikte, genişliği ise 4–5 m. olan kare veya yarım daire plânlı burçlar bulunmaktadır. Kara surlarının üzerinde 96 adet burç bulunmaktadır. Surlar kazamat olarak isimlendirilen sandık duvar tekniğinde olup, 1 m. kalınlığında ve 8 m. yüksekliğindedir. Bu kazamat denilen duvarların iç kısımlarında silah deposu olarak kullanılan küçük odacıklar yer almaktadır. Sur duvarlarındaki taş sıralarının arasında beş sıra tuğla hatıllar yerleştirilmiştir. İki tarafı bu teknikteki surun içi moloz taş ile doldurulmuştur.

Sur bedenlerindeki askeri amaçlı kapıların yanı sıra Ana Kapı olarak anılan merasim kapıları da bulunmaktadır. Askeri amaçlı kapıların bazıları fetihten sonra örülerek kapatılmış, bazı yerlere ise yeni kapılar açılmıştır. Kapılar sur duvarında 5–6 m. genişliğinde bir hafifletme kemeri altında yer almaktadır. Bunlardan sivil amaçlı olanlarının içleri mermer kaplıdır. Bu kapılar şehirden çıkıştaki ana yolların üzerinde açılmışlardır. Kapı kanatları ise ağır ahşap ve bronz kaplıdır. Bu kapıların iç tarafından çift taraflı merdivenlerle surun üstüne çıkılmaktadır. Burçlara ve sur bedenine çıkan seğirdim yoluna çıkan merdivenler genellikle kapıların iki yanına yerleştirilerek zayıf noktalardaki duvarların kalınlaşması sağlanmıştır.

İstanbul’u batıdan kuşatan ve günümüze kadar gelebilen kara surlarının yapımına, II. Theodosius (408–450) zamanında başlanmıştır. A.M.Schneider ön surların 423–428 arasında bitirildiğini ileri sürmektedir.

Bu kara surlarının Ortaçağın en kuvvetli güvenlik duvarı olduğu kabul edilmektedir. 447 depreminde bu surların 57 burcunun ağır hasar gördüğü ve 60 günde onarıldığı bilinmektedir. Bu onarıma ait Konstantinus’un yazdırdığı kitabe Mevlevihane Kapısı üzerinde bulunmaktadır. 554’deki depremde ise Haliç surlarının kara surları ile birleştiği Regium Kapısı’ndan itibaren büyük zarar görmüş ve II. Iustinianus (565–578) tarafından 565–570 yılları arasında onarılmıştır. Arap akınları sırasında 669 ve 674–680 yıllarında şehrin korunması için İmparator II. Iustinianus tarafından sağlamlaştırılıp bazı ekler yapılmıştır. 717–718’de Arap komutanı Mesleme’nin ordularına karşı koymak için, III. Leon’un (717–741) halktan topladığı vergilerle surlar takviye edilmiş ve Araplar tarafından aşılamamıştır.

Surların 740 depreminde çok zarar görmesi üzerine İmparator III. Leon bu surların onarımı için gerekli parayı sağlamak için özel bir vergi koymuştur. X. ve XI. yüzyıllarda meydana gelen depremlerde hasar gören sur bedenleri ve kapıları I. Komnenos tarafından onarılmış, bazı kapılar güvenlik açısından kapatılmıştır. Kapatılan kapılardan birisi de Ksylokerkos (Belgrad) Kapısı’dır. Latin istilası sırasında surların burçlarının bazıları tahıl ambarları olarak da kullanılmıştır. 1354 depreminde tekrar zarar gören surları V. Ioannes Palaiologos onarmıştır.

İstanbul’un fethi sırasında surların büyük bölümü yıkılmış ve kapılar da büyük zarar görmüştür. Fatih Sultan Mehmet 1458’de surların tamamını onartmış ve Altın Kapı’nın arkasındaki Yedikule İç Kalesi’ni inşa ettirmiştir. 1509 depreminde zarar gören surların onarımı 1510’a kadar devam etmiş ve Mimarbaşılar Bali ve Mahmud Ağaların yürüttüğü onarım projesi ile giderilmiştir. Sadrazam Boynueğri Mehmed Paşa tarafından 1635’de büyük bir onarım ve temizletilmiştir. 1690 ve 1719 depremlerinden sonra Sadrazam Damat İbrahim Paşa tarafından onarılmıştır. 1754, 1766 ve 1894 depremlerinde bazı yerleri yıkılan surlar bu tarihten sonra pek önemsenmemiş, hatta taşları civardaki evler tarafından malzeme olarak kullanılmıştır. 1870-1873’te Tren yolu ve Sirkeci Garı’nın yapılması sırasında Topkapı Sarayı önündeki bölümün bir kısmı yıkılmıştır.

UNESCO’nun da işbirliği çerçevesinde, Taç Vakfı ve İstanbul Belediyesinin ortak çalışmaları ile 1980’den itibaren kısım kısım surların yenilenmesi ve restorasyonu yapılmakta olup, bu çalışmalar halen de devam etmektedir.

Kara surlarının Haliç’e doğru inen ve Eğrikapı yakınındaki bölgede burçların içinde irili ufaklı zindanlar açılmıştır. Bunlardan en önemlisi Anemas Zındanı’dır. Girit Adası’nın Arap idaresinde bulunduğu sıradaki idarecisi olan Abdülaziz el-Kuturbî isimli Arap kumandanı Girit’in düşmesi üzerine Bizans’a getirilmiş ve Hıristiyanlığı kabul ederek burada yerleşmiştir. Oğullarından biri olan Mihael Anemas Bizans ordusunda yüksek rütbeli bir askerken I. Aleksios Komnenos’u devirmek isteyen bir komploya karışmış gözlerine mil çekilip hapis cezası almıştır. Aleksios Komnenos’un kızı Anna Komnena onun kör edilmesini engellemiş ve bir kulede ömür boyu hapsedilmesini sağlamıştır. İşte Anemas’ın hapsedilip ömrünü tamamladığı bu kuleye sonradan Anemas Zindanı adı verilmiştir. Bu kule uzun zaman üst rütbeli kişilerin hapsedildiği yer olarak tarihe geçmiştir. Bir isyanda tahtını kaybeden İmparator I. Andronikos (1183–1185) korkunç işkencelerle öldürülmeden önce burada kısa bir süre hapsedilmiştir. II. İsaakios Angelos 1195’de kardeşi tarafından tahttan indirildiğinde gözlerine mil çekilmiş ve buraya hapsedilmiştir. Oğlu genç Aleksios Haçlı şövalyelerini babasını yeniden tahta çıkarmaya ikna etmiş ve böylece II. İsaakios kısa bir süre tekrar Bizans tahtına çıkmıştır. Latin istilası sırasında bu zindan-kule hapishane işlevini sürdürmeye devam etmiştir. V. İoannes Palaiologos’un oğlu Andronikos babasına karşı bir ayaklanma düzenlediği iddiasıyla buraya hapsedilmiş, bir süre sonra 1376’da buradan kaçmayı başaran Andronikos bu kez babası ve kardeşi Manuel’i buraya hapsettirmiş ve IV. Andronikos Palaiologos (1376–1379) adı ile tahta çıkmıştır.

Blakhernai Sarayına ait olan bu mahzen ve kuleler oldukça geniş bir kompleks meydana getirmektedirler. Bu kulenin bitişiğinde Isaakios Angelos Kulesi vardır. Bu kulelerin içinden aşağıdan yukarıya doğru bağlantıyı sağlayan rampalar vardır.

Kulelerin üst kısımları ikamete uygun biçimde hazırlandıkları kemerli pencerelerinden ve bir dizi sütun gövdelerinden anlaşılmaktadır. Bu sütunlar büyük ihtimalle bir balkonu taşıyor olmalıdır. Isaakios kulesinin üzerinde İmparatorun adını taşıyan 1186 tarihli bir kitabe bulunmaktadır. Bu iki burcun temelleri taştan çok kalın bir kılıf içine alınarak takviye edilmişlerdir. Büyük bir ihtimalle bu takviye üstteki terasta XVI. yüzyılda yapılmış olan İvaz Efendi Camisi’nin yapımı sırasında yapılmıştır. Üzerleri beşik tonozla örtülü bu kulelerin arkasında eski bir sur duvarı önüne on dört bölümlü, iki katlı zindan olarak kullanıldığı sanılan bir alt yapı eklenmiştir. Bu karanlık hücreler dış duvarlardaki dar mazgallar ile havalandırılmakta ve aydınlatılmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder