14 Kasım 2011 Pazartesi

Âli Paşa Yalısı (Hidiva Sarayı), Beşiktaş, İstanbul

 Âli Paşa Yalısı (Hidiva Sarayı), Beşiktaş, İstanbul
İstanbul Beşiktaş ilçesi Bebek semti, Cevdet Paşa Caddesi’nde, Bebek Koyu’nun ortasında bulunan bu yalının yerinde Sultan I. Abdülhamit Devri Şeyhülislamlarından Dürrizade Esseyyit Mehmet Ataullah Efendi’nin yalısı bulunuyordu. Dürrizadeler Osmanlı padişahlarından itibar görmüş tanınmış bir Osmanlı ailesi idi. Sultan I. Mahmut’tan Sultan II. Mahmut’a kadar geçen süre içerisinde beş Osmanlı şeyhülislamı bu aileden yetişmiştir.


Sultan III. Selim’in kız kardeşi Hatice Sultan Mimar Melling’e Defterdar Burnu’ndaki Neşet Abad Sarayını tamir ettirirken bir süre Dürrizadelerde misafir kalmıştır. O sırada Şeyhülislam olan Dürrizade Esseyyit Mehmet Arif Efendi Sultan’a yalısının büyük bir bölümünü ayırmıştı. Sultan III. Selim de sık sık bu yalıya gelmiştir. Dürrizade Arif Efendi’nin 1800 yılında ölümü üzerine yalı, oğlu Şeyhülislam Abdullah Efendi’nin mülkiyetine geçmişti.

Osmanlı kaynaklarına göre bir Ramazan ayının Cuma günü Göksu Kasrı’na giden Sultan II. Mahmut iftarı orda yapmak istemiş ancak, ani bir karar değişikliği yapması maiyetini telaşa düşürmüştür. Bunun üzerine civardaki yalılarda oturan devlet ileri gelenlerine haber salınmıştır. Bu sırada Bebek’te Dürrizadelerin yalısına giden kişi Dürrizade Abdullah Efendi’yi Delaili Şerif okurken bulmuş ve padişahın isteğini iletmişti. Abdullah Efendi hiç telaş etmemiş padişahın gösterdiği bu iltifattan son derece memnun kalmış ve sonra da kethüdasını çağırarak “Cenabı Hak ömür ve şevketi şahanelerini Müjdat buyursun. Şevketmeab efendimiz bizden taam ferman buyurmuşlar. Bizim yemeklerimize uygun miktarda yemek ilave edip, takdim edin” demiştir. İradesi karşısında vükelanın ne yaptığını soran padişah bu olayı dinledikten sonra gülmüş “Koca herif hakikaten kibardır” demiştir.

Dürrizade Abdullah Efendi’nin ölümü üzerine yalının mülkiyeti Sadrazam Mehmet Emin Rauf Paşa’ya geçmiştir. Onun ölümü ile de Sadrazam Ali Paşa’ya (1815–1871) geçmiştir. Âli Paşa’nın sadareti ve Hariciye Nazırlığı sırasında yalı pek çok önemli konferans, ziyaret ve davetlere sahne olmuştur. Burada Karadağ Konferansı (1858) toplanmış, Girit isyanını bastırma hazırlıkları yapılmış, Sultan Abdülaziz’in Avrupa ziyaretini iade etmek üzere İstanbul’a 1869’da gelen İngiliz veliahdına bir davet verilmiştir. Ayrıca İmparator Franz Joseph bu yalıda misafir edilmiştir. Âli Paşa’nın 1871’de yalısında ölümünden sonra Sultan II. Abdülhamit (1876–1909) yalıyı satın alarak Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’nın annesi ve eski Hıdiv Tevfik Paşa’nın eşi Hıdiva Emine’ye 1896’da hediye etmiştir. Bazı kaynaklara göre, Abbas Hilmi Paşa’nın ölümünden sonra aylık masrafı 4000 altın olan yalının giderlerini varisleri karşılayamadığından satılmıştır. Yine bazı kaynaklara göre de Hıdiva Emine Hanım yalıyı kendisi satın almıştır.

Bu yalının ilk defa Dürrizadeler tarafından yapıldıktan sonra Sultan II. Mahmut dönemi Sadrazamlarından Rauf Paşa tarafından yenilendiği de bazı kaynaklarda belirtilmiştir. Günümüze gelen yapı XX. yüzyılın başında yeniden yapılmış ve Hıdiva Sarayı veya Valide Paşa Yalısı olarak tanınmıştır. Eski yalı 1902 yılında yıktırılmış 120.000 İngiliz Lirasına Mimar Raimondo D’Aranco tarafından yapılmıştır. Günümüzde Mısır Arap Cumhuriyeti’nin İstanbul Başkonsolosluk Binası ve Başkonsolosluğun rezidansı olarak kullanılmaktadır.

Boğaziçi’nin en önemli yapılarından olan bu yalı geniş cephesi, denize yönelik 64.00x28.00 ölçüsündeki cephe görünümü ile iki tam katlı, çekme ve çatı katları ile birlikte 5.000 m2 kullanım alanı bulunan küçük bir saray görünümündedir. Dikdörtgen planlı olan bu yapı harem ve selamlık olarak iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Eşit ağırlıklı olarak kütlesel görünümlü, iki bölümlü binanın plan şeması dış görünümünden de kendisini belli etmektedir. Yalının denize dik ekseninin güneyinde harem, kuzeyinde de selamlık bölümleri vardır. Her iki bölümün plan şemaları birbirinin eşidir. Ortada büyük giriş holleri ile kabul salonları buradan üst kata çıkan merdivenlerin bulunduğu açık mekânlar dikkati çekmektedir. Bu mekânların iki tarafına denize paralel dikdörtgen planın iki yanında sıralanmış salon ve odalar vardır. Harem ile selamlığın birleştiği bölümün tam ortasına bir kış bahçesi yerleştirilmiştir. Bu bölüm, harem ve selamlığı birleştiren koridorları birer kapı ile birbirinden ayırmıştır. Yapının hol ve salonları plasterler, kolonlarla hareketlendirilen bölümlerin arkasında yan mekânlarla daha da genişletilmiştir.

Günümüzde Konsolosluk binası olarak kullanılan selamlığın üst katında büyük bir kabul salonu ile büyük bir yemek salonu vardır. Konsolosluğun rezidansı olan eski harem bölümünde ise yemek ve müzik salonlarına yer verilmiştir. Yapının cephe görünümüne salonların geri çekilmesi veya öne çıkarılması ile hareket getirilmiştir. Yapının deniz cephesindeki iki ucuna simetrik yüksek ve dik bir çatı ile kapatılmış bölümler ve bunların arkasında da çift kulelere yer verilmiştir. Bu bölümlerde Avrupa mimarisinin etkileri açıkça görülmektedir. Bunları denize yönelik sütunların taşıdığı balkonlar tamamlamıştır.

Yalının içerisi bezeme yönünden oldukça zengindir. Merdiven korkulukları ince dallar, asma filizleri, atkestanesi yaprakları, tomurcuk ve çiçeklerden oluşan bezemelerle süslenmiştir. Özellikle merdivenleri taşıyan metal çerçeveler ile basamaklardaki kolonlar bitkisel motiflerle süslenmiştir. Yer yer yaldızlı olan çok zengin renklere burada yer verilmiştir. Metalden yapılmış olan çiçek ve yapraklar salonlardaki kolonların başlıklarında, tavan kasetlerinde de tekrarlanmıştır. Kolonların başlıklarında İon üslubu volütler, Korinth üslubu lotüslere yer verilmiştir. Ayrıca tavan kasetlerinde stilize çiçekler art-nouve üslubunu yansıtmaktadır. Harem bölümündeki salonların duvarları pembe ve yeşilin ağırlık kazandığı desenli kumaşlar ve kâğıtlarla kaplanmıştır.












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder