9 Temmuz 2025 Çarşamba

Bu hastalık bir çile, bir imtihandır!

Hacı Veyiszâde'nin yeğeni Ali Ulvi Kurucu anlatıyor:

Ahmed Ağa'yı 1955'de ziyaret ettim. 
Hanımın bir mide rahatsızlığı vardı. 
1950'de başlamıştı. 
Devam ediyordu. 
Çaresi bulunamamıştı. 
İstanbul'a vardığımızda kayınbiraderim Hasan Sandıkçı Bey ile birlikte, Şişli civarında muayenehanesi bulunan meşhur mide mütehassısı Ahmed Rasim'e gitmiştik. 
O günün parasıyla elli lira muayene ücreti aldı ki, büyük paraydı. 
Muayeneden sonra, kendisinin perhiz için matbu kâğıtları varmış, onları verdi. 
İşte patates haşlaması, yumurta haşlaması filân diye...

Konya'ya geldik, bir ay geçti, kadıncağız perhiz ediyor, ilaçları alıyor ama, rahatsızlık devam ediyordu. 
Doktor A Kemal Belviranlı Bey de bakıyordu, fakat hastalık geçmiyordu. 
Ali Kemal Bey:
-Doktor Ahmed Rasim, bizim hocamız sayılır. 
Onun tavsiyeleri de fayda etmedi. 
Acaba işin aslı nedir? 
Abi, gel seninle bir de Lâdikli Ahmed Ağa'ya gidelim. 
Hem kendisini görürsün. 
Dua isteriz. 
Hem de Hızır Aleyhisselâm'a sorsun bakalım, bu hakikaten mide midir, başka şey midir? 
Geçmeyen bir hastalık mıdır? 
Allah muhafaza etsin, kanser manser bir şey midir?

O günlerde Konya'da fazla otomobil yok. 
Doktor Ali Kemal ve Nuri Beylerde filan motosiklet var da, araba yok.
İsmail Topatan isminde, atölyesi olan, makine mühendisi bir kardeşimizin seyyaresi, otomobili var. 
Ali Kemal Bey dedi ki:
-Yenge, sen, ben, İsmail Bey, Ladik'e Ahmed Ağa'ya bir gidelim, şu hastalığı bir soralım.

Ladik, Konya'ya elli kilometre kadar; Kadınhanı'na yakın. 
İsmail Bey, Allah razı olsun, arabasını tahsis etti, beraber gittik.
Vardık, Ahmed Ağa'yı bulduk, oturuyor. 
Ziyaretçileri varmış. 
Ali Kemal Bey:
-Ahmed Ağa, size Hacı Veyiszâde Hocamın yeğeni Ali Ulvi ağabeyi getirdim, dedi.

Bunun üzerine Ahmed Ağa:
-Ya, Ali Ulvi Efendi'yi bilirim, Medine'nin güllerindendir, diye bizi karşıladı, iltifat etti. 

Kahve getirdiler, içtik. 
Akşam yemeğine alıkoymak isteyince, Ali Kemal Bey:
-Bu akşam davetliyiz, yemek yaptılar, beklerler. 
Biz bir ricaya geldik, dedi. Bunun üzerine Ahmed Ağa:
-Hayırdır İnşâallah? dedi. 

Ali Kemal Bey:
-Yengemiz rahatsız, hastalık epeydir devam ediyor. 
Endişeyi mucip midir, korkulacak bir hastalık mıdır? 
Yoksa bildiğimiz gastrit filan mıdır? 
Ağabeyimiz bu hususta çok rahatsız. 
Bir istiharede bulunsanız... 
Amcalarının da selamı var.

Ahmed Ağa, amcamı (Hacı Veyiszâde'yi) çok sever ve sayarmış. 
Onun adını, selâmını duyunca, heyecanlandı:
-Hocamın da selâmı var mı? 
Hocamın selâmına selâmlar. 
Hocamın ellerinden öpeceksin. 
Vay hocam, vay benim aslan hocam vay! dedi.

Halimizi böylece arz ettikten sonra, Konya'ya döneceğimiz sırada, Ahmed Ağa, kemal-i sükunetle en tabii bir şeyi söyler gibi:
-Kardeşim, İnşâallah ben görüşürüm. 
Yarın sabah saat dokuzda, Ali Kemal Bey'in muayenehanesine haberi bırakırım, dedi.

Konya elli kilometrelik yol, sabah dokuzda Ahmed Ağa nasıl, neyle gelecek?
O sırada Köprübaşı'nda dayımın evinde kalıyorduk. 
Ben sabah saat on sularında Ali Kemal Beye geldim. 
Doktor:
-Ahmed Ağa, vaadettiği gibi saat dokuzda geldi: 
"Merak edilecek bir şey yok, ne cinle alakası var, ne de kanser bilmem ne... 
Alelade bir mide rahatsızlığıdır. 
Merak etmesinler, zamanla geçecek. 
Bu hastalık kızıma bir çile, bir imtihandır, korkmasınlar. 
Selam söyledi... 
Ben gidiyorum, hocamı göreceğim, öğleyi arkasında kılıp, elini öpüp, Lâdik'e döneceğim" dedi ve gitti,  diye haberi verdi.

*Lâdikli Âşık Ahmed Hüdâî, Ahmet Elma, 2011, 5.Baskı, S.33, 34, 35, 36, 37.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder