2 Mayıs 2023 Salı

Güzellikle gitmezsen, rüya ile getirirler!


Mehmet Tekin anlatıyor.

Alvarlı Efe Hazretleri'ni tanımam şöyle oldu. 
İlk astsubay çıktığım zaman, kur'a çektik. 
Erzurum çıktı, çok üzüldüm. 
Bütün gönlüm İstanbul, Ankara gibi hareketli şehirlerdi. 
Ve yaşantım, o gün o şekilde idi. 
Kendim tamamen bu dünyanın içerisine kapılmış vaziyette idim. 
Dolayısıyla hareketli şehirlere tayin olmayı istiyordum. 
Kader bizi Erzurum'a tayin etti. 

Üç gün tayin olduğum yerden ayrılamadım. 
Gözyaşlarıyla Çanakkale'den Erzurum'a gidiyorum. 
Netice üçüncü günün sonunda bir rüya gördüm. 
Rüyamda denizde yüzüyormuşum. 
Hattı zâtında denizde de yüzmesini bilmiyorum. 
Fakat rüya âlemi işte, yüzüyorum. 
Baktım denizin ortasında yüzen parlak bir şey var. 
Güneş gibi insanın gözünü alıyor. 
O güneş gibi parlak şeye doğru hareket ettim. 
Baktım ki bir kılıç, güzel bir kılıç, denizin dalgalarına uymuş dalgalanıyor. 
Ve bu dalgalardan güneş vuruyor ve yansıyor. 
Onu elime aldım. 
Yüzmem çok arttı, tabiri caizse jet gibi sağa sola gitmeye başladım ve uyandım. 
Üç günlük ağlamamı, sızlanmamı, kederimi güzel bir sevince Cenab-ı Hakk döndürmüş. 
Bir an evvel Erzurum'a gitmek istedim. 
Erzurum'a hareket ettim.

Vardım Kandilli'ye...
Kandilli o zaman çok mahrumiyet bölgesi bir yerdi. 
Birliğimiz de yeniydi. 
Birliğimize iltihak ettik. 
Çadırlarda duruyoruz. 
Akşam oldu, gazinoya gittim, arkadaşlarla beraber. 
Gazinodan içeri girince çok üzüldüm. 
Tavla sesleri, kâğıt sesleri, sigara dumanları beni geri attı. 
Oradan geri çıktım. 
Vardım, yattım. 
Üzüntüm daha çok arttı. 
O gün çok zor şartlarda sabah ettim. 

Ertesi gün Rahmetli Ali Haydar Efendi Hazretleri'nin ihvanından birisi oradaymış. 
O bana:
-Hoşgeldiniz, akşam çorba içelim, dedi. 

Evine gittik, bu arkadaş da burdadır. 
Gündüz Tozu isimli. 
Evinde bize yemekten sonra çay ikram etti. 

Sohbete başlayınca kendisinin Ali Haydar Efendi'nin ihvanı olduğunu, kendine tenbihler yaptığını ve Mehmed Efendi Hazretleri'nden başkasına gitmemesini, onun sohbetlerine katılmasını söylediğini ve benim de arzu edersem bu sohbetlere gidebileceğimi hatırlattı. 

Hatırlatınca, ben de bir aksi hâl zuhur etti. 
Dedim ki: 
-Anlaşıldı ki abi, senin çorbanın, bizi davet etmenin sebebi; bizi ehl-i tarik yapmak istiyorsunuz.

Hatta tarikata hücum eden bir kaç kelimelerle:
-Kusura bakmayın.
Ben sizin gibi Hay-Hu'cu değilim...vs. gibi sözlerle birbirimizden ayrıldık. 

Ve çok üzüntülüydük. 
O da çok üzüntü içerisinde kaldı, benim bu hareketim karşısında.
Ben de üzüntü içerisinde yattığım yere döndüm. 
Oraya vardığımda yalnızım, üzüntülerim daha fazla arttı.
Uyuyamadım, yattım, sağa sola döndüm durdum. 
Nihayet gecenin geç bir vaktinde kalktım, bir abdest aldım, tekrar yattım. 
Yatınca yine rüya âleminde, bu sefer Erzurum' da Efe Hazretleri'nin ziyaretine gidiyormuşum. 
Araba bekliyorum. 
Trabzon yolu üzerinde, bir türlü gelmiyor. 
Netice bana tavsiye eden arkadaş geliyor. 
Rüyada oluyor bu. 

-Nereye gidiyorsun, diyor.
-Erzurum'a gidiyorum, diyorum. 

Ona başka bir şey söylemiyorum.
İbrahim Yanık isminde başka bir arkadaşım var. 
O arkadaşım da burada şimdi. 
Hepsi bunlar burdadır. 
O arkadaş da geliyor. 
Üçümüz de Erzurum'a gidiyoruz, rüyamda. 
Efe Hazretleri'nin huzuruna gidiyoruz. 
Evin kapısını bir kız çocuğu açtı. 
Efe Hazretleri hemen karşılamadı bizi. 
Bu arada kız gördüğü rüyalarını anlattı vs. 
Uyanıyorum ki, içime bir ateş düşmüş, Erzurum'a gitmek istiyorum.
Kalktım, abdest aldım, çıktım yola. 
Bekle bekle, güneş doğuncaya kadar bekledim. 
Vasıta gelmedi. 
Baktım Gündüz dediğim, gönlünü kırdığım arkadaş bakkala alış-verişe gidiyor. 
Beni orada görünce yanıma geldi. 

-Nereye gidiyorsun, 
-Erzurum'a gidiyorum.
-İzin aldın mı?
-Almadım.
-İstesem belki de vermezler, dedim. 
-Verseler de, vermeseler de gidecek misin, dedi. 
-Gideceğim, dedim. 
-Niye gidiyorsun?
-Mühim bir şey yok, dedim. 

Saklamak istedim. 
Fakat o arkadaş benim halimden herhalde anlamış ye olsa gerek ki:
-Bekle kendime de, sana da izin alayım beraber gidelim. 

Ben hiç bir şey söylemedim ama arkadaş dediğini yaptı. 
İzinleri almış geldi.
O İbrahim dediğim arkadaş da geldi. 
Rüyanın o hakiki kısmı tamamlanmış oldu. 
Ben böyle üçümüz bir olup giderken dayanamadım, söyledim yolda rüyayı.
Efe Hazretleri'nin bize muamelesini vs. anlattım. 
Erzurum'a inince sanki, daha önce gelmiş gibi, aynen rüyadaki gibi taş mağazalar, Leblebici Yokuşu, sizin dediğiniz Kavak Semti ve Efe Hazretleri'nin yeşil kapılı evini aynen buldum. 
Arkadaşlar da arkamdan devam ediyor. 
Hââ gidiyorum bir an evvel kavuşmak için. 
Kapıyı çaldığım zaman aynı rüyadaki kız çocuk kapıyı açtı, içeriye girdik. 
Efe Hazretleri aynı gördüğüm gibi ve tabii elini öptüm, elimi sıktı, şöyle yan tarafına oturttu. 
Bilahare diğer arkadaşlar elini öptü. 
O kız çocuğu yine geldi, rüya içinde görmüş olduğu rüyayı Efe Hazretlerine anlattı. 

Dedi ki:
-Ben rüya gördüm, ninem dedi ki, git Efe'ye anlat.

O rüyayı anlatırken biz kendimizden geçmişiz. 
Çünkü rüyayı yol da arkadaşlara anlatmıştım. 
Erzurum'u hiç görmemiştim. 
Kız çocuğu da aynı rüyayı anlatınca gerek o arkadaşlar, -ikisi de hayatta- gerekse ben kendimizden geçmişiz. 
Uyandığım zaman Efe Hazretleri'nin o mübarek kolları arasında, başım O'nun göğsünün üzerinde o şekilde buldum. 
Aklım başıma öyle geldi. 
Utandım, sıkıldım. 
Ve Efe Hazretleri'ni tanımam bu şekilde oldu. 
O zaman 1952 idi ve 1956'da vefat edince Erzurum'dan ayrıldım.
O sene tayinim çıktı.

  • Alvarlı Efe Hazretleri, Ahmet Ersöz; s.92, 93, 94, 95.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder