Bu esnada Horasan’dan bir cemaat onu ziyaret etmek için yola koyulmuş ve köye ulaşmıştı.
Köyün girişine vardıklarında bir yaşlı kadın gördüler.
Şeyh’in dergâhını sordular.
Yaşlı kadın:
-Yazık çektiğiniz eziyete, günleriniz heba oldu! deyince üzüldüler ve geri dönmeye karar verdiler. Ebû Ali Sînâ, tebdili kıyafet edip içlerine girmişti.
Ziyaretçilere:
-Görmeden gitmek doğru olmaz, mutlaka görelim, dedi.
Dergâhın kapısına geldiler ve halka kurdular.
Meybetî adındaki Şeyh’in karısı seslendi:
-Kimsiniz, ne istersiniz?
-Şeyh’i ziyaret etmek isteriz, dediler.
Kadın:
-Yazık heba olan günlerinize! Hangi şeyhi, ne ziyareti? dedi.
-Nerede? dediler.
-Dağda, dedi.
Tarif etmesini istediler ve izini sürdüler.
Uzaktan birinin bir eşek yükü yavşan otuyla gelmekte olduğunu gördüler.
Yaklaştığında sırtında yavşan otu yüküyle bir aslan gördüler.
Şeyh:
-Selamün Aleyküm! Ebû’l-Hasan, Meybetî’nin yükünü çekmese aslan Ebû’l-Hasan’ın yükünü çekmez, dedi.
Aziz bir şeyhten elinde de bir yılan olduğunu duydum.
Dergâhın kapısına vardıklarında ejderha ve aslan gitti.
Otuz yıldır mübarek türbede itikâfa çekilen Hüseyin Vehb adındaki türbe komşusundan,
-Ben o aslanın buraya geldiğini ve türbenin etrafını tavaf ettiğini gördüm, dediği nakledilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder