27 Nisan 2022 Çarşamba

Bosnalı Sarhoş Mestan'ın Peygamber Efendimize Olan Aşkı

Peygamberimizin Hücre-i Saâdeti

Sene 1999. 
Bosna da yaşayan, yaşadığı civarda meşhur olan, herkesin tanıdığı, hiç ayık gezmeyen Mestan adında biri vardı.
Mestan, her gün içer, çevresini rahatsız eder ve herkes ondan şikayet ederdi. 
Mestan'ı yolda görseler yolunu değiştirirler, adını duysalar ondan illallah derlerdi.
Bosnalı Mestan, bir gece rüyasında Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem'i görür. 
Peygamber Efendimiz, onu yakasından tutup iyice sarsar ve:

-Mestan, yeter artık ne bu halin Mestan!
Kendine gel çabuk. 
Bana geliyorsun seni bekliyorum, diye buyurur.

Mestan bir gün köyün muhtarının kapısını çaldı, muhtar kapıyı açtı, telaşlı bir şekilde:
-Muhtar, ben bu gece rüyamda Rasûlullah'ı gördüm. 
Rasûlullah beni yakamdan öyle bir tuttu, öyle bir salladı ki, "Mestan, yeter artık, ne bu halin Mestan!
Kendine gel çabuk. 
Bana geliyorsun seni bekliyorum" dedi. 
Muhtar, beni ne olur Medine'ye götür, Allah aşkına beni Medine'ye götür.

Muhtar, Mestan'ın sadece içki parası almak için bir hikaye uydurduğunu düşündü ve başına bela olmasın diye cebinden 3-5 kuruş çıkardı ve Mestan'a verdi.

Mestan da muhtara:
-Ben para istemiyorum muhtar, ben peygamberimi gördüm, peygamberim beni çağırdı, beni Medine'ye götür. 
Sen bu köyün muhtarısın, bu köyün emirisin ne yap ne et, beni Medine'ye götür. 
Bak muhtar, beni bilirsin camınızı, tavanınızı, evinizi yıkarım, kırarım. 
Beni Medine'ye götür muhtar, dedi.

Mestan, köydeki herkesi gezdi; "ben peygamberimi gördüm, peygamberim beni çağırdı, ne olur beni Medine'ye götürün" diye herkese yalvardı.
Ama maalesef köydeki herkes muhtar gibi düşünüp, Mestan'ın cebine 3-5 kuruş koyup başlarına bela olmasın diye başından savdılar.
Mestane paraları aldıktan sonra baktı ki, "ben bu parayla Medine'ye gidemem" dedi ve çaresizce tekrar muhtara gitti:
-Muhtar, beni Medine'ye götür ne olursun, Muhammed'im beni çağırıyor. Beni Medine'ye götür, diye muhtara yalvardı.
Muhtar, olayın ciddiyetinin farkına varınca, baktığı 4-5 ineği satıp Mestan ile hacca gitmeye karar verdi.

Mescid-i Nebevî

Mestan ile muhtar önce Medine'ye gider. 
Kafile ile Medine'ye vardıklarında otobüs Medine'de otelin önünde durunca, Mestan hemen otobüsten fırladı ve birinin kolundan tutup:
-Peygamber nerede, Rasûlullah nerede, Hz.Muhammed nerede? dedi. 
Karşısındaki sorusundan anladı ve "bu taraftan, buradan" diyerek Mescid-i Nebevî'yi gösterdi. 

Mestan, birden oraya doğru koşmaya başladı.
Muhtar arkasından bağırıyor:
-Mestan, valizlerimiz burada, odalarımıza yerleşelim sonra gideriz, diyor ama Mestan dinlemiyor, muhtar da peşinden koşuyor.

Yer bilmiyorlar, yurt bilmiyorlar.
Birbirlerini kaybetmesinler diye Mestan önde, muhtar arkada koşturuyorlar.
Mestan, Mescid-i Nebevî'yi sarmalayan duvarlardan girince koyuverdi kendini, en öne doğru gitti ve dedi ki:
-Ya Rasûlullah, ben geldim, sen gel dedin ve geldim. 
Bir yolunu buldum sana geldim Yâ Rasûlallah.

Ne hikmettir ki Mescid-i Nebevî'deki görevliler ses çıkarılmasına izin vermezdi, "edep" derlerdi, edep Yâ hacî" derlerdi.
Ama kimse Mestan'a karışmadı.
Hac döneminde Mescidi-i Nevebi'deki o yeşil halıların bulunduğu cennet bahçesi denilen bir yer var, Allahım bir gün herkese nasip etsin oraya gitmeyi. 
O yerde namaz kılmak en mühim şeylerden biridir.
Ama özellikle hac zamanı, öyle kalabalık olur ki, orada 2 rekat namaz kılmak için saatlerce beklemek gerekiyor ve çoğu kişiye sıra gelmiyor.

Mestan, önündeki kalabalığı adeta bir sürat teknesi gibi yardı ve peygamberimizin kabrinin yanındaki parmaklıklara yanağını dayadı ve dedi ki: 
-Yâ Rasûlallah ben geldim, sen beni bu kadar mı çok sevdin? Beni davet ettin. Bu ne büyük bir şeref sana geldim Ya Rasûlallah. 
Ben bütün günahlarıma tövbe ettim, ama çok merak ediyorum, acaba sen bana şefaat edecek misin? 
Ben seni çok seviyorum Yâ Rasûlallah.
Senden daha çok kimseyi de sevmedim, Bosna nere, Medine nere. 
Sen beni çağırmasan, ben buraları bulamazdım. 
Sen beni sevmeseydin, beni davet etmeseydin Yâ Rasûlallah. 
Ben seni çok seviyorum Yâ Rasûlullah, diyor.

Hep aynı şeyleri tekrar ediyor.
Muhtar başında bir-iki saat bekledi.
Baktı ki olacak gibi değil, omuzuna dokunarak:
-Mestan, kardeşim hadi gidelim, otelimize yerleşelim, tekrar geliriz, dedi. 
Ama Mestan muhtara aldırış etmeden:
-Git başımdan, tamam muhtar, sen vazifeni yaptın, beni getirdin. 
Ben artık buradayım, otel de senin olsun, valizler de senin olsun, otobüs de senin olsun, diyordu.

O zaman mescid, normal saatlerde gece 24:00'da kapanıp, imsak vakti geri açılıyor.
Kapanış vakti geldiğinde polisler ve görevliler: 
-Hadi tamam, saat tamam, hadi Yallah, diyorlar. 
Mestan, polislere bakıp:
-Ben onun misafiriyim, beni o davet etti, ne olur beni çıkarmayın, ben onun misafiriyim.
Ben Bosna'dan geldim, ne olur beni çıkartmayın, diyordu.

Polisler ve görevliler, Mestan'ın ağlayışına, samimiyetine inanıp "tamam" derler, kapılar kapanır ve yeşil kubbenin altında sadece Mestan ile Râsûlullah, yalnız beraber sabahlıyorlar. 
Mestan, sabaha kadar hiçbir şey yiyip içmiyor.
İkinci gün olunca yine polislere yalvarıyor yakarıyor:
-Ben Rasûlullah'ın misafiriyim, bu gece de kalayım, diyor ve yine kalıyor. 
Ama üçüncü gün, artık polislerden emniyetten mes'ul olan yetkili kişi Mestan'a bakıyor ki; Mestan sadece zemzem içiyor ve namaz kılıyor.
Mestan'ın rengi benzi atmış:
-Bu adamı çıkartın buradan, bir şeyler yiyip içsin, sonra yine gelsin, kalsın.
Yoksa bu adam ölecek, diyor. 

Emir olduğu için polisler, Mestan'ın yanına gidip:
-Mestan, git bir şeyler yeyip iç, sonra yine gelirsin, diyorlar.
Mestan, bakıyor onlara ve diyor ki:
-Ben aç değilim, ben iyiyim, beni çıkarmayın, diyor.
Polisler:
-Olmaz, diyor.
Mestan:
-Ne olursunuz, ben iyiyim, beni ondan ayırmayın, ben onun misafiriyim, beni Rasûlullah davet etti, diyor.
Polisler:
-Tamam, yemeğini ye, yine gel, diyorlar.
Mestan:
-Hayır, beni ondan ayırmayın, ben aç değilim, ben iyiyim, diyor.

Ve polisler emir aldıkları için Mestan'ın kollarından bacaklarından tutup çekmeye çalışıyorlar. 
Mestan, parmaklıklardan tutuyor ama 3-4 kişi çekince bir şey yapamıyor.
Tam müminlerin "Esselâmü Aleyke Yâ Rasûlallah" dedikleri esnada, Mestan kafasını çeviriyor Allah Rasûlü'nün Kabr-i Şerîfi'nin olduğu tarafa:
-Yâ Rasûlallah beni sen çağırmadın mı, Yâ Rasûlallah senin türbedarlarının benden haberi yok mu, beni senden ayırıyorlar, Yâ Rasûlallah beni sen çağırmadın mı, derken tam o anda polislerin elinde Mestan ruhunu teslim ediyor.
Orada bir arbede yaşanıyor.
Mestan'ı mermere yatırıyorlar ve birisi "ben doktorum" diyor ve kalp masajı yapıyor, ama nafile.
Muhtar; yanında gözyaşları içinde ve Mestan ruhunu Hakk'a teslim ediyor.
Mestan, yüzünde bir tebessüm, güldü gülecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder