Hacı
Veyis Efendi bir gün, Konya'nın büyük hocalarının da bulunduğu bir
yemeğe davet edilmiş.
Yemekte Büyük Aksekili Mehmet Emin Efendi de
varmış.
Hacı Veyis Efendi yemekten sonra, cebinden çıkardığı kitabın
ilginç gördüğü bir yerini okumaya kalkınca, sert bir mizaca sahip olan,
Aksekili Mehmet Emin Efendi sinirlenerek:
-Hoca sen de
iki lâf konuşturmazsın!
Lâzım olduğunda açar bakarız" veya benzer bir kabalıkta bulunmuş.
Veyis Efendi bir şey olmamış gibi konuşulanları dinlemeye başlamış.
Veyis
Efendi birkaç gün sonra, evlerine komşularından üzeri çörek otlu güzel
bir çalma yoğurt geldiğini görmüş.
Hanımının adı Fatma olduğu hâlde
Hoca Efendi , "Muhsine" diye hitap edermiş.
Hanımına:
-Hay
Muhsine!
Geçenlerde Aksekili Hoca'yı gücendirdik.
Şu yoğurdu çıkıla da
ona gönderelim, der.
Hanımı yoğurdu çıkılar ve o anda yanlarında olan
torunu Ali Ulvi Bey'le çıkını, evlerinin yakınındaki Aksekili Hoca'ya
gönderirler.
O sırada evde hocadan başka kimse olmadığından, kapıyı
bizzat hocanın kendisi açar.
Ali Ulvi Bey:
-Efendim ben Hacı Veyis Efendi'nin torunuyum.
Dedem size yoğurt gönderdi, deyince, duruma üzülen
Aksekili Hoca:
-Ülen Hacı Veyis!
Ben senin yüzüne hakaret ettim, bundan
sonra benimle hiç konuşmayacaksın zannetmiştim.
Yine beni utandırdın.
Bu ne güzel ahlâk Yâ Rabbî, diyerek hayranlığını ve şaşkınlığını dile
getirmiş.
"Marifet incitmemekte değil, esas
incinmemektedir"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder