Pîri Mehmet Halife Sultan Türbesi, Eğirdir, Isparta
Pîrî Halîfe Sultan bir defâsında Edirne'ye gitmişti.
Edirne'de bulunan bir Hristiyan papazı açlık içinde, riyâzetler çekerek kerâmet gibi gözüken bâzı hallere kavuşmuştu.
İstidraç denilen hallerden olan ve sâhibini derece derece Cehennem'e sürükleyen bu hâli, havada uçmaktı.
Pîrî Halîfe Sultan bir Hristiyan papazın halkı aldatmasına mâni olmak için pek çok kimsenin bulunduğu bir mecliste râhibi çağırtıp; "Hadi uç da görelim." dedi.
Bunun üzerine papaz, bir sihirbaz gibi harekete geçip uçmaya başladı.
Papaz havada yükselince Pîrî Halîfe ayağından ayakkabılarını çıkarıp râhibin peşinden attı.
Ayakkabılar râhibin üstüne gelip başına vurmaya başladı.
Sonunda râhibin başına vura vura onu yere indirdiler.
Papaz kendinden geçmiş bir halde yere inince başı ve yüzü kuşlar tarafından gagalanmış gibi yara bere içindeydi.
Pîri Mehmet Halife Sultan'nın Sandukası
Mahçup ve perişan bir halde Pîrî Halîfe Sultan'ın yanında duruyordu.
Papaza; "Ey papaz! Aç durarak ve nefsini riyâzete sokarak bâzı sahte haller kazandın.
Müslümanların inancıyla oynamak istedin.
Sonunda ayakkabıların seni ne hâle soktuğunu gördün.
Onların vurmasından kurtulamadın yere indin.
Şimdi kendinin sapık ve bâtıl bir yolda bulunduğunu, İslâmiyetin hak din olduğunu anladın mı?" dedi.
Papaz cevap vermeyip şaşkın bir vaziyette susuyordu.
Bu sırada Pîrî Halîfe Sultan; "Bu kadarıyla iknâ olmadın, sen bâtıl dinde olduğun halde kerâmet dâvâsında bulundun.
Ben Allahü Teâlâ'nın âciz bir kuluyum.
Şimdi gör uçmak nasıl olur!" dedi.
Sonra havada uçup gözden kayboldu.
Herkes şaşkın bir halde bir müddet bekledi.
Daha sonra dönüp geldi.Kâbe'ye gidip döndüğünü bildirdi.
Oraya gidip döndüğünü belirten alâmetler de gösterdi.
Bu hâle şâhid olan papaz, tam bir sadâkatla müslüman oldu.
Bunun üzerine altı papaz, kıyâfet değiştirip Pîrî Halîfe Sultan'ın yanına gittiler.
Onu imtihan maksadıyla konuşmaya başladılar.
Pîrî Halîfe Sultan söze başlayıp, kerâmetiyle onların hallerini, yerlerini, isimlerini ve kim olduklarını, maksatlarını birer birer söyleyip açıkladı.
Bu kerâmet karşısında âciz ve şaşkın kalan papazlar, yanlış ve bâtıl bir yolda olduklarını anlayıp müslüman oldular.
Papaza; "Ey papaz! Aç durarak ve nefsini riyâzete sokarak bâzı sahte haller kazandın.
Müslümanların inancıyla oynamak istedin.
Sonunda ayakkabıların seni ne hâle soktuğunu gördün.
Onların vurmasından kurtulamadın yere indin.
Şimdi kendinin sapık ve bâtıl bir yolda bulunduğunu, İslâmiyetin hak din olduğunu anladın mı?" dedi.
Papaz cevap vermeyip şaşkın bir vaziyette susuyordu.
Bu sırada Pîrî Halîfe Sultan; "Bu kadarıyla iknâ olmadın, sen bâtıl dinde olduğun halde kerâmet dâvâsında bulundun.
Ben Allahü Teâlâ'nın âciz bir kuluyum.
Şimdi gör uçmak nasıl olur!" dedi.
Sonra havada uçup gözden kayboldu.
Herkes şaşkın bir halde bir müddet bekledi.
Daha sonra dönüp geldi.Kâbe'ye gidip döndüğünü bildirdi.
Oraya gidip döndüğünü belirten alâmetler de gösterdi.
Bu hâle şâhid olan papaz, tam bir sadâkatla müslüman oldu.
Bunun üzerine altı papaz, kıyâfet değiştirip Pîrî Halîfe Sultan'ın yanına gittiler.
Onu imtihan maksadıyla konuşmaya başladılar.
Pîrî Halîfe Sultan söze başlayıp, kerâmetiyle onların hallerini, yerlerini, isimlerini ve kim olduklarını, maksatlarını birer birer söyleyip açıkladı.
Bu kerâmet karşısında âciz ve şaşkın kalan papazlar, yanlış ve bâtıl bir yolda olduklarını anlayıp müslüman oldular.
Bu hâdiseler pâdişâh tarafından duyulunca, onu huzûruna dâvet etti.
Pâdişâhın huzûruna varınca; "Buraya pâdişâhla buluşmaya veya ona tanınmaya ve bir şey taleb etmeye gelmedim.
Lâkin İslâm pâdişâhı âdildir.
Emrine uyup dâvetini kabûl ettik.
Pâdişâhımızın mâlumu olsun ki, bu duâcılarının buraya geliş sebebi, o papazın hâlini işitip müslümanların îtikâdlarına zarar vermesine mâni olmak içindir.
Hamdolsun o fitneyi söndürdük.
Allahü teâlâ papazlara müslüman olmalarını nasîb eyledi." dedi.
Bu görüşmelerinden sonra pâdişâh bir vezîri vâsıtasıyla yedi yüz altın gönderdi.
Para takdim edilince tebessüm ederek; "Bizim yedi yüz değil yedi altına dahi hakkımız yoktur.
Biz fakir bir dervişiz.
Bunu İslâm askeri için ve devlet işlerine sarf eylesinler.
Pâdişâha duâ etmek bizim vazîfemizdir.
Pâdişâhımız âdildir.
Ona dâimâ duâ ederiz.
Bu durum pâdişâha bildirilince, pâdişâh; "Mutlakâ bir arzuları vardır, beyân etsinler." diye haber yolladı.
Bunun üzerine; "Bir murâdımız yoktur.
Lâkin pâdişâha itâat etmek ve hâtır-ı şerîflerini hoş tutmak için bir nesne teklif edelim ki, Allahü Teâlâ indinde biz ve zât-ı şâhâneleri mesûl olmayalım.
Zîrâ şimdi bir şey arzu eylesek onlar dahi esirgemeyecekler.
Lakin devlet hazînesinden bize verilecek hardal dânesi kadar istihkâkımız yoktur.
Eğer lutfederlerse, merhum kaynatam ve şeyhimiz Şeyhülislâm Berdeî'ye Hamidoğlu Hızır Bey merhum bir mikdar arâzi ve mülk vermişti.
Şeyh merhum da bunları evlâda vakfeylemişlerdi.
Temlik ve vakfı sahîh olmak için bir ferman ihsân buyursunlar." dedi.
Bu arzusu pâdişâha iletilince, bir menşur-u hümâyûn gönderdi ve arzusunu yerine getirdi.
Pâdişâhın huzûruna varınca; "Buraya pâdişâhla buluşmaya veya ona tanınmaya ve bir şey taleb etmeye gelmedim.
Lâkin İslâm pâdişâhı âdildir.
Emrine uyup dâvetini kabûl ettik.
Pâdişâhımızın mâlumu olsun ki, bu duâcılarının buraya geliş sebebi, o papazın hâlini işitip müslümanların îtikâdlarına zarar vermesine mâni olmak içindir.
Hamdolsun o fitneyi söndürdük.
Allahü teâlâ papazlara müslüman olmalarını nasîb eyledi." dedi.
Bu görüşmelerinden sonra pâdişâh bir vezîri vâsıtasıyla yedi yüz altın gönderdi.
Para takdim edilince tebessüm ederek; "Bizim yedi yüz değil yedi altına dahi hakkımız yoktur.
Biz fakir bir dervişiz.
Bunu İslâm askeri için ve devlet işlerine sarf eylesinler.
Pâdişâha duâ etmek bizim vazîfemizdir.
Pâdişâhımız âdildir.
Ona dâimâ duâ ederiz.
Bu durum pâdişâha bildirilince, pâdişâh; "Mutlakâ bir arzuları vardır, beyân etsinler." diye haber yolladı.
Bunun üzerine; "Bir murâdımız yoktur.
Lâkin pâdişâha itâat etmek ve hâtır-ı şerîflerini hoş tutmak için bir nesne teklif edelim ki, Allahü Teâlâ indinde biz ve zât-ı şâhâneleri mesûl olmayalım.
Zîrâ şimdi bir şey arzu eylesek onlar dahi esirgemeyecekler.
Lakin devlet hazînesinden bize verilecek hardal dânesi kadar istihkâkımız yoktur.
Eğer lutfederlerse, merhum kaynatam ve şeyhimiz Şeyhülislâm Berdeî'ye Hamidoğlu Hızır Bey merhum bir mikdar arâzi ve mülk vermişti.
Şeyh merhum da bunları evlâda vakfeylemişlerdi.
Temlik ve vakfı sahîh olmak için bir ferman ihsân buyursunlar." dedi.
Bu arzusu pâdişâha iletilince, bir menşur-u hümâyûn gönderdi ve arzusunu yerine getirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder