1910 Balkan Savaşı öncesi Ahmet Cevdet Paşa üst düzey devlet görevlisi olarak Balkanları kaybetmeyelim diye Balkanlara gidiyor.
Bosna’ya giriyor.
Gezileri sırasında Bosna’ya Osmanlı’nın açtığı Ticaret Mahkemesi’nin 3 çalışanı geliyorlar “BİR TALEBİMİZ VAR” diye.
Bosna’ya giriyor.
Gezileri sırasında Bosna’ya Osmanlı’nın açtığı Ticaret Mahkemesi’nin 3 çalışanı geliyorlar “BİR TALEBİMİZ VAR” diye.
Diyorlar ki; “Biz burada Devlet-i Aliye’nin Ticaret Mahkemesi’nde görevliyiz, biz bu görevden alınmak istiyoruz.”
Soruyor,
-“Şikayetiniz mi var?”
Diyorlar ki
-“Bizim aldığımız para haram”.
-“Nasıl yani?”
-“3 yıl önce bu mahkeme açıldı.
Biz 3 yıldır sabahtan akşama oturuyoruz.
Gelen yok, giden yok.
Davalı-davacı yok.
Bizi görevden alın, mahkemeyi kapatın.”
Ahmet Cevdet Paşa, Bosna esnafını geziyor “işin aslı nedir” diye.
Bir toptancı dükkânına gidiyor, kendini tanıtıp soruyor:
-“Siz nasıl alış veriş yaparsınız?” diye.
Cevap:
-“Bize perakendeci esnaf gelir, ne almak isterse alır, biz onu pusula ile kaydederiz.
Bir nüshası onda olur, bir nüshası bizde.
Adam gider sattığını satar, sonra paramızı verir.
Bazen bizim paraya ihtiyacımız olur, tahsildar çıkarılır, kimlerden alacağımız olduğu bellidir, gider ondan paramızı tahsil eder gelir.”
Cevdet Paşa,
-“Senet sepet yapmaz mısınız?” diye soruyor.
-“Yok” cevabını alıyor.
-“Aldığını inkâr ederse ne yaparsınız?” diye sorunca, şaşırıyor esnaf:
“Olur mu beyim, insan aldığını nasıl inkâr eder?” diyor.
Paşa,
-“Ya ölürse nasıl alırsınız?” diye soruyor.
Diyorlar ki:
-“Bizim verdiğimiz pusula onun terekesinden çıkar, varisleri bize onu öder.”
100 sene öncesinde yaşanan bir şey.
Bu toplum böyle idi.
Aradan üç kuşak geçti.
Şimdi Avrupa’nın en büyük mahkeme binasını yapmış olmakla iftihar ediyoruz.
Bu millet nereye gidiyor, nereye gidecek?
Şehirleştikçe ahlaki yozlaşma, ruhi çözülme, bunalım artıyor, insanlar birbirine güvenmiyor, komşu komşuya kapısını kapatıyor, mahkemelerde davalar çığ gibi büyüyor…
Soruyor,
-“Şikayetiniz mi var?”
Diyorlar ki
-“Bizim aldığımız para haram”.
-“Nasıl yani?”
-“3 yıl önce bu mahkeme açıldı.
Biz 3 yıldır sabahtan akşama oturuyoruz.
Gelen yok, giden yok.
Davalı-davacı yok.
Bizi görevden alın, mahkemeyi kapatın.”
Ahmet Cevdet Paşa, Bosna esnafını geziyor “işin aslı nedir” diye.
Bir toptancı dükkânına gidiyor, kendini tanıtıp soruyor:
-“Siz nasıl alış veriş yaparsınız?” diye.
Cevap:
-“Bize perakendeci esnaf gelir, ne almak isterse alır, biz onu pusula ile kaydederiz.
Bir nüshası onda olur, bir nüshası bizde.
Adam gider sattığını satar, sonra paramızı verir.
Bazen bizim paraya ihtiyacımız olur, tahsildar çıkarılır, kimlerden alacağımız olduğu bellidir, gider ondan paramızı tahsil eder gelir.”
Cevdet Paşa,
-“Senet sepet yapmaz mısınız?” diye soruyor.
-“Yok” cevabını alıyor.
-“Aldığını inkâr ederse ne yaparsınız?” diye sorunca, şaşırıyor esnaf:
“Olur mu beyim, insan aldığını nasıl inkâr eder?” diyor.
Paşa,
-“Ya ölürse nasıl alırsınız?” diye soruyor.
Diyorlar ki:
-“Bizim verdiğimiz pusula onun terekesinden çıkar, varisleri bize onu öder.”
100 sene öncesinde yaşanan bir şey.
Bu toplum böyle idi.
Aradan üç kuşak geçti.
Şimdi Avrupa’nın en büyük mahkeme binasını yapmış olmakla iftihar ediyoruz.
Bu millet nereye gidiyor, nereye gidecek?
Şehirleştikçe ahlaki yozlaşma, ruhi çözülme, bunalım artıyor, insanlar birbirine güvenmiyor, komşu komşuya kapısını kapatıyor, mahkemelerde davalar çığ gibi büyüyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder