Her yönden iri yarı ve heybetli bir insan olan Sultanü'l Ulemâ, zaman zaman çoşup taşarak:
-Ben yaşadıkça ve mâna meydanında at koşturdukça, benim gibi bir adam zuhûr etmez!
Ben bu dünyadan göçünceye kadar bekle de oğlum Celâleddin Muhammed'in nasıl bir adam olacağını, benim yerime geçeceğini ve benim mertebemden daha yüksek bir mertebeye kavuşacağını görürsün! derdi.
O tarihlerde Sultânü'l Ulemâ'nın halifelerinden biri olan Seyyid Burhaneddin, Tirmiz'deydi.
Şeyhinin göç haberini gönül ekranından almıştı.
Bu haberi alınca derhal Konya'ya hareket etti.
Seyyid Burhaneddin Muhakkik Tirmizî çok derin bir gönül adamıydı.
İlimde ve irfanda devrinin bir tanelerindendi.
Konya'ya gelip de Hazreti Mevlânâ ile kucaklaştıkları zaman, aşk+şevk+zevk idraki ve Muhammedî neş'e içinde ikisi de kendilerinden geçtiler.
Seyyid Buhaneddin, o günlerde olgunluğun eşiğine basan Hazreti Mevlânâ'nın ilmini ve irfanını şöyle bir gözden gönülden geçirdikten sonra, onun epey mesafe kat ettiğini görünce:
-Åferin, şeyhimin dediğini doğru çıkardın!
Din ve yakin ilminde babanı bir hayli geçmişsin.
Fakat, babanın hem hâl hem de kål ilmi vardı.
Bundan sonra senin "hàl"e yönelmeni istiyorum!
Hazreti Mevlânâ'nın Seyyid Burhaneddin Hazretleri'nden aldığı bu hal tahsilinin dokuz sene sürdüğü söyleniyor.
Bu dokuz veya on yıllık "hal"lenmeden sonra Seyyid Burhaneddin Hazretleri, Sultânü'l Ulemâ'dan aldığı emaneti Hazreti Mevlânâ'ya teslim ederek kendisi Kayseri'ye gitti.
- İnsanlığın Pîri Hazreti Mevlânâ, Mustafa ÖZDAMAR, Sh.: 20, 21.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder