-Hayırdır dedem ne oldu? diye sorar.
Ateşbâz huzurlu değildir ve bendesine der ki;
-Kızım Fatıma, senden bir şey istesem yapar mısın?
-Tabi yaparım dedem, söyle ne istiyorsun?
-Kızım ben çok sıkıldım, seninle şöyle biraz gezelim mi? diye garip bir soru sorar.
Fatma Hanım soru karşısında çok şaşırmıştır ama, cevabı tabi ki hiç düşünmeksizin olumlu olur.
Fatma Hanım'ın anlattığına göre, kendisi türbeye doğru koşar adımlarla gittikten sonra bendesinin serçe parmağına, kendi serçe parmağını sıkıca kenetleyen Aşçı Dede, başını hafifçe yukarı kaldırır ki, her ikisi de bir anda havaya doğru yükselmeye başlarlar.
Hikâyenin bundan sonrası daha da ilginçtir.
Çünkü ertesi günü Fatma Hanım bu hadiseyi kızına anlatırken, nerelere gittiğini soran kızına, hatırlayamadığı için cevap veremez.
Hâl böyleyken kızı da, annesinin yaşlı olmasından dolayı biraz tereddütle beraber, bu konunun fazla üzerine gitmez.
Aradan iki gün geçer ve türbenin ziyâretine hâc yolculuğundan yeni gelmiş, bir kafile gelir.
Kâfiledeki hacılar bir taraftan Aşçı Dede'yi ziyaret ederken, bir taraftan da gözleri Fatma teyzelerini aramaktadır.
Tam umutlarını kesecekleri esnada evinin kapısında beliren Fatma Hanım'ı gören kâfile üyeleri, büyük coşkuyla Fatma teyzelerinin elini öpmeye çalışırlar ve bir yandan da:
-Haccın mübarek olsun Fatma Teyze, derler.
Fatma Hanım biraz mânidâr ifadeyle:
-Yavrum ne hacısı, ben yeni gitmedim ki, ben gideli çok oldu, nereden çıktı bu? diye sorar ve kızını çağırarak ne zaman gittiklerini sorar.
Kâfile üyeleri şaşkındır, daha doğrusu herkes şaşkındır ve kâfile başkanı;
-Fatma teyzem nasıl olur, biz seni iki gün evvel Kâbe'yi tavâf ederken gördük, çok sevindik.
Kalabalıktan yanına gelemedik, derler.
Oysa kızının verdiği tarih, üç sene öncesine dayanmaktadır.
Ama kafile başkanı iki gün evvel, onu Kâbe'nin etrafında gördüğüne hâlâ ısrar etmektedir.
Daha sonra Fatma Hanım'ın kızının aklına, iki gün evvel annesinin anlattığı hadise gelir ki, o da Ateşbâz-ı Veli ile gezmeye çıktığı tarihe denk gelmektedir.
- Ateşbâz-ı Velî, Nezahat BEKLEYİCİLER, s.115, 116.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder